SEVGİLİSİ 7 AYLIK HAMİLE,O BABA OLMAK İSTEMİYOR!..SABAH YAZARI HASAN BÜLENT KAHRAMAN AYŞE ARMAN'A KONUŞTU!..
Ayşe Arman, sevgilisi 7 aylık hamile olan ve kendi isteği dışında baba olmak üzere olan Sabah yazarı Hasan Bülent Kahraman ile konuştu...
Bu bir baba-oğul röportajıdır
Babalar ve oğulları hep ilgimi çekmiştir. Onların ilişkileri ve ilişkisizlikleri.
Hasan Bülent Kahraman´ın, denizde kalp krizi geçirip 45 gün komada kaldıktan sonra hayatını kaybeden babasına dair yazdıklarını merakla okudum. O zaman düştü aklıma bu röportajı yapmak. Hepimizin öyle ya da böyle annemizle ya da babamızla meselelerimiz var, işte o meseleler biraz da bizi şu an olduğumuz insanlar yapıyor. Bu da bana son derece büyüleyici geliyor. Aşırı bilgili bir adam Hasan Bülent Kahraman. Beni uyardılar, "Müzede bir resmin önünde 20 dakika konuşabilen biriyle röportaj yapacaksın, hazırlıklı ol!" diye. Ağır entelektüel yani. Saymakla bitmeyecek kadar çok kitabı var. Üniversitede sevilen bir hoca. Sabah Gazetesi´nde köşe yazıyor. Daha önce Radikal´de yazıyordu. Her yazısı beni yakalamıyor ama bazen, bir cümlesi yoluma acayip ışık tutuyor. Fildişi kulesinde yaşayan çok yalnız ve sevilesi bir adam. Benim kendisi hakkında naçizane izlenimim bu. Ama kendisini isteyerek o kuleye hapsetmiş. Babası da, kendisi de fevkalade ilgimi çekti. Ayıptır söylemesi sevgilisi de. Çünkü o sevgili, Hasan Bülent Kahraman´dan hamile kalıyor ve "Ben bu çocuğu doğuracağım!" diyor. Şu an 7 aylık hamile. Bu zaten başlı başına bir tartışma konusu. Hayatınızdaki kadın, size rağmen hamile kalırsa ve ben doğuracağım, derse ne yaparsınız? Bu okuyacağınız röportajda bu meseleye Kahraman´ımın izin verdiği ölçüde girebildim. Bana vakit ayırdığı için kendisine teşekkürü borç biliyorum...
Baba deyince zihninizde beliren şey?
- Korumaya, büyütmeye, biçimlendirmeye dönük, güçlü ve güvenilir bir imge.
Nerede duruyor güçlü imge? Kütüphanenin yanında mı mesela? Ayakta mı?
- Yok hayır. Bir masanın arkasında oturuyor, ya da bir koltukta. Bacak bacak üstüne atmış vaziyette. Elinde bir dergi ya da kitap var. Sürekli yazıyor, çiziyor. Cumhuriyet döneminin bütün olumlu katkılarıyla yetişmiş biri. Soyu tükenmiş bir neslin ürünü. Hayata onur, direnç, irade ve dürüstlük olarak bakıyor.
Sevgi?
- Ha o ayrı mesele, babamın beni kucağına aldığını hatırlamıyorum. Başımı bile okşamazdı. En fazla, yaptığımız uzun yürüyüşlerde elini omzuma koyardı. Ya da sofrada bir soru sorulmuşsa, ben de akıllı bir cevap vermişsem, elimi sıkardı. Bir çocuk düşünün, fiziksel temastan tamamen yoksun, hiç öpülmüyor, okşanmıyor, kucağa alınmıyor, omuza tırmandırılmıyor, buna rağmen bir sevgisizlik hissetmedim.
Babayı hatırlatan koku?
- Kitap kokusu. Ben de bağımlısıyım şimdi.
En çok hangi görüntüsü size etkiler?
- Karşıdan yürüyerek gelmesi. Heybetli bir adamdı. Müthiş bir sükunet ve kararlılık içinde gelirdi. Bir de iyi giyinirdi. Ben de iyi giyinmeye çalışıyorum.
Babanızı kaç yaşında dondurmak isterdiniz?
- 50´li yaşlarında.
Babanız hayattaki rol modeliniz miydi?
- Evet, o ve Attila İlhan.
En çok nesine hayrandınız bu iki adamın?
- İkisi de kendilerine anlatılan zor, uzun ve karmaşık sorunları dinler ve bir tek cümle söylerlerdi. Ne olurdu biliyor musun? Birden bire, evrenin, insanlığın ve tarihin bütün sırları gözünün önünde, Yahya Kemal´in tabiriyle, beyaz mermerler gibi açılırdı. Bir tek cümle ya da küçük bir tanım ve her şey yerli yerine otururdu. Bazı insanlar, hayatı daha basitleştirmeye, sadeleştirmeye; bazıları ise daha karmaşıklaştırmaya dönük olarak yaşarlar. Onlar birinci gruba aitti.
Siz?
- Hiç şüphe yok ki iki