30 Eki 2011 09:16
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 12:57
STAR YAZARI ÇOK KIZDIRACAK! CAN DÜNDAR'I HANGİ POPÇUYA BENZETTİ?
Star gazetesi yazarı Elif Çakır, Can Dündar'ın yeni çıkan kitabıyla ilgili Akşam'a verdiği röportajda yaptığı açıklamaları tuhaf buldu.
Star gazetesi yazarı Elif Çakır, Can Dündar’ın yeni çıkan kitabıyla ilgili Akşam gazetesine verdiği röportajda Başbakan Erdoğan’la ilgili yaptığı açıklamaları eleştirdi.
Çakır, "Can Dündar’ın Akşam gazetesine verdiği röportajı okuduğumda bana ultra-Atatürk’çü popçu Çelik’i hatırlattı" diyerek Dündar’ı kızdıracak bir yazıya imza attı...
İşte o yazı...
Can Dündar’ın kitabını kimler okusun?
Can Dündar’ın Akşam gazetesine verdiği röportajı okuduğumda bana ultra-Atatürk’çü popçu Çelik’i hatırlattı.
Durun neden hatırlattığını yazacağım elbette.
Âdettendir, yazarlar yeni kitapları, sanatçılar yeni albümleri çıktığında, içerisinde flash ifadeler olan, röportajı okutturacak spot sözler sarfederler ki, gazete açısından mülakata değer olsun.
Can Dündar’ı severim, yazılarını okurum, hatta beğendiğim yazılarında aramışlığım vardır kendisini. Bunlar ayrı mevzu..
Belgesel kompetanıdır. Gazetecidir, iyi televizyoncudur ve herşeyden öte vicdan sahibidir. Ve duygusaldır. Biraz aşırı duygusaldır. Aşırı duygusal olması kötü bir haslet midir, asla değildir ancak mantık devreden çıktığında zaman zaman hatalar yaptırabilir.
Can Dündar, NTV’de patronlarıyla anlaşamayıp ayrıldıktan sonra aşırı duygusallaşmış. Haksız da sayılmaz. NTV, Can Dündar’dan vazgeçmemeliydi, o ayrı bir mevzu.
Elif Aktuğ bir hinlik yapmış (danışıklı bir soru mu bilmiyorum) ve “kitabınızı başbakanın okumasını ister misiniz?”
diye sormuş...
Cumhurbaşkanının okumasını istemiş. Neden: Çünkü, çocuklarıyla ilişkisi çok iyiymiş, basından uzak tutuyormuş, kendi yerine çocuklarını hazırlamıyormuş. Ve, Çankaya köşkünde Gül’ün bu kitabı daha iyi anlayarak okuyacağına inanıyormuş.
Yani, dolaylı olarak Başbakan’ın kitabını okumasını istememiş. Ultra-Atatürkçü Çelik de, cıstak cıstak konserlerine Atatürkçü olmayan, başörtülü kadınların gelmesini istememişti. Yani yaptığı şarkıya müşteri seçen Çelik’in tavrına bu yüzden benzettim.
Ha bir de, bu kitabı okumak için “çocuklarıyla arasının iyi olması” gibi bir kriter tuhaf geldi, ama romantizmine verdim.
Hele bir de “kendi yerine hazırlamıyor çocuklarını” ifadesini de çok anlamlı buldum. Ne demek bu, anlayan varsa beri gelsin.
Başbakan’ın çocuklarını kendi yerine hazırlaması gibi bir düşünceyi ancak yine kendisinin ‘haberler dahil hiç televizyon seyretmiyorum. Seyretmediğimden bu yana inanılmaz bir huzura kavuştum’ cümlesiyle açıklayabiliriz gibime geliyor. Demek ki gerçekten eskiden de haberleri mecburiyetten seyrediyormuş!
Bir de şu ‘basından uzak tutma’ ifadesi var ki, evlere şenlik... Hadi çocuklarını basından uzak tutmak konusunda Dündar’a hak verip diyelim ki Cumhurbaşkanı daha başarılı... Peki ya bir ülkenin başbakanını basından uzak tutmak gibi bir anlayış nasıl olur ki...
Diyor ki Can Dündar, “Başbakanın medya yöneticileri ve patronlarıyla toplantı yaptığı bir ülke bana basın özgürlüğü yönünden istikrar vaad etmiyor. Demokratik bir ülkede böyle toplantılar olmamalı. O toplantının mesleğimize çok ağır bir imza attığını düşünüyorum: Başbakanın medya patronlarıyla yaptığı toplantının ayrıntıları, bildiğim kadarıyla medyaya yansıdı. Sayfa sayfa yazıldı çizildi. Gizlide kalan birşey olmadı. En azından Taraf’dan Yasemin Çongar oradaydı ve “basına sansür isteği” olsaydı çatır çatır yazardı. Yani bilmediğimiz, on yıl sonra ortaya çıkacak ya da mezara gidecek bir gizem mevzubahis değil. Yakın tarihi bu kadar iyi bilen Dündar, 28 Şubat sürecinde darbeci paşaların medya patronlarına, yöneticilerine nasıl talimatler verdiğini, nasıl küfürler ettiklerini, gazetecilerin Genelkurmay’da seminerlerden geçirildiklerini unutmuş görünüyor. Ya da geçmişte yapılan o toplantılarla karıştırmış olmalı.
Demokratik Açılım sürecinde gördüğümüz gibi, sanatçılarla, yazarlarla ve toplumun değişik kesimleriyle bir araya gelen bir başbakan var...
Böylesi bir süreçte, ülkesinin medyasıyla görüşmesi kadar normal ne olabilir ki. Bütün basının başbakanla aynı masaya oturduğu bir ortam, demokrasiye nasıl bir gölge düşürür, anlayabilmiş değilim.
Can Dündar yaşadığı ayrılık sürecinde aşırı duygusallıktan ötürü, herkesi Başbakan’ın karşısında hizaya dizilmiş olarak gördü galiba diye düşünüp bunu da geçiştirdim!..
Çakır, "Can Dündar’ın Akşam gazetesine verdiği röportajı okuduğumda bana ultra-Atatürk’çü popçu Çelik’i hatırlattı" diyerek Dündar’ı kızdıracak bir yazıya imza attı...
İşte o yazı...
Can Dündar’ın kitabını kimler okusun?
Can Dündar’ın Akşam gazetesine verdiği röportajı okuduğumda bana ultra-Atatürk’çü popçu Çelik’i hatırlattı.
Durun neden hatırlattığını yazacağım elbette.
Âdettendir, yazarlar yeni kitapları, sanatçılar yeni albümleri çıktığında, içerisinde flash ifadeler olan, röportajı okutturacak spot sözler sarfederler ki, gazete açısından mülakata değer olsun.
Can Dündar’ı severim, yazılarını okurum, hatta beğendiğim yazılarında aramışlığım vardır kendisini. Bunlar ayrı mevzu..
Belgesel kompetanıdır. Gazetecidir, iyi televizyoncudur ve herşeyden öte vicdan sahibidir. Ve duygusaldır. Biraz aşırı duygusaldır. Aşırı duygusal olması kötü bir haslet midir, asla değildir ancak mantık devreden çıktığında zaman zaman hatalar yaptırabilir.
Can Dündar, NTV’de patronlarıyla anlaşamayıp ayrıldıktan sonra aşırı duygusallaşmış. Haksız da sayılmaz. NTV, Can Dündar’dan vazgeçmemeliydi, o ayrı bir mevzu.
Elif Aktuğ bir hinlik yapmış (danışıklı bir soru mu bilmiyorum) ve “kitabınızı başbakanın okumasını ister misiniz?”
diye sormuş...
Cumhurbaşkanının okumasını istemiş. Neden: Çünkü, çocuklarıyla ilişkisi çok iyiymiş, basından uzak tutuyormuş, kendi yerine çocuklarını hazırlamıyormuş. Ve, Çankaya köşkünde Gül’ün bu kitabı daha iyi anlayarak okuyacağına inanıyormuş.
Yani, dolaylı olarak Başbakan’ın kitabını okumasını istememiş. Ultra-Atatürkçü Çelik de, cıstak cıstak konserlerine Atatürkçü olmayan, başörtülü kadınların gelmesini istememişti. Yani yaptığı şarkıya müşteri seçen Çelik’in tavrına bu yüzden benzettim.
Ha bir de, bu kitabı okumak için “çocuklarıyla arasının iyi olması” gibi bir kriter tuhaf geldi, ama romantizmine verdim.
Hele bir de “kendi yerine hazırlamıyor çocuklarını” ifadesini de çok anlamlı buldum. Ne demek bu, anlayan varsa beri gelsin.
Başbakan’ın çocuklarını kendi yerine hazırlaması gibi bir düşünceyi ancak yine kendisinin ‘haberler dahil hiç televizyon seyretmiyorum. Seyretmediğimden bu yana inanılmaz bir huzura kavuştum’ cümlesiyle açıklayabiliriz gibime geliyor. Demek ki gerçekten eskiden de haberleri mecburiyetten seyrediyormuş!
Bir de şu ‘basından uzak tutma’ ifadesi var ki, evlere şenlik... Hadi çocuklarını basından uzak tutmak konusunda Dündar’a hak verip diyelim ki Cumhurbaşkanı daha başarılı... Peki ya bir ülkenin başbakanını basından uzak tutmak gibi bir anlayış nasıl olur ki...
Diyor ki Can Dündar, “Başbakanın medya yöneticileri ve patronlarıyla toplantı yaptığı bir ülke bana basın özgürlüğü yönünden istikrar vaad etmiyor. Demokratik bir ülkede böyle toplantılar olmamalı. O toplantının mesleğimize çok ağır bir imza attığını düşünüyorum: Başbakanın medya patronlarıyla yaptığı toplantının ayrıntıları, bildiğim kadarıyla medyaya yansıdı. Sayfa sayfa yazıldı çizildi. Gizlide kalan birşey olmadı. En azından Taraf’dan Yasemin Çongar oradaydı ve “basına sansür isteği” olsaydı çatır çatır yazardı. Yani bilmediğimiz, on yıl sonra ortaya çıkacak ya da mezara gidecek bir gizem mevzubahis değil. Yakın tarihi bu kadar iyi bilen Dündar, 28 Şubat sürecinde darbeci paşaların medya patronlarına, yöneticilerine nasıl talimatler verdiğini, nasıl küfürler ettiklerini, gazetecilerin Genelkurmay’da seminerlerden geçirildiklerini unutmuş görünüyor. Ya da geçmişte yapılan o toplantılarla karıştırmış olmalı.
Demokratik Açılım sürecinde gördüğümüz gibi, sanatçılarla, yazarlarla ve toplumun değişik kesimleriyle bir araya gelen bir başbakan var...
Böylesi bir süreçte, ülkesinin medyasıyla görüşmesi kadar normal ne olabilir ki. Bütün basının başbakanla aynı masaya oturduğu bir ortam, demokrasiye nasıl bir gölge düşürür, anlayabilmiş değilim.
Can Dündar yaşadığı ayrılık sürecinde aşırı duygusallıktan ötürü, herkesi Başbakan’ın karşısında hizaya dizilmiş olarak gördü galiba diye düşünüp bunu da geçiştirdim!..