10 Eyl 2018 14:59
Son Güncelleme: 24 Kas 2018 02:50
Sosyal medya kullananlar dikkat! Hürriyet yazarı büyük tehlikeyi açıkladı
Hürriyet yazarı Osman Müftüoğlu, bugün hepimizi ilgilendiren bir yazı kaleme aldı. Sizde sosyal medya kullanıyorsanız bu uyarılara kulak verin...
Sosyal medyanın sadece bir zaman hırsızı olmadığını sağlığımız için
de ciddi bir tehdit olduğunu söyleyen Osman Müftüoğlu, "Sadece
bedensel ve ruhsal sağlığımız için değil, sosyal ve moral sağlık
için de mühim bir problem. " dedi.
Sosyal medyanın verebileceği sağlık sorunlarını köşesinde sıralayan yazar "Enteresan bir sağlık sabotajcısı ile karşı karşıyayız" ifadelerini kullandı.
İşte Müftüoğlu'nun "Sosyal medya sağlığa sabotaj" başlıklı bugünkü yazısı:
Muazzam boyutlara varan yeni bir medya kavramı ve aynı zamanda enteresan bir sağlık sabotajcısı ile karşı karşıyayız: SOSYAL MEDYA!
Sadece aktif Facebook kullanıcılarının sayısı 250 milyon sınırını zorluyor. Listeye Instagram’ı, Pinterest’i, Google ve Yahoo’yu da ekler, üstüne bir de Twitter fenomenini ilave ederseniz rakam 1 milyarı zorluyor. Son 6 aydır ben de Instagram kullanıcısı oldum. Instagram sayfamla meşguliyetimi sanırım biraz abartmışım. Eşim Mihriban’ın uyarılarını dikkate alınca da günde en az 20-30 defa cep telefonumla meşgul olduğumu fark ettim! Sosyal medyanın sadece bir “ZAMAN HIRSIZI” olduğunu da zannetmeyin. Sağlığımız için de ciddi bir tehdit. Sadece bedensel ve ruhsal sağlığımız için değil, sosyal ve moral sağlık için de mühim bir problem. SOSYAL MEDYA’nın verebileceği sağlık zararlarından bir kısmını yandaki aşağıda özetledim. SOSYAL MEDTA DETOKSU meselesini ise gelecek haftaya bıraktım.
İLK 4: UYKUYU BOZUYOR
Mobil telefon veya bilgisayar ekranları, beynimize yolladığı mavi ışık uyarıları nedeniyle uykumuzun canına okuyor. Uykuya dalmayı geciktiriyor, derin uyku fazlarını sabote ediyor.
Beyin kimyasında yaptığı değişikliklerle karbonhidrat tüketimini, özellikle şekerli yiyecek ve içeceklerin kullanımını özendiriyor, kilo kontrolünü bozabiliyor.
Dikkat dağınıklığı ve konsantrasyon zorlanmalarının en önemli nedenlerinden biri yine bu sosyal medya. Herkes her şeyden haberdar olmak, her konuda fikir üretip ve bunları ifade etmek; sevgisini, öfkesini, kızgınlığını, hayallerini sosyal medya ile anlatmak derdinde. Neticede beynin “art yükü” artıyor. Bu da odaklanmayı, hatta hatırlamayı zorlaştırabiliyor.
Sosyalleşmenin ana omurgasını oluşturan “yüz yüze sohbetler”, sesle, sözle, elle oluşan samimi ve içten temasların kaybı “yalnızlaşma” ve “depresif yapılanmayı” körükleyebiliyor.
İKİNCİ 4: STRESE SOKUYOR
Sosyal medya ile uğraşının getirdiği ilgi ve zaman kaybı sadece iş kalitesinin değil, iş veriminin, neticede de kişisel gelişimin, ruhsal dengenin de sabotajcılarından biri olabiliyor.
Hiçbir kontrolün, hiçbir “TRAFİK POLİSİNİN OLMADIĞI” sosyal medya otobanına isteyen istediği KANITLANMAMIŞ KİRLİ BİLGİ’yi, dezenformatif düşünceyi, atipik ruhsal tepkiyi, yanlış ve tehlikeli yönlendirmeleri koyabiliyor. Bu da “GOOGLE AMCA DOKTORLUĞU” gibi çoğu kişiyi hastalık hastası yapıp yanlış tedavilere yönlendiren yeni bir sağlık tehdidi olarak karşımıza çıkıyor.
Herkesin her şeyi göz önüne sermesi, “yarışmacı, daha çok ve daha büyüğe, daha hızlı ve daha yeniye, kolay yoldan zenginleşmeye” odaklı sosyal medya tahrikleri ruh sağlığını ciddi ölçüde tehdit eden REKABETÇİ TUTUMLAR gelişmesine, neticede de RUH SAĞLIĞININ zedelenmesine sebep oluyor. Depresyona girenler, panik atak krizi geçirenler artıyor.
Göz sağlığı üzerinde de olumsuz etkileri olduğunu düşünenlerin sayısı bir hayli fazla. En azından “göz kuruluğu” meselesi hep gündemde.
YÜRÜMEDEN OLMAZ MI? OLMAZ
Sağlık tavsiyelerimde asla sert ve tutucu değilim. Yasaklardan hiç hoşlanmam. “Hoşgörü” rehberim, “makul” vazgeçilmezimdir. Ne var ki konu yürümek ve/veya egzersiz olduğunda benden böyle bir beklentinizin olmamasını dilerim. Başlıktaki soruya yanıtım da hiç değişmedi, değişmeyecek: YÜRÜMEDEN OLMAZ! Tıbbi bir engeliniz yoksa az ama çok, hızlı ama yavaş, haftada 3,5 veya 7 gün, mutlaka ama mutlaka yürüyün. İNSÜLİN DİRENCİ veya METABOLİK SENDROMUNUZ varsa bu işi bir “görev” kabul edip asla aksatmayın. Bu arada bahaneler üretenler, mesela çok sık yürümekle eklemlerinizin aşınacağını söyleyenler olacak. Siz lütfen onları değil beni ve rahmetli Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel’i dinleyin: YÜRÜMEKLE YOLLAR DA EKLEMLER DE AŞINMAZ. Peki, tıbbi bir engeliniz/eklem probleminiz varsa? Bu nedenle yürüyemiyorsanız? Yanıt için buyurun...
5 DAKİKALIK TUR YETİYOR
Konu aktivite olduğunda şu mühim bilgiyi bir kenara not edin: Yaşlıyım, takatsizim diyorsanız; meşgulüm, vakitsizim bahanesine sığınıyorsanız her saat başı odanızın içinde 5 dakika kadar yürümeniz ya da günde 3-4 defa 8-10 tekrarlı “çömelme egzersizi” yapmanız da yeterli. Bu kadarcık çömelme ve yürümeler bile “eklemleri yağlıyor, kasları kamçılıyor, damarları açıyor, damar iç yüzünü koruyan ENDOTEL tabakasının ömrünü uzatıyor, belleğe takviye, akciğerlere güç” veriyor. Kısacası bu minicik çabalar bile ömrünüzü 3-4 yıl uzatıyor. Sırada başka güzel rakamlar da var: Haftada toplam 60 dakika yürümek erken ölüm olasılığını yüzde 3-4 oranında azaltıyor. Haftada 300 dakika yürürseniz bu rakam yüzde 12’ye çıkıyor. Her gün 1 saat tempolu yürüyenlerin erken ölüm oranı ise yüzde 24 azalıyor.
Sosyal medyanın verebileceği sağlık sorunlarını köşesinde sıralayan yazar "Enteresan bir sağlık sabotajcısı ile karşı karşıyayız" ifadelerini kullandı.
İşte Müftüoğlu'nun "Sosyal medya sağlığa sabotaj" başlıklı bugünkü yazısı:
Muazzam boyutlara varan yeni bir medya kavramı ve aynı zamanda enteresan bir sağlık sabotajcısı ile karşı karşıyayız: SOSYAL MEDYA!
Sadece aktif Facebook kullanıcılarının sayısı 250 milyon sınırını zorluyor. Listeye Instagram’ı, Pinterest’i, Google ve Yahoo’yu da ekler, üstüne bir de Twitter fenomenini ilave ederseniz rakam 1 milyarı zorluyor. Son 6 aydır ben de Instagram kullanıcısı oldum. Instagram sayfamla meşguliyetimi sanırım biraz abartmışım. Eşim Mihriban’ın uyarılarını dikkate alınca da günde en az 20-30 defa cep telefonumla meşgul olduğumu fark ettim! Sosyal medyanın sadece bir “ZAMAN HIRSIZI” olduğunu da zannetmeyin. Sağlığımız için de ciddi bir tehdit. Sadece bedensel ve ruhsal sağlığımız için değil, sosyal ve moral sağlık için de mühim bir problem. SOSYAL MEDYA’nın verebileceği sağlık zararlarından bir kısmını yandaki aşağıda özetledim. SOSYAL MEDTA DETOKSU meselesini ise gelecek haftaya bıraktım.
İLK 4: UYKUYU BOZUYOR
Mobil telefon veya bilgisayar ekranları, beynimize yolladığı mavi ışık uyarıları nedeniyle uykumuzun canına okuyor. Uykuya dalmayı geciktiriyor, derin uyku fazlarını sabote ediyor.
Beyin kimyasında yaptığı değişikliklerle karbonhidrat tüketimini, özellikle şekerli yiyecek ve içeceklerin kullanımını özendiriyor, kilo kontrolünü bozabiliyor.
Dikkat dağınıklığı ve konsantrasyon zorlanmalarının en önemli nedenlerinden biri yine bu sosyal medya. Herkes her şeyden haberdar olmak, her konuda fikir üretip ve bunları ifade etmek; sevgisini, öfkesini, kızgınlığını, hayallerini sosyal medya ile anlatmak derdinde. Neticede beynin “art yükü” artıyor. Bu da odaklanmayı, hatta hatırlamayı zorlaştırabiliyor.
Sosyalleşmenin ana omurgasını oluşturan “yüz yüze sohbetler”, sesle, sözle, elle oluşan samimi ve içten temasların kaybı “yalnızlaşma” ve “depresif yapılanmayı” körükleyebiliyor.
İKİNCİ 4: STRESE SOKUYOR
Sosyal medya ile uğraşının getirdiği ilgi ve zaman kaybı sadece iş kalitesinin değil, iş veriminin, neticede de kişisel gelişimin, ruhsal dengenin de sabotajcılarından biri olabiliyor.
Hiçbir kontrolün, hiçbir “TRAFİK POLİSİNİN OLMADIĞI” sosyal medya otobanına isteyen istediği KANITLANMAMIŞ KİRLİ BİLGİ’yi, dezenformatif düşünceyi, atipik ruhsal tepkiyi, yanlış ve tehlikeli yönlendirmeleri koyabiliyor. Bu da “GOOGLE AMCA DOKTORLUĞU” gibi çoğu kişiyi hastalık hastası yapıp yanlış tedavilere yönlendiren yeni bir sağlık tehdidi olarak karşımıza çıkıyor.
Herkesin her şeyi göz önüne sermesi, “yarışmacı, daha çok ve daha büyüğe, daha hızlı ve daha yeniye, kolay yoldan zenginleşmeye” odaklı sosyal medya tahrikleri ruh sağlığını ciddi ölçüde tehdit eden REKABETÇİ TUTUMLAR gelişmesine, neticede de RUH SAĞLIĞININ zedelenmesine sebep oluyor. Depresyona girenler, panik atak krizi geçirenler artıyor.
Göz sağlığı üzerinde de olumsuz etkileri olduğunu düşünenlerin sayısı bir hayli fazla. En azından “göz kuruluğu” meselesi hep gündemde.
YÜRÜMEDEN OLMAZ MI? OLMAZ
Sağlık tavsiyelerimde asla sert ve tutucu değilim. Yasaklardan hiç hoşlanmam. “Hoşgörü” rehberim, “makul” vazgeçilmezimdir. Ne var ki konu yürümek ve/veya egzersiz olduğunda benden böyle bir beklentinizin olmamasını dilerim. Başlıktaki soruya yanıtım da hiç değişmedi, değişmeyecek: YÜRÜMEDEN OLMAZ! Tıbbi bir engeliniz yoksa az ama çok, hızlı ama yavaş, haftada 3,5 veya 7 gün, mutlaka ama mutlaka yürüyün. İNSÜLİN DİRENCİ veya METABOLİK SENDROMUNUZ varsa bu işi bir “görev” kabul edip asla aksatmayın. Bu arada bahaneler üretenler, mesela çok sık yürümekle eklemlerinizin aşınacağını söyleyenler olacak. Siz lütfen onları değil beni ve rahmetli Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel’i dinleyin: YÜRÜMEKLE YOLLAR DA EKLEMLER DE AŞINMAZ. Peki, tıbbi bir engeliniz/eklem probleminiz varsa? Bu nedenle yürüyemiyorsanız? Yanıt için buyurun...
5 DAKİKALIK TUR YETİYOR
Konu aktivite olduğunda şu mühim bilgiyi bir kenara not edin: Yaşlıyım, takatsizim diyorsanız; meşgulüm, vakitsizim bahanesine sığınıyorsanız her saat başı odanızın içinde 5 dakika kadar yürümeniz ya da günde 3-4 defa 8-10 tekrarlı “çömelme egzersizi” yapmanız da yeterli. Bu kadarcık çömelme ve yürümeler bile “eklemleri yağlıyor, kasları kamçılıyor, damarları açıyor, damar iç yüzünü koruyan ENDOTEL tabakasının ömrünü uzatıyor, belleğe takviye, akciğerlere güç” veriyor. Kısacası bu minicik çabalar bile ömrünüzü 3-4 yıl uzatıyor. Sırada başka güzel rakamlar da var: Haftada toplam 60 dakika yürümek erken ölüm olasılığını yüzde 3-4 oranında azaltıyor. Haftada 300 dakika yürürseniz bu rakam yüzde 12’ye çıkıyor. Her gün 1 saat tempolu yürüyenlerin erken ölüm oranı ise yüzde 24 azalıyor.