SERDAR TURGUT ZAMANINDA SUSAN NAGEHAN ALÇI HANGİ HABER İÇİN TURGUT'TAN ÖZÜR BEKLİYOR?
Serdar Turgut'un genel yayın yönetmenliği zamanında susan Nagehan Alçı hangi haber için Turgut'tan özür bekliyor?
O fotoğraf için asıl özür dilemesi gereken gazeteci kim?
Ertuğrul Özkök'ün dünkü özrü beni bir anda 2006 Nisan'ına, Durmuş Yılmaz'ın evi ile ilgili manşetin ortaya çıktığı günlere götürdü. O günlerde ben
AKŞAM'da dış dünyadan haberlerle meşgul bir muhabirdim. Merkez Bankası'nın başına Yılmaz'ın gelmesiyle basında 'Beyaz Türk' hassasiyetleri coşmuş 'takkeliler her yeri işgal ediyor' mantığı iyice ayyuka çıkmıştı. Yılmaz muhafazakar-Anadolulu bir çevreden geldiği için otomatik olarak bu kategoriye sokulmuştu.
***
İşte böyle bir ortamda 11 Nisan günü, o dönem bizim gazetenin en başarılı Ankara muhabirlerinden Deniz Güçer ve foto muhabiri Ümit Turpçu bombayı patlattılar. Durmuş Yılmaz'ın evini bulup yayın yönetmenlerinin görmek istedikleri 'sefil' fotoğrafı getirdiler.
O fotoğraf üzerine basında nasıl bir rüzgar estiğini, Hıncal Uluç'tan, Ertuğrul Özkök'e kadar birçok 'büyük' ismin bu 'gazetecilik başarısını' nasıl göklere çıkardığını gayet iyi hatırlıyorum. Sadece o kadarla kalsa iyi... O haber daha sonra Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü aldı! Şimdi geriye dönüp bakıyor ve kendime kızıyorum. Fotoğrafı tuhaf bulmuş ama açıkçası gidip de yayın yönetmenime 'bu bir fişleme, bir insanlık ayıbı' da dememiştim...
***
Dün o haberin nasıl yapıldığı ile ilgili detayları hatırlamak için Deniz Güçer'i aradım. 'Böyle bir haber yapma fikri nasıl ortaya çıkmıştı Deniz?' diye sordum. Başladı anlatmaya: 'O günlerde herkes Yılmaz'ın evinin peşindeydi. Bütün gazeteciler arıyorlardı. Bize de Serdar Bey (Turgut) görev verdi. Ümit Turpçu ile günlerce sokak sokak arayıp bulduk evi. Bize söyleneni yaptık. Üstelik haber yayınlandıktan sonra gelen tebrik telefonlarını bir bilsen. Telefonuma şarj dayanmıyordu! Tanıdığın neredeyse tüm büyük isimler aradı!'
***
Güçer haklı. Bir muhabire yayın yönetmeninin verdiği görevi hakkıyla yerine getirmiş o dönem. Üstelik herkesin peşinde olduğu bir işi başarmış. Bu, bir muhabir için elbette bir başarı. Ancak... Sorun burada değil. Sorun böyle bir haberin ısmarlanmasında, yayın yönetmenlerinin ağızlarının bu haber karşısında sulanmasında. Bu da yetmezmiş gibi böyle bir habere ödüller verilmesinde... Bu haberin tebrik üzerine tebrik telefonu almasında...
***
O fotoğraf karesi üzerine kopan fırtına basında yıllar boyu işleyen mekanizmanın nasıl ayrımcı, nasıl önyargılı ve nefret dolu olduğunu anlatıyor bize. Yıllarca gazetelerin tepelerinde oturan insanların hayata nasıl şekil odaklı baktıkları, insanları şablonlarla anlamaya çalıştıklarını gösteriyor.
***
Özkök özür diledi. Peki ya diğerleri? O dönem avuçları patlarcasına alkış tutan diğer köşe yazarlarının da bugün yüzü kızarıyor mu? Zekanın ve bilginin tek tip evlerde oturmadığını görüyorlar mı bugün? O ödülü verenler utanıyorlar mı? Böyle bir fişlemeyi ödüle layık bulan meslek mekanizması bugün hala aynı yerde mi duruyor?
Bir de... Özür dilemesi gereken asıl başka bir isim geliyor benim aklıma. Uzun süre birlikte çalıştığım, gazetecilik mesleğinde elimi tutan, dönemin AKŞAM Gazetesi yayın yönetmeni Serdar Turgut. O manşeti atan, o fotoğrafın ortaya çıkmasını sağlayan Serdar Turgut...
***
Merak ediyorum, acaba Turgut hala o manşetin arkasında mı duruyor? Yoksa 'Zamanın ruhuna uydum, yanlış yaptım' mı diyor?
Nagehan Alçı/Akşam