Sığınmacı karşıtlığına “Kriminal Vaka” muamelesi!.. Baskı sorunu çözer mi?..
Medyaradar siyaset analisti Atilla Akar son günlerde yapılan “sığınmacı karşıtı yayın yapanlara yönelik operasyon”un görünenin ötesindeki nedenlerinin ne olabileceğini tartıştı…
Efendim: Türkiye’de giderek artan sığınmacı olgusuna karşı tepkilere yönelik yeni bir aşamaya girdik herhalde. Bugüne kadar bu tarz tepkilere yönelik fazla bir ses çıkarmayan, izlemekle yetinen Devlet / Hükümet cenahı birdenbire vites değiştirip sertleşmeye karar verdi. Böylelikle sığınmacı karşıtlığı normal bir tartışma ya da tepki konusu olmaktan çıkartılıp –maalesef- adeta “Kriminal bir vaka” seviyesine çekilmiş oluyordu.
O kadar ki önce muhtelif site ve sosyal medya hesaplarından ( Aykırı, Ajans Muhbir, Haber Report gibi) sığınmacı karşıtı paylaşım yapan 27 kişi gözaltına alındı. Bu kişiler “halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik etme”, “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” gibi suçlarla suçlanırken içlerinden 8 kişi tutuklandı. Daha önce de yayınladıkları sığınmacı karşıtı bildiri nedeniyle Müdafaa Hareketi adlı hesabın yöneticilerinden Rauf Köse tutuklanacaktı.
Neler Oluyordu Acaba?..
Bu aşamada böylesi sert önlemlere niye ihtiyaç duyuldu acaba?.. Gerçi bu sitelerin ve sosyal medya hesaplarını izlemiyorum. Bu kişileri de tanımıyorum. Dolayısıyla süreçte tam olarak neyi, nasıl dediklerini de bilmiyorum. Hiç şüphesiz bunun bazı nedenleri olmalı. Şimdi görünenin ötesinde neler olabileceğine bir göz atalım…
- Öncelikle yapılan son anketlere göre Türk toplumunun büyük çoğunluğu (Yaklaşık dörtte üçü) ortalama olarak yüzde 70-75’i sığınmacı olgusuna karşı ve rahatsızdılar. Yani ki bu konuda toplumun hoşnutsuzluğu nettir. (Üstelik iktidar bloğu partileri dahil her partiden insanlar) Olayın bu rakamlara ulaşmasından tedirgin olanlar böyle bir yolu tercih etmiş olabilirler. Olay daha ziyade siyasi iradenin bir “tasarrufu” gibi durmaktadır.
- Bu tepkiler henüz tam organize ve “merkezi” bir aşamaya ulaşmadı ama olay sürerse bir “hareket”e dönüşebilir. Şu ana kadar kimi Ülkücü – Milliyetçi kişi veya partilerin (Hatta el altından devletin) kontrolünde görülen tepkiler ileride onları da aşan daha sert bir “Akım” ın doğmasına ve radikal şekilde siyasallaşmasına yol açabilir. Bunun “önlemi” alınmak istenmiş olabilir.
- Son zamanlarda kamuoyunda oluşan tepkilere karşılık resmi makamlar küçük çaplı “gaz alma operasyonları” düzenlediler. (Az sayılarda gruplar ülkeden sınır dışı edildi. Bazı kriminal tipler hedef alındı, vb) Ancak bunlar kepçeyle alınanların yanında çay kaşığıyla atılması gibiydi. Dolayısıyla bu sorunun üzerine gidiliyor (muş) gibi yapma “göz boyaması” da işe yaramadı.
- Tepkilerin Suriyelilerden çıkıp özellikle tüm Araplara yönelik hal alması bilhassa Körfez sermayesi ile olan ekonomik ilişkileri zedeleyebilirdi. Taze para ve kaynak aktarımını kesebilirdi. Bunun önü alınmış ve bir tür “güvence” verilmiş olabilir. (Zaten Türkiye’de geçmişte yapılan tutuklamalarda da uluslar arası durum hesapları yapılmıştır. Örneğin 1944 Türkçülük tutuklamaları Nazi Almanya’sının yenilgi sürecine, gerilemeye girdiği koşullarda 1951 TKP tevkifatı ise Türkiye’nin NATO’ya girme sürecinde dönemin konseptine uygun olarak batıya yaranma amacıyla yapılmıştır. Yoksa gerçek bir tehdit oldukları için değil.) Bunlar hukuki form verilmiş, özünde siyasi tutuklamalardır.
- Trabzon’daki son Arap turiste dayak olayı (Eğer bahane yaratmak için birileri tarafından tezgâhlanmamışsa!) bardağı taşıran damla rolü oynamışa benziyor. Bu yönüyle sığınmacılardan ziyade normal “Arap turistler”e karşı da bir alerji oluşmuş demektir. “Turizmi baltalama” ve döviz gelişinin kesilmesi endişeleri de ön plana çıkmış olabilir. Bu kaygılarla hareket edilmiş olabilir.
- Sığınmacılar konusundaki tepkilerin çığırından çıkması özellikle batı ile olan aynı konudaki hassas denge ve hesapları karıştırabilir. Bu konu hem batı üzerinde “Kapıları açarız” üzerinden bir baskı unsuru hem de ekonomik boyutu olan bir olaydır. Bu yükseliş ise şu an uygulanan politikaya ters gelmiş olabilir.
- Şu an pek gündem teşkil etmiyormuş gibi görünse de yakın gelecekte (Yaklaşan seçimlerden dolayı) bu konu tekrar hassasiyet teşkil edebilir. Genel seçimler daha önemli görünse de ( İYİP, CHP, ZP ve Sinan Oğan bir “argüman” olarak gündeme getirdiler) olayın yerel seçimlere yansıması da kaçınılmaz. Çünkü sığınmacı karşıtlığını gerçek bir sorun olarak ele almaktan ziyade “oy rantı”na çevirmeyi planlayan çevreler olabilir. Konu yeniden pişirilmek istenebilir. Bunun önü şimdiden alınmak istenmiş olabilir.
- Bu tutuklamalarla sığınmacılığa karşı her tür söylem, rahatsızlık, dışa vurum da sanki “anormal” bir hale getirilmiştir. Hatta bu insanların şahsında söz konusu eğilim (Henüz “akım” diyemesek de) adeta kriminalize edilmiştir. Anti – sığınmacı her tür söylem, tepki, “ifade özgürlüğü” kapsamından alınıp bir “suç” kapsamına sokulmuştur. Hareketin legallik kapsamından çıkartılıp, adeta batının “dazlakları” seviyesine indirilme ve damgalanma çabasıdır bu. Böylelikle belki de onları daha da radikalleştirip, yasadışına çekip, tecrit etmeyi, etkisizleştirmeyi daha “ehven” bulmuş olabilirler!
- Genelde topluma ama daha çok bu konulardaki “farklı seslere”, aydınlara, kamuoyu oluşturuculara “sopa” gösterilmiştir. Artık “zor durumdaki din kardeşlerimiz” ya da “onları süreç içinde ikna ile yollayacağız” söyleminin inanırlığı kalmadığından böyle “baskıcı” bir yola başvurulmuş olabilir.
- Olayın “ekonomik kriz” olayıyla ilgili boyutları da var gibi. Toplum bilhassa konut sıkıntısı, ev ve kira fiyatlarının fahiş ölçülerde artmasından Arapları sorumlu tutmaktadır. Onların fiyatları fırlattığını düşünmektedir. Ayrıca onlara ayrılan kaynakların kendi sırtından çıktığının farkındadır. Bu iki konu bir propaganda malzemesi olarak çakışırsa hükümet seçimlerde zararlı çıkabilir. Bundan çekinilmiş olabilir.
- Aynı şekilde insanlar sığınmacıların “kentin sosyal ve kültürel dokusu”nu bozduklarını düşünmektedir. Belli bölge, semtlerde gettolaştıklarını, Türkleri dışladıklarını, ticareti ele geçirdiklerini düşünmektedir. Bu yerelde oy kayıplarına yol açabilir.
- Söz konusu sığınmacıların bir kısmı “Çeteleşme” eğilimine girmişlerdir. Toplum bundan rahatsızdır. Yakın gelecekte asayiş sorunlarından çekinmekte ve bundan hükümetin izlediği “Bırakınız gelsinler, bırakınız geçsinler” politikasını sorumlu tutmaktadır. Bu durumun siyasi irade üzerinde yıpratıcı etkisinden çekinilmiş olunabilir. Bunun beyhude “önlemi” olabilir!
İki Şeyi Birbirinden Ayırmak!..
Bütün bunlara rağmen bütün bunlarla birlikte, iki şeyi birbirine karıştırmamak gerek. Bütün bunlar aynı tarz oluşumların içinde “provokatif hareketler”in ya da “ırkçı davranışlar”ın olmadığı ya da hiç olmayacağı anlamına gelmez. Bu tehlike her zaman vardır. Kimileri bu gibi duygular üzerinden şiddet hareketleri, kışkırtmalar örgütlemek isteyebilirler. Bu konuda devlet refleksleri her zaman diri olmalıdır. Zaten devlette bunun için vardır. Şüphesiz ben devletin istihbarat olanaklarına sahip değilim. (Bilemediğimiz boyutlar olabilir) Bu anlamda devletin bu noktadaki hassasiyetleri tümüyle haksızdır diyemem. Ha, tutuklanan kişiler o kategoride midir bilemem. Bunu ayırmak devletin görevi ve sorumluluğudur benim değil!
Ancak bu konuyu tartışma dışına taşımanın ya da baştan “suçlu” gibi damgalamanın da yanlış olduğuna inanıyorum. (Tutuklananları ayrı tutarak söylüyorum) İnsanların bu konularda asılsız, yalan, abartılı, yanıltıcı, kışkırtıcı ve benzeri provokatif sonuçlara yol açabilecek söylemlerde bulunmadıkları sürece “Fikri özgürlükler” kapsamında olduğunu düşünüyorum. Bu konuda yanlış yapan, olayı başka yön ve amaçlara çeken, kin ve düşmanlık yayan kişiler varsa (Kanıtlı olmak kaydıyla), gereğinin yapılması şaşırtıcı olmaz. Sığınmacı politikasını eleştirmenin serbest ama onun üzerinden çeşitli riskli manevralar yapmanın ise tehlikeli olduğunu düşünüyorum. Herkesin bunun sorumluluğunu taşıması gerektiğine inanıyorum.
“Etki ajanları”na dikkat!..
Aynı şekilde şayet iç veya dış kimi odakların kontrol ve yönlendirmesinde bu tip kişi veya organlar varsa sonuna kadar takibat altında olmalarında elbette fayda vardır. Muhtelif istihbarat servislerinin oyun alanına giren bu konuda hassasiyet haklı ve yerindedir. Devlet tabii ki seyirci kalamaz. Ancak sadece bu konudaki endişelerini dile getiren insanlara cephe almak başka bir şeydir. Devletin bu ikisinin ayrımı doğru yapması ve ona göre davranması gerektiğini varsayıyorum. Aksi her tavrın geri tepeceğini ve daha çok soruna yol açabileceğini düşünüyorum. Dolayısıyla yeni “tabu”lar, yeni “dokunulmaz konular alanı” yaratmamaya dikkat edin tavsiyesinde bulunmak istiyorum.
Sığınmacılar olayından bende rahatsızım. Fakat bunları keskin ya da ırkçı bir üslupla dillendirmiyorum. Söz konusu kişilerle ise bir ideolojik ya da siyasi ortak noktam da yok. Tanımam bile. Ancak bunun bir “cadı avı”na çevrilmesi de pek akıl kârı gelmiyor bana. Ayarını iyi yapmak gerek. Bu konuda aklıselim değerlendirmelere ihtiyaç var.
Sorunu Halının Altına Süpürmek!..
Öyle anlaşılıyor ki sığınmacılar konusu önümüzdeki dönemlerde de sıcak tartışma konuları arasında olacağa benzer. Bu konuyu soğukkanlı ve makul bir şekilde tartışmak gerekecektir. Yasaklamak ya da baskı uygulamak çözüm olmasa gerek. Elbette bu noktada sorun yaratan, kaşıyıcı kişiler her zaman çıkabilir.
Lakin asıl sorunu yaratan artık “istiap haddi”ni fazlasıyla doldurduğu anlaşılan “Sığınmacılar” olgusudur. O çözülmediği sürece sorun bir şekilde şu veya bu biçimde kendini dışa vuracaktır. Meseleyi “halının altına süpürmek” sorunu çözmez. Aksi başını devekuşu gibi kuma gömmek olacaktır!..
27.09. 2023
NOT: Bu konuda dikkatimi çeken bir noktada medyanın haberi vermek dışında pek yoruma girmemesi ve adeta suspus olması oldu. Derli toplu bir analiz ya da eleştiri çabasına (Medyascop’tan Ruşen Çakır dışında ) pek rastlamadım. Korktular mı, algılama zorluğu çekip şaşırdılar mı, ne diyeceklerini mi bilemediler anlamadım! Herkes ya görmezden geldi ya bir tür “oh olsun!..” tavrı içine girdi. Oysa benzer bir operasyon başka kesimlere yapılsaydı (Örneğin HDP’lilere, herhangi bir sol oluşuma, AB’ci liberallere, hatta LGBT’lere, vb) ortalık ayağa kalkardı. Bu manada medyada kimsenin gıkı çıkmadı. (İslamcı cenah tabii tam tekmil arazideydi. Onlar zaten Gerçek Hayat’ın kapağındaki rotada idiler!) Herkes bulunduğu yerden baktı ve daha doğrusu bakmadı. Oysa kime yapılırsa yapılsın bazı şeyleri görmek gerekti. E, kaç yıldır sığınmacıların karıştığı her olayda sürekli “Yabancı uyruklular” diye bahseden bir medyadan da bu beklenirdi zaten!