04 Mar 2010 08:00
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 11:08
''SİYASETTE GÜNDEM BELİRLEMEK DİYE BİŞEY VARSA İŞTE BUDUR!..'' ERTUĞRUL ÖZKÖK HANGİ GAZETE VE GAZETECİYİ KUTLADI?
Ertuğrul Özkök bugün köşesinde hangi gazeteci ve gazeteyi "bravo" diyerek kutladı?
Var gücümle karşı çıkacağım
BRAVO Metehan Demir.
Bravo Hürriyet.
Siyasette gündem belirlemek diye bir şey varsa işte budur.
Anayasa Mahkemesi Başkanı Sayın Haşim Kılıç...
Asıl size bravo.
Siyasette, en gerekli günde, en gerekli sözü, en etkileyici, en cesaretli biçimde söylemek diye bir şey varsa, işte o tam budur.
Herkesin sindirildiği, seslerin kısıldığı, makul birkaç cümleyi söyleyebilmenin bile "Helal olsun" diye karşılandığı bir günde, çıkıp bu sözleri söylemek karakter ister, yürek ister.
Oysa ne kadar basit sözler değil mi.
"Makulün balans ayarı" diye bir şey varsa, o da işte tam budur.
* * *
Ben referanduma karşıyım.
Referandumu, ancak eski Yunan sitesinde düşünülebilecek, nostaljik bir demokrasi aracı olarak görürüm.
Bugün ise bırakın demokratikliği, tam aksine antidemokratik, hatta totaliter bir enstrüman olarak değerlendiririm.
"Milli irade" kavramını, oy çokluğundan ibaret sınırsız bir güç olarak algılayan zihniyetin böyle bir konuyu referanduma götürmesi hakkında başka ne düşünebilirim ki.
O nedenle rahmetli Özal'ın siyasi yasakları kaldırmak için referanduma gitmesine şiddetle karşı çıktım.
Bugün de yargı reformunun referanduma götürülmesine bütün gücümle karşı çıkacağım.
Gücün ne ki diye soracaksınız.
Yazabildiğim kadarını yazmak, cirmim kadar yer yakmak.
Biliyorum, sözlerime bakıp beni, "halkın iradesinden korkmakla" suçlayacaklar, zerre kadar takmam, hatta meydan okurum.
* * *
Çok demokratik bir şey olarak görüyorsanız, cesaretiniz varsa, Avrupa Birliği'ne tam üyelik için gerekli bazı reformları halkoyuna götürseydiniz.
Mesela idam cezasını.
Hiç merak ettiniz mi, acaba halkın şaşmaz iradesi o konuda ne derdi?
Kenan Evren çıkıp meydan okudu:
"Beni yargılamak mı istiyorsunuz, referanduma götürün. Halk evet derse, kimseye bırakmam, cezamı kendim veririm" dedi.
Hadi, Halep oradaysa arşın burada.
Darbe yapmış bir generalin halkına bu kadar güvenmesi sizce manidar değil mi.
Açıkça söylüyorum: Referandum demokratik bir enstrüman değildir.
Gerçek demokratların, toplumları ileri götürmek isteyen liderlerin sevdiği bir siyasi enstrüman değildir.
Referandumu faşistler, diktatörler daha çok sever.
"L'Etat c'est moi" diyenler, yani her şeyi kendileştiren, bütün gücü eline almak isteyen liderler sever.
"Benim bakanım", "Benim vatandaşım", "Benim devletim", "Benim belediye başkanım" demeyi seven siyasetçiler sever.
* * *
Kimse çıkıp bizi aldatmasın.
Yapılmak istenen iş, reform adı altında yargıyı yürütmeye tabi kılmak, Meclis çoğunluğunun tahakkümüne sokmaktan başka bir şey değildir.
Ben referandumun sonucuyla da ilgili değilim.
Böyle bir referandumdan "Evet" çıksa da, "Hayır" çıksa da hiç fark etmez.
"Evet" çıksa ne olacak?
Şu an giderek demokrasinin bütün denetim kurumlarını susturan, pıstıran, etkisizleştiren iktidar, artık sınır tanımaz bir güce erişir.
Vur deyince öldürülür, yargıla deyince altındaki sandalyeye tekme atılır.
Yazık, 1950'lerden başlayan sivil demokrasimiz liderlik zihniyeti bakımından bir milim ileri gidememiş.
1950'lerde "milli irade", "Siz isterseniz odunu bile seçtirirsiniz" belagatinin hülasasıydı.
Bugün ise "Siz isterseniz, odunu bile hâkim yapabilirsiniz" ihtirasının ifadesi.
* * *
Oysa Anayasa Mahkemesi Başkanı ne diyor:
"Ben de, Cumhurbaşkanı da, Başbakan da, Genelkurmay Başkanı da bilmeliyiz ki; bu makamlar bize emanet olarak verilmiştir."
Emanete hıyanet olur mu...
Anayasal kurumun başkanı onun da cevabını vermiş:
"Ben yaptım olmaz..."
Ben demiyorum, Ak Parti'nin kapatılmasına karşı oy kullanmış Anayasa Mahkemesi Başkanı diyor.
Ertuğrul Özkök/Hürriyet
BRAVO Metehan Demir.
Bravo Hürriyet.
Siyasette gündem belirlemek diye bir şey varsa işte budur.
Anayasa Mahkemesi Başkanı Sayın Haşim Kılıç...
Asıl size bravo.
Siyasette, en gerekli günde, en gerekli sözü, en etkileyici, en cesaretli biçimde söylemek diye bir şey varsa, işte o tam budur.
Herkesin sindirildiği, seslerin kısıldığı, makul birkaç cümleyi söyleyebilmenin bile "Helal olsun" diye karşılandığı bir günde, çıkıp bu sözleri söylemek karakter ister, yürek ister.
Oysa ne kadar basit sözler değil mi.
"Makulün balans ayarı" diye bir şey varsa, o da işte tam budur.
* * *
Ben referanduma karşıyım.
Referandumu, ancak eski Yunan sitesinde düşünülebilecek, nostaljik bir demokrasi aracı olarak görürüm.
Bugün ise bırakın demokratikliği, tam aksine antidemokratik, hatta totaliter bir enstrüman olarak değerlendiririm.
"Milli irade" kavramını, oy çokluğundan ibaret sınırsız bir güç olarak algılayan zihniyetin böyle bir konuyu referanduma götürmesi hakkında başka ne düşünebilirim ki.
O nedenle rahmetli Özal'ın siyasi yasakları kaldırmak için referanduma gitmesine şiddetle karşı çıktım.
Bugün de yargı reformunun referanduma götürülmesine bütün gücümle karşı çıkacağım.
Gücün ne ki diye soracaksınız.
Yazabildiğim kadarını yazmak, cirmim kadar yer yakmak.
Biliyorum, sözlerime bakıp beni, "halkın iradesinden korkmakla" suçlayacaklar, zerre kadar takmam, hatta meydan okurum.
* * *
Çok demokratik bir şey olarak görüyorsanız, cesaretiniz varsa, Avrupa Birliği'ne tam üyelik için gerekli bazı reformları halkoyuna götürseydiniz.
Mesela idam cezasını.
Hiç merak ettiniz mi, acaba halkın şaşmaz iradesi o konuda ne derdi?
Kenan Evren çıkıp meydan okudu:
"Beni yargılamak mı istiyorsunuz, referanduma götürün. Halk evet derse, kimseye bırakmam, cezamı kendim veririm" dedi.
Hadi, Halep oradaysa arşın burada.
Darbe yapmış bir generalin halkına bu kadar güvenmesi sizce manidar değil mi.
Açıkça söylüyorum: Referandum demokratik bir enstrüman değildir.
Gerçek demokratların, toplumları ileri götürmek isteyen liderlerin sevdiği bir siyasi enstrüman değildir.
Referandumu faşistler, diktatörler daha çok sever.
"L'Etat c'est moi" diyenler, yani her şeyi kendileştiren, bütün gücü eline almak isteyen liderler sever.
"Benim bakanım", "Benim vatandaşım", "Benim devletim", "Benim belediye başkanım" demeyi seven siyasetçiler sever.
* * *
Kimse çıkıp bizi aldatmasın.
Yapılmak istenen iş, reform adı altında yargıyı yürütmeye tabi kılmak, Meclis çoğunluğunun tahakkümüne sokmaktan başka bir şey değildir.
Ben referandumun sonucuyla da ilgili değilim.
Böyle bir referandumdan "Evet" çıksa da, "Hayır" çıksa da hiç fark etmez.
"Evet" çıksa ne olacak?
Şu an giderek demokrasinin bütün denetim kurumlarını susturan, pıstıran, etkisizleştiren iktidar, artık sınır tanımaz bir güce erişir.
Vur deyince öldürülür, yargıla deyince altındaki sandalyeye tekme atılır.
Yazık, 1950'lerden başlayan sivil demokrasimiz liderlik zihniyeti bakımından bir milim ileri gidememiş.
1950'lerde "milli irade", "Siz isterseniz odunu bile seçtirirsiniz" belagatinin hülasasıydı.
Bugün ise "Siz isterseniz, odunu bile hâkim yapabilirsiniz" ihtirasının ifadesi.
* * *
Oysa Anayasa Mahkemesi Başkanı ne diyor:
"Ben de, Cumhurbaşkanı da, Başbakan da, Genelkurmay Başkanı da bilmeliyiz ki; bu makamlar bize emanet olarak verilmiştir."
Emanete hıyanet olur mu...
Anayasal kurumun başkanı onun da cevabını vermiş:
"Ben yaptım olmaz..."
Ben demiyorum, Ak Parti'nin kapatılmasına karşı oy kullanmış Anayasa Mahkemesi Başkanı diyor.
Ertuğrul Özkök/Hürriyet