04 Eki 2021 09:30 Son Güncelleme: 04 Eki 2021 09:59

Selçuk Bayraktar o anları anlattı: '"Allah razı olsun, seni öz kardeşim gibi sevdim' dedi"

Baykar CTO'su Selçuk Bayraktar, 24 TV'de yayımlanan Arafta Sorular'da, Star yazarı Esra Elönü'nün sorularını cevapladı.

BAYKAR A.Ş. Teknoloji Lideri ve TEKNOFEST Yönetim Kurulu Başkanı Selçuk Bayraktar 24 TV ekranlarından yayınlanan "Esra Elönü ile Arafta Sorular" programının bu haftaki konuğu oldu.

TEKNOFEST'te Nobel ödüllü Türk bilim insanı Aziz Sancar ile sahnede yaşadığı anları anlatan Bayraktar, 'Bir anda döndü dedi ki 'Sana sarılmak istiyorum.' Ben de şaşırdım. Ben de hemen sarıldım hemen elini öptüm hocamız çünkü. Hatta sonra hocamızı uğurladık dedik ki hatta önemli bir iş yapıyorsunuz ki ne kadar önemli olduğunu göstermek için de sana sarılmak istedim dedi. Allah razı olsun seni öz kardeşim gibi sevdim dedi.' ifadelerini kullandı.

İşte Selçuk Bayraktar'ın açıklamalarından öne çıkanlar:

BABANIZIN İLK TAKDİRİNİ NE ZAMAN KAZANDINIZ?

Babaların takdirini kazanmak kolay değil erkek çocuk olarak. Biz babamla bir taraftan baba oğul ilişkisinin yanında bir arkadaş gibiyiz. Her şeyi tartışırız da. Bu anlamda onun benim fikirlerime karşı olduğu durumlar dönemler olabilir. Çok iyi uzlaştığımız fikirler de olur hususlar da olur. O anlamda baktığınızda sık sık kazandığım zamanlar da olabilir olmadığı dönemler de olabilir. Beraber mücadele ettiğinizde zaten takdir Allah'ın elinde, olduğunuzda seviniyoruz diyebilirim. Biz aile olarak İHA'larda verdiğimiz mücadeleyi veriyoruz. Babam çok iyi bir mühendis. Babam ve annem hala öyle ve bizimle çalışıyor, bize destek oluyor. Hatta annem biz doğmadan kartlı bilgisayarlarda program yazıyormuş. İktisat mezunu annem. Babam da AKINCI'nın kavramsal görüntüsü babama ait babamın çizdiği hatlar onlar.

"DERDİMİZ CESARETİMİZİ BÜYÜTÜYOR"

Biz takım halinde mücadele ediyoruz. Bunun yanında elbette fikirlerine hayat istikametlerine güvendiğimiz abilerimiz dostlarımız hep oldu. Bir kişi diyemem yani benzer şekilde mühendis olup mücadelemizi vermemize destek olan büyüklerimiz de oldu. Ama bir kişi değil, bir kişi özelinde değil. Mücadele de zaten yaşayan canlı bir şey. Karşınıza çıkan engellere göre değişen bir şey. Derdimiz büyük, derdimizin bu kadar büyük olduğunu da biraz yola çıktığımızda bu kadar büyük olduğunu bilseydik belki bu kadar cesaretimiz olmazdı. Bu kadar zorlu olacağını bazen aşılmaz olacağını düşündürten şeyler yaşadıkça insan tabii ki bir yandan olgunlaşıyor bir yandan da bunları aşabilmenin yollarını buluyor. İnsan öleceği vakti bilse hep onu düşünüp umutsuzluğa kapılır ya biraz onun gibi. Derdi de bilmemek ne kadar büyük olduğunu da bilmemek kolaylaştırıyor bazen. Biz ancak seferden sorumluyuz gayret edeceğiz. Yapabileceğimiz mücadelemizi verirken bir yandan sizin temanız gibi Arafta diyorsunuz ya öyle bakıp, ben kazanacağım diye bakarsanız bu Allah'ın elinde bu öyle de olmayabilir. Kaybedeceğim diye de bakabilirsiniz öyle de olmayabilir. Değiştirebileceğiniz hayat mücadelenizde kontrol edebileceğiniz şeyler var. Bunlardan biri de niyetleriniz. Değiştirebileceğiniz en önemli husus. Bunun da sonuca etkisi olacaksa inancımıza göre en önemlisi niyetinizin ne olduğu. Elinizden ne geliyor gelmeyenlerden sorumlu değilsiniz tabii ki.

PEKİ BAŞARI NEDİR HAKİKATEN İNANAN İNSANLAR İÇİN?

Esra Elönü: Ben bir kere başarı kelimesini kullandınız. Başarı bugünkü modern kalıplarla baktığınızda hayat içinde ne gibi gözüküyor, işini çok iyi yapmak olabilir çok öne çıkmak olabilir. Peki başarı nedir hakikaten inanan insanlar için?

Selçuk Bayraktar: Bizler için Allah'ın rızasını kazanmaktır. Dünyada nedir bu insanlara faydalı işler yapabilmektir. Böyle olduğunda mesleğinizde öne çıkmak yaptığınızda büyük işler yapmak sizi başarılı kılar mı? Belki evet. Dünyada 8 milyara yakın insan yaşıyor. Sadece Türkiye'de 5 milyon mülteci var. Mülteci kampında doğan bir çocuk olarak bu hayatı Selçuk Bayraktar yaşasaydı, benim ne farkım var onlardan. Ya da Afrika'da açlık sınırında doğmuş bir çocuktan ne farkımız var ki? Bizim sadece şansımız var. O kadar şanslıyız ki aç değiliz, savaş altında yaşamıyoruz. Esaret altında değiliz ve Türkiye gibi bir ülkede yaşıyoruz. Bunun yanında iyi bir eğitim alma şansımız olmuş. Gayret ettiğinizde ülkemizde bu eğitime ulaşmanız mümkün. Herkesin şartları dünyaya baktığınızda böyle olmuyor. Ne üstünlüğünüz var ki? Elinizde bu imkanlar olmuş siz de gayret etmekle sorumlusunuz. Bunlar bir anlamda bunları ne kadar çok düşünürseniz biraz söylediğiniz alkışlar ve teveccühü biraz daha anti virüs anlamında sordunuz ya belki biraz daha frenlemiş olursunuz. En nihayetinde bunların hepsi Allah'a ait şeyler. Siz ancak niyetlerinizi kontrol edebiliyorsunuz. Onlar da iyiyse umuyoruz ki iyidir. Çünkü gönülleri de Allah biliyor. Bütün gayretimiz de bunları düzeltme yönünde

"SİZ MÜCADELE ETTİĞİNİZ SÜRECE GAYRET GÖSTERDİĞİNİZ SÜRECE OYUN BİTMEZ"

Aklıma ilk geleni yapmam. Ben genelde istişare etmeyi, düşünmeyi severim. Öyle genelde eylem alırım. Selçuk Bayraktar'ın ödediği ilk bedel. Hayatta her şeyin bir bedeli var. Hep hayatta her şeyin her yaptığınız şeyin neticede bedeli var. Bir bedel derken yıkım gibi soruyorsanız gerçekten üzmüş olaylardan veya sarsmış olaylardan soruyorsanız 2009 yılında biz o dönemde Bayraktar TB2'nin bir ufağını yapıyorduk. 450 kg ağırlığında o uçuşlardan birinde tırmanırken bazı ayarlarını değiştiriyordum. Orada bir hata yaptık ve uçak kaza geçirdi. O zaman biraz tabi tarihimize de baktığımızda kazalarla ve talihsizliklerle akamete uğradığından o zaman çok üzüldüğümü hatırlıyorum. Mesele mücadele etmek ama. Siz mücadele ettiğiniz sürece gayret gösterdiğiniz sürece oyun bitmez. O zaman epey bir üzülmüştüm bir yıkım gibi olmuştu

"SONUCUN DEĞİL GAYRET ETMENİN BAŞARI OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUM"

Niyetlerimiz iyiyse, bunun başarı olduğunu düşünüyorum. Sonucun değil gayret etmenin başarı olduğunu düşünüyorum bu da beni mutlu ediyor. Kendimi her konuda eleştiriyorum. Hatta insanlara da soruyorum ne düşünüyorsun diye. Herhangi bir davranışım fikrim olabilir. Bunu sorgulamayı seviyorum.

Zor insanlar herhalde iletişim dilini kurmakta zorluk yaşanılan insanlar. Çok kızdığım zaman sabretmeye çalışırım ne kadar sabredebiliyorsam. Orada öfke de çok dipsiz bir vadi. Dolasıyıla dikkatli olmak lazım. Şüpheci değil meraklıyım.

EN SEVDİĞİNİZ İNSAN İÇİN NE İCAT ETMEK İSTERDİNİZ?

Kızım Aybüke eve civciv aldı, kedisi de var zaten. Aybükenin kedisi bile meşhur. Şimdi civciv aldık. Onların ısıtıcısı falan da var. Böyle civcivleri eğlendirecek şeyler olabilir. Kaykay olabilir mesela. Civcivleriyle oynamasını kolaylaştıracak şeyler olabilir

"CERRAHİ YAPAN ROBOTLAR"

Dünyada bir kriz var bütün dünyayı sarmış bir kriz. Solunum cihazları eksik acil ihtiyaç olabilir. Bir anlamda toplumsal bir projeydi. Türkiye'de bu işler yapılabilir gayret edersek nasıl ki savunma sanayinde ülkemiz çok iyi bir noktaya geldi. Yüzde 15 yerlilikten yüzde 80'e giden bir noktaya hatta dünyada iddialı markalarımız olmaya başladı. Aynısını diğer sivil alanlara taşımak lazım. Böyle bir kriz de var. Bu cihazı da hızlı bir şekilde geliştirmek gerekiyor. Yapan bir girişim vardı yıllardır biz ona destek olduk. Aselsan ve Baykar olarak destek olduk. Ben kendim de sabahlara kadar çalıştım. O sayede çok phızlı bir şekilde üretildi bu cihazlar ve dünyaya emsal teşkil etti. Batıda ben öleceksem herkes ölsün cihazların parçasını yasakla diye bir mantık vardı cihazları üretemediler gittiler Çin'den aldılar. Bu alanda batıdan daha geri olmaısna rağmen ülkemiz bunu çok kısa sürede seri üretim haline getirildi hatta ihraç edildi. Biz tabi şöyle başladık yola öncelikle hediye edelim dedik. Bize mühendisler olarak cihazı yapmak da yakışır dedik. Sağlık Bakanlığı'na yardımcı olmak üzere bir kampanya yaptık. Tıp anlamında da bir özgüven verdi. Biz istişare ettik bir çok girişimcinin cesaretlendiğini biliyorum. Biraz da siz buluş derken biraz yapmaya çalıştığımız şey şu, kendim buluş yapmaktan ziyade gençlerin buluşlarını ortaya çıkarmak onların önünü açabilmek ve toplumsal dip dalgayı oluşturabilmek. Onu da yavaş yavaş başardığımızı düşünüyorum.

Yani bu hastalıklara özellikle biyomedikal alanlarla alakalı açıkçası biraz okuyorum. Teknolojinin farklı alanlarını okuyorum. Çaresi zor hastalıklarla alakalı. Özellikle pandemide aşı gündeme geldi. Ben uçakları çok sevdim hayatım boyunca. Derinlemesine bunda uzmanlaştım, biraz böyle acaba yapabilir miyim gibi sorularım oluyor tabi. Bir taraftan da bilim de öyle uzmanlaştığınız konular oluyor ama bir taraftan da 13 farklı disiplinden oluşan ekibi yönetiyorum. O kadar derinleşiyorsunuz ki bir taraftan o kadar derinleştikçe şunu da görüyorsunuz mühendisliğin hepsi bir. O derinliği başka bir dalda da uygulayabiliyorsunuz. Çünkü hepsini ifade eden dil matematik. Son dönemde bir anlamda mühendisliğin de tıbba girmesiyle yaşadığımız gelişmeler mühendislik bakış açısıyla yapılmış buluşlar ve keşifler öyle. O alanlara kafayı yoruyorum açıkçası. robotik cerrahi çok yakın bize. Baykar olarak robotik cerrahi yapan robotlar var o bize çok yakın bir alan. O alanlara da kafa yoruyorum açıkçası

"ELEŞTİRİLERİ BEN DİKKATE ALIRIM AMA İFTİRAYA VARDIĞI ZAMAN O ZAMAN BİRAZ DAHA HASSASIM"

Biz Karadenizli bir babanın 3 tane erkek, annem de Kastamonulu. Baba tarafı Trabzon, üçümüzün de hedefi aynıydı. Eleştirileri ben dikkate alırım ama iftiraya vardığı zaman o zaman biraz daha hassasım. İnsanların ne dediği elbette umurumuzda ama tabi şu anlamda bir defa şu önemli yaptığınız işte niyetinizden emin misiniz bu önemli, bunun yanında düsturunuzdan emin misiniz o ahlaktan namustan etikten ayrıldınız mı buradan sapmıyorsanız kim ne derse desin. Birileri bir yola çıktığınızda elbette bütün yollarda diken ve taşlar ve sarp kayalıklar olabilir. Hatta yoksa belki gittiğiniz yol yol değildir. Hep düz sahillerde yürüyorsanız çıkacağınız yerler de çok iyi olmayabilir.

"YOLDA KEŞFEDİLMİŞ BİR ŞEY VE DEVAM EDİYORUZ"

Sonucu bilseniz kıymeti olmaz. Kıymetli kılan zaten ne kadar zor ve bilinmez olduğudur. Ne kadar büyük engellerle karşı karşıya kalacağıdır bir mücadelenin. TEKNOFEST'te ilk yıl özellikle epey acaba olacak mı insanlar rağbet edecek mi bu kadar kurum birlikte yapıyoruz. Hiç benzeri yapılmamış bir etkinlik o güne kadar. Kiraz festivali var konserler var fuarlar var bunun yanında hava gösterileri var ama teknolojinin fuarı olur sempozyumu olur fuar dediğiniz ticari maksatlı yapılır. Ama teknolojinin festivali belki futbol festivali deseniz bu toplumda sevilen bir şey. Tekirdağ'da kiraz festivali var yılda bir kez oluyor güzel de bir şey. Orada kimisi ticaretini yapıyor kimisi tanıtımını yapıyor. Şimdi teknolojinin festivalini yapacaksınız niçin yapacaksınız teknolojiyi geliştirme fikri üzerinden. İşte yepyeni bir telefon çıkıyor milyonlarca izleniyor. Yabancıların yaptığı eserleri koyacaksınız çok güzel bunları tanıtacaksınız. Burada diyorsunuz ki bizim yaptığımız teknolojileri de sergileyeceğiz insanlar gelip buna dokunacaklar hatta imkanı olmayan çocuk bile gelip buna dokunacak ve belki ilerde Türkiye'nin uzay projesinde yer alacak. İlk yıl 19 paydaş vardı ama bayağı bir karabasan gördük diyebilirim. Acaba insanlar ne yapmaya çalıştığımızı anlayabilecekler mi diye düşündük. Bütün bu bilinmezlik öyle bir görüntüye büründü ki o alana ilk kızımla eşimle birlikte gittik. Çocuklar gelince birden büyülü bir yere dönüştü orası, öyle bir duygusu vardı ve öyle de devam etti

"DÜNYADA AÇIK ARA REKOR KIRDI"

Biz arkadaşlarla birlikte iddialaşmışız kaç kişi gelir TEKNOFEST'e diye en yüksek söyleyen 150 bin demiş. 550 bin insan geldi ilk yıl. İkinci yıl zaten dünyada açık ara rekor kırdı. Maksadı anlamında Allah'a şükür çok başarılı oldu. Teknoloji tüketmenin en basit eylem olduğunu asıl olanın teknoloji üretmek olduğunu bu mottoyla bu zincirle bu halkaları oluşturduğu bu zincirle yaptığınız zaman Milli Teknoloji Hamlesi ülkemize ve insanlığa fayda sağlar. İlk yıl da öyle bir bilinmezlik vardı. O giden süreç de çok sancılı oldu. Teker teker o paydaşların hepsine gidip bunu anlatmanız lazım. Bir kere hemen sonucunu göreceğiniz birşey değil. Tarlayı 2-3-5-10 yıl ekeceksiniz 10 yıl sonra bir şeyler çıkacak. Ben ilk yıldan bu yana destek veren tüm paydaşlarımıza teşekkür ediyorum. İşte şimdi Türkiye'nin sınırlarını aşmaya başladık.

"YANAN MEŞALEYİ BÜTÜN TOPLUMA YAYMAKTI"

TEKNOFEST özelinde hedefimiz ülkemizin toplumsal seferberliği ve dip dalgayı oluşturmaktı. Yanan meşaleyi bütün topluma yaymaktı. Onun adım adım başladığını ve iyice tutuşmaya başladığını görüyoruz. İlk yıl bizim TEKNOFEST'in kalbinde yarışmalarımız var. Bugün kullandığımız arabalar bile Paris'te yapılan bir yarıştan doğuyor. Şimdi yavaş yavaş akıllı arabalar geliyor. Elektrikli arabalar da 2000'li yıllarda yapılan çok büyük ödüllü teknoloji yarışmasıyla başlıyor. Bu gibi yarışmalar var geleceğin trendlerini içeren, bunları da paydaşlarımız düzenliyor. Tüm topluma da bu yarışlar mal ediliyor. Nasıl ki lig maçını herkes izliyorsa burada da biraz o kadar olmasa da ona yakın bir hava esiyor. Cumhurbaşkanımız, bakanlarımız gidip bu çocuklara ödül veriyor. Roket yarışmamız vardı. Bu dünyada iki yerde yapılıyor. Bunda hedefimiz de ülkemizin uydu teknolojilerini geliştirecek çocuklarını geliştirmek. İlk yıllarda sorduğumuzda o çocuklara hayalleri bana çok iddialı gelmemişti. Yani şurada mühendis olmak istiyorum veya bir kurumda çalışmak istiyorum. Şimdi mesela 4 yılını düzenledik bu yıl. Bu yıl artık şunu yapacağız ve dünyada da bir numara olacağız diyen çok öğrenci vardı.

Şimdi görüyoruz Anadolu'nun her yerinden gelen biz bu yıl 50 bine yakın başvuru aldık. 200 bin öğrenci başvurdu. 200 bin çok büyük bir rakam. 50 bin takım proje yazıyor küçük rakamlar değil bunlar. Bağımsız akademisyenler tarafından denetleniyor. Her bir yarışmaya yüzlerce başvuru oluyor ve o projeleri de üniversite seviyesinde olabilir lise seviyesinde olabilir. Bütün bu alanlarda şunu gördüm TEKNOFEST'in de en önemli hedeflerinden biri de buydu çocuklar artık kendi girişimlerini kurmaya başlamışlar. Bunlar ticari gelir elde etmeye başlamış. İlk yıl insansız su altı yarışmamıza katılan genç kardeşimiz kendi ekibiyle birlikte takımını kurmuş hatta bu alana ilk kez o yarışmayla merak sarmış. Şimdi o robotu bayağı ciddi bir ticari hacme de ulaştırmış. Bunlar istediğimiz örnekler görmek istediğimiz örnekler. Bunların 5 yıl içerisinde o kadar çok tohum atıldı ki on binlerce tohum atıldı şimdi bunlar diyor ki ben Türkiye'nin bağımsız ve müreffeh yarınları için ülkemin ve insanlığın faydasına teknoloji geliştireceğim diyen gençler var. Biz TEKNOFEST'i bir devrim olarak görüyoruz, bu gerçekten toplumsal bir devrim bir anlamda.

Bu alanların hepsi önemli. Hepsinde ülkemiz tam bağımsız olacaksa müreffeh olacaksa Savunma Sanayi tam bağımsızlık için önemli ama diğer sivil alanların hepsini geliştirmek. Dünyada dönüşüm teknoloji üzerinden geliyor. Medeniyetinizin sesi daha gür çıkacaksa muhakkak bu teknolojileri geliştirmek zorunda. Pandemi var veya yok terörle mücadele var ya da yok bu teknolojilerin hepsinde var olmamız lazım en az futbol kadar önemli.

"MEDENİYETİMİZ BİZİM POZİTİF BİLİMİN KURUCULARINDAN"

Medeniyetimiz bizim pozitif bilimin kurucularından. Hatta bu metodolojiyi ilk sentezleyen oluşturan medeniyet. Bilim bir bilgi edinme metodolojisidir aslında. İşte kontrollü deneylerle bağımsız gözlemcilerin dünyanın herhangi bir yerinde deney ve gözlemlerle objektif bilgiyi toplama ve belgeleme sonraki nesillere aktarma metodolijisi. Bunun metodunu yazanlar da İslam Medeniyeti'nin bilim adamları. Bunların hepsinin kökünde bizim medeniyetimizin olduğunu görüyorsunuz. Cezeri de benim de uzmanı olduğum robotik biliminin kurucusu. Cezeri alanın kurucusu. Ben de robotik uzmanı olarak sınıflandırıyorum kendimi. Cezeri de bu alanın atası. Yani biz kurucu olmuşuz bu bağın yitirilmesi en büyük talihsizlikleri. Biz bağımızı koparmışız bilimle teknikle. Belki Kültür ve Sanat için de aynı şeyi söyleyenler olabilir ama bilime bakınca bunu net olarak görüyoruz. Birileri padişahın aklına giriyor rasathane topa tutuluyor. Buraya donanma geliyor sahile yanaşıyor. Düşünün ki Kandilli'deydi yeri hatırladığım kadarıyla donanma top tutuyor ve burayı yıkıyor. Bir daha kimse bu alanla uğraşır mı? Dolayısıyla bu yaşadıkları en büyük talihsizlik. Bu toplumsal kültürün bir anlamda bundan kopmuş olması ve yüzyıllar boyu bu böyle gitmiş benim gördüğüm kadarıyla. Biz medeniyet olarak kopmuşuz ve bir anlamda bizim kopmamızla birlikte İslam Medeniyeti de kopmuş.

Büyük bilim insanları yetiştiren bir medeniyet elbette o da devralıyor, bilimsel bilgi birikimi medeniyetlerden medeniyete geçiyor biz bu bağımızı yitirmişiz. Tam manasıyla belki kırılma noktasında dönüşümü tamamlamamışız. Şu anda bizde yaşanıyor ama belki biz bunu görmek istemiyoruz.

"ORADA TOPLUMUN BENİM GÖRDÜĞÜM KADARIYLA HATASI VAR"

Bazen toplumun elinde de çok yapacak bir şey olmuyor belki. Dolayısıyla bu sonuç ortaya çıkıyor. Devrim arabalarına cunta sahip çıkıyor inanılmaz bir siyasi destek var ona yaptırtılmıyor. Orada da toplumsal bakışın eksik olduğunu görüyorsunuz. Attırılan bazı gazete manşetlerine kurban ediliyor. Yolda kalmasına toplum zaten biz yapamayız anlayışıyla bunu biz aslında hür ve bağımsız yaşamış bir medeniyetin çocuklarıyız. Biz asla esir olmadık ama sömürge toplumlarında görebileceğiniz bir yaklaşım bu 'Biz başaramayız'. Orada toplumun benim gördüğüm kadarıyla hatası var. O manşetlere inanmış olması. Çünkü dalga geçiyorlar. Bir şekilde Türkiye yabancı markaların girmesi gerekiyor giriyorlar da oluşturmaları gerekiyor bu ona bir başkaldırı Devrim otomobili hatta siyasi destek olmasına rağmen orada bile kurban ediliyor.

"BİZ HEP ASKERLERİMİZLE KOL KOLA ARAZİDEYDİK"

Bizim uçağımız daha düşmeden gazete manşetlerine düştü. Uçak düşmüş yapmamış olsaydık düşmezdi, öyle baktı. Helal olsun biz uçak mı yapmışız dediler. Sakın yılmayın sakın caymayın. Benzer anlayışın uzantılarını hep gördük. Türlü türlü dışarının tezgahlarını bürokrasideki oyunlarını hep yaşadık. Devrim Otomobili'nde birileri türlü türlü tezviratlar üretiyorsa bunu hep gördük. Atış izni verilmedi pist iptal oldu. Garip garip engellemeler hatta entrikalar neredeyse çileden çıkartacak lanet olsun dedirtecek oyunlar tezgahlar bunları yaşadık. Asl olan sabretmek sonuna kadar dosdoğru mücadele etmek. Birileri size deseydi ki 'Ya kardeşim ya bu deveyi güdersin ya bu diyardan gidersin' biz bunlara karşı hep dimdik durduk inandığımız doğrudan ahlaktan etikten sapmadık bildiğimiz yoldan sapmadık. Benim 2007'den bu yana 14 yıldır gitmediğimiz üs bölgesi kalmadı. Hatta evlenene kadar işyerinde yatıp kalkıyordum. Şimdi de işyerinin yakınında oturuyoruz. Ne zaman bir operasyon olsa askerle birlikte birileri bize o bürokrasinin koridorlarını gösterdiğinde biz hep arazideydik

"SAĞLIKTA YAPAY ZEKAYI DA GELİŞTİREBİLİRSİN AMA BU DÜSTURLA"

Bu milli teknoloji hamlesinin yapı taşları bir kere geleceğin teknolojisinde çalış etikten ve ahlaktan asla ayrılma medeniyetimizin değerleri olan merhamet iyilik güzelliği en tepede tut ne yapıyorsan kendinden öte cemiyetini öncele milletini öncele ülkeni öncele bunun faydasına yapmaya çalış. Hayal et araştır geliştir ve üret. Hatta milli ve özgün olsun. Kendin tasarla kimseyi kopyalama. Başkasının kopyası olmayacağından yarın daha iyi bir eser yapabilirsin. Daha iyisini yapma imkanı olmayacak bunun örneğini nerede görüyoruz Mimar Sinan'da. Mimar Sinan'ın eserleri neden şaheser. Çünkü bir başkasının kopyası değil. Her yönden mükemmeliyeti bir anlamda yakaladığını mana anlamında teknik anlamda her yönden çok derin olduğunu görüyorsunuz. Biz de aşılamaya çalıştığımız vizyon bir anlamda bu. Bu yolda devam edersen yarın aşıyı da bulursun insanlığın başına bela olacak büyük bir belayı da çözüm üretebilirsin. İHA/SİHA'yı da geliştirebilirsin. Sağlıkta yapay zekayı da geliştirebilirsin ama bu düsturla. Diğeri ne yabancı bir markanın temsilciliğini al sadece ona üretim yap tamamıyla montaj sanayi dediğimiz şey. Baktığınızda zaten bizim havacılıktaki serüvenimize baktığınızda aslında büyük girişimler olduğunu görüyorsunuz. Bir anlamda ülkenizi daha bağımlı kılan tesisin sahibini zengin eden kendini tüketen bir anlayış gelmiş.

"ALLAH RAZI OLSUN SENİ ÖZ KARDEŞİM GİBİ SEVDİM DEDİ"

Aziz hocamızın TEKNOFEST'e gelmesi, gençlere örnek olması, böylesine yaşayan bir gururumuzun biz hayattayken aynı organizasyonda aynı çatı altında buluşabilmesi bizler için bir lütuf olarak gördük. Öncelikle davet ettik ben seve seve gelirim dedi. Ben daha önce tanışmıyordum. TÜBİTAK Başkanımız çağırdı. Orada bulunan bilim insanlarımıza bir konferans verdi. Fatih'in de dediği gibi İstanbul ya sen beni alırsın ya ben seni anlayışıyla Türk-İslam alemiyle bağlarınızı kuvvetli tutun gibi nasihatleri oldu. Gençlere çok güzel bilimsel konferans değil nasihatleri oldu. Sonra biz beraber alanı gezdik. Dünyada ilk kez hem insanlı hem insansız hava araçları gösteri yaptı. Orada gezerken büyük ilgi vardı hocamıza da sonra yarışma çadırlarına gittik. Hocamız adeta bir futbol şampiyonasında insanlar sevinirler ya TEKNOFEST'in böyle bir ortamı var. Gezdik sahneye çıktık, orada bir basın mülakatı oldu. Sonra herkes çok heyecanlı coşkulu hocamızdan dolayı. Biraz pandemiden dolayı hocamızın da yaşı var dikkat ediyoruz. Bir anda döndü dedi ki 'Sana sarılmak istiyorum.' Ben de şaşırdım. Ben de hemen sarıldım hemen elini öptüm hocamız çünkü. Hatta sonra hocamızı uğurladık dedik ki hatta önemli bir iş yapıyorsunuz ki ne kadar önemli olduğunu göstermek için de sana sarılmak istedim dedi. Allah razı olsun seni öz kardeşim gibi sevdim dedi.