06 Tem 2010 14:13 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 11:26

SERDAR TURGUT GAZETE HABERTÜRK'E NEDEN GEÇTİ?

Serdar Turgut Habertürk'e neden geçtiğini ve tüm merak edilen soruları yanıtladı.

“Gazete Habertürk’le anlaşma sürecinizi merak ediyorum. Nasıl oldu?

Uzun zamandır gazete değiştirme niyetindeydim. Aklımdaki ilk gazete Habertürk’tü. Yeni bir gazete, gelişime çok açık ve modern olması nedeniyle ilgimi çekiyordu. Bu gazeteye yakışacağımı ve gazetenin de bana yakışacağını düşünüyordum. Uzun süren bir görüşme sürecinin sonunda anlaştık. Yaklaşık bir ay kadar sürdü, her şeyi detaylıca konuştuk.

Sizin ondan daha fazla kazanacağınızı düşündüğü için Fatih Altaylı’nın sizi istemediği türünden haberler yer aldı medyada.

Böyle bir şey olabilir mi? Parayı konuştuğum insan o. Yazarlar bazen yayın yönetmenlerinden yüksek alabilir. Örnekleri var ama burada bir hiyerarşi var ve her şey buna uygun. Ben hak ettiğim parayı alıyorum, o da hak ettiği parayı alıyor. İkimiz de mutluyuz.

Peki, siz başyazar olmak istediğinize ilişkin bir makale kaleme almıştınız. O makaleden sonra gerginlik çıktığı yönünde bir söylenti dolaştı medya kulislerinde. O doğru mu?

Ben başyazarların anlamsız yazılar yazdıklarını düşünürüm. Olur, mu öyle şey! Ben haddimi bilirim. Ayrıca yazdığım yazılardan memnunum, hem ciddi hem mizahi. Gazete de böyle istiyor. Haftada 8 yazı yazıyorum. Hayli çok. Televizyona da girdik, haftada iki gün. Uzun dönemde üçe de çıkabilir.”

Roger Waters “We don’t need no education!” diyor ya The Wall’da. Eğitimsizlik mi yoksa insanları sıradanlaştıran ve tek tipleştiren eğitim mi istemediğiniz?

Eğitim herkes istiyor da. Benim küçük çocuğum olduğu için yakından gözlemliyorum. Eğitim sistemimizde çok büyük sorunlar var. Çocukları anlamsızlıklara götürerek Roger Waters’ın söylediği gibi eğitimden soğutmamak lazım. Bazı ülkelerde okullar artık ders vermek yerine insanları sosyal hayata hazırlıyor. Okul sonrası sosyal ilişkilerine, sportif ilişkilerin iyi olmasına ağırlık vererek çok daha iyi insanlar yetiştirilmesi olanak veriyor artık. Mesela Amerika… Amerika’da ben üniversiteye gittiğimde ilk yılda benle birlikte okuyan Amerikalı arkadaşlar benim lise ikide-üçte okuduğum dersleri bilmiyorlardı. Orada üniversitede öğrendiler. Onun yerine onlar çok sosyal olmuşlardı. Eğlenmeyi, hayata bakmayı biliyorlardı. Spor yapabiliyor, kolay kız arkadaş bulabiliyorlardı. Bir de o var.

İnsan ilişkileri gelişmişti yani.

Evet, hani illa kız arkadaş demek değil; seksüel anlamda değil ama. Hatta ben şunu söyleyebilirim. Amerika’da iyi eğitim sadece master’da veriliyor. Ben Amerika’da okuduğum için master’a gelinceye kadar hemen hemen hiçbir şey öğrenmedim. Ama master düzeyine gelince öyle bir üzerime çullandılar ki, doktora filan yapsanız orada… Bu yüzden oradan çıkıyor bilim adamları, düşünürler, icatlar… O düzeyden çıkıyor. Yoksa çocuğa ilkokulda ortaokulda yüklenilmesindense o çağlarda yüklenmeli.

Biz bıkıyor muyuz üniversiteye başladığımızda?

Çoğumuz geliyoruz üniversiteye, n’oluyor? Geliyor hukukçu oldu, diyelim adam. İlk sınıfta Roma hukuku ve anayasa hukuku okuyor. O yaşta çocuğun anladığı- anlayacağı şeyler değil bunlar. Bu anayasal krizler filan ondan çıkıyor bence. Anayasa hukuku okumak için Amerika’da insanlara ilk önce temel eğitimleri veriyorlar. Sonra Roma hukuku okutuyorlar. İnsanların biraz olgunlaşmasını beklemek lazım. Biz liselerde trigonometri başta hiç kullanmayacağımız bir sürü matematik, fizik formülleri falan öğreniyoruz. Onları öğreteceğine çocuğa, roman okumalarını sağla! Daha iyi. Klasik roman okusunlar sadece. Birazcık hayatı oradan görüp ondan sonra o temel eğitimle gitseler. Üniversite düzenini de değiştirmek lazım. Bir temel eğitim verip sonra alanlara ayrılmalı.

Sabancı’nın uyguladığı sistemden söz ediyorsunuz. Ama o da YÖK’le sıkıntılı, her an onu da değiştirebilirler.

Bilmiyorum, onlar n’apıyor?

İlk iki sene temel dersleri verip sonra uzmanlaşma yoluna yöneltiyorlar.

E tabi öyle olması lazım. Daha sağlıklı… Anayasa hukuku öğrenmek liseden yeni mezun olmuş çocuğun haddi değildir. O devletin nasıl yönetileceği üzerine karar verecek bir beyin değildir daha. Olmasını da beklemek hata…

(Söyleşinin tamamını MediaCat Temmuz sayısında bulabilirsiniz.)

Fatma Akman/MediaCat Online