Sosyetenin konuştuğu mafyatik boşanmanın altında hangi kavga var?
Cumhuriyet gazetesi yazarı Barış Terkoğlu, bugünkü köşesinde, “Mafyatik bir boşanmanın gizli kalmış öyküsü” başlıklı bir yazı kaleme aldı.
Cumhuriyet gazetesi yazarı Barış Terkoğlu, organize suç örgütü lideri Sedat Peker'in videoları üzerinden "arkadaki sistemi" bir örnek üzerinden anlatırken, "Doğada hiçbir şey sebepsiz var olmuyor. Mafya ve çeteler de böyle. Kamu ihalelerinin birilerinin zenginleşme aracı olması, paranın kirlenmesi, üstüne yatma ve çökme düzeninin olağanlaşması, adaletin hukuk yerine 'ağabeyler' eliyle dağıtılması, yargının siyasi ve ticari hesaplaşmanın aracı haline gelmesi, mafya-çete düzenini kalıcı bir rejime dönüştürüyor" dedi.
Terkoğlu, yazısında "dünya görüşü olarak iktidara yakın olan ancak muhalefetten seçilen" önceki dönem bir belediye başkanının araç kiralama ihalesi örneği üzerinden şunları kaydetti:
"Bedeli yıllar öncenin parasıyla '52 milyon Muz Cumhuriyeti Parası (artı vergi)' diye ilan edilmiş. Biraz fazla olmuş olabilir mi diyeceksiniz. Olabilir. Ama bunun daha somut bir yanıtı var. İhaleyi alan şirket, paranın 10 milyon lirasını 'temlik' adı altında bir başka şirkete devretmiş. Yani 52 milyona kaptığı ihalenin 10 milyonunu peşin peşin üçüncü bir factoring şirketine ödemiş. Peki, ihaleden sanki komisyonmuş gibi aktarılan üçüncü şirketin sahibi kim? Bingo. Belediye başkanının 'adamı' olduğu politikacının dünürü. Yani oğlunu evlendirdiği gelinin babası.
Bir süre sonra söz konusu evliliğin bittiğini yazan Terkoğlu, şöyle devam etti:
"Ünlü politikacı, bir gün dünürünü, pardon 'eski dünürü'nü aradı. Öküz ölmüştü, ortaklığın da sonu görünüyordu. 'Şu bizim paraları artık alabilir miyim' dedi. Tatsız bir konuşmaydı. Konuşmadan sonra biraz aldı da. Ama aldığı kendi söylediğine göre 'devede kulak'tı. 'Paramı ver' ısrarları oyalamaya dönüştü. Öyle ya 'dünür' artık 'eski dünür' olunca nezaket de tatile çıkıyordu. Sonunda olaya eski devrin bir başka kudretli politikacısı karıştı. 'Eski dünürüm paramı vermiyor' diyen politikacıyla aynı dönem siyaset yapmışlardı. Daha da önemlisi babalarının soyadlarını kullanarak yükselen çocukları da yakın arkadaştı. Yedikleri içtikleri ayrı gitmiyordu. Kudretli politikacı, gelinin babasını aradı. Eski dünürün alacağını istedi. İşin ilginci, istediği para konuşulan paradan daha fazlaydı. Kamu ihalelerinin komisyonuna, yeni komisyonlar eklenmişti. O telefon konuşması da tatsız oldu. 'Sana ne oluyor' diye özetlenebilecek bir şekilde bitti. Olay 'sen görürsün'e döndü".
Çok paran olacak da haram bulaşmayacak! Aile mimli bir aileydi. Daha önce çeşitli kereler alengirli işleri nedeniyle soruşturulmuştu. Ne tesadüf tam da bu dönemde bir dosyası yargının önüne düştü. Üstelik işin içinde yine marinalar, yatlar, gemiler vardı. 'Paranın üstüne yattı' denen dünür, 'gerçekte var olmayan ve faal halde bulunmayan gemi, yat ve benzeri deniz araçlarına usulsüz yöntemlerle akaryakıt almak ve bu akaryakıt üzerinden haksız kazanç elde ederek vergi kaçırmak' ile suçlanıyordu. Bir sabah kapısı çalınıp gözaltına alındı. Sadece kendisi ve kardeşi değil, gözaltı sayısı 39’du.
Bu tuhaf denk geliş hep kafaları karıştırdı. Ailelerin operasyon sonrası 'helalleşmesi' soruları daha da artırdı. İşin ilginci, operasyon sonrası sanki bir güç devreye girmiş, ortalığı sakinleştirmişti. Zira, akaryakıt kaçakçılığının dosyasının esası 'Suç Örgütü Kurmak, Yönetmek ve Üye Olmak, Nitelikli Dolandırıcılık ve Resmi Belgede Sahtecilik' gibi ağır suçlamalardı. Ama 39 kişinin (kimi adli kontrolle) 39’u da serbest bırakılmıştı. Hızlı başlayan dosyada aylarca pek hareket de olmadı. Bu nedenle gözaltı da bırakılma da politik müdahalelere yoruldu."