Şifreleri çözen yazı: Öcalan topu PKK'ya attı!
Medyaradar siyaset ve medya analisti Atilla Akar, Diyarbakır miting meydanında dün açıklanan Öcalan'ın Nevruz mesajını yorumladı.
Dün Diyarbakır'da gerçekleşen Nevruz kutlamalarında Abdullah
Öcalan'ın mektubu okundu. Öcalan mektubunda PKK'nin silah bırakması
için bir kongre yapılması gerektiği mesajını verdi.
Mektup sadece bununla ibaret değildi; başka vurgular, başka
mesajlar da içeriyordu. Medyaradar siyaset ve medya analisti Atilla
Akar mesajı bakın nasıl yorumladı:
Öcalan topu PKK’ya attı !..
Uzun süredir beklenen ve artık neredeyse “geleneksel” hale gelen
“Öcalan’ın Nevruz Mesajı”nın 2015 versiyonu nihayet Diyarbakır
miting meydanından halka açıklandı. Gerçi 2013’ün daha “teorik” ve
“coşku dolu” mesajına göre bu seferki oldukça sönük
sayılabilirdi. Ancak gene de söylemek istediğini kabaca söyleyen
bir metinden fazlaca uzaklaşmış sayılamazdı.
Üzerinde daha okunmadan türlü spekülasyonların yapıldığı (Yok
okunmayacak, yok silahlı mücadeleye son çağrısı yer almayacak, vb)
ve şimdi de metninin değiştiğinin söylendiği bu çağrı her hâlükârda
bazı ipuçları sunmaktaydı.
Duygu planda “barış ve çözüm umudu”nun halen geçerli olduğunu
vurgulaması bakımından “iyimser” (Ne demekse!) bir metindi. Sonuç
olarak “Mesaj”dan iki somut adres tespiti yapmak mümkündü.
Bunlardan birincisi PKK, ikincisi ise devlet/hükümet idi.
Aslında “silahlı mücadelenin geride kaldığı” çağrısı 2013’te
yapılmış ve bunun üç aşamalı olacağı vurgulanmıştı. Buna bilhassa
Kandil’den kaynaklanan nedenlerle tam uyulmadığı da (ya da
“göstermelik” uyulduğu!) aşikâr. Lakin bu kez Öcalan buna sadece
“kendi kararı” olmaktan ziyade bir “örgüt kararı” olması
gerektiğine atıfta bulunuyor. Olayı bir tür “örgütsel irade” ya da
“örgütsel meşruiyet” noktasına çekmeye çalışacağı anlaşıyor.
Geçmiş “silah bırakma” çağrısından en önemli farkı bu. Böylelikle
“tüm örgütü bağlayıcı bir karar” havasına sokma arzusunu beyan
etti. Kendi “Liderlik iradesini” herkesi işin içine sokarak
“örgütsel irade” ile pekiştirmeye çalışacağa benziyor.
Bu mesajın dünkülerden farkı “içe dönük” bir boyutu da taşıması ve
PKK’nın da bir şekilde “revizyon” geçireceğidir. Buna da “örgütsel
demokrasi” diyeceği aşikâr!
PKK buna ne kadar uyar, Kandil’deki kimi unsurlar buna ne kadar
istekli davranır, hangi manevralar yapılır bilemeyiz. Öcalan bunu
yakın zamanda “ayrıntılı bir talimat”a çevirir mi (Şu tarihte, şu
kişilerle, şu kararlarla, vb gibi) meçhul. Ancak “ucu açık” da olsa
böyle bir “Arzu”sunu beyan etmiş oldu. Üstelik ona bir getirisi de
şayet bazı şeyler ters giderse bu kez de topu “PKK’daki sözünü
dinlemeyen kimi unsurlar”a atma imkânı doğmuş olacak!
Bunu “Kırk yıllık hareketimizin acılarla dolu geçen bu mücadelesi
boşa gitmediği gibi aynen sürdürülemez bir aşamaya da varmış
bulunmaktadır.” tespitini yaptıktan sonra “Deklarasyon gereği
ilkelerde mutabakat oluşmasıyla birlikte PKK'nin Türkiye
Cumhuriyeti'ne karşı yaklaşık kırk yıldır yürüttüğü silahlı olan
mücadeleyi sonlandırmak ve yeni dönemin ruhuna uygun siyasal ve
toplumsal strateji ve taktiklerini belirlemek için bir kongre
yapmalarını gerekli ve tarihi görmekteyim.” diyerek dışa
vurmaktaydı. Buradaki en öne çıkan vurgu “sürdürülemez bir aşamaya
varmak” olarak tanımlanabilir.
Öcalan böylelikle PKK’ya da yeniden bir “ayar atma” ihtiyacı içinde
(Şayet yeni bir “danışıklı dövüş” manevrası yoksa!) görünmektedir.
Böylelikle;
1- PKK üzerindeki otoritesini bir kez daha test edecek
2- Kimin borusu öteri ispatlayacak
3- Çatlak seslerin deşifresini ve belki de tasfiyesini
sağlayacak
4- Güven tazeleyecek
5- “Çizgi”sini kesin olarak dayatacak ve kabul ettirecek
6- Devletle pazarlıkta (Ev hapsi hatta bir af ve diğer “demokratik
talepleri” gibi) eli daha güçlü olacak.
İşin devlet/hükümet cephesine gelince “Deklarasyon” şartına bağlı
olarak “İzleme heyeti” ve “Hakikat ve Yüzleşme Komisyonu” talebi
tekrarı ile “özgür ve eşit anayasal yurttaşlık” çağrıları dikkat
çekiyordu. Lakin bana göre yapılan en önemli vurgu “Eşme Ruhu”
(Süleymanşah Türbesi'nin, PYD kontrolündeki Eşme'ye taşınması
olayı) diye yapılan göndermeydi. Biraz devletin başka cenahlarına
da (Ordu gibi) “mavi boncuk” dağıtan bu yaklaşım ile Öcalan yeni
“yakınlaşmalara” da kapıyı açık tuttuklarını hissettiriyordu. Tabii
bu bir tür “yem atma” ya da “siyasi takiye” olarak da
okunabilir!
Ancak bu konuda işler biraz karışabilir. Çünkü son Arınç-Erdoğan
tartışmasında olduğu gibi belli ki devlet içinde kimi eğilimler
çatışıyor ve sertleşiyor. Bu ileride “sorunun çözümüne yönelik” ne
gibi çatlaklar oluşturur meçhul. Her durumda bu bir sorun ve
Öcalan-PKK cephesinin bundan yararlanacağı aşikâr. Hele Öcalan gibi
“taktikçi” bir önderleri varken!
Bu arada dikkatimi çekti; Arınç-Hükümet ile Erdoğan arasındaki
polemik dolayısıyla Erdoğan’ın söylediği söz ilginç ve biraz “kızım
sana söylüyorum, gelinim sen işit gibiydi. (“Kürt sorunu yoktur”
mealli çıkışı, Harp Akademileri’ndeki yaklaşımı, vb, ile de alt
alta toplanınca) Erdoğan Dolmabahçe’ye karşı çıkarken “Sürekli yeni
talepler çıkıyor. Ardı arkası kesilmiyor.” diyordu. Bakalım yarın
öbür gün bu seferde çıkıp, çözüm süreci konusunda “Aldatıldım”
başlıklı bir konuşma yapılır mı acaba?
Ancak açıklamada tarih belirtmelerden özellikle kaçınılması aslında
her şeyin “Seçimlere endeksli” olduğunu gösteriyor. Belli ki Öcalan
seçim sonuçlarını görmeden daha kesin ve bağlayıcı ifadeler
kullanmaktan çekinmiş. Bilhassa HDP’nin akıbetinin belli olması
çubuğu şu veya bu yöne bükebilir. Bu durumda yeni manevralar
gerekebilir. Kısaca bu şartlar altında daha “Dolgun” bir metin
zaten beklenemezdi. Şimdilik herkesin ağzına gene “Nevruz ruhuna
uygun” bir parmak bal çalınmış gibi oldu!
Velhasıl sadece metin üzerinden dar okuma yaparsak bunlar öne
çıkıyor. Bu sorunun göründüğünden karmaşık boyutlar taşıdığı ve
kamuoyu önünde okunan metinlerden çok “okunmayan” ya da
“okunamayan” (!) metinlerin belirleyici olduğu düşünülürse daha bir
süre zigzaglı gidiş gelişler beklenmesi şaşırtıcı olmayacaktır.
22.03.2015.
[email protected]