Kim ne derse desin, Hayvan hakları konusunda mesafe alan bir toplum olduğumuza inanıyorum. “Kedi katili üniversite öğrencisi” ya da “yavru kedilerin başını ezerek canlarına kıyan ruh hastası kadın” vakası ve benzer (neyse ki çok yok!) haberleri okuduğumuzda bir insan ölmüş gibi irkiliyoruz, 20 yıl önce haber bile olmazdı bu, onların canının en az bizimkiler kadar kıymetli olduğunu nihayet anladık. Sokak hayvanları artık it-uğursuz değil bizim sokaktaki dostlarımız… Onları besliyoruz, sıcak yaz günlerinde susuz kalmamaları için kaplar koyuyoruz, yavrularını sahiplendirmeye çalışıyoruz. Belediyeler de gönüllülerin bu çabasına destek veriyor. Boş pet şişeleri atıp, hayvan dostlarımız için kuru mama sağlayabileceğimiz otomatlar bile var artık. Bunlar vicdanı yumuşatan şeyler ama yine de sokakta kalmak kötüdür. İnsan ya da hayvan, hiçbir canlının yeri sokaklar değil… Sokak hayvanları çoğalıyor, çoğaldıkça dostları gibi düşmanları da artıyor. Öncelikle kendi içlerinde girdikleri besin rekabetinde bir sürü can gidiyor. Aynı evin içinde dost olan kedi ile köpek aynı çöp kutusunu paylaşmaya gelince yeniden ezeli rakip oluyorlar. Köpekler tarafından parçalanmış bir sürü kedi ya da daha güçlü köpekler tarafından boğulmuş köpekler görüyorum. Trafiğe her gün yüzlerce yeni araç giriyor, yollar cehennem, dünyanın en pahalı yakıtını kullanan araçlar, arttırılan denetim ve cezalara rağmen bir intikamcı gibi düşmüşler yollara… Sürekli olarak yoldan karşıya geçerken ezilmiş hayvan ölülerine rastlıyorum, hiç bu kadar çok olmamıştı, korkunç bir manzara… Ağzıyla içemeyen ya da ruhunda mutlak bir kötücüllük olanlar da şiddet duygularını sokak hayvanlarına yönlendiriyor. Daha geçenlerde bir festivalde, psikopatlığıyla ün yapmış bir oyuncu küçükken yavru bir kedinin bacaklarını nasıl kestiğini anlatıyor, üstüne bir de anlayış bekliyordu. Bu zavallılar hala aramızdalar, buna bir de sosyal medyada ilgi çekme duygusu eklenince işler iyice tuhaflaşıyor. Sosyal medyanın bu tür vakaları sorgusuz sualsiz lanetlemesi içimi rahatlatıyor ama “inadına” yapacak o kadar çok manyak var ki… Bazen haklı sıkıntılar da olabiliyor. Sokak hayvanları çoğaldıkça sürüler oluşuyor ve bazen sıkıntı verici durumlar (kovalanma, ısırılma vs.) vakaları yaşanıyor. Çocuklar ve yaşlılar bu konuda çok şikayetçi, bir de motosiklet sürücüleri… Ben de yıllardır motosiklet kullanan biri olarak bazen köpek arkadaşlarla sorunlar yaşadım ama yıllar içinde kendi geliştirdiğim teknikler sayesinde artık sorun yaşamıyoruz. İşin püf noktası şu; yanlarından yavaş geçin. İşe yarıyor! Aşağıdaki videoyu izler misiniz, bazı şeyleri anlamak için yardımcı olacak. Burada içinde mizah barındıran sevimli bir örnek var ama işte o "sevimli" yaşlı amcanın ağzından, "Allah günah yazmasın ama zehirleyecek misiniz ne yapacaksanız yapın bu köpekleri" lafı ne kadar kolay çıkıyor. Namazından eksik kalmayan, "Allah günah yazmasın" deyince yazmadığına inanacak ve köpeklerin öldürülmesine üzülmeyecek kadar ilginç bir toplum yapısı... Ama işte… Yine aynı yere geleceğim; sokakta kimse, ne insan, ne de hayvan, yaşamasın. Sokak hayvanları çoğaldıkça, hayvanseverlik bilinci gelişmemiş vatandaşların şikayetleri artacak ve bir gece hepsi birden ortadan kaybolacak, bunu defalarca yaşadım. Geçtiğimiz günlerde okuduğum bir haber, ciddi bir sorunla karşı karşıya olduğumuzu işaretliyor. Habere göre, çevre illerden toplanan köpekler Karlıova/Bingöl kırsalında salınıyor. Burada çoğalan köpekleri de silahlı kişilerin vuruyor, bazılarına göre bu “itlaf timi” belediye görevlilerinden oluşuyor. Çocukken, en yakın dostlarımdan biri olan Zeus'u (Dünyanın en cana yakın Alman kurdu) bahçe dışında dolaşırken böyle bir belediye görevlisi vurmuştu. Yaşadığım acı hala kalbimi yakar… Dostlarımızı sokaktan kurtarmak için çareler düşünmemiz lazım, artık önlerine biraz mama, biraz su koymak yetmeyecek, yoksa hepsini kaybedeceğiz. MURAT TOLGA ŞEN / murattolga@gmail.com