22 Mar 2011 12:19
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 12:09
'SİYASET ÇAĞIRIYOR' DEDİ, 5 YILDIR YAZDIĞI ZAMAN GAZETESİ'NE VEDA ETTİ!
Mümtazer Türköne, temayül yoklamasında şok yaşamasına rağmen "siyaset" yapmakta kararlı. Zaman'daki yazarlık serüvenine bugün "Allah utandırmasın" deyip ara verdi.
Siyasetin çağrısı
Her birimiz, kendi çapımızda siyasetçiyiz. Grup toplantısında konuşma yapan bir parti genel başkanı ile komşusunu ikna etmeye çalışan sade bir vatandaşın bıraktığı etki arasında sadece nicelik farkı var. İkisi de siyaset yapıyor.
Sadece biri daha az, diğeri daha çok etkide bulunuyor. Siyaset bu çabaların toplamı ile vücut buluyor. Demokrasiyi yaşatabilmek ve demokrasiyle yaşayabilmek için çorbada hepimizin tuzunun olması gerekiyor.
Siyaset bizim eserimiz. Siyaset, yani geçmişimiz, bugünümüz ve geleceğimiz. Kararı biz vermiyorsak, bizim eksikliğimiz. Siyasette boşluk olmaz. Şayet biz yönetmiyorsak, birileri gelir bizi yönetir. Kendi kararını kendisi veren, geleceğini bu kararlarla vücuda getiren bir toplumun önünde kim durabilir? Türkiye’yi parlak bir gelecek bekliyor. Neden? Çünkü artık bizim dediğimiz oluyor. Koskoca devlet cihazı birilerinin ayrıcalıklarını sürdürmeleri için değil, halka hizmet için işliyor. Kendini yöneten, doğru kararlar veren ve özgüven ile dünyaya bakan bir toplum yükseliyor.
Siyasetle, geleceğin tarihini inşa ediyoruz. İki asrı geçen uzun bir tarih artık geride kaldı. Büyük zorluklara, büyük acılara göğüs gerdik. Ağır bedeller ödedik. Küllerimiz arasından yeniden doğduk. Çok sıkıntı çektik. Şimdi yükselişteyiz. Önümüzdeki iki asır, bugün ellerimizde kalıba dökülüyor. Bizden sonraki birkaç neslin içinde hayat geçireceği sağlam bir bina inşa edeceğiz. Siyaset hiç bu kadar soylu bir çaba olmamıştı.
Aklımız, irademiz ve yeteneklerimiz üzerindeki vesayeti sona erdirdik. Yeni bir düzen kurmamız lâzım. Türkiye artık eski Türkiye değil. Bu ülkenin her şeyini; yeteneklerini, kaynaklarını, imkânlarını, birikimini ve gönüllerini bir araya getirip bu birlikten mucizeler çıkarma görevi siyasete ait. Vesayetçilerin dünyası siyah ve beyaz renklerden ibaretti. Siyaset, gökkuşağına yeni renkler ilave edecek kadar zengin. Vesayet yasaklarla, koca ülkeyi bir açık hapishaneye çevirmişti. Siyaset, herkesin kendini özgürce geliştireceği ve gerçekleştireceği bir dünya kuruyor. Vesayetçi, bizi korkularla, düşmanlıklarla pençesinde tutuyordu. Siyaset umutları, fırsatları zenginliğe dönüştürüyor; düşmanlıkların yerine uzlaşmayı, birlikte huzur içinde yaşamayı vaat ediyor. Tek kişinin veya kerameti kendinde menkul küçük bir azınlığın yerine, bu ülkenin vatandaşları kadar çok akıl devreye giriyor, sorunlara çözüm buluyor, birlikte yürüyeceğimiz yolun taşlarını döşüyor.
Dünya, yaklaşık beş asırdır devam eden bir çağı kapatıyor. Yeni bir çağ başlıyor. Dünyanın merkezi Batı’dan Doğu’ya bizim ayaklarımızın altına doğru kayıyor. Eski güçlerin bir kısmı yok oluyor, bir kısmı yeni rakiplerle gücünü paylaşıyor. Türkiye, tam da bugünlerde kurulmakta olan çok kutuplu dünyanın kutup başlarından biri haline geliyor. Bölgesindeki ülkelerin kaderini belirleyecek bir konuma yükseliyor. Sadece kendi halkına değil, umutsuz başka halklara da umut, istikrar ve refah üretiyor. Tarihini, tecrübesini, siyaset üretme yeteneğini devreye sokarak, yeni bir dünya oluşturuyor.
Siyasetin çağrısı hepimiz için. Değişen, dönüşen ve bambaşka bir kalıba dökülen dünyada Türkiye’nin geleceği, bugün vereceğimiz kararların, doğrudan bizim kararlarımızın eseri olacak.
Siyasetin bu soylu çağrısına, ben de cevap vermeye karar verdim. Tarih, siyaset bilimcilerin başarısız siyasetçiler olduğuna dair örneklerle dolu. Görelim Mevlâm neyler? Sadece tarih yapılırken, tarihi yapanların yanında olmak, yükselen binanın mimarisine karınca kararınca katkıda bulunmak istiyorum.
Zaman Gazetesi’nde beş yıldan beri sürdürdüğüm yazarlığa ara veriyorum. Yazmak bir düşünme ve var olma biçimidir. Düşüncelerimle var olmamı gazeteme ve siz okurlarıma borçluyum. Artık fildişi kuleden çıkıp, taşın altına elimizi koyma vakti. Helâllik diliyorum. Allah utandırmasın.
Mümtazer Türköne/Zaman
Her birimiz, kendi çapımızda siyasetçiyiz. Grup toplantısında konuşma yapan bir parti genel başkanı ile komşusunu ikna etmeye çalışan sade bir vatandaşın bıraktığı etki arasında sadece nicelik farkı var. İkisi de siyaset yapıyor.
Sadece biri daha az, diğeri daha çok etkide bulunuyor. Siyaset bu çabaların toplamı ile vücut buluyor. Demokrasiyi yaşatabilmek ve demokrasiyle yaşayabilmek için çorbada hepimizin tuzunun olması gerekiyor.
Siyaset bizim eserimiz. Siyaset, yani geçmişimiz, bugünümüz ve geleceğimiz. Kararı biz vermiyorsak, bizim eksikliğimiz. Siyasette boşluk olmaz. Şayet biz yönetmiyorsak, birileri gelir bizi yönetir. Kendi kararını kendisi veren, geleceğini bu kararlarla vücuda getiren bir toplumun önünde kim durabilir? Türkiye’yi parlak bir gelecek bekliyor. Neden? Çünkü artık bizim dediğimiz oluyor. Koskoca devlet cihazı birilerinin ayrıcalıklarını sürdürmeleri için değil, halka hizmet için işliyor. Kendini yöneten, doğru kararlar veren ve özgüven ile dünyaya bakan bir toplum yükseliyor.
Siyasetle, geleceğin tarihini inşa ediyoruz. İki asrı geçen uzun bir tarih artık geride kaldı. Büyük zorluklara, büyük acılara göğüs gerdik. Ağır bedeller ödedik. Küllerimiz arasından yeniden doğduk. Çok sıkıntı çektik. Şimdi yükselişteyiz. Önümüzdeki iki asır, bugün ellerimizde kalıba dökülüyor. Bizden sonraki birkaç neslin içinde hayat geçireceği sağlam bir bina inşa edeceğiz. Siyaset hiç bu kadar soylu bir çaba olmamıştı.
Aklımız, irademiz ve yeteneklerimiz üzerindeki vesayeti sona erdirdik. Yeni bir düzen kurmamız lâzım. Türkiye artık eski Türkiye değil. Bu ülkenin her şeyini; yeteneklerini, kaynaklarını, imkânlarını, birikimini ve gönüllerini bir araya getirip bu birlikten mucizeler çıkarma görevi siyasete ait. Vesayetçilerin dünyası siyah ve beyaz renklerden ibaretti. Siyaset, gökkuşağına yeni renkler ilave edecek kadar zengin. Vesayet yasaklarla, koca ülkeyi bir açık hapishaneye çevirmişti. Siyaset, herkesin kendini özgürce geliştireceği ve gerçekleştireceği bir dünya kuruyor. Vesayetçi, bizi korkularla, düşmanlıklarla pençesinde tutuyordu. Siyaset umutları, fırsatları zenginliğe dönüştürüyor; düşmanlıkların yerine uzlaşmayı, birlikte huzur içinde yaşamayı vaat ediyor. Tek kişinin veya kerameti kendinde menkul küçük bir azınlığın yerine, bu ülkenin vatandaşları kadar çok akıl devreye giriyor, sorunlara çözüm buluyor, birlikte yürüyeceğimiz yolun taşlarını döşüyor.
Dünya, yaklaşık beş asırdır devam eden bir çağı kapatıyor. Yeni bir çağ başlıyor. Dünyanın merkezi Batı’dan Doğu’ya bizim ayaklarımızın altına doğru kayıyor. Eski güçlerin bir kısmı yok oluyor, bir kısmı yeni rakiplerle gücünü paylaşıyor. Türkiye, tam da bugünlerde kurulmakta olan çok kutuplu dünyanın kutup başlarından biri haline geliyor. Bölgesindeki ülkelerin kaderini belirleyecek bir konuma yükseliyor. Sadece kendi halkına değil, umutsuz başka halklara da umut, istikrar ve refah üretiyor. Tarihini, tecrübesini, siyaset üretme yeteneğini devreye sokarak, yeni bir dünya oluşturuyor.
Siyasetin çağrısı hepimiz için. Değişen, dönüşen ve bambaşka bir kalıba dökülen dünyada Türkiye’nin geleceği, bugün vereceğimiz kararların, doğrudan bizim kararlarımızın eseri olacak.
Siyasetin bu soylu çağrısına, ben de cevap vermeye karar verdim. Tarih, siyaset bilimcilerin başarısız siyasetçiler olduğuna dair örneklerle dolu. Görelim Mevlâm neyler? Sadece tarih yapılırken, tarihi yapanların yanında olmak, yükselen binanın mimarisine karınca kararınca katkıda bulunmak istiyorum.
Zaman Gazetesi’nde beş yıldan beri sürdürdüğüm yazarlığa ara veriyorum. Yazmak bir düşünme ve var olma biçimidir. Düşüncelerimle var olmamı gazeteme ve siz okurlarıma borçluyum. Artık fildişi kuleden çıkıp, taşın altına elimizi koyma vakti. Helâllik diliyorum. Allah utandırmasın.
Mümtazer Türköne/Zaman