ŞOK İDDİA!.. KAVGALI OLDUĞU GAZETECİLERİN MAL VARLIKLARI MELİH GÖKÇEK'E SIZDIRILIYOR MU?..
Bunun adı fişlemedir. Gazetecilerin zaten kanunen mal beyanında bulunma zorunluluğu var. Ama anladığım o ki Gökçek gibilerinin de dahil olduğu sistem insanları ayrıca fişliyor.
Uğur Dündar´ın serveti Emin Çölaşan´la yarışır mı?
Kendimi bildim bileli çok gezerim. İstanbul´da sık sık dışarı çıkarım, belli başlı mekânlara giderim. Bugüne kadar dışarıda Uğur Dündar´ı sadece bir kere gördüm, inanabiliyor musunuz? O da çok kısa süreliğine. Bir akşam Papermoon´da iş yemeğim vardı, o gece Dündar´ı gördüm. Bizim masaya oturduğumuz saatte o çoktan kalkıyordu. Onun dışında ne bir barda, ne bir başka restoranda gördüm bugüne kadar. Ön masalar, şişe açtırmalar, gece Şamdan´a gitmeler Uğur Dündar´ın hayatında yok.
Elbette eğleniyordur, geziyordur ama eminim pek çok medya mensubundan çok daha minimal bir hayatı var. Aile sahibi bir kere. Bildiğim bir tek yazları Çeşme´ye gidiyor, o kadar. Günlerini çocukları ve eşiyle geçiriyor.
Emin Çölaşan da aynen böyle bir gazeteci. Eşiyle Ankara´da yaşar, dışarılarda pek gezmez, seyahate çok çıkmaz. Onun da epey minimal bir hayatı vardır.
Uğur Dündar, tam 40 yıllık televizyoncu. Üstelik öyle sıradan biri de değil. Hep zirvede olmuş, hep çok izlenmiş, medyada ikonlaşmış bir isim. Emin Çölaşan da 20 küsur yıl boyunca Türkiye´nin en çok okunan köşe yazarıydı. Hem de Türkiye´nin en büyük gazetesinde.
Elbette bu isimler yaptıkları işin karşılığını alacaklar.
Zaten para harcamazsanız paranız olur! Hiçbir şey yapmasanız, banka faizine yatırsanız bile paranız çoğalır.
Kaldı ki, dünyanın her yerinde iyi gazeteciler, başarılı televizyoncular çok para kazanır. Amerika´da hiç kimse Oprah´ın servetini sorguluyor mu? Ünlü haber sunucusu Tom Brokaw yaklaşık 10 milyon dolar kazanıyordu. CBS´e transfer olan Katie Couric yıllık 15 milyon dolara anlaşmıştı.
Türk medyasında ise böyle paralar dönmüyor bile.
Peki bütün bunlardan Melih Gökçek´e ne?
Belli ki Melih Gökçek birilerinin servetini kontrol altına alıyor, bunu araştırıyor, didik didik ediyor. Bu bilgiler ona sızdırılıyor.
Bunun adı fişlemedir. Gazetecilerin zaten kanunen mal beyanında bulunma zorunluluğu var. Ama anladığım o ki Gökçek gibilerinin de dahil olduğu sistem insanları ayrıca fişliyor.
AKP hükümetinin ve ona ilintili kişilerin ilk eylemi değil bu. Geçmişte de aralarında Ertuğrul Özkök ve Fatih Altaylı´nın olduğu gazetecilerin, dahası Ahmet Necdet Sezer´in bile servetini Maliye Bakanlığı´nın gizlice araştırdığı ortaya çıkmıştı. Bu skandalın üzerinden sadece birkaç sene geçti.
Belli ki bu iktidar fazlasıyla "başkalarının hayatına" meraklı.
Farkında mısınız, AKP´nin kimi icraatları giderek Nazi Almanyası´nı ya da DDR´yi andırmaya başladı: Fişlemeler, telefon dinlemeler, dosyalamalar, gizli araştırmalar derken hepimizi köşeye sıkıştırmaya çalışıyorlar.
Dün, Ertuğrul Özkök haklı olarak köşesinden Melih Gökçek´e "Uğur Dündar´la uğraşmayı bırak, Murat Karayalçın´a bak, asıl rakibin o" diye seslenmişti. Aynen katılıyorum. Ama meselenin sadece Melih Gökçek olmadığını da üzülerek ekliyorum.
Ortada bir "şebeke" işi var. Stasi gibi bir örgütlenme söz konusu.
Mesele bu fişleme sistemidir. Gökçek´inkinin bireysel bir eylem olmadığı ortada. Yapılan bu dönemin, bu sürecin bir sistematiğinin devamıdır ne yazık ki...
ORAY EĞİN/AKŞAM