19 Ağu 2011 10:27
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 12:42
STAR YAZARI AHMET KEKEÇ SORDU! BU ÖRGÜT NE İSTİYOR?
Ardarda gelen şehit haberleri Türkiye'nin yüreğini dağlarken Star yazarı Ahmet Kekeç, Kürt siyasetinin temsilcilerine zor bir soru sordu.
Medyaradar- Türkiye’de sorunun çözümü için somut bir takım adımlar atılırken PKK ve onun çizgisini savunanların ne hedeflediklerini söylemekten bile kaçındığını söyleyen Kekeç bakın bu tartışma konusunu nasıl ele aldı.
İşte Ahmey Kekeç’in köşe yazısı...
İyi mi oldu yani?
İki kere iki dört: Kazananı olmayan, olmayacak bir savaş bu...
Şiddetle ve terörle sonuç alınamayacağı, “kanla barış tesis edilemeyeceği” görüldüğü, edildiği halde, onaylandığı halde, PKK “terör politikalarından” vazgeçmedi, ayağına kadar gelmiş barış fırsatını değerlendirmedi ve “sürekli savaş” dedi.
Bu örgüt ne istiyor?
Bağımsız bir devlet mi?
Federatif bir Kürdistan mı?
Demokratik bir Türkiye mi?
Dile getirilmekte imtina edilen birtakım haklar mı?
İstenen “haklar”ın, hukukla ilişkisi nedir ve bunlar “devleti” ne tür bir hukuki iyileştirmeye yahut “düzenlemeye” icbar ediyor?
Öcalan’ın durumun iyileştirilmesi, ev hapsi türünden tedbirler mi?
Yeni bir anayasa mı?
Yeni “kuruluş sözleşmesi” mi?
Ne?
PKK’ya yakınlığıyla bilinen ve örgütü “bağımsızlık savaşının öncü gücü” sayan bir siyasi fraksiyon, Kürt meselesinin çözümünü Öcalan’ın durumunda yapılacak birtakım iyileştirmelere indirgedi ve yeni hiçbir şey söylemedi.
Kendi kendine gelin güvey kuruluş DTK, AB’nin de zaman zaman gündeme getirdiği “yerel özerkliği” şart koştu ama yerel özerkliği de mündemiç anayasa sürecini sabote etmek için elinden geleni ardına koymadı.
Birileri “barış” dedi, içinde “barış” geçen parlak cümleler kurdu ama barışın tesisine yardımcı olmadı.
Demokratik açılımları görmedi...
Kürtlerin “kazanım” hanesine yazdıkları “iyileştirmeleri” elinin tersiyle itti.
Hep tehdit diliyle konuştu.
Hep aba altında “terör sopası” gösterdi.
Hep “biz” ve “devlet” vurgusu yaptı ve kendileri için yegâne kurtuluşun uluslaşma sürecinde geçtiğini söyledi.
Birileri de (referandum sürecinde), bir zamanlar “kirli savaş” yürütmekle suçladığı derin devletin yanında saf tuttu.
Bugün “PKK ne istiyor?” sorusunun somut bir karşılığı yok.
Eskiden, “Olağanüstü hal kaldırılsın yeter, hiçbir şey istemiyoruz” diyorlardı.
Olağanüstü hal kaldırıldı.
Kürt meselesi, bir “asayiş meselesi” olmaktan çıkarılıp, siyaset zeminine taşındı.
Kürt dilinin önündeki birtakım saçma sapan yasaklar kaldırıldı.
Kimlik siyaseti toplumda ve yüksek siyaset katlarında tolere edilir oldu.
Kürtçe televizyon kuruldu.
Kürtçe neşriyat “yasak” olmaktan çıkarıldı.
Üniversitelerde Kürt Enstitüleri kuruldu, Kürtçe kürsüler ihdas edildi.
Kürtçe şarkı söyleyenleri “ihanet” terimleriyle yargılayan “devletlu” Silivri’ye, şuraya buraya tıkıldı.
Bir dönem (90’ların ortasında) yürütülen “kirli savaş” artık sorgulanabiliyor.
Mahkemeler “faili meçhullerin” hesabı sormaya başladı.
Bugüne kadar varlığı ilan edilen JİTEM ve “faaliyetleri” tarassut altına alındı; “yargılamaya” konu olacak...
Bunları bir siyasi partiye pay çıkarmak için söylemiyorum ama birçok iyi şey yapıldı.
Bunlar olurken Kürt siyasetinin dili değişmedi.
Barışçılardan çok, savaşçılar konuştu.
Hiçbir iyileştirme Kürt cephesinde olumlu yankı bulmadı.
Hiçbir demokratik açılım “sevinçle” karşılanmadı.
Şimdi yeni bir dönem başladı.
Hayır, elbette başa dönülmeyecek, terörle mücadele “hukuk” çerçevesinde yürütülecek, kirli savaşa tevessül edilmeyecek ama barış umudu biraz daha ötelenmiş olacak.
Kendilerini “Kürt siyasetinin temsilcisi” ilan eden arkadaşlar şapkalarını önlerine koyup düşünsünler.
İyi mi oldu yani?
İşte Ahmey Kekeç’in köşe yazısı...
İyi mi oldu yani?
İki kere iki dört: Kazananı olmayan, olmayacak bir savaş bu...
Şiddetle ve terörle sonuç alınamayacağı, “kanla barış tesis edilemeyeceği” görüldüğü, edildiği halde, onaylandığı halde, PKK “terör politikalarından” vazgeçmedi, ayağına kadar gelmiş barış fırsatını değerlendirmedi ve “sürekli savaş” dedi.
Bu örgüt ne istiyor?
Bağımsız bir devlet mi?
Federatif bir Kürdistan mı?
Demokratik bir Türkiye mi?
Dile getirilmekte imtina edilen birtakım haklar mı?
İstenen “haklar”ın, hukukla ilişkisi nedir ve bunlar “devleti” ne tür bir hukuki iyileştirmeye yahut “düzenlemeye” icbar ediyor?
Öcalan’ın durumun iyileştirilmesi, ev hapsi türünden tedbirler mi?
Yeni bir anayasa mı?
Yeni “kuruluş sözleşmesi” mi?
Ne?
PKK’ya yakınlığıyla bilinen ve örgütü “bağımsızlık savaşının öncü gücü” sayan bir siyasi fraksiyon, Kürt meselesinin çözümünü Öcalan’ın durumunda yapılacak birtakım iyileştirmelere indirgedi ve yeni hiçbir şey söylemedi.
Kendi kendine gelin güvey kuruluş DTK, AB’nin de zaman zaman gündeme getirdiği “yerel özerkliği” şart koştu ama yerel özerkliği de mündemiç anayasa sürecini sabote etmek için elinden geleni ardına koymadı.
Birileri “barış” dedi, içinde “barış” geçen parlak cümleler kurdu ama barışın tesisine yardımcı olmadı.
Demokratik açılımları görmedi...
Kürtlerin “kazanım” hanesine yazdıkları “iyileştirmeleri” elinin tersiyle itti.
Hep tehdit diliyle konuştu.
Hep aba altında “terör sopası” gösterdi.
Hep “biz” ve “devlet” vurgusu yaptı ve kendileri için yegâne kurtuluşun uluslaşma sürecinde geçtiğini söyledi.
Birileri de (referandum sürecinde), bir zamanlar “kirli savaş” yürütmekle suçladığı derin devletin yanında saf tuttu.
Bugün “PKK ne istiyor?” sorusunun somut bir karşılığı yok.
Eskiden, “Olağanüstü hal kaldırılsın yeter, hiçbir şey istemiyoruz” diyorlardı.
Olağanüstü hal kaldırıldı.
Kürt meselesi, bir “asayiş meselesi” olmaktan çıkarılıp, siyaset zeminine taşındı.
Kürt dilinin önündeki birtakım saçma sapan yasaklar kaldırıldı.
Kimlik siyaseti toplumda ve yüksek siyaset katlarında tolere edilir oldu.
Kürtçe televizyon kuruldu.
Kürtçe neşriyat “yasak” olmaktan çıkarıldı.
Üniversitelerde Kürt Enstitüleri kuruldu, Kürtçe kürsüler ihdas edildi.
Kürtçe şarkı söyleyenleri “ihanet” terimleriyle yargılayan “devletlu” Silivri’ye, şuraya buraya tıkıldı.
Bir dönem (90’ların ortasında) yürütülen “kirli savaş” artık sorgulanabiliyor.
Mahkemeler “faili meçhullerin” hesabı sormaya başladı.
Bugüne kadar varlığı ilan edilen JİTEM ve “faaliyetleri” tarassut altına alındı; “yargılamaya” konu olacak...
Bunları bir siyasi partiye pay çıkarmak için söylemiyorum ama birçok iyi şey yapıldı.
Bunlar olurken Kürt siyasetinin dili değişmedi.
Barışçılardan çok, savaşçılar konuştu.
Hiçbir iyileştirme Kürt cephesinde olumlu yankı bulmadı.
Hiçbir demokratik açılım “sevinçle” karşılanmadı.
Şimdi yeni bir dönem başladı.
Hayır, elbette başa dönülmeyecek, terörle mücadele “hukuk” çerçevesinde yürütülecek, kirli savaşa tevessül edilmeyecek ama barış umudu biraz daha ötelenmiş olacak.
Kendilerini “Kürt siyasetinin temsilcisi” ilan eden arkadaşlar şapkalarını önlerine koyup düşünsünler.
İyi mi oldu yani?