Medya
20 Mar 2010 11:19
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 11:10
''SİZİ SAVUNURKEN YANLIŞIN AVUKATI MIYDIK?'' CENGİZ ÇANDAR BAŞBAKAN'A SERT ÇIKTI!..
Başbakan'ın 'Doğrunun avukatı ol, yanlışın değil...' dediği yazarlar arasında olan Cengiz Çandar bugün Başbakan'a yanıt verdi.
Başbakana sorular...
Abant Platformu geçen hafta Yeni Bir Toplumsal Mutabakât İçin Demokratikleşme başlığı altında Ankarada iki gün üstüste toplandı. Panellerden birinin konusu Çoğulcu Toplumda Azınlık Olmak idi.
Günlük dile şöyle de çevrilebilir: Türkiyede Ermeni olmak!
Hayko Bağdat, o konuda çok ilginç bir sunum yapmıştı. Daha sonraki panellerden birinde söz alan ve uzun süren bir hapis deneyiminden geçmiş olan Hakkârili Halit Yalçın, bence, Abant Platformunun iki gününün en çarpıcı değerlendirmesini yaptı. "Hayko Bağdatı dinledikten sonra" dedi, "Türkiyede Ermeniler ile Kürtlerin tersten gelip buluşan bir ortak yanları var. Ermeniler, bu topraklarda, öldürüldüklerini; Kürtler ise yaşadıklarını ispat etmeye çalışıyorlar!"
Buluşma noktaları, ilkinin yani Ermenilerin kitle halinde öldürüldüklerinin; ikincisinin yani Kürtlerin ise kendi özgün kimlikleriyle varolduklarının yani yaşadıklarının Türkiyede resmi düzeyde sistematik bir inkâra uğramış olması.
İçinde bulunduğumuz dönemde, bu inkâr siyasetini sürdürmek ve inkârcı zihniyeti koruyabilmek imkânsız hale geldi. Küreselleşmeyle gelen iletişim teknolojisindeki muazzam devrimler, bilgiye erişmeyi, doğru bilgiyi bulmayı önlenemez hale getirdi ve kolaylaştırdı.
Resmi tarih yalanları ile onyıllardır örülen duvarlar yıkılıyor. Tıpkı 1989da Berlin Duvarının yıkılmasıyla Soğuk Savaşın sonunun gelmesi, Avrupada totaliter rejimlerin çökmesi gibi, Türkiyedeki İttihatçı zihniyet kalıplarıyla onca yıldır inşa edilmiş yalan duvarları da çöküyor.
Türkiye, bir yandan da kabuk değiştiriyor. Yani demokratikleşiyor ve sivilleşiyor. Böyle oldukça çoğulcu bir toplumun temelleri atılıyor, konuşmaya, tartışmaya, sorgulamaya ve yine kaçınılmaz biçimde kendisiyle yüzleşmeye başlıyor.
Türkiyede artık binlerce kişi, toplumumuza şanlı tarihimiz diye yutturulan yalancı dolmaları artık yemiyor. Gerçek tarihin sayfalarını açıyor. Tayyip Erdoğanın konuşmalarında vurguladığı tarihçiler ve arşivler bugüne dek öğretilenlerden farklı gerçekler sunuyorlar.
***
Tayyip Erdoğanın o ayıbının ardında, Başbakanın Ankaralılaşarak Türkiyenin entelektüel birikiminin ve Türkiyedeki değişim dinamiğinin gerisinde kalması yatıyor olmalı.
Ankaralılaşmaktan kastım, olumsuz anlamda devlet çemberine aklını ve dilini kıstırmak, siyasi vizyon ve cesaret gerektiren konularda kendisinden öncekilerden farksız bir söyleme kapılmak ve seçim hesaplarına dalarak siyaset tarzını CHP ve MHPye endekslemek.
Bunun sonucunda tarihe geçeceğiniz büyük devlet adamlığı rotasından çıkar ve küçük taşra politikacıları için hazırlanmış siyaset kabristanına doğru yol almaya başlarsınız.
Tayyip Erdoğan için bu tehlikeli ihtimali, kendisini bugüne dek defalarca başyazılarında göklere çıkartmış olan Lübnanın Daily Star gazetesi son başyazısında dile getiriyor. Ermeni kaçak işçilere ilişkin talihsiz sözlerini ahlaken yerlerde sürünen bir tehdit olarak niteledikten sonra şu satırlara yer veriyor:
"Ayrıca açıklama Türkiyenin İsrailin devletsiz bir halka, yani Filistinlilere yönelik politikalarını eleştirerek sivrildiği bir dönemin sonrasına denk geldi. BBCye verilen tek bir demeç, Erdoğanın ve hükümetinin topladığı beğeninin tümünü yerle bir edebilir ve Türk lideri bir devlet adamı değil, puan toplamaya çalışan bir küçük hesap insanı haline getirebilir."
Dost acı söyler... Başbakanın bu çok sevdiği ve tekrarladığı sözü, şimdi bizler ona yöneltiyoruz. Lübnan gazetesinin yaptığı da bu.
***
Acı sözün en çarpıcısını dün Yasemin Çongar söyledi. Yunus Emre ile İttihatçılık arasındaki derin ve asla kapanamaz uçuruma dikkat çekerek.
Yaradılanı severiz Yaradandan ötürü sözü Yunus Emrenin. Başbakanın her vesilede tekrarlamayı sevdiği bir başka söz. Peki, iş Ermenilere gelince, İttihatçı kesilmek, Tehcir tehdidi neyin nesi?
Yasemin (Çongar), "Beni, bu ülkede resmi söyleme egemen olan çarpık tarih anlayışının, devlet erbabına politik hatalar yaptırmasından ziyade, onları insaniyetten uzaklaştırması çileden çıkarıyor asıl" diyor ve Başbakana soruyor: "İnsanların hayatıyla oynamanın, yaradanı ve yaradılanı sevmekle ne ilgisi var? Ve hayatıyla oynadığınız, gönderirim dediğiniz insanların, 95 yıl önce İttihatçıların bu topraklardan gönderdiği Ermenilerin torunları olduğunu, birilerini ille de yüzünüze haykırması mı gerek?
İttihatçı zulümle aranızdaki bu dümdüz çizgi vicdanınızı sızlatmıyor mu? Ya Yunus Emre ile aranızdaki bu uçurum?"
***
Bu yazıyı, Yasemin Çongarın Başbakana yönelttiği soru ile bitirmemiştim. Ama Brüksele geldim ve hem Türkiyeden telefonla Tayyip Erdoğanın bir konuşma yaparak bana yüklendiği bildirildi; hem de internete göz attığımda Tayyip Erdoğan, Cengiz Çandara fena çaktı gibisinden haber başlıkları gördüm.
Yazının son bölümünü değiştirdim. Başbakan Tayyip Erdoğana birkaç soru da ben yönelteyim:
1. Konuşmanızda "Londrada ifade ettiğim, ülkemdeki kaçak Ermenileri sınır dışı etmek ifadem, maalesef ulusal ve uluslararası platformlarda kaçak kelimesi atılarak kullanıldı ve kullanılıyor. Ermenileri sınır dışı etmek ile kaçak çalışan Ermenileri sınır dışı etmek arasında derin bir anlam farklılığı vardır... Kaçak Ermenilerle ilgili sözlerimi saptırmak isteyenler, umarım kendilerini tashih ederler" demişsiniz.
Biz yanlış anlamadık. Kaçak Ermenileri sınır dışı etmek diye anladık ve buna karşı çıktık.
Soru: Kaçak Ermenileri sınır dışı etmekten yana mısınız, değil misiniz?
2. Hızınızı alamayıp şöyle devam etmişsiniz: "Bana özür dilemelidir tavsiyesinde bulunanlara sesleniyorum, biz kimden özür dileyeceğimizi çok iyi biliyorum. Sen kimin avukatısın yahu? Bir defa dürüst ol. Doğrunun avukatı ol, yanlışın değil... Biz yolumuzda aynen devam edeceğiz."
Soru, daha doğrusu sorular: O, kimden özür dileyeceğinizi çok iyi bildiğiniz kim? Kimden özür dileyeceksiniz? Sen kimin avukatısın yahu? diye soruyorsunuz. Sizce?
Gelelim Bir defa dürüst ol. Doğrunun avukatı ol sözlerinize. Özellikle Bir defa dürüst ol sözünü size yakıştıramadım.
Bu hiddetli yaklaşım, nice dış ve iç gulyabaniye karşı sizi desteklerken geçerli miydi? O durumlarda yanlışın avukatı mıydık?
Ne oldu da, birden doğruluk, dürüstlük tarafınızdan sorgulanır oldu?
Özür dilemek bir erdem konusudur. Özür dileyip dilememek sizin bileceğiniz iş. Ama madem Biz yolumuzda aynen devam edeceğiz diyorsunuz, peki...
Kolay gelsin
Cengiz Çandar/Radikal
Abant Platformu geçen hafta Yeni Bir Toplumsal Mutabakât İçin Demokratikleşme başlığı altında Ankarada iki gün üstüste toplandı. Panellerden birinin konusu Çoğulcu Toplumda Azınlık Olmak idi.
Günlük dile şöyle de çevrilebilir: Türkiyede Ermeni olmak!
Hayko Bağdat, o konuda çok ilginç bir sunum yapmıştı. Daha sonraki panellerden birinde söz alan ve uzun süren bir hapis deneyiminden geçmiş olan Hakkârili Halit Yalçın, bence, Abant Platformunun iki gününün en çarpıcı değerlendirmesini yaptı. "Hayko Bağdatı dinledikten sonra" dedi, "Türkiyede Ermeniler ile Kürtlerin tersten gelip buluşan bir ortak yanları var. Ermeniler, bu topraklarda, öldürüldüklerini; Kürtler ise yaşadıklarını ispat etmeye çalışıyorlar!"
Buluşma noktaları, ilkinin yani Ermenilerin kitle halinde öldürüldüklerinin; ikincisinin yani Kürtlerin ise kendi özgün kimlikleriyle varolduklarının yani yaşadıklarının Türkiyede resmi düzeyde sistematik bir inkâra uğramış olması.
İçinde bulunduğumuz dönemde, bu inkâr siyasetini sürdürmek ve inkârcı zihniyeti koruyabilmek imkânsız hale geldi. Küreselleşmeyle gelen iletişim teknolojisindeki muazzam devrimler, bilgiye erişmeyi, doğru bilgiyi bulmayı önlenemez hale getirdi ve kolaylaştırdı.
Resmi tarih yalanları ile onyıllardır örülen duvarlar yıkılıyor. Tıpkı 1989da Berlin Duvarının yıkılmasıyla Soğuk Savaşın sonunun gelmesi, Avrupada totaliter rejimlerin çökmesi gibi, Türkiyedeki İttihatçı zihniyet kalıplarıyla onca yıldır inşa edilmiş yalan duvarları da çöküyor.
Türkiye, bir yandan da kabuk değiştiriyor. Yani demokratikleşiyor ve sivilleşiyor. Böyle oldukça çoğulcu bir toplumun temelleri atılıyor, konuşmaya, tartışmaya, sorgulamaya ve yine kaçınılmaz biçimde kendisiyle yüzleşmeye başlıyor.
Türkiyede artık binlerce kişi, toplumumuza şanlı tarihimiz diye yutturulan yalancı dolmaları artık yemiyor. Gerçek tarihin sayfalarını açıyor. Tayyip Erdoğanın konuşmalarında vurguladığı tarihçiler ve arşivler bugüne dek öğretilenlerden farklı gerçekler sunuyorlar.
***
Tayyip Erdoğanın o ayıbının ardında, Başbakanın Ankaralılaşarak Türkiyenin entelektüel birikiminin ve Türkiyedeki değişim dinamiğinin gerisinde kalması yatıyor olmalı.
Ankaralılaşmaktan kastım, olumsuz anlamda devlet çemberine aklını ve dilini kıstırmak, siyasi vizyon ve cesaret gerektiren konularda kendisinden öncekilerden farksız bir söyleme kapılmak ve seçim hesaplarına dalarak siyaset tarzını CHP ve MHPye endekslemek.
Bunun sonucunda tarihe geçeceğiniz büyük devlet adamlığı rotasından çıkar ve küçük taşra politikacıları için hazırlanmış siyaset kabristanına doğru yol almaya başlarsınız.
Tayyip Erdoğan için bu tehlikeli ihtimali, kendisini bugüne dek defalarca başyazılarında göklere çıkartmış olan Lübnanın Daily Star gazetesi son başyazısında dile getiriyor. Ermeni kaçak işçilere ilişkin talihsiz sözlerini ahlaken yerlerde sürünen bir tehdit olarak niteledikten sonra şu satırlara yer veriyor:
"Ayrıca açıklama Türkiyenin İsrailin devletsiz bir halka, yani Filistinlilere yönelik politikalarını eleştirerek sivrildiği bir dönemin sonrasına denk geldi. BBCye verilen tek bir demeç, Erdoğanın ve hükümetinin topladığı beğeninin tümünü yerle bir edebilir ve Türk lideri bir devlet adamı değil, puan toplamaya çalışan bir küçük hesap insanı haline getirebilir."
Dost acı söyler... Başbakanın bu çok sevdiği ve tekrarladığı sözü, şimdi bizler ona yöneltiyoruz. Lübnan gazetesinin yaptığı da bu.
***
Acı sözün en çarpıcısını dün Yasemin Çongar söyledi. Yunus Emre ile İttihatçılık arasındaki derin ve asla kapanamaz uçuruma dikkat çekerek.
Yaradılanı severiz Yaradandan ötürü sözü Yunus Emrenin. Başbakanın her vesilede tekrarlamayı sevdiği bir başka söz. Peki, iş Ermenilere gelince, İttihatçı kesilmek, Tehcir tehdidi neyin nesi?
Yasemin (Çongar), "Beni, bu ülkede resmi söyleme egemen olan çarpık tarih anlayışının, devlet erbabına politik hatalar yaptırmasından ziyade, onları insaniyetten uzaklaştırması çileden çıkarıyor asıl" diyor ve Başbakana soruyor: "İnsanların hayatıyla oynamanın, yaradanı ve yaradılanı sevmekle ne ilgisi var? Ve hayatıyla oynadığınız, gönderirim dediğiniz insanların, 95 yıl önce İttihatçıların bu topraklardan gönderdiği Ermenilerin torunları olduğunu, birilerini ille de yüzünüze haykırması mı gerek?
İttihatçı zulümle aranızdaki bu dümdüz çizgi vicdanınızı sızlatmıyor mu? Ya Yunus Emre ile aranızdaki bu uçurum?"
***
Bu yazıyı, Yasemin Çongarın Başbakana yönelttiği soru ile bitirmemiştim. Ama Brüksele geldim ve hem Türkiyeden telefonla Tayyip Erdoğanın bir konuşma yaparak bana yüklendiği bildirildi; hem de internete göz attığımda Tayyip Erdoğan, Cengiz Çandara fena çaktı gibisinden haber başlıkları gördüm.
Yazının son bölümünü değiştirdim. Başbakan Tayyip Erdoğana birkaç soru da ben yönelteyim:
1. Konuşmanızda "Londrada ifade ettiğim, ülkemdeki kaçak Ermenileri sınır dışı etmek ifadem, maalesef ulusal ve uluslararası platformlarda kaçak kelimesi atılarak kullanıldı ve kullanılıyor. Ermenileri sınır dışı etmek ile kaçak çalışan Ermenileri sınır dışı etmek arasında derin bir anlam farklılığı vardır... Kaçak Ermenilerle ilgili sözlerimi saptırmak isteyenler, umarım kendilerini tashih ederler" demişsiniz.
Biz yanlış anlamadık. Kaçak Ermenileri sınır dışı etmek diye anladık ve buna karşı çıktık.
Soru: Kaçak Ermenileri sınır dışı etmekten yana mısınız, değil misiniz?
2. Hızınızı alamayıp şöyle devam etmişsiniz: "Bana özür dilemelidir tavsiyesinde bulunanlara sesleniyorum, biz kimden özür dileyeceğimizi çok iyi biliyorum. Sen kimin avukatısın yahu? Bir defa dürüst ol. Doğrunun avukatı ol, yanlışın değil... Biz yolumuzda aynen devam edeceğiz."
Soru, daha doğrusu sorular: O, kimden özür dileyeceğinizi çok iyi bildiğiniz kim? Kimden özür dileyeceksiniz? Sen kimin avukatısın yahu? diye soruyorsunuz. Sizce?
Gelelim Bir defa dürüst ol. Doğrunun avukatı ol sözlerinize. Özellikle Bir defa dürüst ol sözünü size yakıştıramadım.
Bu hiddetli yaklaşım, nice dış ve iç gulyabaniye karşı sizi desteklerken geçerli miydi? O durumlarda yanlışın avukatı mıydık?
Ne oldu da, birden doğruluk, dürüstlük tarafınızdan sorgulanır oldu?
Özür dilemek bir erdem konusudur. Özür dileyip dilememek sizin bileceğiniz iş. Ama madem Biz yolumuzda aynen devam edeceğiz diyorsunuz, peki...
Kolay gelsin
Cengiz Çandar/Radikal