29 Kas 2016 16:08
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 21:41
Sözcü Gazetesi'nden 'buruk' ayrılık! Hangi köşe yazarı veda etti?
2 yıldır Sözcü okuruyla buluşan yazar, gazeteden ayrıldı.
Sözcü gazetesinin magazin eki Şık'ta 2 yıldır köşe yazıları kaleme alan Nilay Örnek, bugünkü yazısıyla okurlarına veda etti.
İşte, Örnek'in kişisel blogunda tamamını yayınladığı o veda yazısı:
"20 sene bilfiil gazeteci ol, işsizliğinin ikinci günü sorarlar: Ne iş yapıyorsun? “Gazeteciyim” dersin, hemen o lanet soru gelir: “Nerede?”
Allah için çalıştığım gazetelerden hep tatlı vedalarla ayrıldım. Kimi zaman çok ihtiyaçları varmış gibi tazminatımı da bıraktım -pişmanım:)- Ama hiç bu kadar medenisi olmamıştı; işte size veda yazım.
Pearl Jam’in 20’nci yıl belgeselinin başında, grunge müziğin doğuşunda bir şekilde büyük etkisi olmuş solist Andrew Wood‘dan özellikle bahsedilir.
24 yaşında, ‘aşırı doz’ nedeniyle hayatını kaybetmiş olsa da büyük iz bırakmış Wood’un ardından şu denir:
“O gerçek bir yıldızdı. Onun için, onu kaç kişinin izlediğinin önemi yoktu. Bir kişi bile izliyor olsa sahneye çıktığı anda performansını sonuna kadar sergilerdi.”
Michael Jordan hakkında yazan Wright Thompson’in dediği gibi “Sevildiği kadar, nefret edilmesinin nedeni de bu başarma hırsı. Basketbolcu değil, yer silen biri olsaydı da onun en iyisi olacaktı.”
KİM İÇİN? KENDİMİZ İÇİN
Bazen sizin de “Bunu ne için, kim için yapıyorum?” dediğinizden eminim.
Emeklerimizin karşılığını alamadığımız bir dönemde yaşıyoruz çünkü.
Çoğumuz Wood kadar yetenekli olamayabiliriz, bir Jordan da değiliz. Ama bazılarımızın ortak bir yönü var; ne yaparsak onu iyi yapmayı kafamıza koymuşuz. Bir kişi bile izlese, bu çok sabır da gerektirse, yapabileceğimizin en iyisini yapmak zorundayız.
Her şeyin kolayına kaçmak, vasatla yetinmek, sulandırmak, çarpıtmak, hile karıştırmak her zaman mümkün; çok daha kolayı. Ama yapamayız.
Kim için?
İlk önce kendimiz için, öyle yapsak mutsuz olacağımız, kendimiz olmayacağımız için.
BURADAKİ SON YAZIM
Bu, Sözcü/Şık’taki son yazım.
George Lois, “İş hayatında tek hedefiniz sevdiğiniz işi yapmak (ve bundan para kazanmak) olmalı. Sevdiği işi bulmuş olan kutsanmıştır!” der.
20 yıldır medyadayım. Maddi hiçbir birikimim yok! Ama kendimi hep kutsanmış hissettim. Burada iki yıldır, editörlük ya da yöneticilik gibi başka görevlerim olmadan ilk defa köşe yazıyordum.
Ve bu bana çok iyi geldi.
Kendimi de gördüm, yazdıklarımın başka insanlara iyi geldiğini de…
SEVDİYSEN ‘PAYLAŞ’ BENCE
Eğitimle, turizmle, sivil toplum kuruluşlarıyla, coğrafi işaretlemeyle, köylüyle, toplumsal yorgunluklarımızla, tasarımla, adaletsizlikle, sanatla, görünür ya da görünmez hislerimizle, doğayla, gustosuzlukla, arıcılıkla, iyi beslenmeyle, inşaat çılgınlığımızla, tiyatroyla, kentsel dönüşümle-dönüştüremediklerimizle, ‘sadece bu ülkede olduğu için’ popüler olmayan iyi ve doğru insanlarla, onların projeleriyle, kabız entelektüellerle, bilimle ilgili yazdım.
Şükür, bunları çok okunan bir gazetede yazdım.
‘Böyle de bir şey var’ diyerek haber verdim, farklı olanı işaret ettim..
Umuyorum ki, riyakârlığa, cahilliğe, muhafazakârlığa, betona, korkaklığa ve adaletsizliğe karşı tavrımı bir nebze olsun gösterebildim.
Senaryosunu yazdığı tiyatro oyunlarınını sahnelemek, filmlerini çekmek için tarlada çalışan, New York Film Festivali’nde bile ödül alan Arslanköy Kadınlar Tiyatro Topluluğu’nun kurucusu, Ümmiye Koçak, “Niye bütün bunları yaptınız?” dediğimde, “Çünkü bizler de vardık ve takdir edilmek istiyorduk güzel yavrum” demişti. http://wp.me/p79ANb-pp
Ümmiye Hanım gibileri görmek, göstermek, ona sarılmak istedim işte; Türkiye’nin bu hepimizi aşağı çeken gündeminde…
O ‘NEREDE?’ SORUSU YOK MU?
Son yıllardaki gerilimli ortam nedeniyle ilk işimden olduğumda insanlar, belki de sonrasında yüzlerce gazetecinin daha işsiz kalacağını hesap edemediklerinden, belki sırf o an içlerinden geldiğinden, belki de öylesine, ‘gaz veriyorlardı’; helal olsundu bize, kiramızı bile öderlerdi.
Kimse kiramı ödemedi:)
Öyle bir meslek ki bizimkisi, 30 yıl öğretmenlik, doktorluk, mimarlık yapma yine de sorsalar öğretmen, doktor ya da mimarsın!
Oysa 20 sene bilfiil gazeteci ol; işsizliğinin ikinci günü sorarlar:
– Ne iş yapıyorsun?
– Gazeteciyim.
– Nerede?
– ….
– Ah o “Nerede?” yok mu?!
Hem böyle nankör, hem de maşallah herkese kucak açan, titr kazandıran bir meslek bizimkisi. Nerede, neyi, nasıl yazdığın da önemli değil; bir gazete ya da dergide azıcık kafa gösterdin mi, ‘hemmen’ yaz sosyal medya profiline: Gazeteci!
Şimdi mesleğimiz biteyazarken, bu kadar meslektaşım cezaevinde ya da işsizken yine imtina ediyorum, “Gazeteciliğin neresindeyim?”.
VEDA MI DEDİNİZ?
Birileri bana absürt bir şey yaptığında çok nadir anında ‘taşı gediğine koyan’ bir yanıt verebilirim. Bu yüzden sonra kendimi hakkedileni söylerken hayal ederim.
Yine bu yüzden, öleceğimi mesela 15 gün önceden bilmek istiyorum ki, gereken insanlara ‘dan dan’ tüm söyleyeceklerimi söyleyeyim!
Ama şuraya bir veda yazısı bile yazamıyorum, çünkü işini kaybetmiş bir insanın değil, çok sevdiği yaz kampından ayrılan bir çocuğun ruh hali var üzerimde. Buradaki iki yılım, yazdıklarım ve okuyanlarla ilişkim çok ‘can’dı çünkü.
Buna vesile ve yoldaş olan herkese, çalışma arkadaşlarıma teşekkür eder, öperim.
Bir de her işsiz gazeteciye “Blog aç” diyenler, nasıl para kazanılıyor söylerse sevinirim:)"
İşte, Örnek'in kişisel blogunda tamamını yayınladığı o veda yazısı:
"20 sene bilfiil gazeteci ol, işsizliğinin ikinci günü sorarlar: Ne iş yapıyorsun? “Gazeteciyim” dersin, hemen o lanet soru gelir: “Nerede?”
Allah için çalıştığım gazetelerden hep tatlı vedalarla ayrıldım. Kimi zaman çok ihtiyaçları varmış gibi tazminatımı da bıraktım -pişmanım:)- Ama hiç bu kadar medenisi olmamıştı; işte size veda yazım.
Pearl Jam’in 20’nci yıl belgeselinin başında, grunge müziğin doğuşunda bir şekilde büyük etkisi olmuş solist Andrew Wood‘dan özellikle bahsedilir.
24 yaşında, ‘aşırı doz’ nedeniyle hayatını kaybetmiş olsa da büyük iz bırakmış Wood’un ardından şu denir:
“O gerçek bir yıldızdı. Onun için, onu kaç kişinin izlediğinin önemi yoktu. Bir kişi bile izliyor olsa sahneye çıktığı anda performansını sonuna kadar sergilerdi.”
Michael Jordan hakkında yazan Wright Thompson’in dediği gibi “Sevildiği kadar, nefret edilmesinin nedeni de bu başarma hırsı. Basketbolcu değil, yer silen biri olsaydı da onun en iyisi olacaktı.”
KİM İÇİN? KENDİMİZ İÇİN
Bazen sizin de “Bunu ne için, kim için yapıyorum?” dediğinizden eminim.
Emeklerimizin karşılığını alamadığımız bir dönemde yaşıyoruz çünkü.
Çoğumuz Wood kadar yetenekli olamayabiliriz, bir Jordan da değiliz. Ama bazılarımızın ortak bir yönü var; ne yaparsak onu iyi yapmayı kafamıza koymuşuz. Bir kişi bile izlese, bu çok sabır da gerektirse, yapabileceğimizin en iyisini yapmak zorundayız.
Her şeyin kolayına kaçmak, vasatla yetinmek, sulandırmak, çarpıtmak, hile karıştırmak her zaman mümkün; çok daha kolayı. Ama yapamayız.
Kim için?
İlk önce kendimiz için, öyle yapsak mutsuz olacağımız, kendimiz olmayacağımız için.
BURADAKİ SON YAZIM
Bu, Sözcü/Şık’taki son yazım.
George Lois, “İş hayatında tek hedefiniz sevdiğiniz işi yapmak (ve bundan para kazanmak) olmalı. Sevdiği işi bulmuş olan kutsanmıştır!” der.
20 yıldır medyadayım. Maddi hiçbir birikimim yok! Ama kendimi hep kutsanmış hissettim. Burada iki yıldır, editörlük ya da yöneticilik gibi başka görevlerim olmadan ilk defa köşe yazıyordum.
Ve bu bana çok iyi geldi.
Kendimi de gördüm, yazdıklarımın başka insanlara iyi geldiğini de…
SEVDİYSEN ‘PAYLAŞ’ BENCE
Eğitimle, turizmle, sivil toplum kuruluşlarıyla, coğrafi işaretlemeyle, köylüyle, toplumsal yorgunluklarımızla, tasarımla, adaletsizlikle, sanatla, görünür ya da görünmez hislerimizle, doğayla, gustosuzlukla, arıcılıkla, iyi beslenmeyle, inşaat çılgınlığımızla, tiyatroyla, kentsel dönüşümle-dönüştüremediklerimizle, ‘sadece bu ülkede olduğu için’ popüler olmayan iyi ve doğru insanlarla, onların projeleriyle, kabız entelektüellerle, bilimle ilgili yazdım.
Şükür, bunları çok okunan bir gazetede yazdım.
‘Böyle de bir şey var’ diyerek haber verdim, farklı olanı işaret ettim..
Umuyorum ki, riyakârlığa, cahilliğe, muhafazakârlığa, betona, korkaklığa ve adaletsizliğe karşı tavrımı bir nebze olsun gösterebildim.
Senaryosunu yazdığı tiyatro oyunlarınını sahnelemek, filmlerini çekmek için tarlada çalışan, New York Film Festivali’nde bile ödül alan Arslanköy Kadınlar Tiyatro Topluluğu’nun kurucusu, Ümmiye Koçak, “Niye bütün bunları yaptınız?” dediğimde, “Çünkü bizler de vardık ve takdir edilmek istiyorduk güzel yavrum” demişti. http://wp.me/p79ANb-pp
Ümmiye Hanım gibileri görmek, göstermek, ona sarılmak istedim işte; Türkiye’nin bu hepimizi aşağı çeken gündeminde…
O ‘NEREDE?’ SORUSU YOK MU?
Son yıllardaki gerilimli ortam nedeniyle ilk işimden olduğumda insanlar, belki de sonrasında yüzlerce gazetecinin daha işsiz kalacağını hesap edemediklerinden, belki sırf o an içlerinden geldiğinden, belki de öylesine, ‘gaz veriyorlardı’; helal olsundu bize, kiramızı bile öderlerdi.
Kimse kiramı ödemedi:)
Öyle bir meslek ki bizimkisi, 30 yıl öğretmenlik, doktorluk, mimarlık yapma yine de sorsalar öğretmen, doktor ya da mimarsın!
Oysa 20 sene bilfiil gazeteci ol; işsizliğinin ikinci günü sorarlar:
– Ne iş yapıyorsun?
– Gazeteciyim.
– Nerede?
– ….
– Ah o “Nerede?” yok mu?!
Hem böyle nankör, hem de maşallah herkese kucak açan, titr kazandıran bir meslek bizimkisi. Nerede, neyi, nasıl yazdığın da önemli değil; bir gazete ya da dergide azıcık kafa gösterdin mi, ‘hemmen’ yaz sosyal medya profiline: Gazeteci!
Şimdi mesleğimiz biteyazarken, bu kadar meslektaşım cezaevinde ya da işsizken yine imtina ediyorum, “Gazeteciliğin neresindeyim?”.
VEDA MI DEDİNİZ?
Birileri bana absürt bir şey yaptığında çok nadir anında ‘taşı gediğine koyan’ bir yanıt verebilirim. Bu yüzden sonra kendimi hakkedileni söylerken hayal ederim.
Yine bu yüzden, öleceğimi mesela 15 gün önceden bilmek istiyorum ki, gereken insanlara ‘dan dan’ tüm söyleyeceklerimi söyleyeyim!
Ama şuraya bir veda yazısı bile yazamıyorum, çünkü işini kaybetmiş bir insanın değil, çok sevdiği yaz kampından ayrılan bir çocuğun ruh hali var üzerimde. Buradaki iki yılım, yazdıklarım ve okuyanlarla ilişkim çok ‘can’dı çünkü.
Buna vesile ve yoldaş olan herkese, çalışma arkadaşlarıma teşekkür eder, öperim.
Bir de her işsiz gazeteciye “Blog aç” diyenler, nasıl para kazanılıyor söylerse sevinirim:)"