21 Eyl 2015 10:09
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 17:53
Star yazarı Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı uyardı! Ekim ayında köpürtecekler!
Star yazarı Ardan Zentürk, bugünkü yazısında yaklaşan 1 Kasım seçimleri öncesi Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı uyardı.
Star gazetesi yazarı Ardan Zentürk, bugünkü köşesinde "Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı uyarıyorum, 1 Kasım seçim atmosferinde bu alanda büyük bir saldırıyla karşılaşacak." diye yazdı.
Hürriyet gazetesine yönelik saldırı sonrası iktidar partisi ve Erdoğan aleyhine başlatılan "diktatör" kampanyası Zentürk'ün gündemindeydi.
"Basın özgürlüğü tehlikede" gerekçesiyle Erdoğan'ın nasıl hedef seçildiğini ve 1 Kasım seçim sürecini "Erdoğan'ı uyarıyorum" başlıklı yazısında böyle anlattı:
ABD BÜYÜKELÇİSİ HÜRRİYET BİNASINDA
"ABD’nin Ankara Büyükelçisi John Bass’ı, Sedat Ergin’in yanında Hürriyet’in yeni takılmış camını incelerken görünce, “bu normal değil” dediğimi hatırlıyorum. Büyükelçi, bir “dayanışma” için orada olduğunu söylüyor, bunu da, sıradan “basın özgürlüğü” zeminine oturtmaya çalışıyordu. “Dayanışma” kavramı, o büyükelçiyi Türk iç siyasetinin bir cephesine yerleştirdi. “Normal değil” dediğim budur.
CIA'NIN KURDUĞU NED'İN ERDOĞAN RAPORU
Cevabı, 80’lerin başlarında CIA fonlarıyla kurulmuş National Endowment for Democracy’nin (NED) Eylül 2015 tarihli bir araştırmasında buldum. Yazarı Paul Rothman, konusu ise siyaset-medya ilişkileri olan bir rapordan söz ediyorum. (Meraklısı şu linkten okusun: http://www.cima.ned.org/wp-content/uploads/2015/08/CIMA-The-Politics-of-Media-Development1.pdf )
Araştırma, “yükselen otoriter rejimler” başlığı altında iki kişiyi hedefe oturtuyor: Bugünlerde mülteci krizi nedeniyle ismi ısıtılan Macar Başbakan Viktor Orban ve Recep Tayyip Erdoğan. Erdoğan hakkında yazılanların bilimsel hiçbir değeri yok, muhalif medyadaki bazı örnekler copy-paste yapılmış gibi. Rothman, Erdoğan’ı, “basın özgürlükleri” açısından suçlamanın yolunu buluyor, “diktatör kampanyasının”temelini sağlamlaştırıyor, o kadar.
EKİM AYINDA KÖPÜRTECEKLER
Aslında rapor, bir işaret fişeği; çünkü bir lobinin bu konuyu ekim ayında Columbia, Harvard, Yale ve Pensilvanya Annenberg Üniversiteleri’ndeki bir dizi toplantıda köpürteceğini öğreniyoruz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı uyarıyorum, 1 Kasım seçim atmosferinde bu alanda büyük bir saldırıyla karşılaşacak.
Türk medyasının tiraj ve reyting toplamında yüzde 75’inin muhalif olduğu ve muhalif yayın organlarının reklam gelirlerini düzenli olarak artırdıkları (hiçbir otoriter rejimde olmaz) gerçeğini perdeleyen bir kampanya olacak bu.
Ahmet Kekeç’in 19 Eylül tarihli “Zırlamalarnız kabak tadı verdi” başlıklı yazısında gündeme getirdiği Hürriyet gazetesinin kırılan cami konusunun çıkış noktasını oluşturacağı, (bunun için hiç susmayacaklar Kekeç) paralel medyanın da benzinini taşıyacağı bir kampanyadan söz ediyorum.
(Bu arada, AK Parti milletvekili Abdürrahim Boynukalın’ın Hürriyet’in önünde ne işi vardı?)
Hürriyet gazetesine yönelik saldırı sonrası iktidar partisi ve Erdoğan aleyhine başlatılan "diktatör" kampanyası Zentürk'ün gündemindeydi.
"Basın özgürlüğü tehlikede" gerekçesiyle Erdoğan'ın nasıl hedef seçildiğini ve 1 Kasım seçim sürecini "Erdoğan'ı uyarıyorum" başlıklı yazısında böyle anlattı:
ABD BÜYÜKELÇİSİ HÜRRİYET BİNASINDA
"ABD’nin Ankara Büyükelçisi John Bass’ı, Sedat Ergin’in yanında Hürriyet’in yeni takılmış camını incelerken görünce, “bu normal değil” dediğimi hatırlıyorum. Büyükelçi, bir “dayanışma” için orada olduğunu söylüyor, bunu da, sıradan “basın özgürlüğü” zeminine oturtmaya çalışıyordu. “Dayanışma” kavramı, o büyükelçiyi Türk iç siyasetinin bir cephesine yerleştirdi. “Normal değil” dediğim budur.
CIA'NIN KURDUĞU NED'İN ERDOĞAN RAPORU
Cevabı, 80’lerin başlarında CIA fonlarıyla kurulmuş National Endowment for Democracy’nin (NED) Eylül 2015 tarihli bir araştırmasında buldum. Yazarı Paul Rothman, konusu ise siyaset-medya ilişkileri olan bir rapordan söz ediyorum. (Meraklısı şu linkten okusun: http://www.cima.ned.org/wp-content/uploads/2015/08/CIMA-The-Politics-of-Media-Development1.pdf )
Araştırma, “yükselen otoriter rejimler” başlığı altında iki kişiyi hedefe oturtuyor: Bugünlerde mülteci krizi nedeniyle ismi ısıtılan Macar Başbakan Viktor Orban ve Recep Tayyip Erdoğan. Erdoğan hakkında yazılanların bilimsel hiçbir değeri yok, muhalif medyadaki bazı örnekler copy-paste yapılmış gibi. Rothman, Erdoğan’ı, “basın özgürlükleri” açısından suçlamanın yolunu buluyor, “diktatör kampanyasının”temelini sağlamlaştırıyor, o kadar.
EKİM AYINDA KÖPÜRTECEKLER
Aslında rapor, bir işaret fişeği; çünkü bir lobinin bu konuyu ekim ayında Columbia, Harvard, Yale ve Pensilvanya Annenberg Üniversiteleri’ndeki bir dizi toplantıda köpürteceğini öğreniyoruz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı uyarıyorum, 1 Kasım seçim atmosferinde bu alanda büyük bir saldırıyla karşılaşacak.
Türk medyasının tiraj ve reyting toplamında yüzde 75’inin muhalif olduğu ve muhalif yayın organlarının reklam gelirlerini düzenli olarak artırdıkları (hiçbir otoriter rejimde olmaz) gerçeğini perdeleyen bir kampanya olacak bu.
Ahmet Kekeç’in 19 Eylül tarihli “Zırlamalarnız kabak tadı verdi” başlıklı yazısında gündeme getirdiği Hürriyet gazetesinin kırılan cami konusunun çıkış noktasını oluşturacağı, (bunun için hiç susmayacaklar Kekeç) paralel medyanın da benzinini taşıyacağı bir kampanyadan söz ediyorum.
(Bu arada, AK Parti milletvekili Abdürrahim Boynukalın’ın Hürriyet’in önünde ne işi vardı?)