Star başyazarı çok sert çıktı: AKP üç - beş medyatörün lütfu ile mi hayat buldu, reziller!..
Star yazarı Ahmet Taşgetiren "nereden geldikleri ve şimdi ne oldukları belli olmayan grup" dediği isimlere "Tayyip Erdoğan'ın üzerinden İslamcılara savaş açmayı bırakın" çağrısı yaptı.
Star yazarı Ahmet Taşgetiren, gazeteci Cem Küçük'ün “Artık AK
Parti’nin bu radikal İslamcılarla da, yani bu Mavi Marmara’daki
manyak tipler, yani kafadan İsrail düşmanı, kafadan Batı düşmanı,
kafadan her şeye düşman tipler var, bunlarla da yolların ayrılması
lazım" ifadesiyle başlayan tartışmalarla ilgili olarak
"Bakın, İslamcı - İslamcı olmayan ayrışması yapıldığında Ak
Parti'nin canına okursunuz. Ne yani, Ak Parti, adını burada anmak
istemediğim üç-beş medyatörün lütfu ile mi hayat buldu?" dedi.
"Milli İrade platformu diye nitelenen ve 15 Temmuz gecesinde vatan
savunmasına soyunan insanların mayası ile Mavi Marmara
gönüllülerine 'Manyaklar' diyen rezillerin mayası aynı mı?"
ifadesini kullanan Taşgetiren, "Birileri Ak Parti'nin varoluş
misyonunu dinamitlemeye çalışıyor, benim okumam bu. Herkes ona göre
konumunu belirlesin" diye yazdı.
Ne olmuştu?
Cem Küçük'ün tartışma yaratan sözlerinin ardından kimi köşe
yazarlarınca "İslamcılar AK Parti'den tasfiye edilecek" iddiası
ileri sürülmüştü.
Yeni Şafak yazarı İsmail Kılıçarslan,
"İslamcıları AK Parti'den tasfiye etmek istiyor olabilirsiniz. Ama
bu sizin güç yetirebileceğiniz bir mesele değildir", "Manyağız lan
biz! Siz kuruluş devrinde yaşasaydınız 'kafadan Bizans düşmanı,
kafadan Moğol düşmanı bunlar' dediğinizde hangi manyakları
kastediyorsanız o kadar manyağız hem de" ifadelerini
kullanmıştı.
Kılıçarslan'ın köşe komşusu Yusuf Kaplan da, İslami oluşumların
önde gelen isimlerinin, yazarlarının, fikir adamlarının hedef
tahtasına yatırılmak istendiğini savunarak "Öncelikle, önümüzdeki
bu çakıl taşlarını temizlemeliyiz: Ülkeyi kaosa sürüklemek isteyen
fitne-fesat şebekelerini, tetikçi tipleri kaale almamalı, gerekli
uyarıları yapmalı, önlemleri almalıyız" demişti.
Star yazarı Ahmet Taşgetiren, tartışmaya "Ak Parti
öncelikle bu çeteleşmiş medyatörlerin kendi imajına el koymasını
bertaraf etmeli. İçeriye dönük bu yaftalamaların içerde nifak
oluşturacağını, sürekli içerde bir azalma meydana getireceğini,
dışardan hiçbir yeni katılım olmayacağını, üstelik iktidar
adınaymış gibi kesilen raconların farklı toplum kesimlerinin
korkuya kapılmasına yol açacağını unutmamak lazım" ifadesiyle
girerken, yine Star yazarı Sibel Eraslan da söz konusu kişilerin
yeni dönemde AKP'de olmaması gerektiğini savunmuştu.
Karar yazarı Mehmet Ocaktan da, gazeteci Cem
Küçük'ün ilgili ifadesine tepki göstermiş; "AK Parti’nin kendi iç
mekanizması nasıl işler bilemem ama, durumdan vazife çıkararak AK
Parti adına temizlik işine soyunanların genlerindeki ‘FETÖ
yazılımı’yla hareket ettikleri muhakkak" ifadesini kullanmıştı.
Türkiye yazarı Fuat Uğur ise, Cem Küçük'ün "Mavi
Marmara’daki manyak tipler" ifadesinin "insanlık hâli" olduğunu
savunarak "O sözcüğe cankurtaran simidi gibi sarıldılar. Buradan
bir haklılık devşirme çabasıyla konuyu kavga zeminine çekmeye,
yaygarayla kendilerini üçüncü kez affettirmeye çalışıyorlar"
demişti.
"Erdoğan dertleşmek gerektiğinde kiminle dertleşiyor
zannediyorsunuz?"
Ahmet Taşgetiren'in "Erdoğan’a en büyük kumpas"
başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:
Ak Parti'nin kurucu kadrosu, Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül, Bülent
Arınç, Cemil Çiçek, başka boyutlarda devreye giren Ahmet Davutoğlu,
Ali Babacan ve diğerleri... Hepsi “İslamcı” idiler.
“Milli Görüş gömleğini çıkardıktan” sonrada, “Kur'an'ı referans
almayacağız” dedikten sonra da İslamcı idiler.
İslamcılık, İslam'ı bir hayat çerçevesi olarak görmek ve İslam
dünyasının açık-örtülü sömürge statüsünden çıkmasını ve kendi
medeniyet iklimini kurabilmesini savunmak demekse, ben bu kadronun
İslamcılıktan asla vazgeçtiğini düşünmedim.
Asla bize takıyye yaptıklarına inanmadım.
Yola çıkarken Amerika ile “iyi!” ilişkiler kurduklarında hatta
“BOP'a eşbaşkan” olduklarında da bu kanaatim değişmedi. Avrupa ile
Refah'tan farklı ilişkiler kurup, Türkiye tarihinde hiçbir “Batıcı”
yönetimin yapmadığı kadar ve harıl harıl AB müktesebatını
Türkiye'ye taşıdıklarında da onlarla kendim arasında bir
“İslamcılık” farkı görmedim.
İslamcı bir kadro elbette dünya ile ilişki kuracaktı, önemli olan
“ana istikamet”in nereye doğru seyrediyor olduğu idi. Çıkarlarınız
elverdiği ölçüde Batı ile de, başkaları ile de ilişki
kurabilirdiniz.
Şunu da söyleyeyim: Amerika ya da Avrupa, Erdoğan-Gül yürüyüşünün
Refah'tan farklı ama İslam'dan ayrı olmadığını bile bile onlarla
ilişki alanı açtı. Çünkü bu coğrafyada İslamsız bir şey
olmayacağını onlar da biliyorlardı. Belki onlar üzerinden yeni bir
kontrol projesi arayışındaydılar.
Artık kimin hesabı tutarsa idi, mesele.
Saadet'li kardeşlerimiz çok keskin bir itirazı sürdürdüler. Onlar
bu gidişi bir “sapma” olarak gördüler.
İfade doğru ise “Türkiye İslamcıları” Erdoğan - Gül yürüyüşünü
“Türkiye'nin kendi kendisi olma” ve daha ileri safhada “İslam
dünyasının kendi kendisi olma mücadelesi”nin önemli bir hamlesi
olarak gördü. Bu hem Türkiye'nin hem İslam dünyasının
“Normalleşmesi” mücadelesi idi.
Bu kadar uzun girişi neden yaptım?
Şu sıralar sırtını “Reis”e dayadığı izlenimi veren bir grubun
“İslamcılara karşı savaş” tamtamları çaldığı ve henüz Ak Parti
cenahından herhangi bir cevap gelmediği için bu tamtamların oradan
da onaylandığı gibi bir izlenim doğduğu için.
İstenen şu mudur diye bir soruyu sorma zamanıdır:
- İslamcılar Ak Parti'yi terk etsin!
Bu mudur?
Şimdi girişe yeniden dönün, derim ben.
- O zaman siz önce Tayyip Erdoğan'ı tasfiye etmelisiniz.
Ya bana“Tayyip Erdoğan sizin bildiğiniz Tayyip Erdoğan değil” deyin
ve bir süredir Ak Parti'nin ilk çıkışta farklı toplum kesimlerini
kuşatmak amacıyla “Muhafazakar demokrat” diye formatladığı görece
ılımlı dilin bile ötesine geçip “Dolu dizgin” bir üsluba geldiğinin
hangi manaya geldiğini izah edin, ya da Tayyip Erdoğan'ın üzerinden
İslamcılara savaş açmayı bırakın.
Nereden geldikleri ve şimdi ne oldukları bilinmeyen bir grubun
paçalara saldırması yetti artık. Her gün duvardibi yaratıklarının
ortalığa çamur taşımaları yetti.
Bakın, İslamcı - İslamcı olmayan ayrışması yapıldığında Ak
Parti'nin canına okursunuz.
Omurgasını yıkarsınız Ak Parti'nin.
Anadolu'sunu yıkarsınız.
Ne yani, Ak Parti, adını burada anmak istemediğim üç-beş medyatörün
lütfu ile mi hayat buldu?
Bu bir operasyon, hem Tayyip Erdoğan'a hem Ak Parti misyonuna.
En güçlü adamın üzerine yapışarak, tüm alanı yeniden tanzime
yönelik bir operasyon.
Tayyip Erdoğan dertleşmek gerektiğinde kiminle dertleşiyor
zannediyorsunuz?
Milli İrade platformu diye nitelenen ve 15 Temmuz gecesinde vatan
savunmasına soyunan insanların mayası ile Mavi Marmara
gönüllülerine “Manyaklar” diyen rezillerin mayası aynı mı?
“İslamcılar”la arasına mesafe koyduğunuzda Tayyip Erdoğan artık
Akif şiiri, Necip Fazıl şiiri, Sezai Karakoç şiiri okuyabilir
mi?
Birileri Ak Parti'nin varoluş misyonunu dinamitlemeye çalışıyor,
benim okumam bu. Herkes ona göre konumunu belirlesin.