02 Eki 2011 13:03 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 12:51

STAR YAZARI ELİF ÇAKIR'DAN DOĞAN HIZLAN'A ELEŞTİRİ!

Star yazarı Elif Çakır, bugünkü yazısında Doğan Hızlan ile ilgili eleştirilerde bulundu.

Star gazetesi yazarı Elif Çakır "Doğan Hızlan’ın “benim yegane görevim hanımefendiyi gazetecilerin tuzak sorularından korumak” parmak kaldırmasıyla başlayan, “cevaplamayın hanımefendi”yle devam eden itirazları olmasaydı..." eleştiride bulundu.

Çankaya: Kale’den Köşk’e doğru

O kadar çok ahdettim ki, yazmazsam ya çatlardım ya da ne olurdu bilemiyorum.
Tamam. Galiba hikayeyi en baştan anlatmam gerekiyor:

Çarşamba günü için oldukça cazip bir davet aldım.

Davetin sahibi, Eski Türkiye’den Yeni Türkiye’ye geçiş sürecindeki neredeyse bütün tartışmaların tam da ortasındaki isimlerden birisiydi.

Şöyle ki:

Asker meşhur 27 Nisan Muhtırasını verdi. Cumhuriyet Mitingleri düzenledi. En çok “Malezya mı oluyoruz” tartışmaları o dönemde yapıldı. Ulusalcılar “bizim kaç kişi olduğumuzu biliyor musunuz” gösterileri için o dönemde meydanlara çıktılar.

En demokrat bildiklerimiz dahi “ama bu kadarı da fazla, bunlar fetihçi zihniyet canım” seslerini yükselttiklerinde, demokratlıklarının “görünmez sınırlarının” olduğunu yine o dönemde öğrendik.

Velhasılı kelam...

Posta koyup elini sıkmayan komutanından, 27 Nisan muhtırasına, Çankaya’nın laikliğin kalesi olduğuna kadar pek çok şey ortaya çıktı.

Bütün bu tartışmalarının ortasındaki, en kritik fotoğraflarda yer alan kadın hep sustu ve hiç konuşmadı.

Yani demem odur ki, AK Parti’nin iktidara gelmesinden, Köşk’e çıkışına kadar hep ilgi odağı oldu ancak neredeyse (“Şeffaf Oda” programını saymazsak) hiç konuşmadı, özel röportaj vermedi.

İşte davet sahibi Türkiye’nin “first lady”si Hayrunnisa Hanım olunca hemen kabul ediverdim.

Kendi himayelerinde düzenlenen ve bu yıl dördüncüsünün Ordu’da yapılan “Kitap Okuma Şenliği” programına bir grup gazeteci arkadaşımızla birlikte gittik ve Cuma günü de medyaya kendisiyle yapılan söyleşilerimiz yansıdı.

Benim bugün anlatmak istediğim ise bu söyleşinin hangi zor şartlarda yapıldığı üzerine...

Yani hepimiz oynama konusunda hem mahirdik hem de istekliydik, ancak yerimiz dardı.

Yerimizin dar olmasına sebep olan bir “ama” vardı...

İşte bu “ama”, bizimle birlikte Ordu’ya gelen sevgili büyüğümüz Doğan Hızlan’dı.

Kadın meslektaşlarım ve benim bu daveti kabul etmemin arka planında, Hayrunnisa Hanım’ı belki söyleşiye ikna edebiliriz düşüncesi yatıyordu.

Köşk’te verdiği resepsiyonlardaki “hoşgeldiniz, nasılsınız, iyi misiniz”in çok ötesinde bir fırsatı yakalamış olacaktık -ki yakaladık da... Hanımefendi konuşmaya ilk kez bu kadar hazır ve istekliydi belki de...

Danışmanlarını, özel kalemini, bütün ekibi hesapladık ancak bizim hesaplayamadığımız sevgili büyüğümüz Doğan Hızlan’mış meğerse...

Doğan Hızlan’ın “benim yegane görevim hanımefendiyi gazetecilerin tuzak sorularından korumak” parmak kaldırmasıyla başlayan, “cevaplamayın hanımefendi”yle devam eden itirazları olmasaydı...

Hanımefendiyle gerçekleştirilmiş oldukça renkli bir söyleşi okuyabilecektiniz...

Ama olmadı... Bunun müsebbibi Doğan Hızlan’dır. Cuma günü Hanımefendiyle ilgili çıkan haberlerdeki memnuniyetinizi bize, şikayetinizi ise lütfen Hızlan’a bildiriniz.

***

Köşkte kalmasa da, bugüne kadar oraya “yakıştırılan” ve bizleri temsil ettikleri düşünülen First Lady’lerin “yazlıkçı” gibi davranıp, günlük temizliklerini dahi yapmaktan imtina etmelerinin aksine, Hayrunnisa Hanım bu kadar “kadir kıymet bilmez”e rağmen, harabeye dönüşmüş Köşk’te yılların bakımsızlığını, temizliğini yapmaya adamış kendisini.

Elin Hillary’si bile anlayıp “ben bu Köşk’ün eski halini bilirim” diyerek Hayrunnisa Hanım’ı övgülere boğarken, bazı yazarların kendisini nasıl incittiğini “artık dayanamıyorum, anlatmak istiyorum” serzenişinden anladım.

Ve o kırılganlıkla “Pembe Köşk çökmek üzere, ama o kadar üzdüler ki, yemin ettim ilgilenmeyeceğim. İlgilenmek zorunda da değildim. Bugüne kadar kimse ilgilenmemiş kimsenin sesi de çıkmamış” diyor.

Oysa “Hiç kimseyi incitmeyelim, art niyet yoktur, depoları kim görecek, bu biraz benim detaycılığım, ben de yapmasam kimsenin haberi olmazdı” diyecek kadar nazik birisi... “Hiç hazıra konamadım, galiba benim kaderim de bu, çalışmayı, onarmayı, sahip çıkmayı seviyorum” derken gülümsüyor bizlere.

Kimseyi incitmemeye özen gösteren Hayrunnisa Hanım’ın bu kadar hoyratça incitilmesi de “güzide!” merkez medyamızın bir başka başarısı! olarak zihinlerimize kazındı...