25 Tem 2012 08:58 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 13:57

"SİZ KONUŞMAYIN BARİ ORHAN BEY!"

"Değerli Basın Konseyi Başkanı Orhan Birgit çok öfkeli... Anlamaya çalışıyoruz öfkesinin nedenini..."

Siz bari konuşmayın Orhan Bey!

Değerli Basın Konseyi Başkanı ve aynı zamanda Cumhuriyet yazarı Orhan Birgit çok öfkeli... Anlamaya çalışıyoruz öfkesinin nedenini...

Basın Bayramı’na ortakçı çıkmış.

Daha doğrusu, Basın İlan Kurumu, 24 Temmuz vesilesiyle bazı etkinlikler düzenlemiş.

Ona bozuluyor Birgit Bey.

Diyor ki, “...Asıl görevi medyaya verilen kamu ilanlarına aracı olmak için 195 sayılı kanun ile kurulan Basın İlan Kurumu adlı bir kamu kuruluşu, 24 Temmuz nedeni ile etkinlikler düzenlemeye kalkışıyor.”

Hadi bunu, kurumlar arası kıskançlık ve çekişmeye verip geçelim.

Hayır, Birgit Bey geçmiyor.

Bu bayramı kutlama tekelinin niçin kendilerinde olduğunu gerekçelendiriyor.

Gerekçelendirirken de batıyor.

Şimdi Birgit Bey’i battığı yerden çıkarmaya çalışacağız.

Çıkmaya niyeti olduğunu sanmıyorum ama deneyelim yine de...

Arkasından mebzul miktar “basın karşıtı faaliyet” bırakmış, basına yönelik kimi uygulamaları neredeyse sitayişle karşılayan, hatta Tan gazetesinin yakılıp yağmalanmasını bile anlayış çerçevesinde gören birinin “çıkmaya” niyeti olacağını düşünmüyorum ama denemeye değer yine de.

Ola ki, hicap duyar...

Ola ki, duydukları karşısında yüzü kızarır da, içinde “basın” geçen bir cümle kurarken asgari bir dikkat sarfeder...

Önce kendisi anlatsın: “Sansürün kalktığı 24 Temmuz 1908’in yıldönümlerini bizler yıllardan beri ‘Gazeteciler Bayramı’ olarak kutlarız. Ama nedense bir yanılgı içinde olduğumuzu da düşünmek istemeyiz. Zira 104 yıl öncenin matbuatından resmi sansürü kaldıran Padişah Fermanı, isim ve biçim değiştirmiş olarak, sık sık kapımızı çalmıştır. (....) Sözü dolandırmadan, eveleyip gevelemeden söyleyelim; 92 meslektaşımızın Silivri, Diyarbakır cezaevlerinde yıllardır tutuklu bulundukları günümüzde özgür basından söz edilebilir mi?”

Haklı...

Haklı olmasına haklı da, bu “uzun atlama”ya neden ihtiyaç duyuyor Birgit Bey?

Sansür, sadece istibdat dönemiyle sınırlı bir uygulama mıydı?

1908’de son verilen bu kötü alışkanlık, durdu durdu, 104 sene sonra, Recep Tayyip Erdoğan’ın devr-i istibdadında mı hortlama gereği duydu?

Birgit Bey, sansür rezilliğine son verenlerin, yani İttihatçıların vurdurduğu Hasan Fehmi ve Ahmed Samim’i nasıl açıklıyor?

Hangi istibdad rejimine kurban gitti bu gazeteciler?

Babıali Baskını neydi?

Hadi Cumhuriyet öncesi rezilliklerini geçelim; “yeni bir rejim kuruldu, basın özgürlüğüne tümden kavuştu” diyelim...

Peki, Takrir-i Sükûn neydi Birgit Bey?

Kapatılan onlarca mevkute?

İstiklal Mahkemesi’nin idam cezasına çarptırdığı gazeteciler?

Elazığ İstiklal Mahkemesi’nin mevkuf tuttuğu bu gazeteciler, “Mustafa Kemal’den özür dilemeleri” ve “her şeyi yazmayacakları” sözü karşılığında serbest bırakılmışlardı... Yoksa asılacaklardı.

Hani basın özgürlüğü?

Sabahattin Ali’yi kim öldürdü peki

Birgit Bey?

Nazım Hikmet ve Kemal Tahir’i kim

12 yıl içeride tuttu?

Sabiha ve Zekeriya Sertel’e, Arif Oruç’a, Eşref Edip’e, Necip Fazıl’a, Arif Oruç’a, Ahmet Emin Yalman’a kim ne yaptı?

Tan gazetesini kim yakıp yağmaladı?

Tan gazetesinin yakılıp yağmalanması “teşebbüs-i vatanperveranesine” katılan meslek büyükleri kimlerdi? İlhan Bey’i teşhis edebildiniz mi o kalabalıkta?

Herkes konuşabilir ama siz bari susun

Birgit Bey.

Basın karşıtı “faaliyetlerini” ballandıra ballandıra anlatan ve basın özgürlüğü konusunda söz söyleyecek en son kişi olan siz bari susun ki, nedamet getirdiğinizi düşünelim de, af cihetine gidelim.

Ahmet KEKEÇ / STAR GAZETESİ