06 Oca 2007 11:21 Son Güncelleme: 19 Kas 2018 12:46

SERDAR TURGUT BAYRAM DÖNEMİNDE OKURLARINDAN İZİN İSTEYİP TATİLE ÇIKAN YAZARLARA 'HALKIN AĞZINDAN' KÜFÜR ETTİ: S....R GİT!..

Bizim halk, bayram günü 25-30 yıldır izin yapmadığını söyleyerek halktan izin isteyen adama acımaz, sadece aptal olduğu için kızar ve içinden `s....r git, yürrü ancak gidersin, ense traşını görelim´ der.

Haberi verenlerin `talihsiz´ olarak nitelendirdikleri, benim ise tam `saf bir aptallık´ olarak nitelendirdiğim kazadan sonra yapılacak iş kalmadığından ben de medyaya konsantre oldum. `Dağ başında gazete bulamam inşallah´ diyordum ama bizim memlekette gazete istersiniz ama bulamazsınız, istemezsiniz o zaman da fazla fazla burnuna kadar girer. Nitekim bu sefer de öyle oldu. Hareket etmek canımı acıttığından tüm gazeteleri okumaya başladım. Hemen her tatil döneminde Türk basınında tekrarlanan bir saçmalığın yine yaşanmakta olduğunu gördüm. Bazı insanlar vardır, bunlara göre kendileri 25 veya 30 yıldır izin yapmamışlardır ve okuyucudan izin isteyerek yazılara ara vereceklerini yazarlar. Sanki okuyucu o yazarın çetelesini tutuyor, sanki amiri de tatil günlerinin hesabını yapıyor. Maaşı veren de okuyucu olmadığından ondan neden izin alacağız; anlamıyorum ben... Şu da var; eğer denilen doğruysa ve 25-30 yıl boyunca hiç izin yapmadan çalışan varsa, o mutlaka bir embesildir, hayır gelmez ondan. Bu insanların alt kategorisi olarak, bir de bayram günü Paris´te olsalar bile bunu tatilden saymayanlar vardır. Onlar sürekli çalışan gazetecilerdir. Paris´te de gözlem yaptıklarından, yemek ve şarap tattıklarından, o günler de çalışma olarak sayılmalıdır. Bir gazeteci arkadaşla bir kez mavi turdaydık. Yanımıza başka yat yanaştı, bir işadamı bize geçti ve arkadaşla ikisi memleketin durumunu konuştular. Arkadaş daha sonra güneşlenirken bana kendisinin 20 küsur yıldır tatilsiz çalıştığını anlattı. Bizim halk, bayram günü 25-30 yıldır izin yapmadığını söyleyerek halktan izin isteyen adama acımaz, sadece aptal olduğu için kızar ve içinden `s....r git, yürrü ancak gidersin, ense traşını görelim´ der. Gazeteleri bu hissiyatla okudum. Medyanın yazılı basın kısmı böylece bitti.

Görsel medyaya geçmekte hayli zorlandım. Çünkü ben çok uzun zamandır Türk kanallarını izlemeden hayatta kaldığıma inanıyorum. Hasta halimle seyretmeye başladığımda ise şok nedeniyle kesin telef olacağımı düşünüyordum.

Ama kaçınılmaz sondan kaçış olamayacaktı. Önyargılarımı dökeceğim defterimi de yanıma alıp televizyonu açtım. Şu Gaffur denilen adamı merak ediyordum, Avrupa Yakası´na takılmaya başladım, deftere de ilk önyargı notumu düştüm... "Avrupa Yakası´nın en iyi tarafı sizi Anadolu yakasında eviniz olduğu için mutlu kılmaktır" diye yazdım.

Sonra korktuğum şey oldu. Gaffur´la sürekli didişen kapıcı karakteri benim sinirimi bozdu, elimde olmadan gülmeye başladım. Her gülüşte kırık kaburgalarım acıdığından gülmek istemiyordum da kendimi kontrol altına alamadım.

Sonra halkın sorunlarını daha iyi tanımak için başta Show olmak üzere haberleri izlemeye başladım.

Anladığım kadarıyla özellikle Show TV´ye haber konusu olan kişiler kesinlikle Türkçe konuşmuyor, o nedenle haberlerin A-B grubu insanlar için alt yazılı olarak verilmesinde yarar var.

Yılbaşı piyangosu ile ilgili haberlerde hemen her kanaldaki talihliler `muradımıza erdik´ yerine `mıradımıza erdih´ diyorlardı. Ben bunun üzerine `inşallah yeni trilyonerler paralarını Türkçe öğrenmek için harcarlar´ diye düşündüm.

Sonra, bence son yılların en iyi ve Türkiye´nin durumunu harika anlatan haberi gördüm. Bir adam yolun kenarındaki evinin bahçesine insanların sıkça girip işemelerinden bıkmış ve evinin bahçesine bir yatır yaptırmış. İnsanlar bir süreliğine yatırdan korkarak bahçeye girememişler. Ama daha sonra kutsal sandıkları yatı