"SEN KÖTÜSÜN!... O ANI HAYATIM BOYUNCA UNUTMAM MÜMKÜN DEĞİL!...." AYŞE ARMAN HAYATININ ŞOKUNU YAŞADI!.... PEKİ ARMAN'A KİM 'SEN KÖTÜSÜN!....' DEDİ?... NEDEN?..
Duşun tam orta yerinde duruyoruz. Hiç kıpırdamıyoruz. Birbirimizin gözünün içine bakıyoruz. Onun bakışları beni, benim bakışlarım da onu delip geçiyor... Ve tepemizden sular akıyor.
Sen kötüsün!
O anı hayatım boyunca unutmam mümkün değil...
Duşun tam orta yerinde duruyoruz. Hiç kıpırdamıyoruz.
Birbirimizin gözünün içine bakıyoruz. Onun bakışları beni, benim bakışlarım da onu delip geçiyor...
Ve tepemizden sular akıyor.
*
Kızım ve ben.
Kazık kadar kadınım ben. Muhatabım da, 3 yaşında bile olmayan bir bücür.
Öyle bir şey söyledi ki dondum kaldım. Ne yapacağımı şaşırdım. Lanet olası duşun altında öylece dikiliyorum.
Sanki daha önce anne mi oldum? Bilmiyorum ki ne yapılır, nasıl davranılır.
Benim bittiğim an.
*
Oysa ne kadar neşeliydik duşa girdiğimizde. Her zamanki gibi bir sürü oyuncağını getirdi, bir güzel dizdi. Ben onu yıkayacaktım, o da onları.
Ve... ve... ve...
"Saçlar no" dedi.
"Saçlar yes" dedim.
Yine "Saçlar no" dedi, son derece kararlı bir şekilde, ben ise duymamazlığa geldim, benden bu kadar kararlı bir çocuk nasıl çıkmış inanılır gibi değil, neyi istemediğini pek iyi biliyor.
Ama saçların da yıkanması gerekiyor. Ve hayatta annelerin dediği oluyor... Olacak.
Duşu bir güzel kafasına tuttum ve elimdeki şampuanı saçlarına boca ettim.
İşte o anda... Kafasını kaldırdı. "I said saçlar no dedim" dedi.
Yani "Ben sana hayır dedim, neden beni dinlemedin" gibilerinden.
Resmen dayılanıyor yani.
"I said saçlar no dedim" cümlesi komik geldi...
Ama bizimki çok ciddiydi. Gözlerinden alev fışkırıyordu...
İşaret parmağını bana uzattı ve şöyle bağırmaya başladı:
"Sen kötüsün... Kötüsün... Kötüsün... Kötü anne... KÖTÜ ANNE!!!"
Aman Allahım!.. Ne diyor bu çocuk?
*
Tepemizden sular akıyor. Biz birbirimize bakıyoruz. Saçlarının ucuna sürdüğüm şampuanlar omuzlardan aşağıya akıyor. Onun henüz yaşamadığı geleceği de, benim gözümün önünden...
Birden onun üzerindeki kontrolümün hiç de zannettiğim kadar güçlü olmadığını fark ettim.
Hayat boyu kimlere değecek, kimlerle arkadaşlık edecek, nerelerden ne öğrenecek, neler izleyecek, okuyacak tam olarak bilemeyecektim... Benden ayrı, bağımsız bir bireydi...
Geri, içime de sokamayacaktım... Hayat boyu onu korumaya çalışacaktım... Becerebilecek miydim?
Hep yüreğim ağzımda yaşayacaktım.
Evet o anda dank etti, kızım büyüyordu. Her gün yeni bir şey öğreniyordu. Ve bu lanet olası dünya kötüydü. Fena halde dikkatli ve tedbirli olunması gerekiyordu. Bugün benim haberim yokken kötü kelimesini öğrenmişti... Kim bilir daha neler neler öğrenecekti...
*
İnanmayacaksınız ama alındım. Fena alındım. Ben iyi anne olmak için saçımı süpürge edeyim, o bana kötü annesin desin. Sonra kendime "Delirdin galiba" dedim. Üç yaşında bile değil, iki nokta dokuz, daha ne söylediğini bilmiyor. "Anneye sen kötüsün denmez, kimseye öyle bir şey söylenmez..." dedim.
Sesim sert ve otoriter... "Burada patron benim küçük hanım"ı hissettiren bir ses...
Alt dudağı aşağı doğru uzamaya başladı... Ağladı ağlayacak...
"Ben üzüldüm" dedi.
"Ben de üzüldüm Alyacım" dedim.
Kafasını öne eğdi. Allah´tan, birini üzdüğünde üzülen bir çocuk. Ve barışmazsa, affetmezse, affedilmezse rahat etmeyen bir çocuk... Hayata küs devam edemiyor yani...
"Barışalım mı?" dedim.
"Tatam" dedi.
Ve biz Türk filmlerindeki gibi sarıldık ana-kız, duşun altında. Hálá tepemize sular akıyor...
Nede