21 Kas 2009 20:54 Son Güncelleme: 19 Kas 2018 13:58

"SEVE SEVE DEĞİL S...S... DEĞİŞTİNİZ!.." RASİM OZAN KÜTAHYALI ÖLÇÜYÜ KAÇIRDI,ERTUĞRUL ÖZKÖK'E AĞIR SÖZLERLE SALDIRDI!..

Taraf yazarı Rasim Ozan Kütahyalı bugünkü yazısında Ertuğrul Özkök'e hitaben "değiştiniz" dedi. Ancak bunu bakın nasıl ifade etti...

İki mesele: Kurtlar ve Bayülgen


1. mesele: Kurtlar Vadisi

Ertuğrul Özkök, "Kurtlar Vadisi nasıl liberalleşti, bu dizinin Ergenekon yapımı olduğunu iddia edenler, şimdi Kurtlar Vadisi-Gladio ile birlikte bu ekibi yeni derin devletin mi yönlendirdiğini söyleyecekler?" diyor... Kurtlar Vadisi meselesine dair bir seri yazı yazdım. Kurtlar ekibiyle karşılıklı epey sayıda davamız da var...

Her şeyden önce bu ekip ve yapım hiçbir zaman liberalleşmedi. 2007 seçimleri sonrası dizinin bire bir Emniyet İstihbarat kaynaklarından argümante edildiğini ilk yazan benim. Bu durumdan da memnun olmadığımı defalarca söyledim. O zaman dindar camia ve Gülen hareketinin kimi mensupları "Aman dokunma, şu an iyiler. 2003-06 arası suçlu Soner Yalçın´dı" deyip duruyorlardı... Bense meselenin bir zihniyet meselesi olduğunu hep söyledim... Bizim gazetedeki Aytaç&Uslu ikilisi ve kimi İslâmcı yazarlar da bu projeyi övüp duruyordu. Kontr-Ergenekon taktikleriyle Ergenekon ahtapotuyla mücadele edilmeyeceğini hep söylüyorum. Bu ülkenin yeni derin yapılanması olmak isteyeceklerin karşısına ilk bu ülkenin özgürlükçü-demokratları dikilecektir...

Zaten dizi bu yılın üç aylık arasından sonra Veli Küçük´e yakın Askerî İstihbarat birimlerinin karşı-müdahalesiyle "Ne şiş yansın, ne kebap" bir çizgiye döndü. Polat Alemdar dansöz bir tip haline geldi... Veli Küçük´ü temsil eden İskender Büyük´ün "Esasen devletini seven ama kandırılmış" bir adam olduğu iddiası dizide işlenmeye başlandı. Yani 2003-06 arası Ergenekon projesi olarak Askerî İstihbarat birimlerinin yönlendirmesiyle yürüyen dizi, önce 2007-09 arası Emniyet İstihbarat´ın kontrolüne geçti. Sonra da "Ortaya karışık" bir hale geldi... Tam bu arada da Doğan grubuna geçti...

Kurtlar Vadisi-Gladio filmini seyrettim. Bu filmde Veli Küçük´ü temsil eden karakter bir anti-kahramandan gerçek bir kahramana doğru evriliyor. Fakat bu filmde Şener Eruygur, İbrahim Fırtına ve Özden Örnek´in darbeye açıkça niyetlendikleri de gösteriliyor. "Notacı Paşa" diye ifade edilen Aytaç Yalman darbeye katılmaktan son dakikada vazgeçiyor. Yetim diye ifade edilen Hilmi Özkök´e bu generallerin ettiği laflar da bu filmde var... Fakat Veli Küçük burada da kandırılmış adamı oynuyor... Aslında vatanını gerçekten seven, kahraman, civanmert, devleti için her şeyi yapabilecek ama "büyük güçlerce" kullanılmış adam tipinde İskender Büyük... Filmde adıyla sanıyla yer alan Cem Ersever de "Özünde devletini seven iyi ama kullanılmış adam" pozunda sunuluyor izleyiciye... Bu durum "liberal" bir durum değil Ertuğrul Özkök, kepaze bir durum...

Ülkedeki siyasi hava değişince zamanında Şener Eruygur´un en yakın adamları Levent Ersöz ve Hasan Atilla Uğur´la enseye tokat olan, telefon konuşmalarının kayıtları MİT raporlarına kadar düşmüş bu ekip şimdi bu generallere yükleniyor... Ergenekon yapılanması içindeki yeni gelişmeler Kurtlar Vadisi-Gladio filminin de yapısına yansıyor...

Ertuğrul Özkök... Bir zamanlar sizin gazeteniz de amiral gemisi gibi değil JİTEM ekip otobüsü gibi davranırdı. Tam JİTEM zihniyetinin istediği manşetleri atardınız. Siz ve adamlarınız ne yazılar yazdınız. Kimse unutmadı onları... Şimdi siz de Kurtlar ekibi gibi "Bir böyle, bir şöyle" manşetler atmaya başladınız... Siz niye değişiyorsanız, Kurtlar Vadisi de o sebepten değişiyor... Çünkü gerçek özgürlükçü-demokratların gayretleriyle bu ülkedeki siyasal atmosfer değişiyor... Dolayısıyla kimilerindeki bu değişim "seve seve" bir değişim değil... Nasıl bir "SS" değişimi olduğunu siz benden iyi bilirsiniz...


2. mesele: Okan Bayülgen

Helin Avşar´a verdiğim söyleşide söylediklerime bir TV programında cevap vermiş. Çeşitli sitelerde haber olmuş... Benim kişilerle bir derdim yok. Kendi kişiliğimin de bir önemi yok, sözlerimin var... Derdim bağcı dövmek değil, üzüm yemek. Mesela geçen haftaiçi tarihe geçen bir program yaptı Bayülgen. Mükemmel-ötesi bir programdı. Sabaha kadar seyrettim... "Nefret suçları" üzerine bir programdı. LGBTT haklarına ve etnik/cinsel/dinsel her türlü nefret söylemlerine dair ahlaki ve vicdani olarak üst seviyede bir program yönetti Bayülgen. Bu ülkede az konuşulan bir ezilenler grubu var. LGBTT diye anılan insanlarımız. Başta Kürşat Kahramanoğlu olmak üzere herkes programda çok isabetli konuştu. Serdar Turgut gibilerin nasıl "nefret suçu" işlediği ifade edildi. İnsanları kimliklerinden ötürü aşağılayan ve suçlayan ahlaksız anlayış deşifre edildi... Böyle bir Bayülgen´e karşı tüm sözlerimi geri alırım ve onu alkışlarım... Ama aynı Bayülgen verdiği bir söyleşide şöyle diyen de bir adam...

"Fransa diye bir yer yok artık. Araplar ve zenciler Marsilya´dan kuzeye doğru işgal ediyorlar ülkeyi. Yakında Araplardan başka bir şey kalmayacak. Fransızlar doğurmuyor ki çünkü. Herifler acayip çoğalıyorlar. Çoğaldıkça da sosyal eşitlik bahanesiyle devleti soyuyorlar."

Benim derdim Bayülgen´le değil, bu sözlerle... Bu sözlere yansıyan ırkçı/faşist zihniyetle... Le Pen bile bu kadar faşist sözler edemez... Fakat bunu Bayülgen doktrinal bir bilinçle yapmıyor, "kendiliğinden" bir şekilde çıkıyor bu sözler... Başka böyle huyları da var... Ama herkesin gafletleri olabilir... Mühim olan iyi niyetle değişebilme iradesini göstermektir...


Rasim Ozan Kütahyalı/TARAF