09 Nis 2011 13:55 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 12:13

"SİLİVRİ'DE NEDİM VE AHMET'LE İKİ SAAT!" HANGİ HÜRRİYET YAZARI ZİYARET ETTİ?

TGC yönetim kurulu olarak Nedim Şener ve Ahmet Şık'la görüşmek üzere başvurduk, Adalet Bakanlığı'ndan izin çıktı.

Silivri’de Nedim ve Ahmet’le iki saat

TÜRKİYE Gazeteciler Cemiyeti (TGC) yönetim kurulu olarak Nedim Şener ve Ahmet Şık’la görüşmek üzere başvurduk, Adalet Bakanlığı’ndan izin çıktı.

7 Nisan Perşembe sabahı 11.00’de Ergenekon tutuklamaları ve duruşmalarıyla ünlenen Silivri Ceza ve İnfaz Kurumu’na (Silivri Cezaevi) gittik.
Cezaevi yönetimi, Başkanlığını Orhan Erinç’in yürüttüğü TGC yönetim kurulunu iki grup halinde, ikişer güne paylaştırmayı uygun görmüştü. İlk grup Turgay Olcayto (Başkenvekili), Sibel Güneş (Genel Sekreter), Gülseren Güver (Genel Sayman), Zafer Atay ve benden oluştu.

Ben kendi aracımla ayrı giderken, daha önce oraya ulaşan arkadaşlarım uyardı:
- Yanına cüzdan ve para bile alma. Ceket, pantolon cebinde ne varsa hepsini arabada bırak. Çünkü, içeri almıyorlar.
Cezaevi yönetimi ve bizimle muhatap olan personelin tümü oldukça saygılıydı. İlk aramadan geçtikten sonra, bir minibüsle tutuklu ve hükümlülerin bulunduğu bölgeye geçtik.
Orada kimliklerimiz kontrol edildi. Ardından “retina taraması” yaptılar. Yani, gözlerimizin kimliğini kayıtlara geçtiler.
“Retina taraması”nı gerçekleştiren cihazdan, “Aynaya bakınız, biraz yaklaşınız, şimdi hafif uzaklaşınız” gibi komutları duydukça, bazı bankaların “insanı gözünden tanıyan ATM” ataklarını anımsadım.
Bankalar, İstanbul’da bir-iki noktaya “gözden tanıyan ATM” koysalar da sistem pek oturmadığı için yaygınlaşamadı. Oysa Adalet Bakanlığı, Silivri’de gördüğüm kadarıyla sistemi çok iyi oturtmuştu.
Gözlerimiz resmen kayıtlara geçtikten sonra, “açık görüş”ün yapılacağı bölüme yönlendik. Orada da önce “en ince ayar” komutuna kurulmuş x-ray cihazından geçtik. Ardından, kayda giren gözlerimizi okutarak, döner kapıdan tek tek geçtik.
Ardından “açık görüş” salonuna ulaştık. Biraz sonra Ahmet Şık, yanındaki infaz ve koruma memuruyla birlikte kapıdan göründü. Salonun dört yanında bulunan masalar zincirinin bir tarafında Ahmet Şık, diğer tarafında biz vardık.
Görevliler, cezaevi yönetiminin bize tanıdığı süreyi anımsattı:
- Aslında görüşme süresi 45 dakikayla sınırlı. Ancak, size 1 saat süre tanındı.
Ahmet Şık’la görüşmemiz masadan uzanarak öpüşüp, hasret gidermeyle başladı. Ardından biz sorduk, o yanıtladı:
- Nasılsın, günler nasıl geçiyor?
- Zaman geçirmeye çalışıyoruz.
- Kaldığınız bölümde şartlar nasıl?
- Nedim Şener, Doğan Yurdakul ve ben aynı bölüme bakan ayrı hücrelerde kalıyoruz. Ortak alan 60 metrekare. Gün içinde orayı paylaşıyoruz. Havalandırma bölümümüz de yine 60 metrekare... 15 adımda bitiyor.
- Televizyon izleme olanağınız var mı?
- Televizyon izleyebiliyoruz. 15 kadar kanal var. Hayatımda izlemediğim kadar televizyon izliyorum burada.
Ahmet Şık’la elbette tutuklanmasını, yöneltilen suçlamayı, daha basılmadan baskın yiyen “İmamın Ordusu” kitabını da konuştuk.
Süre dolunca Ahmet’i götürdüler, 5 dakika sonra Nedim Şener’i getirdiler. Nedim, bana sarılırken gülümsedi:
- Abi bana, “Ekonomi muhabirliğini bırakma” diyordun. Bıraktım, böyle oldu...
Ahmet gibi Nedim de bulunduğu ortamdan şikayet etmeyi aklına getirmedi:
- Bize gayet iyi davranıyorlar. Bize ağır gelen, bu şekilde tutuklu kalmak...
Nedim Şener’le de 1 saatlik görüşmenin ardından, “Bir an önce dışarda görüşmek üzere” dileğiyle ayrıldık.
O bölümden çıkarken yine, “gözden tanıyan sistem” devreye girdi, döner kapılar o şekilde açıldı...
Nedim’i, Ahmet’i ve diğer arkadaşlarımızın Silivri’de tutuklu bulunmasının acısını hissederek oradan ayrıldık.
Tutuklamalar bittiyse ödediğimiz bedele değer

NEDİM Şener ve Ahmet Şık’la ayrı ayrı görüştük ama ikisinin birleştiği ortak nokta vardı:
- Bizim tutuklanmamızın hem Türkiye’de, hem de yurtdışında ciddi ölçüde şaşkınlık ve tepki yarattığının farkındayız.
Sibel Güneş şu noktanın altını çizdi:
- Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin de içinde yer aldığı Gazetecilere Özgürlük Platformu’nun (GÖP) düzenlediği yürüyüşlere ciddi katılım oldu.
Nedim Şener onayladı:
- Başkalarının o platformu kullanmasına izin verilmemesi de önemliydi. Sadece meslektaş dayanışması şeklinde geçen yürüyüşler oldu sanırım.
Nedim’le Ahmet’in ortak mesajı şöyleydi:
- Eğer bizim tutuklanmamız sonrasında başka meslektaşlarımızın da başına benzeri şeyler gelmezse, o zaman “ödediğimiz bedele değdi” diyeceğiz. Tek tesellimiz bu olacak.
Demli çay içenden iki bardak parası alırım

TÜRKİYE Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Genel Sekreteri Sibel Güneş’le Sayman Gülseren Güver, Silivri’de daha önce duruşma izledikleri günden bir ayrıntı aktardı:
- Çay içmek istedik. Demini bardağın dibine bir parmak kadar koydular. Biz de biraz daha dem konulmasını istedik.
- Koymadılar mı?
- Çay ocağındaki asker, “daha fazla dem isterseniz, iki bardak parası alırım” dedi.
- Neden?
- Komutanın emri öyleymiş. Bir çaydanlıktan ne kadar çay çıktığı hesaplanıyormuş. Eksik çıkarsa, kendisinden hesap soruluyormuş.

Vahap Munyar/Hürriyet