31 Oca 2010 11:34 Son Güncelleme: 19 Kas 2018 14:04

"SİNEMA ARTİSTİ DEĞİLİM Kİ, YÜZÜM ESKİSİN!.." NAZLI ILICAK'TAN DOBRA DOBRA AÇIKLAMALAR!..

Son günlerin popüler isimlerinden Sabah Gazetesi yazarı Nazlı Ilıcak hakkında merak edilenleri anlattı.Ilıcak'ın "kullanıldım" dediği olay neydi? Neden "değiştim" dedi? 12 Eylül dönemi yazıları için neler söyledi?

Birkaç ay önce yazı işlerinden kalabalık bir ekibi Beylerbeyi'ndeki köşküne davet ettiğinde, konukların arasında dört döndüğünde, onun müthiş ev sahipliğini gördüğümde karar vermiştik bu röportajı yapmaya aslında. Fakat araya o kadar çok şey girdi ki, bugüne kadar geldik... İyi ki beklemişim; bu arada Nazlı Ilıcak'ın popülerliği tavan yaptı deyim yerindeyse! twitter aleminin en hızlı ismi oldu çıktı, magazin dünyasının ünlüleri ile 'kanka' oldu, her akşam bir TV kanalında boy göstermeye başladı, herkes Nazlı Ilıcak'ı izledi ve konuştu, adı Balyoz Darbe Planı'ndaki 'tutuklanacak gazeteciler' listesinde geçince de suç duyurusunda bulundu... Anlayacağınız her yerde o vardı, her yerde adı geçiyordu, bundan iyi fırsat da olmazdı! Yine dolu ajandasının arasında bir yerlerde, müthiş ev sahipliği ile ağırladı beni. Birer kadeh kırmızı şarap içip konuştuk, ne sorduysam dobra dobra yanıtladı. Açık sözlü, kendiyle barışık, sıfır kompleksli, her yaşa, her kesime ayak uyduran biri. Ben çok keyif aldım, size de keyifli okumalar...

- Fırtına gibi esiyorsunuz her yerde Nazlı Hanım, maaşallahınız var!
- Gezmek, her kesimden insanla ilişki kurmak çok iyi geliyor bana, faydalı oluyor. Kalabalıklar içinde çok şey öğrenebiliyorsun...

- Twitter'da herkese yetişiyorsunuz, her gece ekranda tartışma programlarındasınız, sinemaları, tiyatroları kaçırmıyorsunuz, her an her yerdesiniz. Altın çağınızı mı yaşıyorsunuz?
- Yok canım, altın çağ olur mu? Bakır çağ diyebiliriz belki... (gülüyor)

- Estağfurullah! Nedir durum sahiden; daha önce de böyleydiniz de farkında mı değildik biz? Şimdi twitter sayesinde her anınızı öğrendiğimiz için mi şaşırıyoruz böyle?
- Olabilir... Bir de senelerin getirdiği birikimler var Şirinciğim! O insanları biriktire biriktire gelmişim bugünlere, sosyal çevrem çok geniş. Çok kişi davet ediyor televizyon programlarına, niye davet ediyor onu da anlamış değilim gerçi! Ben de insanları kıramıyorum. Hani bazı insanlar daha mesafelidir, daha tavırlıdır, 'yüzüm eskimesin' derdindedir. Ben de diyorum ki, neresi eskiyecek ayol, zaten eskidiği kadar eskimiş yüzümüz (kahkahalar). Ayrıca sinema artisti değilim ki, yüzüm eskisin! Zaten her gün yazı yazıyorsun gazetede, eskimeyeyim diye yazı yazmayacak halin yok ya!

- Peki bugüne gelelim... Bugün (perşembe) Balyoz Planı'na ilişkin iddialar kapsamında bir grup gazeteciyle birlikte suç duyurusunda bulundunuz. Neden yaptınız bunu; kamuoyu oluşturmak adına mı?
- Cengiz Çandar'la Mehmet Altan düşündü bunu, ben de aynı fikirdeydim. Bir kişiyi hedef almak, öç almak, hırsla yapılmış bir hadise değil bu; kamuoyunda darbelere karşı bir duyarlılık oluşturmak için harekete geçtik. Parlamentonun bu sürece el koyması için çağrıda bulunduk. Çünkü bu şaşırılacak bir hadise değil artık, 2009 yılına kadar belge çıkıyor!

- Parlamentonun ne yapmasını istiyorsunuz?
- Parlamento daha önce yaptığı gibi; Susurluk Komisyonu, Faili Meçhul Cinayetleri Araştırma Komisyonu gibi bir komisyon kurup duruma el koyabilir, Anayasa'nın 145. maddesi değiştirilerek askeri yargının alanı daraltılabilir vs. Böyle bir tavır alınırsa, en azından kutuplaşmalar azalır. Çünkü ülkede bir bölünmüşlük, bir kutuplaşma var. Biz gazetecileri bile böldüler. Şimdi el ele koşturalım, bu ülkeyi darbeler ülkesi olmaktan kurtaralım istiyoruz.

- Siyaset meseleye el koyamıyor mu sizce?
- Hayır, kavga etmekten dolayı koyamıyor. Maalesef basında da bu var; biri 'Sen darbecisin, Ergenekoncusun' diyor, diğeri 'Sen yandaşsın' diyor. Aslında böyle olmadığını biz hepimiz biliyoruz.

- Peki hiç şüphe duygusu var mı içinizde? Yani siz, Balyoz Darbe Planı'na göre böyle bir liste hazırlandığına yüzde 100 inanıyor musunuz, yoksa 'Bu demokrat ve aydın olmanın sorumluluğudur, böyle bir listenin varlığına inanmam gerek,' noktasında mısınız?
- Hele şu 'Kafes Eylem Planı'nın iddianamesini de okuduktan sonra, ben şöyle düşünüyorum: İstenmeyen hükümetlerin bertaraf edilmesi, bunun için de suikastlar ve dezenformasyon yönteminin kullanılması gerektiği söyleniyor. Taa 28 Şubat'tan alınıyor ve bugün 'İrticayla Mücadele Eylem Planı'na ve 'Kafes Eylem Planı'na kadar getiriliyor. Çünkü bazı belgelerde, mesela Kafes Eylem Planı'nda gayrimüslimler nasıl korkutulacak, tehditler savrulacak ve bu nasıl AKP'nin üzerine atılacak, AKP'li gibi görünen sitelerde gayrimüslimlere nasıl hakaretler edilecek, bunların düzeni kurulmuş. Ben bunu çok hayret verici bulmuyorum. Ama tabii ki mahkeme değerlendirecek bunları. Tabii ki Ergenekon'dan yargılananların tümü suçlu değil ama yargılananların bir kısmının yüzde 100 suçsuz olduğu kanaatine de varamayız...

- Yani liste yapılmış ama siz listedeki isimler konusunda mı kararsızsınız?
- Ben böyle bir liste hazırlandığına yüzde 100 inanıyorum ama o gazetecilerin hepsinin işbirlikçi olduğuna inanmıyorum. Bakın, 2003 martında hazırlanmış bu liste... O mart ayında, 1 Mart tezkeresi geçecekti Meclis'te; Amerikan askerine yeşil ışık yakalım mı, yakmayalım mı? O noktada iktidara muhalefet eden gazeteciler vardı, yani sadece 1 Mart tezkeresi bağlamında muhalefet edenler... Ruşen Çakır bunlardan biriydi mesela. Ruşen Çakır'ı bunun için koymuş olabilirler 'istifade edilecek' gazeteciler arasına! Çünkü bilmiyorlar onun kimliğini, 'bak bu muhalefet ediyor' diye seçmişlerdir. Veya 28 Şubat'ta 'irtica hortladı' manşetleri ile onlara çok yardımcı olmuş gazetecileri 'kullanabiliriz' diye düşünmüş olmalılar. Yani irtica konusunda çok hassas davranmış olabilir bazı gazeteciler, bu onların darbe işbirlikçisi olduğunu göstermez.

- Taraf gazetesinin 'faydalanılacak' ve 'işbirliği yapılacak' gazeteciler listesini yayımlaması da çok tartışıldı. Siz hangi noktadasınız?
- Ben Ali Bayramoğlu'nun sözlerine çok katıldım. Dedi ki "Taraf gazetesi bunu yayınlayarak bizim de harekete geçmemizi sağlamış oldu." Evet, biz de gittik, suç duyurusunda bulunduk. Öbür gazetecilerin de, kendilerinin bir eylem ortaya koyma imkânı doğdu.

- Yani 'İyi oldu,' diyorsunuz?
- O kadar fena olmadı. En azından 1998'deki andıçta olduğu gibi 'Aramızdaki hainleri tanıyalım' diye bir manşet atmadılar! Ne demekti o? Andıça harfiyen katıldığını gösteren bir manşetti. Halbuki bu kez böyle bir şey denilmiyor. Ama belki listedeki belirgin birkaç isimden görüş alınabilirdi, o görüşlerle birlikte yayımlanabilirdi haber.

- Taraf'ı nasıl buluyorsunuz genel anlamda?
- Taraf'ın katı tarafları var, 'ben bilirim, ben yaparım' tavrı var, tepeden bakıyor hep. 'Ben aydınım', 'Aydın olmak böyle olur' diyor bir anlamda... Bazen öfkelendiriyor biraz insanları. Öte yandan çok büyük hizmetleri oluyor demokrasiye ama biraz daha tevazu sahibi olabilir.

İKİ YILDA MECLİS'TEN ŞUTLADILAR BENİ, ÇOK ŞÜKÜR!

- Bir siyasetçi kızı olarak siyasete girmeniz kaçınılmaz mıydı, içgüdüsel bir istek miydi?
- Ben 28 Şubat'ta siyasete girdim, daha önce hiç istemedim. DYP'den girebilirdim, Süleyman Demirel'i siyasi yasaklı döneminde çok desteklemiştim fakat istemedim. İstanbul'da sosyal bir yaşantım vardı, o köhne Ankara'ya gitmek istemedim çünkü. 28 Şubat gerçekleşince atıldım Akşam'dan; Yeni Şafak'ta yazdım. O zaman çok az tirajlı bir gazete Yeni Şafak, biraz daha sesim duyulur diye vekillik teklifini kabul ettim. Hem de benimle hiç benzerliği olmayan Fazilet Partisi'nden milletvekili oldum. Herkes bir şey olmak için milletvekili olur, bense İstanbul'daki hayatımı terk ederek milletvekili oldum. Ama daha Ankara'ya gider gitmez, yalnız kaldım! Bir evde, tek başına, hiçbir ahbabım, arkadaşım yok, 'Ya Nazlı, nasıl geçecek bu kadar yıl, sen ne yaptın' dedim kendi kendime. Çok şükür iki yılda beni parlamentodan şutladılar. İyi oldu. (gülüyor)

- Siyasete dönme isteği yok mu içinizde?
- Oldu, yasağım kalktıktan sonra, son seçimlerde AKP'den aday adayı da oldum. Tayyip Erdoğan'ın onayını alarak falan değil, kendi kendime müracaat ettim, ön seçimde de çok iyi destek aldım, teşkilattaki insanlar beni tutuyor, seviyor. Sonra merkez arzu etmedi, çarpı attı benim adımın üzerine...

- Neden?
- Bunu hiç anlamadım! Acaba siyasi yasaklı olduğum bir dönem oldu, uç noktada mı görüldüm yoksa 'kontrol edilemez bir insandır, başımıza iş açar' diye mi bilemiyorum. Sonra AKP hakkında da kapatma davası açılınca 'İyi ki seçilmemişim,' dedim hep. Allah korusun, yine Tayyip Bey'den sonra listenin en başında ben olacaktım belki, yeniden siyasi yasaklı olabilirdim, meslek hayatım bundan dolayı çok zedelenebilirdi. Her şeyde bir hayır var. Tayyip Erdoğan'a da bu yüzden teşekkür ettim, 'Ne kadar öngörülüsünüz,' dedim, güldü.

ESKİ 'BEN'İ SORANA ANLATIYORUM, KÖTÜ NİYETLİLERİ BLOKLUYORUM!

- 12 Eylül'den önce başka türlü konuşuyordunuz diye sizi suçlayanlar var...
- Evet özelikle twitter'da yapıyorlar bunu, ben de sükunetle anlatıyorum. "Bak kardeşim, senin yaşın küçük, yaşamadın 12 Eylül'ü, hiçbir şey yazmak mümkün değildi, gazete kapanıyordu. Dolayısıyla dengeli yazmak zorundaydık. Önce methediyor gibi davranıyorduk, 'sakın siyasetçilere yasak koyma, ne güzel yumuşak gidiyorsun' diye yazıyorduk, etkilemeye çalışıyorduk!" diyorum. Anlamıyorlar, 'Neden yağ çektin?' diyorlar hâlâ. Başka türlü olmuyordu. Ben bu kadar dikkat etmeme rağmen üç kere Tercüman gazetesi kapatıldı, ben üç ay Sağmalcılar Cezaevi'nde yattım, üç-dört ay yazı yazmam yasaklandı. Sen bunu izah ediyorsun, bir kere, iki kere. Anlamak istemeyeni blokluyorum ben de!

- Kaç kişiyi blokladınız?
- 10 kadar kişiyi blokladım. Samimiyetle bir şey öğrenmek isteseler, anlattığımla yetinirler. Ben anlatıyorum şartları ama 'sen darbeye darbe dememişsin' diyor bana hâlâ.

- Şartlara uydunuz yani!
- Herkes uydu! Başka türlü mümkün değil, yazı yazılmıyor, bildiriler var, tak diye gazeteyi kapatıyorlar. 12 Eylül dönemini yaşamış kime sorsanız, herkes 'Nazlı Ilıcak iyi mücadele verdi' der. 28 Şubat'ta bu mücadeleyi niye verdim, çok mağdur oldum o zaman? Çünkü 28 Şubat'ta yazılabiliyordu. Ama ne oldu, Akşam gazetesinden beni çıkardılar, gittim Yeni Şafak'ta yazdım.

EVET SUSURLUK İLK PATLADIĞINDA YANILDIM, NEREDEN BİLEBİLİRDİM Kİ
- Susurluk olayında farklı tutum takındınız, Ergenekon'da tutumunuz ise belli. O tarihte neyi ıskalamıştınız?
- Susurluk ilk patladığında yanıldım. Özel TİM'ci İbrahim Şahin'in çevresindeki birtakım insanlar dedi ki; bu adam dağlarda savaştı, PKK'ya karşı mücadele etti, aslında JİTEM bizi diskalifiye etmek için böyle bir tertip yapıyor. Bana tabloyu böyle anlatıyorlar. Ben de yazılarımda diyorum ki; Bir de Veli Küçük var, niye onun da üstüne gitmiyorsunuz, İbrahim Şahin kadar kafanıza taş düşsün! Olayın çok başındayız ve o belgelerin hiçbiri henüz ortaya çıkmış değil. Yani dibinde bu kadar muazzam bir hadise olduğu bilinmiyor...

- Kullanıldınız mı yani?
- Olabilir, '12 Eylül öncesi de kullanıldım,' diyorum. O sağ-sol çatışması içinde, sadece ben değil herkes kullanıldı. Sol örgütler de, sağ örgütler de kullanıldı, birbiriyle vuruşturuldu. Kontrgerilla varmış da, komünizmin tehlike olduğunu abartarak kendisine yakın iktidarları getirecekmiş de, arkasında da Amerika varmış da... Biz bütün bunları nereden bileceğiz?

- '12 Eylül öncesi özgürlükler ve demokrasi sol partiler tarafından savunuluyordu, Nazlı Ilıcak ise hep statükonun yanındaydı, şimdi rolü değişti.' Ya bu eleştiriye cevabınız?
- Hayır, bunu kabul etmiyorum. 12 Eylül öncesi kimse özgürlükleri savunmuyordu, herkes can derdine düşmüştü. Türkiye'de her şey ikiye bölünmüştü, biz de daha ziyade milliyetçilerle beraberdik ama oradaki sol örgütlerin özgürlükleri savunduğu falan söylenemez, onlar da teröre bulaşmışlardı.

- Bu kadar yıl, bu kadar tecrübe sonrası, 'Değiştim,' diyor musunuz?
- Tabii ki değiştim. Bir kere olayları artık 'kullanılma' açısından daha net görebiliyorum. Ama herkesin görmesi lazım. Yani sadece Nazlı Ilıcak kullanılmadı, bütün o kaosu tek başıma ben yaratamazdım (gülüyor). Bu anlamda farklı olabilirdi her şey ama hem yaşım çok gençti, 30'larımdaydım; hem de yazı yazmaya yeni başlamıştım, politikaya yeni girmiştim. Ama askerin siyasete müdahalesine her zaman karşı oldum. Bu 27 Mayıs'tan gelen bir tavır. Orada hiç tereddüdüm yok!


Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ son konuşmasında "Geçmişte bazı olaylar yaşandı ama bunlar geride kaldı," dedi. Sizce Türkiye'de darbe olasılığı var mı hâlâ?
- Ergenekon davası, ortaya çıkan kafes operasyonları, silahlar, tutuklanmalar... Bütün bunlara bakarsak zorlaşıyor bu olasılık ama arka planda fırsat kollayanların olduğunu düşünüyorum...

- Bu konjonktürde, başarılı olur mu böyle bir girişim?
- Olmayabilir ama yine de ciddiye alınmalı. İşte görüyorsunuz, bitti zannediyorsunuz, kafes çıkıyor, plan çıkıyor, isimler çıkıyor. Büyük hücreler, köklü teşkilatlar söz konusu. Tabii komuta heyetinin yapısı çok önemli. Kara kuvvetleri komutanı, deniz kuvvetleri komutanı, bunların kararlılıkla cuntaların üzerine gitmesi lazım. 'Ordu bunu yapmaz, ordunun içindeki cuntalar bunu yapıyor,' deniliyor ya... Peki kardeşim, sen de komutan olarak bu cuntaların üzerine kararlılıkla yürüyor musun acaba, yoksa biz karanlıkta yolumuzu mu bulmaya çalışıyoruz? Sürekli 'bu nereden sızdı' diye araştırma yapılıyor. Sen bırak nereden sızdığını ya, ne hazırlıklar yapılıyor, bunların üzerine git.

- Tam da bu noktada, Emre Aköz şöyle bir yazı yazdı: "Başbuğ zor bir dönemde görev yapıyor, ordunun içinde onu başlarından defetmek isteyen Ergenekoncular olduğu belli ama biz onu eleştiriyoruz." Burada denge size göre nedir?
- Bence de vardır altını oymak isteyenler... Yani Deniz Baykal'ın söylediği gibi 'Madem inanıyorsun Balyoz Planı'na, görevden al o zaman' değil. Çünkü buna inanmıyorum; Başbuğ'ın alakası olduğunu düşünmüyorum. Bunu aşırı buluyorum. Ama biz görevimizi yapıyoruz çünkü tam bilemiyoruz ki işin iç yüzünü, nedir, ne değildir, sorgulamak zorundayız.

- Başbuğ'un öfkeli tavırlarını inandırıcı buluyor musunuz?
- Bulmuyorum ama bunu arkasını, altındakileri tatmin etmek için mi yapıyor, iç yüzünü bilemiyorum tabii. Çıkıp "Darbeler dönemi geride kalmıştır," demesi inandırıcı değil, kalmamış işte paşam! 2009'da meydana çıkmış yine.

- Gazetecilerle konuşurken yumruğunu masaya vuracağına, teşkilatına dönüp mü yumruğunu vursa acaba?
- Vuramıyor demek! Bakın Hilmi Özkök paşa için de aynı şey söyleniyordu. Kolay değil yumruk vurmak. Başbakan da vuramıyor, genelkurmay başkanı da kolay kolay vuramaz. Özkök zamanında bütün bu darbeler hazırlanıyor ama hiçbiri emekliye sevkedilmedi. Çünkü büyük ve yaygın bir rahatsızlık var. Yani bu öyle üç tane cuntacık falan değil, maalesef TSK'nın bünyesini sarmış durumda.

- Hilmi Özkök şans mıydı Türkiye için?
- Çok büyük bir şanstı, daha onun gibisi gelir mi gelmez mi bilemiyorum, ben ona çok güveniyordum. O çok açık tavır koydu ve en tehlikeli dönemde iş başındaydı. İster istemez de, bugünkü yapılanmada elinden geldiğinin en iyisini komutanlığa getirmiştir. Ve deniyor ki, 'İlker Başbuğ zamanından önce emekliye sevkederseniz arkasından geleceklerin yolu açılacak, o zaman da o silsile bozulacak.' Ben de Başbuğ'u olabileceklerin en iyisi gibi düşünüyorum, bilmiyorum. Yaşar Büyükanıt'tan daha demokrat bir yapısı var galiba...

- Başbuğ konuşmalarında 'Ordu din düşmanı değildir' mesajının altını çiziyor. Ahmet Hakan'ın yazdığı gibi, muhafazakâr sağa mesaj vermek mi isteniyor?
- TSK halkın dini duyguları noktasında her zaman çok hassas olmuştur ama mesele başka. TSK kurumsal olarak atmayacak ki bombayı! Provakasyon amacıyla öyle korkunç şeyler planlanıyor ki... Hırant Dink'i öldüren camiye de bomba atar elbette! Atatürk'ün evine bomba atılması neydi peki?

BU YAŞTA AŞK AYIP DEĞİL AMA KOMİK BULUNABİLİR...
Bir röportajda aşk soruları ağırlıklı diye twitter'da sitem ettiniz. Şayet bana da posta koymazsanız sormak isterim, neden kızdınız aşk sorularına?
- Posta koymadım, yanlış anlaşılmasın; bir sürü şey soruluyor, aşk sorusu da sorulunca cevaplıyorum. 'Aşktan bahsetmem, bu da yakışıksız bir şey' diye tavırlarım yoktur, sonuçta Milli Görüş çizgisinden gelmedim ben! Daha farklı yerlerden gelmiş bir insanım ama bu manşete çıkınca tuhaf bir şey oluyor. Herkes zannediyor ki benim aklım fikrim aşkta!

- Şuna takıldım; 'Ben anneanneyim, bu yaşta bu kadar aşk sorusu öne çıkarılmaz' dediniz mi? - Aynen öyle dedim. - Niye? Bu yaşta aşk olmaz mı yani, ayıp mı?
- Olabilir, ayıp da değil ama herkes komik bulabilir bunu, anlatabildim mi? Ben biraz başkaları ne der diye de bakıyorum.

- Başkalarının ne dediğini umursar mısınız genelde?
- Tabii, çok umursarım.

- Öyle görünmüyorsunuz hiç?
- Öyle mi? Eleştirileri de önemserim, başkalarını da çok önemserim.

- Yaşınızı söylüyor musunuz peki?
- Söylüyorum, 1944 doğumluyum.

- Hiç göstermiyorsunuz. Estetik falan?
- Sırrım Fransız doktor Maurice Dray. Köşemde yazmıştım, söylemiştim zaten.

- 66 yaşında olmak nasıl bir şey?
- Bunu hiç düşünmüyorum ki! Kendimi sağlıklı hissediyorum. En büyük korkum sağlıksız olmak tabii ki

- Peki 66 yaşın en söylendiğiniz, en mutsuz eden tarafı nedir?
- 66 yaşında olmak! Hoş bir şey değil tabii, hoşuma gitmiyor, keşke daha genç olsaydım. İsterdim bunu ama hayata bağlıyım.

- Meryl Streep'in filmi vizyonda şu anda. 50 yaşında boşanmış bir kadın eski kocasıyla tekrar birlikte. Siz böyle bir şey yapar mıydınız?
- Kemal (Ilıcak) hayatta olsaydı ve ayrılmış olsaydık, onunla olurdum herhalde. Çocuklarımın babası, fevkalade saygı, sevgi duyduğum bir insan. Onun eksikliğini duyuyorum çünkü... Ben 48 yaşında Kemal'i kaybettim, tuhaf bir şey; o zamanlar kendimi daha yaşlı görüyordum. Kocanı kaybetmişsin, yaşın ilerlemiş, bir hayat gailesi, daha bir çaresizlik falan... Şimdi daha genç hissediyorum. Fevkalade iyi bir hayatım var, yaşımı düşünmüyorum bile ama o zaman o yaşın bir ağırlığı vardı.

- O çaresizlik ve umutsuzlukla mı ikinci evliliği yaptınız?
- Tabii, bir sene sonra evlendim. Hiç düşünmedim bile önünü arkasını.

- Çocuklarınızdan tepki?
- Çok memnun olmadılar tabii. Özellikle kızım Aslı çok rahatsız oldu. Ne de olsa Mehmet Ali'nin ayrı bir evi, ayrı bir düzeni vardı ve erkek çocuktu.

- İki evlilik yapmış bir kadın olarak şanslı buluyor musunuz kendinizi?
- Evlilikte çok şanslı oldum diyemem. Kemal'le birlikte olmaktan çok mutlu oldum ama 'Beni el üstünde tuttu, yere göğe koyamadı, her gün aşkını ilan etti,' diyemeyeceğim. (gülüyor) Belki ben de böyle bir şeyi beklemiyordum.

- Niye, hiç istemediniz mi?
- Şartlar farklı olsa isteyebilirdim...

- Nasıl şartlar farklı olsa?
- Kemal'in kimseye romantik bir tavırla yaklaştığını sanmıyorum.

- Siz romantik bir kadın mısınız?
- Partnere göre olabilirdim! Mesela Kemal baş başa yemeğe çıkmaktan, birlikte sinemaya gitmekten hoşlanmazdı. Çünkü çok mücadele etmiş, gazetesini kurmuş, yorulmuştu, ağır abiydi. Ama mutluyduk, aynı işi paylaşıyorduk, konuşacak çok lafımız vardı. İyi bir ilişkimiz vardı ama hani yaşgünümde elinde bir buket çiçek, birtakım sürprizler, öyle şeyler olmadı. Onun tarzı böyleydi.

HAYATI KİTAP OLACAK
- Bundan sonra neyin peşindesiniz?
- Hiçbir şeyin peşinde değilim, inanın. Hayattan hiçbir beklentim yok, bundan daha kötü geçmesin sadece, yeter bana! (gülüyor)

- Hayatınızı nehir söyleşiyle anlatma projesi varmış, bir kitap hazırlanıyor, doğru mu?
- Evet, Ahmet Hakan yazacak. Benimle ilgili bütün bilgileri, belgeleri götürüp verdim Ahmet'e. Yavaş yavaş ortaya çıkacak inşallah. Bakalım Ahmet Hakan'ın sorularına nasıl muhatap olacağız, nasıl cevap vereceğiz bilemiyorum.

ALDATILINCA BİTİRDİM!
- Siz erkeğin yanında nasıl bir kadın oluyorsunuz?
- Bilmiyorum, belki ben de Kemal'e ilham vermedim! (gülüyor) Ama şunu söylerdi hep; 'Bir daha hayata gelsem yine seninle evlenirdim..."

- Siz de yani! Duymuşsunuz işte...
- Evet, bunu duydum, güzel bir laftı. O beni çok takdir ederdi zaten ama romantik bir aşık değildi.

- Emin Şirin'le yaptığınız ikinci evliliğiniz aldatma yüzünden mi bitti?
- Evet, aldatma yüzünden.

- Ne hissettiniz o an?
- Çok kötü bir his. Ben birine en başta güvenirim, avans veririm ama aldatırsa anında biter, geriye dönmem.

- Affetmeyi hiç düşünmediniz mi?

- Hayır! Üstelik inkar etti bunu hep. Eğer erkek aldattığını kabul eder ve özür dilerse devam et onunla ama bunu reddederse onunla ilişkiyi anında kes! Çünkü özür dilemiyorsa, değeriniz yok demektir. O noktada keseceksiniz ilişkiyi, böyle hastalıklı bir yapıyı sürdürmek hiç doğru değil. Tabii ki üzülürsünüz ve hayatınız yıkılır. Hele de benim... İkinci kere kurduğum bir hayattı ama hiçbir zaman böyle bir evliliği sürdürmeyi düşünmedim. Niye evleniyorsunuz? Birlikte yaşlanmak, dost olmak ve birbirinize güvenmek için. Bunu yapmadıktan sonra niçin evli oturayım ben!

- Toparlanmak, bunu atlatmak kolay oldu mu?
- Bende bir hayat suyu var, ne kadar göçsem de kendimi toparlayabiliyorum.

SİTCOM GAZETECİLİĞİNİ HİÇ ONAYLAMIYORUM
Gazete sahibi olmak ister miydiniz yine?
- Evet, isterdim.

- Medyadaki bu kargaşa ortamında bile?
- Çünkü çalışanlarla çok daha sıcak ilişkiler kurabilirdim diye düşünüyorum. Zaten biz öyleydik, Kemal de öyleydi. Herkesin ismini bilir, ismiyle hitap ederdi, karnı aç olanın halinden anlardı, çat kapı herkes Kemal'in odasına girerdi, çok yakın bir patrondu.

- Yandaş medya-muhalif medya ayrımına ne diyorsunuz?
- Doğrusu bazı haberleri abartarak veren medya da var, bazı haberleri görmezden gelenler de var. İktidarın hiçbir iyi tarafını görmeyen muhalif medya da var. Olaylara, haberlere eleştirel bakması lazım medyanın. Bilgi vermek diye bir şey yok medyada, hiçbir şey öğrenemiyorsunuz gazeteleri okuyunca... Ben meraklı bir insanım ve Google'dan araştırıp öğreniyorum pekçok şeyi.

- Sitcom gazeteciliği hakkında fikriniz?
- Hiç onaylamıyorum.

- Onaylamıyorsunuz ama bu işi yaratan Ertuğrul Özkök'ü 'İşe alırdım,' demişsiniz...
-
Özkök'ü insan olarak değerli buluyorum. Yanlışları olabilir ama hepimizin yanlışları var.

- Sizin için başarının kriteri nedir burada?
-
Şuna bakıyorum ben; gazetesini satışı itibariyle iyi bir seviyede tuttu. Etkili bir gazete haline getirdi. Fakat bunu yaparken, daha geniş bir kitleye hitap edeceğine, CHP'li bir kitleye hitap etti, devletin gazetesi oldu. Ama bu onun tercihi miydi, patronlarının görüş açısını mı yansıttı, bunları bilemiyoruz tabii.

- Gazetecilerin yıldızlaşması meselesi?
-
Gazeteciler yıldızlaşabilir, dünyada da yıldızlaşan gazeteciler var. Önemli bir kişi bir haber yapınca o haber daha çok okunuyor, daha çok izleniyor, bu bir gerçek.

EVLENMEM BİR DAHA!
- Bu yaştan sonra evlilik olur mu peki?
- Yok, evlilik düşünmüyorum.

- Aşk olur mu?
- (gülüyor) Pek zannetmiyorum.

- Nereden biliyorsunuz, aniden karşınıza çıktı diyelim?
- Senin karşına çıkıyor mu kolay kolay?

- Yok çıkmıyor...
- Zaten aşk gibi çıkıyor en başta ama aşk olmuyor bir türlü. Benim böyle şeylere tahammülüm yok, bu yaşta taşıyamam ben artık böyle bir yükü.

- Nasıl bir kaynanasınız siz?
- Onu Meyra'ya sormak lazım ama memnun. Fena değil, iyice bir kaynanayım.

- Oğlunu kıskanan bir anne misiniz peki?
- Hiç kıskanmam! M. Ali beni gerektiği kadar sever, bana belirli bir değeri de verir.

KÖŞKÜNDEKİ MEŞHUR EV DAVETLERİNİ ANLATIYOR...
- Bir Mehmet Barlas'ta, bir de sizde var ev daveti geleneği. Siyasetçileri, medya dünyasının önemli isimlerini sık sık evinizde ağırlıyorsunuz. Bu ağırlama geleneği aileden geçen bir şey mi?
- Evet, aileden gelen bir görgü bu. Fakat benim de sosyal yapım buna katkı sağladı. Kemal (Ilıcak) yaşarken de hep evimizde misafir ağırladık.

- Ağırlama ritüelleriniz arasında neler var?
Mutlaka bir hafta ya da 15 gün öncesinden davet eder, cevap alırım. Bol keseden çağırırım insanları, en az 15-20 kişi olsun isterim, daha az olmaz!
Masa örtüleri ütülenir, masaya konulacak çiçekler alınır, mumlar tazelenir. Kullanılmış mum asla yakmam!
Kalabalıkta daha kolay olacağı için, açık büfe hazırlatırım.
Dikkat ettim, alafranga yemek tercih edilmiyor. Alaturka yemekler yaparız; pastırmalı kurufasulye, pilav da ikram ederiz, mantı da, fırında kuzu da... Ama her şey el yapımı olur. Catering şirketleriyle çalışmam mevzubahis bile olamaz.
Kol böreği mönüde mutlaka olur. Bir personel giderken öbürüne mutlaka öğretir kol böreğini; kabaklı, ıspanaklı, peynirli, her türlüsü yapılır bizde.

- Kaç yardımcınız var evde?
- Bir aşçımız var çünkü ben yemek yapmayı bilmem! Yan binada kızım Aslı oturuyor, onların da yemeklerini yapar. Bir karı-koca var; garson ve ev hizmetlisi olarak çalışıyorlar. Bahçeli bir ev olduğu için, bahçıvan var. Araba kullanmadığım için bir de şoförüm de var. Şimdi bunları böyle söylemek tuhaf oluyor ama... Ödül Avcısı .MK 05/10/2009 --> Ödül Avcısı .MK 05/10/2009 -->


Şirin Sever/SABAH