SERDAR TURGUT AÇIK KAPI BIRAKTI! "VAKİT GAZETESİ ÇAĞIRIRSA GİDERİM"
Serdar Turgut hakkındaki tüm bilinmeyenleri açıklarken Vakit'te yazmaya da yeşil ışık yaktı!
Son dönemlerde Gülen cemaatine ilişkin yazılarıyla dikkat çeken, bir zamanların ateisti şimdinin kültürel marksisti Serdar Turgut, kendini deist olarak tanımlıyor.
Yeni Şafak’a konuşan Turgut, "Yazmayacağınız bir gazete var mı?" sorusuna, "Yazamayacağım var. Vakit Gazetesi’nde ben olabilir miyim mesela? Onlar da beni istemezler herhalde. Ama beni Vakit’e çağırırlarsa giderim" cevabını verdi.
İşte o röportaj...
Öteki Türkiye "ben" oldum. Şimdiki Öteki Türkiye’yi ise seküler görüşlü olan insanlar oluşturmaya başlıyor. Böyle bir gidişat var.
Kötü mü?
Değil. Bu olmalı ki denge olsun ama bu dengenin sağlanabilmesi için iki tarafta iyi niyet lazım. O iyi niyeti göremiyorum, ama iyi niyetin oluşması için uğraşıyorum.
Size "Fethullahçı" diyorlar...
Evet. Çünkü "ortak bir şey yapalım" diye bir çabam var.
Şucu, bucu demelerini umursuyor musunuz?
Hiç umurumda değil! Kötü niyetli bir eleştiri çünkü. Cemaat hakkında yazı yazdığım için böyle bir söylem oluştu.
Bu ülkede cemaatle ilgili yazmak kolay mı?
Bunu yaparak risk aldım. Çünkü çok geleneksel okur kitlem var. Bu işlerle çok alakadar olmuyorlar.
Cemaat ile ilgili yazınca okur kitlenizde bir değişme oldu mu? Mesela cemaatten okur kazandınız mı?
Tabii... Hem çok okur kazandırdı hem de kemiksi okur kitlemi şaşırttı.
Böyle olacağını biliyordunuz...
Tabii. Bunu düşünmek zor değil ki...
Cemaat ile ilgili yazmak size ne kazandırdı?
Bu yazıları yazarken ne para, ne de çıkar gibi bir beklentim var.
Amacınız dönüştürmek mi?
Hayır, kimseyi dönüştürmeye çalışmıyorum. Ben de dönüşmüyorum.
Gülen Cemaati güçlü bir cemaat. Bu kadar güçlü bir mekanizma üzerine yazı yazmak gücünüzü ikiye katladı mı?
Hayır. Öyle bir şey hissetmiyorum.
Cemaat sizi nasıl kabul etti?
Olduğum gibi... Onlardan bunu bekliyordum zaten. Fethullah Hoca’nın yazdıkları samimiyse bu böyle olmalıydı. Bana özel davranmalarını beklemiyorum. Ortak çözümler üretebiliyoruz ve birbirimize karışmıyoruz.
Ortak neyi paylaşıyorsunuz?
Ülkenin gidişatı ile ilgili anlaştığımız çok şey var.
Siz marksist, ataist, liberal oluşunuzu, dine uzaklık yakınlığınızı deşifre ediyorsunuz. Bize ne Serdar Turgut’un inancından?
Kimse inancını içinde yaşamamaya başladı ben de kendimde ne olduğunu söyledim.
Buna ihtiyacınız mı var?
Herkes dindar olduğunu neden söyleme ihtiyacı hissediyor? Herkes ne ise onu söylesin. Kimse birbiriyle ilgilenmesin istiyorum.
Dönüşümlerinizi dillendirmek hayatınızı kolaylaştırdı mı?
Ben sadece Türkiye’nin geleceğinin buna bağlı olduğunu söylüyorum. Farklı hayat tarzlarının farklı ruh hallerinin bir arada yaşayabildiği bir toplum olmalı. CHP’li CHP gibi olmayacak artık. Katı, laik ve faşizan söylemlerden çıkacaklar ve sekülerleşecekler. Ben ateist olduğumu söylediğim zaman tepki almadım ki... İnandığımı söylediğim zaman tepki alıyorum.
Nedenlerden biri bir model ortaya koymak mı?
Hayır. Samimi duygularımı bir tepki alacağımı düşünmeden paylaşıyorum.
Nabız ölçmek için yazar mısınız?
Bu tür konularda yapmam. Riskli bir şey.
Neden yazıyorsunuz peki?
Batı’yı çok iyi takip ediyorum. Batı’daki marksistlerin artık bunu yaptığını görüyorum. İnanç meselesiyle eski ateist arkadaşlarımız yüzleşiyorlar. Demek ki zamanı geldi. Benim için de geldi.
Cemaati önce nasıl görüyordunuz?
Önceden geleneksel katı laik bakışım vardı. Cemaatlerin tehlike olduğunu düşünüyordum.
Nerede kırılma oldu peki?
Çok büyük içsel dönüşümler değil. Daha rasyonel, soğuk ve iyimser bir bakışla okuyarak tehlike olmadığını anladım.
Okudunuz ve fark ettiniz...
Ben o kavramları kullanmıyorum. Sadece entelektüel gelişimin bir evresi bu.
Bu evre nereye doğru gider, bir öngörünüz var mı?
Biraz onlara bağlı. İnancı modern yaşamımızda daha uyumlu hale nasıl getirebiliriz? Bunun çözümü için uğraşıyorum. Siz bunu lüzumsuz görebilirsiniz. "Biz yapıyoruz" diyebilirsiniz ama bir de yapamayanlar var. Onlara da bir şans vermek lazım.
’Kültürel Solcu’ ne demek?
Böyle düşünen insanlar kültürel solcudur. Kültürel marksist. Sokağa çıkıp "işçi sınıfı haklı devrim olsun" demiyorum. Marksizimin araçlarını kullanarak düşünüp, yazıyorum. Çünkü ben eskiden iyi bir marksistim. Hala öyleyim ama kültürel olarak.
İnançlara yaklaşımınız beş yıl önce geçirdiğiniz beyin kanamasından sonra ortaya çıktı. İlk zamanlarda duanın gücünü keşfettiğinizi söylemiştiniz. Hala aynı yoğunlukta hissediyor musunuz?
Hayır. O zaman felç olmuştum ve yataktan kalkamıyordum. Daha çok korkuyordum. Dönüşüm yaşıyorsunuz ama kalıcı olmuyor.
Peki yaşadığınız dönüşümleri hayatınızda kullandınız mı?
Evet.
Nasıl?
Orada olanı reddetmenin çok ayıp olacağını düşündüm. Ateizim meselesinden çıkmamın teorik kısmını düşünerek, inanç meselesiyle de uğraşmamın işim olduğuna karar verdim. Yapabiliyor muyum? Bilmiyorum.
Neden işiniz olsun?
Üzerine çalıştığım bir şey çünkü.
Dindar mısınız?
Hayır.
İnanca kafa yormaya başladıktan sonra gözünüz açıldı mı?
Ateist olduğum zamanlarda bile gözümdeki perdeleri indirmedim. Benim duruşum hep tutarlıydı. O zaman içgüdüsel yapıyordum. Şimdi daha teori çerçevesinde yapıyorum. Üniversitede asistanlık dönemimde türban kavgası yaptığımdan YÖK tarafından atıldım. Şimdiki gibi değildim, marksisttim. Bugün geldiğim noktada aynı lafları söylüyorum fakat içgüdüsel söylemiyorum.
Bunun fikir olarak söylenmesiyle inanarak söylenmesi arasında çok fark var. İçsel bir aidiyet sorunu yaşamıyor musunuz?
Kendimi çok ait hissediyorum.
Bektaşi’nin Türbesi’ne gittiniz ne hissettiniz orada?
Kendimle çok özdeşleştirdim. Eğer inançlı yaşayacak olsam onun hayatı gibi yaşamak isterdim. Türbedeki hikayeleri, duvardaki yazıları okudum. Türbeden çıkarken karşısında Uğur Mumcu Parkı’nı görünce benim eski Marksist geleneğimle inancım çakıştı.
Peki ne oldu?
Bu bana çok huzur verdi. Tasavvufla son derece alakadarım.
Şu anda huzurlu musunuz?
Huzurluyum. Kendi yaptığınız şeylere inanırsanız, ki ben inanıyorum, ailenizde sorun yoksa ve gece yattığınızda rahat uyuyabiliyorsanız tamamdır.
Cemaat konusundaki görüşlerinizde samimiyetinizi sorgulayanlara ne diyorsunuz?
Sorgulanacak bir şey söylemiyorum. Çünkü ne olduğumu da, ne olmadığımı da söylüyorum. "Doğrusu bu" demiyorum. Birine çıkıp "ben senin kadar dindarım" desem bu sorgulanabilir tabiî ki...
"Dini metinler okumak benden beklenilen bir şey olmadığı için hoşuma gidiyor" diyorsunuz. Neden, tezatlık olduğu için mi?
Yarın ben oturup Kur’an hakkında esaslı bir yazı yazsam şaşırtıcı olmaz mı? Evet, bu tezatlar olsun istiyorum. Çünkü Türkiye bu tezatların ülkesi olmalı. Bunun görevim olduğunu da düşünüyorum. Hepimizin ortak paylaştığı kültürün olabileceği bir yol olduğunu ve bunu yapabileceğime inanıyorum. Temelini oluşturacak birikime de sahibim.
Cemaat de tezatların içinde yer alıyor...
Herkes cemaati "öcü" derken ben cemaatle ilişki kurdum. Okullarına gittim, ortamlarını gördüm. Ben bunu bir aydın eylemciliği olarak görüyorum. Ön yargıların yıkılması gerekiyor. Bunu yapacak kişi de benim.
Ne yapacaksınız mesela?
Fethullah Gülen’e gideceğim. Onunla en iyi mülakatı da benim yapacağımı düşünüyorum. O bunu biliyor. Meşruiyet sağlamaksa bunu bir tek ben yapabilirim.
Ne sormak istiyorsunuz?
"İnançlı olmak için dindar olmak gerekiyor mu?" Uzun zaman önce sormuştum hala cevap bekliyorum.
Ne demesini bekliyorsunuz?
"Olabilir" demesini umuyorum ve gerekçesini anlatmasını bekliyorum. O zaman çok hayırlı olacak. Eğer ’olamaz’ derse daha zor bir süreçten geçeceğiz.
Sizi referans alıyorlar mı?
Kesinlikle!
Peki cemaat yazılarından sonra insanların kafasında nasıl bir Serdar Turgut var?
Duyduğum bir şey söyleyeyim; art niyet taşımadan yazdığımı ve bunun için beni okuduklarını söyleyenler var.
Siz nereye aitsiniz?
Benim aidiyetliğim yok.
Cemaatiniz yok mu?
Yok. Ama birçok gazetecinin cemaati vardır. Bir kısmı devletle uzlaşır, bazılarının arkadaşları vardır. Ben yalnızım. Asosyal de olduğum için sosyal bir çevrem de yok. Korunmasızım.
’Tek’ de olunabiliniyor demek ki...
Bazen güçlendiriyor. Beni daha çok çalışmaya itiyor. Arada da korkutuyor.
Bir cemaatin içinde yer almak daha kolay değil mi?
Çok daha kolay. Ama olmadı. Birkaç girişimim oldu ama devam etmedim. Onların sizden bekledikleri topluluğun kurallarına uymanız.
Siz hangi kurala uymuyorsunuz da olmuyor?
Ben ’kural’a uymuyorum. Cemaatteki ilişkiler beni rahatsız ediyor. Arkadaşlık ilişkisi de deforme oluyor. Cemaatler de çıkar hedefleri üzerine anlaşmış bir grup.
Ne gibi bir çıkar?
Birbirini koruyup kollama. Beni koruyan çevrem yok. Kimse de "Var" diyemez çünkü ortadayım. Birine bir yazı yazarsınız, onu savunan bir çok yazar çıkar. Bende öyle bir durum yok.
YAYIN YÖNETMENLİĞİNİ ÖZLÜYORUM
Neyi asla, mizah olsa da yazmazsınız?
Dinle ilgili hiçbir zaman mizah yapmadım. Duyarlılıklar olduğu için. Bazen tepkilerden de korktum. Korkmak güzel bir şey.
Serdar Turgut korkak biri mi?
Evet korkularım var. Onları baskı altına almaya çalışırım. Ölümden, sakatlıktan ve bir yakınımı kaybetme korkusu var. Çocuğum olduktan sonra bu korku içimde daha da derinleşti. Kötü algılanmaktan da korkarım. Bir sosyal ortama girdiğim zaman o ortama uygun olmadığımı görmek korkutur beni.
Peki yazarken korkuyor musunuz?
Hayır.
Sosyal ortamda kötü algılanmaktan korkarken yazı yazarken korkmuyorsunuz...
İyi bir yazı yanlış anlaşılacaksa da yazılmalı. Yazının kendi içinde iyi olma kriterlerine bakarım. Cümleler güzel geliyorsa yazarım.
Başkalarının ne söylediği önemli midir?
Beğenilmek isterim.
Eleştirilince geri adım atıyor musunuz?
Kızarım. Ama belli etmem.
Niye?
Kendi beğendiğim takdirde yazının iyi olacağını düşünürüm.
Yazınız hiç sansürlendi mi?
Sansürlenmiştir mutlaka. Yirmi yıldır yazıyorum.
Bu sizi sinirlendiriyor mu?
Bazen yazıları sansürlemek gerekiyor. Yayın yönetmenliği yaptıktan sonra anladım. Değiştirmesini istemek yada çıkarmak normal bir durum.
Davalık olduğunuz yazılar pişmanlık duyduklarınız mıdır?
Hayır onlardan pişmanlık duymuyorum. Çünkü haksız davalar da açılıyor.
Davalık olmak yazar için bir kariyer midir?
Benim yazılarım fikir suçundan yargılanmadı. Hakaret olarak yargılandı. O yüzden bir şey diyemiyorum.
Siz kendiniz gibi bir yazara tahammül edebilir miydiniz?
Gayet tabii. En sevdiğim yazarlar benim gibi yazarlardır. Dediğini korkmadan söyleyen ve rahatsız edebilen insanları seviyorum.
Baş yazarlarla ilgili onları aşağıya çeken bir yazı yazdınız. Baş yazarlık size itici mi geliyor?
Evet. Baş yazıda iyi yazmak zordur. İyi yazar da fazla olduğunu düşünmüyorum. Çünkü sağ solu her iki tarafı da tatmin edecek, gazetenin hiçbir kitlesini ürkütmeyecek yazılar olması lazım. O da kimliksiz oluyor. O yüzden sevmiyorum.
Akşam’daki Serdar Turgut ile Haber Türk’teki Serdar Turgut arasında ne fark var?
Çok fark var. Bir kere burada daha çok çalışıyorum. Çünkü artık günde üç farklı yazı yazıyor gibiyim. O köşe içinde hem ciddi, hem popüler hem de mizah yazıyorum.
Habertürk’e transfer olurken kafanızda ne vardı?
Gelirken "Acaba sırf mizah mı yapsam yoksa ciddi mi yazsam" diye düşünüyordum. İkisinden de kopamıyorum. Aynı gün hem ciddi hem mizah yazayım dedim. Bu defa beni çok yormaya başladı. Haftanın üç günü televizyon programı yapmaya başladım.
Hangisinde daha yetkin bulursunuz kendinizi? Mizahda mı ciddi yazılarda mı?
Mizahda yetkin olduğum kesindir. Kafam bir mizahçı gibi çalışıyor. Bazen kendi yazdığım cümlelere de gülüyorum. Akademik kariyerim de olduğu için ciddi yazı sevdiğim bir şey. Mesela; bugünki yazımı beğendim. "Son savaş ve Türkiye" Ben "referanduma hayır diyeceğim şundan dolayı" demek istemiyorum. O tavırları almak bana kolay geliyor. Farklı bir tavır olacaksa siyasi yazmak istiyorum.
Hiç neden siyaseti mizah dilinde yazmadınız?
Siyasi mizahı sevmiyorum. Sonuçta tavır almak gerekiyor. O da yerden yere vurmak oluyor. Türkiye’de öyle algılanıyor. Bende kişisel mizah yapmayı uygun görüyorum. Cinsellikle ilgili mizahtan da çıktım artık yazmıyorum. Artık aile ile ilgili mizah yazıyorum.
Daha mı kolay?
Daha zor. Çünkü cinsellikle ilgili insanları güldürmek çok kolay. Aile ile ilgili yapmak daha zor.
Bugün önceden yazdığınız edepsiz yazıları niteliksiz görüyor musunuz?
Hayır ama geldiğim noktada sıkıldım. Çünkü onu çok fazla yaptım artık başka şeyler yapmak istiyorum.
Tekrar yayın yönetmenliği teklifi gelse kabul eder misiniz?
Hayır. Yazı yazarak mutlu oluyorum.
Yöneticilik yapmış biri zaman zaman onun getirdiği imkanları özlüyor mu?
Bazen kendinizi tutmadığınız zaman işlere karışmaya başlıyorsunuz. O da ters olacağı için kendinizi baskı altında hissediyorsunuz. Hep kafanızda "ben olsaydım şöyle yapardım" düşüncesi var. Anlamsız, yaşlı adamlara özgü bir tavır bu. Fatih (Altaylı) benim arkadaşım olduğu için söylediklerimi dinlerler.
Haber Türk’te kendinizi tutamadığınız zamanlar oluyor mu?
Hayır. Çünkü onlar da "Çok iyi biliyorsan kendi yayın yönetmeni dönemindeyken yapsaydın" diyebilirler.
Yönetici olmanın ’dayanılmaz hafifliği’ nedir peki?
Para. Daha fazla para alıyorsunuz. O zaman iyi oluyor tabi.
Saygınlık?
Yazarlığın saygınlığı bana yetiyor. Ben yayın yönetmenliğine de yazar saygınlığımla geldim. Sadece hayatınız kolaylaşıyor. Sekreteriniz oluyor. Şimdi özlüyorum.
VAKİT GAZETESİ ÇAĞIRIRSA GİDERİM
Yayın yönetmeninizin arkadaşınız olması ne kadar avantajlı?
Hiçbir avantajı yok. Zaten benim yayın yönetmenlerim hep arkadaşım oldu. Ertuğrul Özkök de arkadaşımdı. Ama onun avantajlarını gördüm. Bazı durumlarda beni koruyup kolladı. Dışarıdan ’atın’ tepkisi geldiğinde beni korumuştur.
Peki Fatih Altaylı sizi korur mu?
Korur. Ama artık ben o ’atılma’ durumunu aştım. O zamanlar yeniydim ve çok uç şeyler yazıyordum. Uçuk şeyler yazmadığım müddetçe bu yazarı kimse ’atın’ demez. Çünkü benim varlığım bu gazeteye bir şey katıyor. İnsanlar bu gazeteyle yakıştığımızı düşünüyorlar.
Yazmayacağınız bir gazete var mı?
Yazamayacağım var. Vakit Gazetesi’nde ben olabilir miyim mesela? Onlar da beni istemezler herhalde. Ama beni Vakit’e çağırırlarsa giderim.
Yazılarınızın kemiği var mı?
Mizah yazısı yazıyorsam, Cumhuriyet beni güldürüyorsa onun sınırlarını zorladığını bile görsem o yazıyı yazıyorum. O yüzden cezalar alıyorum.
Flitleriniz kim?
Çok zorlandığım zaman karıma okutuyorum. Ben yazdıktan sonra beş altı defa okuyorum. Belanın nereden geleceğini artık hissediyorum.
Eşinizle ilgili yazdığınız yazılar var. Köşe yazarı yazı kahramanı olarak neden eşini tercih eder?
Mizah kuralları ile ilgili yazılan bir yazı o kadar. Espri yapacaksınız bir şey yaşamanız gerekiyor. Hayali yapmak daha zor. Rana da bana malzeme veriyor. Ben de onu güzel bir dille anlatabildiğim sürece iyi oluyor.
Kızdı mı hiç?
Hayır. Bu konuda ne yapacağımı ve abartacağımı biliyor.
Serdar Turgut’un eşi olmak zor mudur, bunu konuştunuz mu?
Evet. Zor olduğumu biliyorum zaten. Ama yaşlanıyoruz artık. Onun için eski streslerimizi azaltıp uzlaşmaya doğru gidiyoruz. Çok kavga ettiğimiz söylenemez. Onun da kocası olmak çok kolay bir şey değil.
Edepsiz yazılarınızı çocuğunuz sizi okuyacak yaşa geldiği için bırakmışsınız. O zamana kadar diğer çocukları neden düşünmediniz?
Herkes kendi çocuğu ile ilgili kararı kendi verir. Okutmasınlar.
Siz okutuyor muydunuz ki?..
Benim durumum farklı. Bir okula çocuğumu almaya gidiyordum. O gün çok kötü bir yazı yazmıştım. Bazen yazdıklarım beni de utandırıyor. Kapıda bekleyen veliler benim yazımı okuyorlar. Her gün gördüğüm insanlar. Aynı sınıfa giden çocuklarımız var.
Yazarken utanmıyorsunuz da okuduklarında niye utanıyorsunuz?
Okuyucuyu o kadar yakından görmek utandırıyor tabi.