23 Ağu 2006 05:39 Son Güncelleme: 19 Kas 2018 12:46

SERDAR TURGUT'TAN ÇOK TARTIŞILACAK BİR İDDİA: TÜRK AYDINININ KİMYASI BOZUKTUR!!!

Ufuk Güldemir'in "şehir aydını İslamiyetle barışıyor" analizine şaşırmadığını belirten Serdar Turgut, "Şehir aydını hayatta kendisi hariç her şeyle barışabilir,adeta bir bukalemundur" diyor.

Türk aydınının kimyası bozuktur

Bu memlekette üçkağıt çevirerek para kazanmayı becerenler burjuva edasıyla ortada gezinebildiklerinden dolayı, halk yalakası olan ve durmadan tutunacağı yeni fikirler arayan insanlar da aydın olarak kabul edilebilmişlerdir

Ufuk Güldemir'in yaptığı analize göre şehir aydını İslamiyetle barışıyormuş.

Buna hiç şaşırmadım. Çünkü şehir aydını hayatta kendisi hariç her şeyle barışabilir, müthiş bir adaptasyon becerisi vardır, aydınımız adeta bir bukalemundur.

Bunun böyle olması aslında Türkiye'de burjuvanın bulunmamasıyla bağlantılıdır. Türkiye'de ne burjuva vardır ne de burjuva devrimi olmuştur. Dolayısıyla kendi başına bağımsız düşünme yeteneğine sahip aydınlar da fazla yoktur ortada.

Bu memlekette üçkağıt çevirerek para kazanmayı becerenler burjuva edasıyla ortada gezinebildiklerinden dolayı, halk yalakası olan ve durmadan tutunacağı yeni fikirler arayan insanlar da aydın olarak kabul edilebilmişlerdir.

Bu talihsiz tarihi süreç nedeniyle aydın, hayatının bir bölümünde burjuvası oluşmamış bir ülkede sosyalist olmak gibi bir imkansız işi denemeye girişmiştir. Türk halkı her zaman faşizme çok daha yatkın olduğundan, sol fikirler de kabul gördüğü çevrelerde kısa süre içinde koyu bir Stalinizme dönüşmüştür. Her vatandaşımızın içinde potansiyel olarak bir 'Kızıl Khmer' vardır. Fırsat bulduğunda ortaya fırlar, yakıp yıkar etrafı...

İnsanımızın gerçeklik ile ilişkisi de son derece sorunlu ve tuhaftır. Toplumda gerçekliğin sadece kendi işine yarayan bölümünü kabul etmek gibi adeti de vardır. Tümünü öğrenip, öğretmek işi aslında aydının görevidir ancak aydın da gerçekliğin sadece kendi işine yarayan bölümünü seçip alır ve geri kalanı yok farz eder. Buna rağmen halka öncülük yapmak iddiası da hiç bitmez.

Şu anda İslami harekete yakınlık duymaya başlayan aydınlar, bu hareketin içinden türban meselesini seçip almışlardır. Türbanı bir kişisel özgürlük meselesi olarak yorumlamışlar ve buna dayanarak İslami siyasi hareketin her türlü kişisel özgürlüğü ortadan kaldıracak bir düzen özlediğini görmezden gelmektedirler.

Korkarım ki sosyalist hereketin başına gelenler aynen tekrar yaşanacaktır Türkiye'de. Dünyada bir türlü aydınlanamadan aydınlaşma sürecini yaşamış ender ülkelerden birisi olan Türkiye'de aydının öncü güç olarak kabul edilmesi geleneği vardır. Türkiye'de sosyalist hareket içinde de aydınlar öncü güç (Vanguard) olarak ortaya çıkmışlar ve sosyalizmin Stalinizme dönüşmesini sağlamışlardır. Gerçekliğin büyük bölümünü reddedip İslami harekete türban bağlamında yani kişisel özgürlükler çerçevesinde yaklaşıp bunun teorisini yapmaya çalışan aydınlar şimdi belki de Türkiye'de rejimin değişmesini kolaylaştıracaklar.

Aydınlar aslında dünyanın değişme biçiminden de onu değiştirecek siyasi güçten de korkarlar ama bu süreçlerin teorisini yapmaktan da geri kalmazlar. Çünkü ülkemizde (Gramsci'nin tanımladığı anlamda) çok az organik aydın vardır. Savunduğu siyasi hareket ve toplum kesimiyle iç içe girmiş aydın pek fazla gözükmez ortada. Bizim aydınımız harekete ve toplum kesimine uzaktan bakar. O nedenle değişmesine yardım ettiği dünyada korkularını ortaya çıkarmayabilir. Hem gerçekliği hem de dünyayı kendi dışında bir tür oyun olarak görür. İçi de çok rahattır. Türk ordusunun nihai sonuçta değişime izin vermeyeceğini bilir ve buna güvenir. Bu konuda bile ikiyüzlülüğünü sergiler, iş orduyu eleşti