Star başyazarı: "Davutoğlu ile yürünmez" sözleri fitnedir, fesattır, Erdoğan kaybeder, şeytan kazanır!
Star Gazetesi başyazarı Ahmet Taşgetiren, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Başbakan Davutoğlu arasındaki krizi yorumladı.
Star Gazetesi Başyazarı Ahmet Taşgetiren, dün akşam Cumhurbaşkanı
Tayyip Erdoğan'la yaptığı görüşmenin ardından AK Parti Genel
Başkanlığı ve Başbakanlık görevini bırakacak Ahmet Davutoğlu'nun
‘il ve ilçe başkanı atama yetkisi’nin geçen hafta MKYK'ya
devredilmesiyle ilgili olarak, "Şu 'Davutoğlu ile yürünmez'
sözleri. Şu Davutoğlu’ndan günah keçisi üretme oyunları. Bunlar
fitnedir, fesattır. Başka değil. Şu an Anadolu’nun yaygın duygusu
kaygıdır" dedi. Taşgetiren, olağanüstü kongre kararının çıkmasından
önce kaleme aldığı yazıda, "Aynı kaygının İslam dünyasında
Türkiye’ye imrenerek bakan yüreklerde de yaşandığı tahmin
edilebilir. Herkes kaybeder. Tayyip Erdoğan kaybeder. Ahmet
Davutoğlu kaybeder. Ak Parti kaybeder. Türkiye kaybeder. İslam
dünyası kaybeder. Peki kim kazanır? Şeytan kazanır" görüşünü dile
getirdi.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile Başbakan Ahmet Davutoğlu arasında
“yönetici atama yetkisi devri”yle zirveye ulaşan kriz, AKP'de
olağanüstü kongre sürecini başlattı. 27 Ağustos AKP'nin 1.
Olağanüstü Kongre'sinde Erdoğan'ın isteğiyle genel başkan seçilen
ve başbakanlığa atanan Davutoğlu, 2. Olağanüstü Kongre'de
aday olmayarak genel başkanlık ve Başbakanlık görevlerini
bırakacak.
Ahmet Taşgetiren'in, "Kim kazanır kim kaybeder" başlığıyla
yayımlanan (5 Mayıs 2016) yazısı şöyle:
"Olağanüstü Kongre sırasında Binali Yıldırım için 900 imza
toplandığı ve MKYK listesi için gerilim yaşandığı gecenin akabinde
“Yürekleri ağza getiren...” diye yazmıştım. Gerçekten
yürekler ağza gelmişti. Tabii ki Ak Parti’nin misyonunu
kavrayanların.
O gerilim atlatıldı.
Ama Parlamenter Sistem içinde halk oyu ile seçilmiş bir
Cumhurbaşkanı ve hele Ak Parti’nin tabii lideri olan bir
Cumhurbaşkanı’nın Başbakan ile ilişkisinin, o kişi Başbakan’ın oğlu
- kızı bile olsa problemli olacağı herkesin ortak kanaati idi.
Erdoğan ve Davutoğlu, tıpkı Erdoğan ve Gül gibi evet, farklı bir
misyon içinde buluşmuşlardı, kadim bir dostluk - kardeşlik
ilişkileri içinde idiler. Ama Fatih Sultan Mehmet bile babasına
“Sultan sen isen gel ordunun başına geç, sultan ben isem
emrediyorum gel ordunun başına geç” demişti. İktidar tecezzi
etmezdi. Ama sistem iktidar tecezzisini kaçınılmaz hale
getiriyordu. Cumhurbaşkanı Erdoğan hem siyasi hareketin tabii
lideri olmanın hem de halk tarafından seçilmiş olmasının iktidarı
ile, Davutoğlu da parlamenter sistem içinde Başbakanlığın gücü ve
sorumluluğu içinde hareket edecekti. Davutoğlu Tayyip Bey’in
liderliğine ne kadar saygı duyarsa duysun,
ne kadar Tayyip Bey’in gözünün içine bakarak hareket ederse etsin
-ki bu da ayrı ve sürdürülemez bir bağımlılık görüntüsüne yol
açacaktı- bir yerde farklılaşmaların ortaya çıkması
kaçınılmazdı.
Anayasa hemen, halk oyu ile seçilmişliği başkanlığa dönüştürecek
bir değişime tabi tutulamadı. Ak Parti çok istese de buna gücü
yetmedi. Bunun için çalışılıyor ama böyle bir değişikliğin ne zaman
gerçekleşeceği hala öngörülemiyor.
Bu arada “Halk oyu ile seçilmişliği” “fiili başkanlık” halinde
uygulama durumu söz konusu oldu. Bu da yine Cumhurbaşkanı
Erdoğan’ın ifadesiyle “Çift başlılık” ve “patinaj” halini ortaya
çıkardı. Bu ifadelerin Tayyip Bey tarafından kullanılması, orada
bir rahatsızlığın ifadesiydi. Yani demek ki Tayyip Bey, süreci
yeterince tayin edemediği kanaatinde idi. Ve bunun da Davutoğlu
üzerinde bir tür yaptırıma dönüşmesi kaçınılmazdı.
Şunu not edelim:
Türkiye’de ve dünyada, bu iki sima arasında çıkacak problemi pusuda
bekleyen odaklar vardı. Onlar bu alana yatırım yapacaklardı,
yaptılar.
Bu noktada Davutoğlu’nun Tayyip Bey’i devre dışı bırakmak gibi bir
proje içine girmesi çılgınlık olurdu. Davutoğlu o çılgınlığa
soyunacak birisi değildi.
Ak Parti ekseninde düşünüldüğünde değiştirme iradesi Tayyip
Erdoğan’da olabilirdi. Her durumda Tayyip Bey’le uyumlu çalışma
diye hassasiyet ortada olacak ve bu uyumun sağlanamadığı
durumlarda, değişim öteki için gerçekleşecekti.
Ahmet Davutoğlu bu konumda idi. Bir çevrenin “Davutoğlu ha
tökezledi ha tökezleyecek...” bir duyguyla süreci takip ettiği
gözlendi bugüne kadar.
Bu çevrenin zaman zaman Cumhurbaşkanı Erdoğan adına hareket
ediyormuş gibi Davutoğlu’na yönelik dosyalar oluşturduğu da bir
gerçek.
Kendi psikolojimi yazayım. İtiraf ediyorum, yazılarımda dün Erdoğan
ve Gül ilişkisinde birisini önde gösterip duyguları zorlamamaya,
Erdoğan - Davutoğlu ilişkisinde de Erdoğan’ın liderliğini öne
çıkarmaya itina ettim. Bu itinayı Davutoğlu’nun sergilediği de
dikkat eden herkesin görebileceği bir durumdur. Ayrıca birçok gönül
insanının “Aman gönüller karışmasın” diye dua ettiğini
biliyorum.
Ama sanki müşahede altında tutulma durumu söz konusu Davutoğlu
için.
Şu çirkef Pelikan dosyası.
Şu “Davutoğlu ile yürünmez” sözleri. Şu Davutoğlu’ndan günah keçisi
üretme oyunları...
Bunlar fitnedir, fesattır. Başka değil.
Şu an Anadolu’nun yaygın duygusu kaygıdır. Aynı kaygının İslam
dünyasında Türkiye’ye imrenerek bakan yüreklerde de yaşandığı
tahmin edilebilir.
Şunu söyleyeyim:
Herkes kaybeder. Tayyip Erdoğan kaybeder. Ahmet Davutoğlu kaybeder.
Ak Parti kaybeder. Türkiye kaybeder. İslam dünyası kaybeder.
Peki kim kazanır?
Şeytan kazanır."