Son dönemeçte kışkırtmalara dikkat!.. Havada “Provokasyon” kokusu var!..
Medyaradar yazarı Atilla Akar, provokasyonların tarihsel ve güncel dinamiklerini analiz etti. İlaveten siyaset kurumu, güvenlik güçleri, medya ve toplumu uyardı…
Sanırım herkes farkındadır. Çok “tehlikeli” bir sürece girdik. Herkesin birbirinden her şeyi beklediği garip bir durum bu. İster “Kendiliğinden”, ister “kışkırtılmış” olsun, ister “muhtemel”, ister “abartılmış” olsun havada “provokasyon” kokusu var. Seçimler yaklaştıkça siyasi gerilimde artıyor. Bunun topluma yansımalarının çok riskli ve hesap edilemeyen sonuçları olabilir. Belki hiçbir şey olmayabilir ama bir kıvılcım bütün samanlığı da tutuşturabilir!
İşte son Erzurum’da Ekrem İmamoğlu’na yönelik taşlı saldırılar bana bunları düşündürdü. Maalesef geçmişte buna benzer o kadar çok olay yaşadık ki. Ancak bu seferki seçim sürecini şu veya bu yönde direkt etkilemeye yönelik görünüyor. O yüzden ben bu yazıda tarafların birbirini suçlayan ifadelerinden ya da “arkasında şu var, bu var” türü soyut iddialardan ziyade olayın vahametine ve doğurabileceği risklere dikkat çekmeyi tercih ettim. Zaten seçimlere çok az zaman kalan bu sürede yapılabilecek en olumlu iş budur bana göre…
Türkiye Tarihi Delilimdir!..
Ben geçmişte yaşadığımız bir dolu olaydan dolayı kendimizi aşılanmış, kolay gaza gelmeyecek, “asabi şuursuz ergen” tavrını terk etmiş, belli bir olgunluğa sahip bir noktada sayıyordum. Ancak hayat ve olaylar beni tekzip etmek için olağanüstü gayret sarf ediyor anlaşılan. Sonra “Hay Allah…” diyorum kendi kendime “Sen nerede yaşıyorsun, hatırla, Türkiye’de neler yaşanmadı ki?”
Muhakkak ki dönemler farklıydı, örneğin “Soğuk savaş” döneminin “NATO’cu konseptleri”, içimizde yuvalanan “Kontrgerilla” gibi. Arkasındaki odaklar ve amaçlar olayına göre değişti. Bazen azaldı bazen düpedüz çıldırdı. Dozları ve etkileri farklılaştı. Topluma sunulan bahaneler değişti. Ancak komplo ve provokasyonlar açısından “Mümbit bir toprak” olma özelliği hiç değişmedi. Delili tarihimizdir!..
Hafıza-ı Beşer Nisyan İle Maluldür!..
Hafızalarımızı şöyle bir yoklayalım. Çok sayıdaki diğerlerini atlayarak bilhassa kitlelerin başrolde göründüğü, büyük kalabalıkların işin içinde olduğu ve şiddet içeren bazı olayları hatırlayalım. Trakya olayları (3-4 Temmuz 1934),Tan Matbaası Baskını (4 Aralık 1945), İstanbul’da azınlıklara saldırılar (6-7 Eylül 1955), Uşak Olayları – İnönü’ye saldırılar (30 Nisan 1959), Topkapı Olayları- İsmet İnönü’ye taşlı-sopalı linç hadisesi (4 Mayıs 1959), Kayseri olayları-İsmet İnönü’nün şehre sokulmak istenmemesi (2 Nisan 1960), Kanlı Pazar (16 Şubat 1969), 1 Mayıs katliamı (1 Mayıs 1977), Ecevit’e ve CHP mitinglerine -Tokat-Niksar, Gümüşhane-Şiran, Erzincan, Çiğli-saldırılar (1977), Hamid Fendoğlu’na bombalı suikast sonucu Malatya olayları, (17 Nisan 1978), Sivas olayları (4 Eylül 1978) , Kahramanmaraş katliamı (19 Aralık 1978), Çorum olayları (28 Mayıs 1980), Sivas-Madımak Otel Yangını (2 Temmuz 1993), Gazi Mahallesi olayları, (12 Mart 1995), vb.
Bu olaylarda çeşitli bahaneler altında ( Milli, dini, siyasi, etnik, mezhepsel, vb) kitleler ajite edilmiş, diğer kesimlerin üzerine salınmış, toplu katliamlara varabilen –maalesef- acı olaylara sebebiyet verilmiştir. Ne yazık ki çok çabuk unutuyoruz bunları herhalde. Ne diyeyim, “Hafıza-ı beşer nisyan ile maluldür” Yani ki insan hafızası unutmakla sakatlanmıştır. Özellikle genç kuşaklara bu durumu ne kadar anlatsak azdır…
Kitleler Kolay Yönlendirilir!...
Kitlelerin iradesi yoktur. Olayları muhakeme edemezler. Kendi kendilerine karar alamazlar. Onlara bir tür “sürü içgüdüsü” egemendir ve olayların dolgu malzemesidirler. İstisnai parlamalar hariç genellikle arkalarında profesyonel kışkırtıcı bir odak, yerli veya yabancı bir servis, devlet içinde yuvalanmış bir ekip bulunur. Belli bir amaca yönelik (Dönemine göre hükümeti devirme, darbe planı, kaos yaratma, kutuplaşma oluşturma, seçimleri etkileme, vb mevcuttur) olarak gündeme getirilirler. O yüzden arkasında bir “irade”nin olmadığı hiçbir “profesyonel provokasyon” yoktur.
Bilhassa da “Tarihin kırılma anları”nda ortaya çıkarlar. Örneğin şu an öyle bir andayız. Seçimler ve sonuçları Türkiye’nin bundan sonraki geleceğini belirleyecek görünüyor. O yüzden sağ-salim atlatılması hayati önemdedir. Fakat bunu istemeyen ya da şu veya bu yönde etkilemek isteyen güçler olabilir. Ve bunların yapamayacakları şey hemen hemen yok demektir. İnsanları birbirine kırdırır, ortalığı yakıp, yıktırırlar. Lanetliktirler!..
Provokasyonların panzehiri gaza gelmemek!..
O yüzden zihinsel reflekslerimizi bu konuda daha diri tutmalıyız. Bize gösterilen her hedefe, her iddiaya balıklama atlamamalıyız. Kışkırtmalara kapılmamalı, gaza gelecek davranışlardan kaçınmalıyız. Her an, her yerde, her nedenle uç verebilecek provokasyon çabasına karşı azami hassasiyet gösterilmelidir. Provokasyonların panzehiri bu bilinçtir!
Son olarak böyle bir ihtimal olması bizi gerilime, paranoyak beklentiler içine sokmamalı ama bu gerçeğinde farkında olmalıyız. Hele de korkuya, paniğe kapılmaya hiç gerek yok. Sakin davranabildiğimiz oranda kazanırız. Provokasyon odaklarının temel amacı da zaten bu duygumuzu zaafa uğratmaktır. Bunun farkında olalım yeter!
Bu konuda başta siyaset kurumu, siyasi partiler, güvenlik güçleri, istihbarat birimleri azami teyakkuzda olmalıdır. Medyaya da önemli görevler düşmektedir. Olaylara yaklaşırkenki üslubuna dikkat etmeli, çatışmacı dili kaşımamalı, kestirmeden suçlayıcı isnatları terk etmeli, bu noktalarda “uyarıcı” vazife yapmalıdır. En son olarak toplumda, her birey kendilerine söylenen her şeye hemen inanmamalı, soğukkanlı bir şekilde seçimleri beklemeli, kolay infiale kapılmamalı ve günü geldiğinde iradesini sandığa yansıtmalıdır. Bunlar başarılırsa riskli süreci atlatırız. O yüzden bu uyarıları yapmayı ülkesini seven herkes gibi kendime vazife bildim…
Hayırlısıyla şu seçimleri kazasız belasız bir atlatsak!..
09. 05. 2021.