03 Ağu 2015 12:58
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 17:46
Sözcü yazarı açıkladı: Ertuğrul Özkök nerede dayak yiyecek?
Sözcü yazarı Oray Eğin, köşe yazısında, Ertuğrul Özkök hakkında ilginç bir yazı kaleme aldı.
Sözcü yazarı Oray Eğin, köşe yazısında, Ertuğrul Özkök hakkında ilginç bir yazı kaleme aldı.
Eğin, Miami'de gördüklerini, gezdiklerini, yediklerini anlattığı yazısında, Özkök ile ilgili bir anısını da aktardı.
İşte Eğin'in yazdıkları:
Görevden alınmadan yaklaşık beş ay önce Ertuğrul Özkök Hürriyet'teki yöneticilik günlerinin bitmeye yaklaştığını hissetmiş, bir pazar yazısında okura hissettirmişti. Belki de yazdığı en güzel pazar yazılarından biriydi.
Coldplay'in kellesi gümüş tepside istenen bir hükümdarın hikayesini anlatan "Viva La Vida" şarkısından yola çıkarak bir iç hesaplaşmaya girişmişti.
İşte o yazıdaki bir satıra, bir gelecek planına hemen kendimi eklemiştim.
Key West'e gidip Ernest Hemingway'in içtiği barların birinde dayak yiyecektik birlikte. Özkök ilk kez 2007'de gitmişti Amerika'nın en güney ucuna. Miami'den üç buçuk saatlik bir araba yolculuğuyla varılıyor. Tam karşısında, sadece 90 mil ötede Havana var.
Key West sadece buraları keşfeden Hemingway değil, büyük bir aşkın ertesinde bu küçücük adaya yerleşen Tennessee Williams'la da meşhur. Bugün Hemingway'in evi bir müzeye dönüşmüş durumda. Turistler yazarın mirası kedilerin çişleriyle kokuttuğu evin önünde sıra bekliyor.
Zamanında gay arkadaşlarını Key West'e davet ederek buranın izole bir eşcinsel cennetine dönüşmesinde katkısı bulunan Williams'ın evini ise bir başkası almış, eşyaları belediye binasında, evin önünde ise hiçbir işaret bile yok.
Bir günlük Key West seyahatim için biraz saha araştırması da diyebiliriz. Gidip hâlâ oralarda sabahlara kadar içip dayak yiyeceğimiz gün için...
Ama Key West o Hemingway ruhunu da pek taşımıyor gibi artık.
Barlar daha çok Gümbet barlarına benziyor. Sokaklar sarhoş, çok sarhoş, hatta neredeyse ilk kez sarhoş olmuş tek tük insanla inliyor. Yoksa çok sessiz bir yer.
Bir gece yarısı Miami'den Key West'e varıp arabayı park ediyorum ve daha ilk o sokakta gizemli bir hava sarıyor etrafımı.
Sömürge mimarisini andıran malikanelerin avlularında ne kirli hikayeler dönüyor diye aklımdan geçiyor. Kesinlikle böyle bir havası var Key West'in.
Barlar sokağında striprizci genç erkekler kaldırımda müşteri tavlıyor. Birkaç bina ötede masaj salonlarında genç kadınlar giyinik ya da çıplak, altsız ya da üstsüz masaj yapmayı teklif ediyor. Masöz için de müşteri için de kıyafet 'opsiyonel.' Bir kadın içeri davet ediyor, epey ısrarlı. Sonunda reddetmek için artık onu pes ettireceğimi düşündüğüm kartımı oynuyorum: "Penisiniz var mı" diyorum. "Oyuncaklarım da var" diyor.
Bu adada hayır diye bir sözcük yok demek ki. Ama aynı zamanda hemen hemen hiç kimsenin sex app'lerini kullanmadığı bir ada. Hâlâ barlarda mı tanışılıyor?
Otellerin neredeyse tümünün kapısında 'Yer yok' yazıyor ama hiç kimse sokaklarda görünmüyor.
Sanki bir ev kiralayıp (haftalığı 4-5 bin dolar yazıyor emlakçıların camında) birkaç hafta kalıp ancak içine girip, ancak yol yordam öğrenmelik bir yer gibi... İki dev yazar burayı bellediyse boşuna değil herhalde... Bir gizemi var... 12 saatte anlaşılmayacak kadar...
Sabah uyanıyorum, dünyanın en güzel yollarının birinden, iki tarafı su olan tek şeritli bir yoldan hızlıca Miami'ye dönüyorum.
Eğin, Miami'de gördüklerini, gezdiklerini, yediklerini anlattığı yazısında, Özkök ile ilgili bir anısını da aktardı.
İşte Eğin'in yazdıkları:
Görevden alınmadan yaklaşık beş ay önce Ertuğrul Özkök Hürriyet'teki yöneticilik günlerinin bitmeye yaklaştığını hissetmiş, bir pazar yazısında okura hissettirmişti. Belki de yazdığı en güzel pazar yazılarından biriydi.
Coldplay'in kellesi gümüş tepside istenen bir hükümdarın hikayesini anlatan "Viva La Vida" şarkısından yola çıkarak bir iç hesaplaşmaya girişmişti.
İşte o yazıdaki bir satıra, bir gelecek planına hemen kendimi eklemiştim.
Key West'e gidip Ernest Hemingway'in içtiği barların birinde dayak yiyecektik birlikte. Özkök ilk kez 2007'de gitmişti Amerika'nın en güney ucuna. Miami'den üç buçuk saatlik bir araba yolculuğuyla varılıyor. Tam karşısında, sadece 90 mil ötede Havana var.
Key West sadece buraları keşfeden Hemingway değil, büyük bir aşkın ertesinde bu küçücük adaya yerleşen Tennessee Williams'la da meşhur. Bugün Hemingway'in evi bir müzeye dönüşmüş durumda. Turistler yazarın mirası kedilerin çişleriyle kokuttuğu evin önünde sıra bekliyor.
Zamanında gay arkadaşlarını Key West'e davet ederek buranın izole bir eşcinsel cennetine dönüşmesinde katkısı bulunan Williams'ın evini ise bir başkası almış, eşyaları belediye binasında, evin önünde ise hiçbir işaret bile yok.
Bir günlük Key West seyahatim için biraz saha araştırması da diyebiliriz. Gidip hâlâ oralarda sabahlara kadar içip dayak yiyeceğimiz gün için...
Ama Key West o Hemingway ruhunu da pek taşımıyor gibi artık.
Barlar daha çok Gümbet barlarına benziyor. Sokaklar sarhoş, çok sarhoş, hatta neredeyse ilk kez sarhoş olmuş tek tük insanla inliyor. Yoksa çok sessiz bir yer.
Bir gece yarısı Miami'den Key West'e varıp arabayı park ediyorum ve daha ilk o sokakta gizemli bir hava sarıyor etrafımı.
Sömürge mimarisini andıran malikanelerin avlularında ne kirli hikayeler dönüyor diye aklımdan geçiyor. Kesinlikle böyle bir havası var Key West'in.
Barlar sokağında striprizci genç erkekler kaldırımda müşteri tavlıyor. Birkaç bina ötede masaj salonlarında genç kadınlar giyinik ya da çıplak, altsız ya da üstsüz masaj yapmayı teklif ediyor. Masöz için de müşteri için de kıyafet 'opsiyonel.' Bir kadın içeri davet ediyor, epey ısrarlı. Sonunda reddetmek için artık onu pes ettireceğimi düşündüğüm kartımı oynuyorum: "Penisiniz var mı" diyorum. "Oyuncaklarım da var" diyor.
Bu adada hayır diye bir sözcük yok demek ki. Ama aynı zamanda hemen hemen hiç kimsenin sex app'lerini kullanmadığı bir ada. Hâlâ barlarda mı tanışılıyor?
Otellerin neredeyse tümünün kapısında 'Yer yok' yazıyor ama hiç kimse sokaklarda görünmüyor.
Sanki bir ev kiralayıp (haftalığı 4-5 bin dolar yazıyor emlakçıların camında) birkaç hafta kalıp ancak içine girip, ancak yol yordam öğrenmelik bir yer gibi... İki dev yazar burayı bellediyse boşuna değil herhalde... Bir gizemi var... 12 saatte anlaşılmayacak kadar...
Sabah uyanıyorum, dünyanın en güzel yollarının birinden, iki tarafı su olan tek şeritli bir yoldan hızlıca Miami'ye dönüyorum.