SÖZCÜ GAZETESİ GENEL YAYIN YÖNETMENİ METİN YILMAZ: TÜRKİYE'DE HABERLE SATAN TEK GAZETE BİZİZ!
Attıkları sert manşetler, meydan okurcasına yaptıkları muhalefet. Kimlerin sözcülüğünü yapıyorlar, gücünü nereden alıyorlar. Herkesin merak ettiği soruların yanıtını Sözcü Gazetesi'nin Genel Yayın Yönetmeni Metin Yılmaz, Alev Gürsoy Cimin'e anlattı
Bir iş hanının 5. katında küçük bir alan; mütevazı bir çalışma
ortamı, mini bir ekip. Öyle diğer gazeteler gibi büyük plazalarda
değiller. 200-300 kişilik bir kadroları da yok. Şaşırmamak
elde değildi. Her geçen gün tirajı giderek katlanarak artıyor. 16
sayfalık bir gazete ama gelin görün ki o gaza basmış durumda;
parmakla gösterilen büyük gazeteleri bile solluyor. 5. sıraya
ulaştı. Zirveye oynuyor dersek yeridir. Vatan’ı ve Milliyet’i
kıskandıran bir tirajla geride bıraktı. Sektörde duayen (büyük ve
kalıcı) olma yolunda ilerliyor.
Peki, bu başarıyı neye borçlular? Arkalarında nasıl bir güç var?
Sözcü Gazetesi’nin büyük emektarı, geminin kaptanı Metin Yılmaz’ın
yanında aldım soluğu. Sıcak, samimi ve yıllara meydan okuyan
başarılı bir gazeteci... Haldun Simavi ve Rahmi Turan ekolünden
geliyor. Gözlerinde mesleğe yeni başlamış bir stajyer heyecanı var.
Büyük bir kesimin takdir ettiği, bazı kesimlerinde oldukça sert
eleştirdiği Sözcü Gazetesi’ni konuştuk. Atılan cesur manşetlerden
tutun, günümüz medyası ve üsluba kadar pek çok konu vardı
ajandamızda. Ben sordum üstat Metin Yılmaz ise açık yüreklilikle
yanıtladı. İşte sadece 7 yıl gibi bir zaman diliminde 303 bine
dayanan o tirajın öyküsü ve meslektaşlarımıza verilen büyük
gazetecilik dersi.
RÖPORTAJ: ALEV GÜRSOY CİMİN
twitter adresi: @gazetecialev
57 bin tirajla yola çıkıp 7 yılda 300 bine tırmanan bir
gazetenin başındasınız. Ek yok, promosyon yok, buna rağmen
birçok büyük gazeteyi kıskandıran bir rüzgâr. Bu büyük başarıyı
neye bağlar Metin Yılmaz?
Her şeyden önce genç bir patronumuz
var ve kendisi de gazeteci. Şöyle söyleyeyim tek işi gazetecilik.
Bütün bu başarının püf noktası bu... Cesur gazetecilik yapıyoruz.
Cesur olunca da başarılı oluyoruz, hiçbir yere bağlı değiliz,
hiçbir siyasi partiye kendimiz bağlı hissetmiyoruz, kimseyle
ilişkilerimiz yok. Farklı bir sesiz ve halkın istediği türden
habercilik yapıyoruz. Demokrasilerde böyle seslerin olması
gerektiğine inanıyoruz. Farklıyız ve bunun farkındayız
“MEDYADA ‘NE DERLER’ KORKUSU
BAŞLADI”
Türkiye’de böyle muhalefet yapan gazete neredeyse
kalmadı. Sözcü’yü bir de bu yönüyle
değerlendirsek.
Maalesef öyle. Ne kanallar ne
de gazeteler muhalefet ediyor. Muhalefetten ziyade normal haberler
bile verilmiyor. Bir korkaklık var bu da oto sansür korkusu.
Medyada “ne derler “korkusu başladı. Gerçek haberler bile
görülmüyor. Böyle olunca da tirajlar düşüyor doğal
olarak. Satışlar düşüyor. Millet beğenmiyor tabi rutin
haberleri.
“TÜRKİYE’DE HABERLE SATAN TEK GAZETE
BİZİZ”
Eee sonuç ne oluyor okunmuyorlar mı?
Böyle olunca da gazete patronları, gazeteci patronu olmadığı
işadamı olduğu için parası da olduğu için promosyona yöneliyor.
Böyle olunca da gazeteler bedava dağıtılıyor. Çoğu gazete
bedava dağıtılıyor. Türkiye’de haberle satılan tek gazete
biziz.
Peki siz hiç ek ve ya promosyon düşünmüyor
musunuz?
Hayır hiçbir şekilde; kesinlikle
promosyon düşünmüyoruz. Çok teklif geliyor ama istemiyoruz. Bizim
tarzımız bu. Biz haberlerimizle satılıyoruz zaten. Tek işimiz
gazetecilik. Buna patron da dahil. Onun da işi haber. Düşünün ki 57
bin tirajla başlayan bir gazete 300 binlere dayandı. Çok
satıyor hatta yok satıyoruz diyebilirim. Patron bundan ne
kazanıyorsa kazandığını kredi alıp matbaalara yatırıyor. Bakın
bizim bir matbaamız vardı İstanbul’da; şimdi İzmir, Ankara ve
Adana’da kendi matbaalarımızı kurduk. Böyle olunca da gazeteciler
de daha cesur iş yapıyor. Bir korku yok bir sansür yok, bir baskı
yok. Eee cesur haberler yaparsan halk da seni tercih eder okur. Çok
satarsın.
Peki, böyle cesur habercilik yapan bu gazete nasıl bir
ekipten oluşuyor, dev bir kadro demek mümkün mü?
Valla bizim öyle dev bir ekibimiz yok.
Öyle düşündüğünüz gibi 200 -300 kişilik bir çalışan sayımız da yok.
Ankara ve yazarlar dahil en fazla 60 kişiden oluşuyoruz. Bütün
mutfağımız bu kadar, zaten başlarken de 25 kişi ile yola çıktık
biz.
Çok mütevazı bir binanınız var. Bir iş hanının 5. katında
mini bir ekiple büyük bir tiraj, ne mutlu size. Peki, çalışma
ortamınız nasıl?
Bir aile gazetesi… Burada arkadaşlıklar
çok sağlamdır. Herkes mutluluk içinde haberlerini yapar. Hırslar,
egolar olmaz. Üst alt ilişkisi değil; ağabey-kardeş ilişkisi vardır
aramızda. Bu da zaten gazeteye ve haberlere yansıyor. Tiraj da git
gide tırmanıyor. Gazeteler ticari bir kuruluştur zaten. Gazete kar
etmezse nasıl çıkacak. Patron finanse edecek, patronun finanse
etmesi ise gazeteye müdahale etmesi demek. “Ben parayı finanse
ediyorum, benim istediğimi yapın” diyecek ama gazete satarsa buna
gerek kalmaz; gazetecilerde bağımsız olur.
“HİÇBİR SİYASİ BAĞLANTIMIZ
YOK”
“Mahallenin zıpkın delikanlısı” deniyor sizin gazete
için; peki siz ne diyorsunuz kendinize ve sürekli taçlandırdığınız
bu başarıya.
Öyle. Diğer gazetelere baktığınızda
birbirinden hiçbir farkını göremiyorsunuz ama biz farklıyız. Ve
farkımızı da hissettiriyoruz. Bizim hiçbir siyasi bağlantımız,
ilişkimiz yok. Göbek bağımız yok. Rahat habercilik yapıyoruz.
“ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİ BİZİ
OKUYOR”
Bir zamanlar “Amiral Gemisi” denirdi
Hürriyet’e; sanki şimdi o amiralliği Sözcü
devralıyor.
Doğrudur. Sözcü’yü çıkardığımız zaman okur kitlemiz emekli halk
tipi bir okur kitlesiydi. Ama bu zaman içinde Türkiye’deki siyasi
ortamın başka mecralara taşınması nedeniyle yeni bir okuyucu tipi
belirdi. Kaymakam, öğretmen, atanamayan öğretmen, emekli
öğretmen... Üniversite öğrencileri. Mesela dayak yiyen bir
üniversite öğrencisi düşünün. Bunu hiçbir gazete görmüyor, ama biz
“neden dövüyorsunuz, neden vuruyorsunuz ” diyoruz; o çocuk da
feryadını duyurduğu bu gazeteyi okumayı tercih ediyor. Ama diğer
gazetelerde o tepkiyi, o feryadı göremiyor.
“BİZ HALKIN
SÖZCÜSÜYÜZ”
Siz kimin ya da kimlerin “sözcüsüsü”nüz?
Biz halkın sözcüsüyüz. Siyasi partilerin ve
siyasilerin asla ve asla sözcüsü değiliz. Bizim için aslolan
milletimiz.
“PATRONUMUZUN GAZETECİ OLMASI BÜYÜK
AVANTAJ”
Gücünüzü neyden (nereden) alıyorsunuz?
Patrondan alıyoruz tabiki. Patronumuz işadamı değil, sadece
gazeteci olduğu için rahatız, çok da güçlüyüz.
“HİÇ KİMSEDEN
KORKMUYORUZ”
Böylesine sert muhalefet yapan gazetenin tüm gözler de
üzerinde oluyor. Zor mu Sözcü’nün Genel Yayın Yönetmenliğini
yapmak?
Tabii ki. Hele de böyle bir ortamda çok zor. Türkiye
özel bir süreçten geçiyor. 90 gazeteci hapiste. Balyoz, Ergenekon
derken birçok operasyon oldu. Gözaltılar, tutuklamalar; düşünsenize
böyle bir ortamda sizde sürekli sert çıkışlar yapıyorsunuz. “Acaba”
diyorsunuz bir şey olabilir mi? ama hayır biz işimizi yapıyoruz,
haberciliğimizi yapıyoruz. O yüzdende hiç kimseden korkmuyoruz,
korkusuzuz.
“HÜKÜMETLE BİR ALIP VEREMEDİĞİMİZ
YOK”
Peki, hiç mi tereddütleriniz yok ya bir gün sizinde
kapınızı çalarsalar?
Ya ne olursa olsun bir tereddüt oluyor tabi ama tereddütler
de bizi yıldırmıyor. Bir yola çıktık, doğru bir yol, yanlış
yapmıyoruz; yanlışları biz haber yapıyoruz. Hükümetle de bir alıp
veremediğim yok. Olsa zaten mahkemeler var. Bizi mahkemeye
verirler, adalet var ve adalette hesabını sorar. Zaten şimdiye
kadar listelere baktıysanız tekzip ve yalan haber sıralamasında
Sözcü en son sırada. İşin ilginç yanı bunu karşı grubun gazetesi
olan Akit yayınladı. Onca manşetlere rağmen hükümetle bizim
aramızda öyle çok açılan dava bile yok. Mahkûm olduğumuz da çok az
dava var.
Neyinize güvenerek muhalefet yapıyorsunuz?
Biz halka güvenerek muhalefet ediyoruz.
Peki, halk sizin karnınızı doyuruyor mu?
Halk bizim gazetemize sahip çıkıyor. Bizi
beğendiği için satın alıyor, sahipsiz bırakmıyorlar ama biz de
onlara sahip çıkıyoruz. Halk gidip bu yağmurda, çamurda, karda
kışta bayiden parayı verip gazetemizi alıyorsa bu gazete
okunuyordur, hedefe ulaşmışsızdır. Otobüslerde, gemilerde,
metrobüslerde hep Sözcü okunuyor. Gazete dışarıda satın
alınıyorsa ve halkın elindeyse olay bitmiştir. Ben bedava
gazetelerin okunduğuna inanmıyorum. Kapılara bırakılan bir gazeteyi
kim neden okusun. Biz onu tirajdan bile saymıyoruz
Hem gazeteci hem de çok genç bir patron olunca yazı
işlerinde durumlar nasıl oluyor?
Patronla kardeş ağabey gibiyiz. O da gazeteci zaten.
İşi çok iyi biliyor. Yazı işlerinden anlıyor olması çok önemli
çünkü aynı dili konuşuyoruz. İşte o zaman keyif alıyorsunuz yapılan
işten. Gazetecilikte bu çok önemli; patron ve gazete genel
müdürü aynı dili konuşuyorsa o gazete gazetedir. Her şeyi kendi
kuruyor, yapıyor. Aynı dili konuşamadığınız zaman paranın
gücüyle iş yaparsınız ama burada öyle bir durum söz konusu değil.
Patron haberlerin içeriğine karışmaz. Müdahale etmez.
Manşetlere nasıl karar veriyorsunuz, ne belirleyici
oluyor?
Toplantıda karar veriyoruz. 15 kişi oturuyoruz
tartışıyoruz. Bizde serbest herkes fikrini söyler. Biri beğenir;
biri “hayır beğendim kötü der” ama özgür bir ortamdır. Sonuçta en
doğru olan ertesi günün manşetine taşınır.
Peki, sizin gazete ile diğer gazeteleri
karşılaştırdığınızda neler hissediyorsunuz, manşetleri size göre
tatmin edici mi?
Valla ben gazeteleri elime aldığımda
hiçbir şey göremiyorum. Hiç de tatmin edici gelmiyor. Çok ünlü,
birinci sınıf gazeteleri elinize aldığınızda şöyle bir haftayı
düşünün hangisinin manşeti aklınızda kalıyor? Düşünüyorsunuz
Hiçbiri. Çünkü neden önemli bir haber yok,,hepsinin manşetleri
farklı. Gerçek haberi görmüyorlar. 3. sayfa haberleri ön
planda.
EN BÜYÜK SORUN OTO
SANSÜR!
Neden böyle?
Çünkü Türkiye’nin durumu çok farklı.
Eskisi gibi değil. Medyayı da geren bir siyaset ortamı var.
Gazeteciler “aman zarar mı görürüz, patrona zarar mı veririz” diye
düşünüp; farklı mecralara, farklı haberlere yöneliyorlar yani işin
aslı kendilerine oto sansür uyguluyorlar. En büyük sorunda bu
zaten. Oto sansür!
Hangi gazeteyi beğeniyorsunuz? Var mı evet bunlar
“gazetecilik, habercilik ” yapıyor diyebileceğiniz bir gazete.
Valla şu anda ben Sözcü
dışında farklı bir gazete göremiyorum. Bu sevindirici değil;
oldukça acı bir durum.
Ya haber kanallarına baktığınızda evet “iyi habercilik
yapılıyor” diyebiliyor musunuz?
Onlar da gazetelerden çok farklı değil ki. Haber
kanallarında da oto sansür başladı. Haberlerin tam dibine kadar
gitmiyorlar. Korkuyorlar. Aslında yapamayacaklarından değil
çekiniyorlar. Oto sansür yaptıkları için çok da haberi haber gibi
göremiyorlar.
Yani Türkiye’deki medyanın en büyük sorunu oto sansür
diyorsunuz?
Kesinlikle öyle. En büyük dert, en
büyük korku... Bu başladı işte. Ne vahim değil mi?
BİZDE NE SANSÜR VAR NE DE OTO
SANSÜR
Bu büyük sorun her yerde
varsa; Sözcü’de de kıyıdan köşeden geçmiştir elbet diyebilir miyiz?
Hiç oto sansür uyguladığınız oldu mu?
Hayır, hayır asla. Kesinlikle oto sansür diye
bir durum söz konusu değil. Herkes çok özgür, dilediğini yazıyor.
Bizde yazarların tek satırına bile müdahale edilmez. Ne yazarsa
yazsın. Mesela Emin Çölaşan bir bakın yazılarına. CHP’ye yakın
derler bizim için ama hiç alakası yok, CHP’yi yerden yere vuran
yazarlarımız var bizim. Bekir Coşkun ile röportaj yaptık neler
söyledi hepsini verdik. Biz bizi eleştiren isimlerle bile röportaj
yapar ve bunu da yayınlarız. Bizde sansür olmaz. İmkânsız.
Oto sansür ne kadar otodur ?
Oto
sansür bizde yok dediğim gibi. Tahmin ediyorum ki bu hükümetler
güçlü olduğu sürece oto sansür de sürecektir. Hükümet onlara “niye
böyle yapıyorsunuz” demiyor belki de. Ama kendileri kendilerini
“aman ya bir şey derlerse” diye korkutuyor. Yanlış burada
başlıyor.
“AMAN NE DERLER” KORKUSU OTO SANSÜRÜ
ARTIRIYOR
Başbakan Erdoğan’ın medyaya yönelik eleştirileri de
etkiliyor olabilir mi?
Tabii Başbakan’ın bu söylemleri gazetecileri daha da
tereddütte itiyor. Oto sansürü artırıyor. Direkt hedef
göstermese de “şu yazar böyle bu yazar şöyle” deyince. Diğer
yazarlar da “acaba yarın bana da bir şey söyler mi diye çekinerek
etkileniyor ve yazamıyor bu korku ile.
Başbakan zaman zaman sizi de ağır sözlerle
eleştiriyor
Bizim manşetlerimizi bazen hedef alıyor ama biz gereken
yanıtı zaten veriyoruz. Geçenlerde de direkt manşetimizi hedef
aldı. Bizim hükümetle bir alıp vermediğiz yok. Biz işimizi
yapıyoruz onlar da işini yapıyor. Eğer demokrasi varsa Türk
adaletinin mahkemeleri var. Mahkemeler bir suç varsa yapar
gereğini.
“DİLERİM BİZİM PATRON HİÇBİR ZAMAN
İŞADAMI OLMAZ”
“Bir gün her gazeteci sansürü
tadacaktır” ifadesine katılır
mısınız?
(Gülüyor) Bize inşallah
kısmet olmaz. Olmasında. Dilerim bizim patron hiçbir zaman işadamı
olmaz, gazeteci olarak devam eder. Zaten o zaman sansüre gerek
kalmaz. Eğer holdinglere girer, ihalelere girerse bir şey
diyemem.
O zaman Metin Yılmaz bu koltukta olmaz sanırım
…
Herhalde olmam. Zaten o durumda şu gazete böyle çıkmaz ki.
Özgür olamazsın. Ben belki 15 gazetede çalıştım. Patronların
birçoğu ile çalıştım, her şeyi gördüm. Hepsinde vardı bu. Sana
direkt “şu haberi yapma” demese de anlıyorsunuz. Adamın 20 tane
holdingi var. Gelde haber yap.
Sizin gazetenin kırmızıçizgileri, hassasiyetleri
neler?
Biz devletçiyiz. Milliyetçiyiz ama bu milliyetçilik
parti milliyetçiliği değil devlet ve Atatürk milliyetçiliği.
Atatürkçü, Kemalist ve laikiz; bunlardan kesinlikle ödün
vermeyiz.
“CEMAAT İDDİASI BİZİ
GÜLDÜRDÜ”
“Sözcü Gazetesi’ni cemaat çıkarıyor “ iddiaları
ortaya atıldı. Ne dersiniz bu konuda. Denildiği gibi Sözcü Gazetesi
’Cemaat’in ’Truva atı’ mı?
(Gülüyor) Bir deli kuyuya taş atmış. Çok komik. Ekrem
Dumanlı da bunu yazmıştı, oda şaşırmış. Ertuğrul Özkök de. Böyle
bir şey olabilir mi, En fazla cemaat hakkında haber yapan gazete
biziz. Böyle bir şey olsa Bu haberler yapılabilir mi? Emin
Çölaşan neler neler yazıyor cemaatle ilgili. Hatta cemaatle
mahkemelik ve bu mahkeme devam ediyor. Hiç alakası yok. Asla
diyorum. Bazıları bizim başarımızı çekemediği için böyle saçma
iddialar ortaya atıyor. Fehmi Koru biz yazı yazmış bunu da karşı
rakipler aslında karşı rakip bile dememek lazım onlara boş dedikodu
yapıyorlar işte. İşin özeti başarı hazımsızlığı. Biz kırmızı
çizgilerimizden katiyen ödün vermeyiz.
MEDYA HİÇ İYİ BİR YERE
GİTMİYOR
Türkiye’de medya deyince konuşulacak o kadar çok konu var
ki; ama öncelikle şunu sormak istiyorum. Medya nereye
yürüyor? Sizce bizim sektördeki en büyük sıkıntı
ne?
Medya hiç iyi bir yere gitmiyor. Tirajları
topladığınız zaman bunu daha net görürsünüz. Bizim zamanımızda 5-6
gazete vardı, ama şimdi okur sayısı arttı, gazete sayısı arttı ama
tirajlar git gide düştü. Bundan bir 20 yıl öncesi yıkılırdı
rakamlar. Bir gazete 8 -9 bin satardı, 1 milyon satardı
ama şimdi yok böyle tirajlar. Neden böyle oldu sorusunun cevabı ise
şu: Gazeteler cesur olmadıkları, her şeyi yazamadıkları ve çok
durgun bir gazete yaptıkları için tirajlar düştü. Medya patronları
işadamları oldukları ve ihaleler aldıkları içinde ne oluyor iş
promosyonlara dönüyor. Promosyonlarla da satılmaya çalışılıyor ve o
gazete patinaj yapıyor. Patron bir yerden kazanıyor. Buraya finanse
ediyor. Sırf tiraja baktınız zaman hepsi zararlı.
“HÜKÜMETİN BİZE HİÇBİR BASKISI
YOK”
Türkiye’de medya özgürlüğü açısından bir problem
var mı? Daha doğrusu bu ülkede medya özgürlüğü diye bir şey var
mı?
Hayır, yok tabiki. Oto
sansür var demiştim biraz önce. Biz cesurca işimizi yapıyoruz. Bize
sorarsanız sizin gazeteye “hükümet baskısı var mı” diye asla yok,
böyle bir şey. Ama neden yok bizim çünkü hükümetle işimiz yok.
Bütün hadise orada.
“REKLÂMLARDA BİZE OTO SANSÜR
YAPIYORLAR”
Reklâm pastasında da mı bir baskı yok, her
grup size gönül rahatlığıyla verebiliyor mu
reklâmını?
Reklâmlarda bize oto sansür
yapıyorlar. “Aman hükümet bir şey der” diye düşünüp bize reklâm
vermeyenler var.
Bu bir gazete için çok fena bir durum olsa
gerek?
İşin aslı tirajımız yüksek olduğu için
artık kaçamıyorlar; ama ne yapıyorlar diğer satmayan hükümete yakın
gazeteler var 10-15 satan. Biz diyoruz ki “kardeşim onlara da
verin, vermeyin demiyoruz ama bizim hakkımız 300 bin; biz 300 bin
tirajlık ilan istiyoruz” diyoruz. Ama bize ne yapıyorlar onlara 10
ilan verseler bize sadece 2 reklâm veriyorlar. Yani büyük bir
haksızlık yapılıyor bize.
Maddi açıdan ne durumdasınız, zaman zaman krizler oluyor
diğer gruplarda?
Maddi açıdan bizim hiçbir
problemimiz yok. Allah’a şükür gayet iyi durumdayız. Bizim
patronumuz kimseye bağlı değildir. Biz diğer gazetelere bile yardım
ediyoruz. Sıkıntı yok.
Habercilik açısından sanki diğer genel yayın
yönetmenlerinden daha şanslısınız, özel hissediyor musunuz
kendinizi.
Burada kendimi özgür
hissediyorum, çünkü bağımsızım. Diğer meslektaşlarımın da içinden
bu geçmiyor biliyorum. Onlar da özgür habercilik yapmak istemez mi
hiç. Mecbur kalıyorlar, bu ekmek teknesi. Herkes herkese karşı
gelecek diye bir şey yok. Biz bu işten ekmek yiyoruz. Bunu okuduk,
bununla başladık. Profesyonel bakmak lazım.
GAZETECİ MUHALİF OLURSA GAZETECİ
OLUR
“Tasmalı” gazeteci ifadesini hatırlıyor
musunuz?
Hatırlamam mı hiç. Ya bunda kızacak bir
şey yok. Tasmalı gazeteciler var tabiki. İsim vermek doğru değil.
Hükümete çok yakın gazeteciler var ama yakınlık artık yalakalık
haline dönüşmüş. Tamam, yakın ol bir şey demiyorum ama bir kez de
“yaz be adam”. Hiç değilse bu yazan arkadaşlar bir günde doğruyu
yazsın. Yani sürekli hükümet “çok iyi” “çok başarılı” yazılmaz ki.
Hep iyi yapıyor diye bir şey yok. Arada olsun yaz ki insanlar
sana güvensin, okusun. Gazetecilik birazda muhalefet etmektir.
Gazeteci muhalif olursa gazeteci olur, yapısında bu vardır.
Devamlı hükümete yağ çek, yağ çek, ciddiyetin kalmaz. Meslek etiği
nerde kaldı o zaman? Sanatçılar, tiyatrocular, karikatüristler
muhalefet olursa işini doğru yapar
Peki, bu yağcı arkadaşları hükümet ciddiye alıyor
mu?
Almaz ki niye alsın. “Nasılsa onlar bizden”
diye bakmıyorlar. Ama muhalif gazeteler “neler yazmış, acaba bize
ne demiş” diye merak edip bakıyorlar.
Birçok gazeteden gönderilen ya da yollarını ayırmak zorunda
kalan gazeteciler sizin aileye dâhil oldu, oluyor da. İşinden olan
her gazeteciye açık mı kapınız?
Doğru mesela Uğur Dündar, Emin Çölaşan, Necati Doğru. Öyle gelen
isimler. Ve gazetemize de büyük katkıları oldu bu isimlerin. Hatta
gelmek isteyen de çok isim var bize; halen mevcut gazetelerde yazan
kişiler bunlar.
BİZİM GAZETEYE GELMEK İSTEYEN ÇOK YAZAR
VAR
Kimler bunlar ve siz ne
düşünüyorsunuz?
İsim vermek çok doğru değil ama
kadromuz da doldu artık. Her gazeteciye kapımız açık ama sayfamız
sınırlı. Öyle kırk sayfalık bir gazete çıkarmıyoruz neticede.
Ayağımızı yorganımıza göre uzatıyoruz. Haydan gelen paralarımız yok
ki 50 sayfalık gazeteler çıkaralım. Bunda hedef şaşarsa batarız
biz. Belli bir potansiyelimiz var. Ama çok darda kalan
meslektaşlarımıza da yardımcı olmak görevimiz.
Taraf Gazetesi’ndeki son istifaları nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Ben
görüşlerine katılmasam bile gazete olarak iyi bir gazeteydi. Kendi
alanında iyi gazetecilik yapan iyi muhalefet yapan ve iyi bir
kalemi olan gazeteydi. Ama bundan sonraki aşamada ne yaparlar
bilemiyorum. Çünkü Ahmet Altan’ın ben oraya çok katkısının olduğunu
düşünüyorum. Deniliyor ki “misyonunu tamamladı”. Ama bu kısmıyla
çok da ilgilenmiyorum.
BİZİM İLKELERİMİZE UYMAZ AHMET
ALTAN
Mesela Ahmet Altan sizin gazetede yazabilir
mi?
Ahmet Altan bizim gazetede
yazabilir de okuyucuya ters, bize çok ters kaçar. Bizim
ilkelerimize uymaz Ahmet Altan. Ama bir yerde bence mutlaka
yazmalı. Çünkü iyi bir kalem, iyi bir gazete. Fikirlerine
katılmıyorum tabii ki. Ama Taraf’ı da Taraf yapan isim. Cesur
başlıklar attı. Artık o belgeler nerden geldi, nasıl elde edildi
bilemem ama yazmalı mutlaka bir mecrada.
Taraf’a gelen belgelerden size de geliyor mu? Sonuçta
Sözcü,’de çok etkin bir gazete?
Hayır,
bize belge falan gelmez, gelse bile biz itibar etmeyiz. Çok
araştırmak lazım. Biz öyle bir bakanın hakkında çirkin iddialara da
girmeyiz. Biz varsa gerçek bir olay, gerçek bir haber onun üzerine
gideriz.
Türkiye size göre nasıl bir süreçten
geçiyor?
Valla Türkiye zor bir süreçten
geçti. Şimdi yeni bir sürece başlıyor. Başkanlık sistemi
tartışmaları var, o süreç başlayacak. Askeri diktatörlükler vardı,
ondan geçtik. İnşallah yüzde 50 yüzde 60’larla sivil bir diktaya
gitmez.
Başkanlık sistemini taşır mı bu ülke?
Bana göre zor. Taşıyacağını da zannetmiyorum. Her şey
değişebilir bu ülkede. Seçim süreci zor olabilir, parti içindeki
dengeleri iyi analiz etmek lazım.
BAŞBAKAN’IN UÇAĞINDA SATMAYAN
GAZETELERİN MÜDÜRLERİ VAR
Son 10 yılda medyada neler
değişti?
Öyle çok değişiklik var ki;
onlara biraz muhalif olan gazeteler gitti. Onlara daha yakın olan
gazeteler geldi. Başbakan’ın uçağına bakıyorsunuz kimler var;
satmayan gazetelerin genel müdürleri. Eskiden onlar uçağa
alınmazdı. Çünkü tiraja bakılırdı. Ama mesela en çok satan
gazetelerden biriyiz biz o uçakta yokuz. Düşünün ki Türk Hava
Yolları’na bizi almıyorlar. “Neden almıyorsunuz” diyoruz “biz sizi
gazete olarak kabul etmiyoruz” diyorlar. Peki, neden etmiyorlar biz
orada olup bitenleri haber yapıyoruz. Eş dost kayırmalarını
yazıyoruz, belgeler koyuyoruz, eleştiriyoruz. Aleyhlerinde
yazıyoruz diye bizi almıyorlar. Kimleri alıyorlar satmayan
gazeteleri. Tamam, onları da alın ama bizi niye almıyorsunuz, o
kadar çok satan bir gazeteyiz diyoruz. İstedikleri kadar devam
etsinler biz gazeteciliğimizden ödün vermeyeceğiz
Baskının hissedildiği bir yerde gerçek habercilik yapılması
mümkün mü?
Hayır kesinlikle. Bırak sansürü; oto
sansür bile başlamışsa iş bitmiştir. Yazı işlerinde eğer o gün
görülecek haberden çok görülmeyecek haberler tartışılıyorsa gerçek
habercilikten söz etmek ne mümkün. “Acaba ne derler” korkusunun
olduğu yerde gazetecilik mi, olur habercilik mi olur?
Sözcü bu noktada tek kaldı diyebiliyor
musunuz?
Evet, tek kaldı. Türkiye’de tekiz. Biz
çıktığımız günden bu yana aynı çizgide devam ediyoruz. Etmeyi de
sürdüreceğiz.
BAŞBAKAN’IN ÜSLUBU ÇOK
SERT
Başbakan’ın gazeteciler yönelik sert üslubunu
nasıl değerlendiriyorsunuz?
Çok sert buluyorum.
Başbakan hakkında iyi yazıldığında ses çıkarmıyor ama biraz sert
yazıldığında köpürüyor. Aslında hiç lüzum yok herkes görüşünü
yazabilir. AB’ye giriyoruz diye övünüyoruz, ileri demokrasi diye
övünüyoruz ee bırakın o zaman dilediğini yazsın kişilerde. Zaten
yazan kişiyi bağlar. Okuyucu beğenmezse zaten o yazarın cezasını
verir. O gazeteyi almaz. Televizyonlara bile müdahale
ediliyor yahu.
Nasıl bir müdahale bu?
En
basitinden alıp başını giden bir Muhteşem Yüzyıl dizisi
tartışmaları. Millet seyrediyor kardeşim, reytinglerde
birinci. Kendi fikriniz; eğer beğenmiyorsanız seyretmezsiniz.
Kanuni rolü ile ecdadımız rencide ediliyormuş tamam olabilir ama
kendi görüşünüz. Millete “seyretmeyin, yargı harekete geçsin” demek
olmaz. Hedef gösteriyorsun sen. Ne Oluyor sonra millet de gidiyor
savcılığa suç duyurusunda bulunuyor. O zaman bir tane savcı
çıkacak, hayda bunları alacaklar muhteşem yüzyılı kim çekiyor
senaristinden tutun oyuncusuna kadar hapse atacaklar. Ecdada
hakaret. Al başında belayı. Oldu mu şimdi. Olmaz.
TAYYİP DEMEK SUÇ MU, HAKARET
Mİ?
Başbakan’ın gazetecilere yönelik üslubunu konuştuk
tamam sert; ama maşallah sizinki de ondan pek aşağı değil Her ne
olursa olsun. Bir ülkenin Başbakanı’na, Cumhurbaşkanı’na ismiyle
hitap etmek etik mi? Hem insani hem de basın ahlakı
açısından?
Evet, böyle eleştiriler
oldukça fazla ama ben buna katılmıyorum. Bizim tarzımız bu. Biz
kötü bir şey demiyoruz ki; Tayyip demek suç mu, hakaret mi kötü mü?
Hürriyet’in de bundan 7-8 sene önce attığı manşette böyleydi,
Star’ın da. Onlar da Tayyip diyordu. Tayyip Bey’in rahmetli annesi
de Tayyip demiyor muydu? Sevdikleri Tayyip diyor (kahkaha
atıyor).
BAYRAMLARDA ÖZEL SAYFAMIZI BEKLİYOR
OKUYUCU
Nedir sizin bu manşet çılgınlığınız. 10 Kasım
manşetinizde oldukça tartışıldı “Tayyip Kalksana, Ata’ya koşanlara
baksana.”
(Kahkahayı patlatıyor) Evet çok
konuşulan manşetlerimizden biriydi. Bayramlarda bizim böyle özel
sayfamızı bekliyor okuyucu. Mesela biz Atatürk’ü de konuşturduk.
Diyorlar ki “yav Atatürk konuşur mu” bu bir hayal neticede kötü bir
şey değil ki. Ama bu çok tuttu söyleyeyim size. Tirajımızı da
katlıyor.
Manşetleriniz genelde ya Başbakan ya da hükümete yönelik
oluyor. Bunda bir kıstas var mı?
Eee hükümet
konuşuluyor. Muhalif gazete başka ne yapacak. CHP ile benim işim
olmaz ki onlar zaten muhalefette.
Hiç unutmuyorum yine olay manşetlerinizden biriydi. Hükümet
üyelerinin başörtülü eşlerini tek tek fotoğraflayarak, “Hangisine
daha çok yakışıyor?” diye sordunuz. Hatta “başörtüsü düşmanı” ilan
edildiniz. Neden böyle bir manşete atma ihtiyaç
duydunuz?
(Gülüyor) Hiç bir art niyet yok.
Baktığınızda kabine üyelerinin hanımlarının hepsi kapalı... Bir iki
tane açık var. Eee bu haber değil de ne? Magazin haberi değil midir
bu? Kimseyi incitmek, kırmak gibi bir niyetimiz yok.
Yine böyle bir tartışma konusu. Konuya yakın olduğu için
fikriniz merak ettim. Mehmet Ali Birand “Başörtülü spiker
kanalın markasını yaralar”dedi. Epey de tepkiler aldı. Siz bu
konuda düşünüyorsunuz?
Bizim böyle bir bakışımız yok
olamazda. Kaldı ki bizim başörtülü yazarımız var, Ayşe Sucu. Bizde
çalışan çocukların bazıları 5 vakit namaz kılar. Çok da memnunlar
bizden. Mescit de var burada.
Sadece muhalefet etmekle olmaz. Habercilik anlamında ne
yapıyorsunuz, Bir yolsuzluk dosyasını açabiliyor musunuz,
araştırmacı gazeteciliğiniz ne
durumda.
Tabiki yapıyoruz. Bizde
bütün haberler var. Yolsuzluk dosyalarını vermez olur muyuz, çok
haber çıktı. Ekonomi de var bizde magazin de.
Hiç attığınız bir manşetten dolayı pişmanlık duydunuz
mu?
Hayır. Biz her manşeti düşünerek atarız, pişman
olabileceğimiz, tereddütte kaldığımız haberleri zaten manşete
taşımayız.
Başbakan uçağına davet edilseydiniz ne
sorardınız?
Biz kimsenin soramadığı soruları
sorardık.
BAŞBAKAN’DAN RÖPORTAJ TALEP ETTİK
Talepte bulunmadınız mı hiç gazeteci olarak, ee bir
sorun bu kadar çok satan bir gazeteye neden konuşmasın?
(Gülüyor) Bulunduk, ama henüz yanıt
gelmedi. Bizi davet ederse, bizim istediğimiz soruları
soracağız. Tek satırına dokunmadan yayınlayacağız. Öyle olursa
demokrasi vardır.
Ne soracaksınız?
Diyeceğiz ki sizin gemicikleriniz varmış doğru mu,
hastanelere ortaklıklar varmış doğru mu? Çocuklarınızın iş hanları
varmış, evler almışsınız var mı böyle şey. Kamuoyunda merak edilen,
yazılmayan her şeyi soracağız. Eğer yoksa böyle şeyler Başbakan da
“hayır yalan” diyecek bunu da yayınlayacağız.
MUHALİF İSİMLER SORU SORMALI
BAŞBAKAN’A
Başbakan TV programlarına çıktığında soruyu
soran hep aynı gazeteciler oluyor genelde, sizleri soru sorarken
görmek çok da mümkün olmayacak galiba?
Ben
Başbakan’ın yerinde olsam böyle bir basın toplantısı yaptığımda ve
yahut programa çıktığımda muhalif isimleri çağırırım. Emin Çölaşan,
Uğur Dündar, Melih Aşık, Necati Doğru gibi isimler. O zaman
seyredilmiyor (gülüyor) bunları çağırırsa hem çok izlenir hem de
dikkat çeker. O kanal var ya o zaman reyting rekorları kırar. Bir
numara olur. Zaten hükümet yanlıları ne kadar objektif sorular
sorabilir ki? Emin Çölaşan nasıl sorular sorar düşünsenize. Hem
muhalifler soru sorarsa vatandaş da daha ikna olur. Sonuçta yüzde
50 oy veriyorsa bir o kadarı da vermiyor. Hakikaten demokrasi varsa
olması gereken söylediklerim.
Bu kadar cesur gazetecilik dedik, sansürsüz bir sözcü
dedik. EE o halde birde televizyon eklense buna. “Var” deniliyor
böyle bir proje. Biraz anlatsanız ilk benden duysa
okuyucularımız.
(Gülüyor ve heyecanla
anlatıyor) Projelerimiz var ama sırayla kademe kademe. İlk önce
gazete; bizim işimiz gazetecilik. 1 ay sonra Almanya’da yayına
başlıyoruz. Gazetemiz Almanya’da da dağıtılacak.
Ardından matbaalar. Adana’daki matbaamızla ilgileniyoruz.
İnternet sitemizi de kurduk. Tabii ki televizyon düşüncemiz
var. Düşünce dediğime bakmayın çünkü düşüncede kalmayacak.
Çok yakında.
Sözcü mü olacak ismi?
İsmi konuşmak için
çok erken. Net bir şey söyleyemem.
Peki, haber kanalı mı olacak?
Ağırlıklı
olarak haber kanalı olacak ama normal haber kanalı gibi değil, çok
değişik bir şey olacak. Yani yine fark yaratacağız. Tıpkı
gazetede olduğu gibi.
Biraz açsanız?
Alev Hanım sürpriz
olsun.
Yakın bir tarih mi?
Çok geç değil tabii
ki. Gazetenin satışına ve gelirine bağlı diyelim.
Başbakan dedik araya televizyon girdi. Bir sorum daha
olacak. Sürekli eleştiriyorsunuz ya hükümeti. Peki, hiç mi iyi bir
çalışması yok bunların başarılı bulduğunuz Allah aşkına size
göre.
Sağlık alanında evet var. Ben
yakınlarımdan duyuyorum. “Hakikaten gidiyoruz. Muayenemizi rahatça
oluyoruz” diyorlar. Oradan bir tepki gelmiyor. Olsa haber olarak
görürdük zaten.
HÜKÜMET KÜRT POLİTİKASINDA YANLIŞ
YAPTI
İktidarın en büyük yanlışı şuydu diyebileceğiniz
bir durum var mı?
Bence en başarısız
oldukları konu bu Kürt politikası oldu. Yanlış hareket ettiler.
Hala da ediyorlar. Bu açılım saçılımlar ülkeyi farklı bir noktaya
getirdi. İkili oynanıyor. Kapalı kapılar ardında anlamadığımız,
aklımızın ermediği şeyler oldu. Çok farklı olaylar gelişiyor ve
anlamak mümkün değil. İşte Bülent Arınç’ın “ben olsam dağa
çıkardım” sözleri; Hiç yerinde olmayan, çok değişik anlamsız
açıklamalar. Bu ülkede binlerce şehit var. Onların
ailesi var. Bunların yaraları sızlıyor. 30 bin kişinin
katilini biranda kimse çıkıp da zavallı bir çocuk rolüne sokamaz.
Bu ülkede ülkücüler de işkence gördü. Milli görüşçüler işkence
gördü. Solcular işkence gördü. Hepsi o zaman dağa mı çıksaydı,
silahlanıp devletin askerini polisini mi öldürseydi? Ben bunları
hiç yakıştıramadım Arınç’a. Yaptıkları ile konuştukları uyuşmuyor.
“Dokunulmazlıkları kaldıralım” diyorsunuz, KCK operasyonları
düzenliyorsunuz, insanları içeri alıyorsun; sonrada “dağ” sinyali
veriyorsun. Açık kartlarla oynanmalı, Pazarlık yapılıyorsa
dökün taşları milletin önüne, herkes bilsin ne olduğunu. Böyle
sinsice olmaz.
ÖCALAN’I ZAVALLI İLAN
ETTİLER
Teröristbaşı Öcalan’ı bir gün siyaset
sahnesinde görebilir miyiz?
Hiç
şaşırmam. Bu tabloya göre gidişat öyle görünüyor. Adamı zavallı
ilan ettiler. Neymiş efem “namaz kılıyormuş” tamam o zaman
her namaz kılan gitsin dağa çıksın. “Namaz kıldığı için iyiymiş “
böyle bir şey olabilir mi” yahu. Bu ne mantıksızlık... Bu AKP
hükümetine de zarar verir. Diyorsunuz ki “biz açılım yapıyoruz.
Kürt kardeşlerimizi önemsiyoruz” Diğer yandan KCK operasyonları
düzenliyorsunuz vs. Ben anlamadım, çözemedim çorba gibi oldu açılım
(gülüyor).
TAKKE DÜŞSÜN, KEL
GÖRÜNSÜN
Dokunulmazlıklar konusunda da o halde
söyleyecekleriniz vardır
Biz bunları
manşet yaptık, hepsini de koyduk. Bütün hepsinin kalksın
dedik. Takke düşsün, kel görünsün. Herkesin suçu var. Suçu
olan da yargılansın. Tümden kalksın. Bu kadar basit.
PKK’lılarla kucaklaştıkları o görüntüleri izlediğinizde ne
düşündünüz?
Valla biz ona tepkimizi
gazetemizde verdik. En sert tepkiyi gösterende yine bizdik. Uyardık
da bu açılımla ilgili Habur’la ilgili. Dedik ki “kardeşim
napıyorsunuz siz; dikkat davulla zurna ile terörist mi karşılanır”.
Bize onların candaş gazeteleri dedi ki, “Bunlar Ergenekoncu,
bunlar açılım istemiyor” sonra ne oldu açılım bitti hem de
hüsranla. Dediğimize geldiler.
Teröristlerden konuşmuşken hemen Ergenekon davasına
gireyim. Ne bekliyorsunuz bu davanın
sonucundan?
Valla sonuncundan bir şeyler
çıkacak bir ceza verilecek, o Allah’ın emri. Görünen köy kılavuz
istemez. Belki birkaç kişiyi göstermelik tahliye ederler. Ya şöyle
söyleyeyim bir Ergenekon örgütü, çetesi diyorlar. Bu örgütün lideri
kim, lideri yok. Buraya kim finans sağlıyor. Bunların toplantıları
yok, görüşmeleri yok. Bunların birbirleriyle irtibatları bile yok.
Ortada hiçbir şey yok ki Sadece Ümraniye’de bir evde bomba çıkmış
vs. PKK itirafçılar var, işin ilginç yanı onların zaten kendisi
PKK’lı. Nasıl bir şey bu ya? Ben hâkim, savcı olsam orada birey
göremem. Ama onlar görüyor demek ki. İlginç, takdir onların...
GAZETECİ HERKESLE RÖPORTAJ YAPAR
İçerideki meslektaşlarınıza terörist deniyor, siz ne
dersiniz. Sadece gazetecilik yaptıkları için içeride diyebilir
misiniz?
Ben şöyle diyorum. Gazeteci eğer yazı
yazdıysa muaf bırakılmalı. Kendi görüşü bu ya... Diyorsunuz ki
AB’ye gireceğiz. İleri demokrasi. Ama 90 gazeteci içeride. AB’ye
girmeyeceksek o zaman farklı; yasaları uygularsınız. Terör örgütüne
eğer karışmadıysa, silahlı eyleme katılmadıysa neden içeride. Fikir
olarak destekleyebilir bilemem. Mesela Mustafa Balbay, tanımam ama
yazılarını okuduğum kadarıyla asla. Ya bu insan Cumhuriyette
başyazarlık yapmış adam. Bunlar Cumhuriyet’te zamanında orduya
karşı ihtilale karşı direnmiş adamlar, generallerle, askerlerle
konuşmuş olabilir. Gazeteci konuşabilir ne var bunda. Gidip
terörist başı Öcalan’la röportajlar yapıldı, ne yapacağız şimdi
adamı asacak mıyız, gazeteci. O gider haberini yapar, gazetenin
inisiyatifine kalmış yayınlar ya da yayınlamaz. Ama gazeteci
herkesle röportaj yapar. Katille de yapar, Apo ile de yapar. Ama
kendi etiğine kalmış kardeşim ben bu adamla röportaj yapmam derse
de yapmaz.
ERGENEKON MEDYASI İLAN
EDİLDİK
Peki, Ergenekon medyası ne demek?
Ergenekon medyası kim biliyor musun; askerleri
savunuyorsun. Diyorsun ki kardeşim paşaları böyle almayın. Düşünün
on kişi tutmuş yaka paça, kafasına bastırarak adamları alıyorsun.
Yav diyorsun “bir paşa böyle alınmaz gözaltına”. Bir paşa kolay
yetişmiyor. Bu adam dağlarda teröristlerle mücadele etmiş, vatanı
Milleti için canını siper etmiş. Çoğu madalyalı ve hepsi de içeride
şuan. Bir dönem hatırlarsanız her gün evlere operasyonlar
düzenlendi, herkes gözaltına alındı. Bir koku imparatorluğu
yaratılmıştı. Ne oluyor dedik yahu Irak mı burası. Bir dönem
yaşadık bunları. “Bunları böyle almayın, bunlar neden kaçsın
dedik”. İşte bu görüşleri savunduğumuz için Ergenekon medyası ilan
edildik. Ne alakası var.
Çok samimi bir soru soracağım; hâlâ anlayamadığım bir konu.
Ergenekoncu ne demek? Nasıl bir şey bu Ergenekon?
Yok, böyle bir şey hayali bir örgüt yaratıldı.
Onlarca kişi içeride değil mi; hani bunların yeri nerde.
Temsilcileri kim, finansörleri kim.
Kimi köşe yazarlarının Sözcü’yü ağır sözlerle eleştirmesini
nasıl buluyorsunuz?
Biz onlara cevap vermiyoruz, gülüp geçiyoruz.
Kendi görüşleri ve onları bağlar. Bizim kişilerle işimiz yok. Biz
önümüze bakıyoruz. Zaten onların gazeteleri de okunuyor mu
okunmuyor mu belli değil.
TARAF DA OLABİLİRİM BU EN DOĞAL
HAKKIM
Peki, gazetecinin tarafı olmalı mı? “Objektif”lik bir
anlam ifade ediyor mu?
Objektif de olabilirsin, taraf da tutabilirsin.
Ben muhalif bir gazeteciyim. Taraf da olabilirim bu en doğal
hakkım.
GAZETECİ MUHALİFTİR OLMAZSA OLMAZ
Eskiden gazeteci taraflı diye eleştirilirdi şimdi
tarafsız diye eleştiriliyor.
Evet aynen öyle. Eskiden bütün gazeteler muhalifti.
Muhalif olmazsa zaten neden gazetecilik yapılıyor ki; gazeteci
muhaliftir olmazsa olmaz.
Peki, muhalefet partilerinin medyaya bakışını nasıl
buluyorsunuz?
Valla muhalefetin yanında görünen tek gazete
biz kaldık. Onların açıklamalarını biz görüyoruz. Diğerleri yer
veriyor mu sizce yeterince? Bizden başka veren yok, biz herkese
adil, eşit yer veriyoruz. Gerçek haberci mantığıyla hareket
ediyoruz.
“ESAD SUNNİ OLSAYDI BUNLAR
YAPILMAZDI”
Birde dış politikaya dair sorum olacak size. Suriye
konusunda siz ne düşünüyorsunuz?
Suriye 2 yıl öncesine kadar dostumuzdu da
şimdi ne oldu sorusunu soruyoruz. Dosttuk da neden post olduk diye
sorarlar adama. Politika bence dini olaylara dayanıyor birazda.
Eğer Esad Sünni olsaydı bunlar olacak mıydı, olmayacaktı.
Dolayısıyla destek verirdik. Haşimi’yi neden saklıyoruz biz?
Esad rejimi yıkılırsa ne olur?
Hiç de iyi şeyler olacağını sanmıyorum.
Çok karışıklık olur. Suriye bölünür. Bizim başımıza da bela olur.
Orada bir Kürt devleti kurulur. Kürtler de başımıza bela olur. Bu
sefer 2 yerle birden uğraşırız.
2013’e giriyoruz beklentileriniz neler?
Türkiye için huzurlu, mutlu, rahat
korkusuz bir yıl olur inşallah. Medya açısından da korkusuz, özgür,
yeni yayınlar, yeni mecralar diliyorum.
Çok teşekkür ediyorum bu samimi yanıtlar için; gerçekten
herkes bu gazetenin başarı serüvenini ve diğer konuştuğum
konulardaki görüşlerinizi merak ediyordu.