27 Mayıs 2019 14:07 Son Güncelleme: 27 Mayıs 2019 14:12

Selahattin Demirtaş cezaevinde 33 gazetecinin sorularını cevapladı!

Edirne Cezaevin’nde tutuklu bulunan HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, 33 gazeteci, yazar ve eleştirmenin birer sorusunu yanıtladı.

Gazete Duvar’dan İrfan Aktan bugünkü köşe yazısında Selahattin Demirtaş ile 33 gazeteci ve yazarın birer soru sorarak yaptıkları röportajı yayınladı.

Selahattin Demirtaş’a avukatları aracılığıyla iletilen soruları soran gazeteciler arasında Hasan Cemal, Melis Alphan, Nevşin Mengü, Pınar Öğünç, Sedat Ergin, Ahmet Tulgar, Ayşegül Doğan, Ece Temelkuran gibi gazeteciler yer aldı.

Selahattin Demirtaş da bu fikir için İrfan Aktan’a ve soru soran isimlere teşekkür etti. Demirtaş güncel siyasetten edebiyata, Kürt dilinden sanata, İstanbul seçimlerinden hapishane koşullarına kadar çeşitli meselelere dair sorulara cevap verdi.

İrfan Aktan’ın bugünkü köşesinde yayınlanan o röportaj şu şekilde:

Bundan bir hafta önce, hem son öykü kitabı Devran’ı hem de Öcalan’a yönelik tecrite karşı yürütülen açlık grevindeki kötü gidişatı ‘konuşmak’ üzere HDP eski eş genel başkanı Selahattin Demirtaş’la avukatları aracılığıyla bir söyleşi yapmak istedik. Avukatları üzerinden Demirtaş’a, farklı düşüncelerdeki gazeteci, edebiyatçı, yazar ve eleştirmenden birer soru iletmemiz halinde yanıtlayıp yanıtlamayacağını sorduk. Demirtaş’tan olumlu cevap gelince farklı görüşlerdeki 33 isimden birer soru rica ettik. (Şalom gazetesindeki meslektaşımız, gazete adına soru sormak istediklerini iletti.) Demirtaş güncel siyasetten edebiyata, Kürt dilinden sanata, İstanbul seçimlerinden hapishane koşullarına kadar çeşitli meselelere dair sorulara kısa süre içinde yanıt verdi.

Ancak söyleşiyi yayına hazırladığımız sırada, bugün öğlen saatlerinde tarihi bir haber geldi; başta Leyla Güven olmak üzere onlarca ismin ölüm sınırına dayandığı anda Öcalan’ın çağrısıyla açlık grevi sonlandırıldı. Avukatları aracılığıyla gün içinde Demirtaş’tan bu tarihi gelişmenin anlamıyla ilgili ilk değerlendirmesini de aldık.

1- İrfan Aktan : Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması ve kendisinin çağrısı sonucu bugün açlık grevine son verilmesini, bu tarihi gelişmeyi nasıl okuyorsunuz?

Tecrit politikaları, Türkiye’ye kaybettiren politikaların en büyüğüydü. Bundan vazgeçilmesi, eminim tüm Türkiye toplumunun yararına olacaktır. Açlık grevlerinin amacına ulaşarak bitmesini sevinçle karşılıyorum. Başta açlık grevi eylemini yapanlar, direnişin öncüsü anneler, destek olan kamuoyu, avukatlar ve tüm halkımıza bu duruşlarından dolayı şükranlarımı sunuyorum. Bundan sonraki sürecin nereye evrileceğini şu anda bilemiyorum, fakat aslolan, barış ve demokrasi ısrarından vazgeçmeden mücadeleyi sürdürmektir. Açlık grevi sürecinde kendini feda edenler dâhil, bedel ödeyen herkese, tüm halka barış ve demokrasi sözümüz var. Sayın Öcalan’a fırsat tanınırsa hep beraber bunu başaracağımıza inanıyorum.

2- Ahmet Tulgar (Gazeteci, yazar): Bir politikacı olarak siyasetin nasıl bir buluşturucu, barıştırıcı, özgürleştirici gücü olduğunu gösterdiniz. Şimdi hapishanede yazdığınız kitaplarla edebiyatın nasıl bir güç ve sığınak, nasıl bir özgürleşme imkânı olduğunu gösteriyorsunuz. Ve her iki durumda da iktidarları sarsıyorsunuz. Bunların temelindeki yaşam felsefenizi anlatır mısınız? Toplumsal olandan çok bireysel olanı merak ediyorum ama.

Verili olanla, hazır olanla yetinmeyi bilmiyorum ben Ahmet. Kalıplar, şablonlar, ezberler boğuyor beni, nefes alamıyorum. Önüme çıkan her sınırı, en az bir defa ihlal etmesem kendime olan saygımı, güvenimi yitirecekmişim gibi hissediyorum. Siyasi bir öncü olma hırsı veya güdüsüyle yapmıyorum bunları. Bunları yapıyorum diye bana siyasi öncü misyonu atfediliyor, ben de bundan kaçamıyorum. Ama bana bu misyonu atfedenlerin de kalıplarını, ezberlerini, sınırlarını ihlal etmekten alıkoyamıyorum kendimi. O zaman da, daha bir siyasi öncü olarak kabul görüyorum. Böyle böyle gidiyoruz işte, Allah sonumuzu hayretsin. Son kitabın Bakmadığınız Bir Yer Kalmıştı için eline sağlık diyorum.

KETIL, HDP İLE KOORDİNELİ OLARAK ÇALIŞIR

3- Ayşegül Doğan (Gazeteci): Siyasi iletişime ‘ketıl’ ile yaptığınız katkı büyük ilgi uyandırdı. 24 Haziran Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi ketıl performansı çok konuşuldu. E-miting yaptınız, basın toplantısı bile düzenlediniz. Önce her Pazartesi düzenli olarak, sonra da çat kapı geleceğiniz söylediniz. Bu yıl sadece bir kez, 31 Mart öncesi çalıştı ketıl… Ketılda arıza mı var, neden daha az çalışıyor?

Hiçbir arıza yok sevgili Ayşegül. Gerektiği yerde, gerektiği şekilde ve HDP ile koordineli olarak çalışır ketıl.

4- Bêritan Canözer (Gazeteci): Leyla Güven 190 günden fazladır açlık grevinde. Ölüm orucunda olanlarla beraber binlerce tutsak da bu grevi sürdürüyor. Hükümetten açlık grevlerini sonlandıracak ve çözüm odaklı bir adım atılmamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Zorlu ve ağır bedellerle ilerleyen bir mücadele sürecindeyiz sevgili Bêritan. Her şey arzu ettiğimiz takvimde gerçekleşmeyebilir ama direnenler er geç kazanacaktır. Buna yürekten inanmak ve her yerde direnişte ısrarcı olmaktır önemli olan, gerisi zaman meselesidir.

5- Ece Temelkuran (Gazeteci, yazar): Türkiye siyasetiyle ilgili bir manifesto yazsanız ana başlıkları neler olur?

Sevgili Ece, siyasi bir manifesto yazmak işin en kolayı. Demokrasi ve özgürlükler konusundaki engellerin ortadan kaldırılmasına dair yeterince yol haritası var elimizde, kanımca. Eksik olan şey eylemektir. Başarabileceğimize dair umudu ve cesareti artıracak işler yapmalıyız diye düşünüyorum. Yazılarını keyifle okuyorum bu arada, yüreğine sağlık.

ÇIKINCA DÜNYA BANA DAR GELECEK DİYE KORKUYORUM

6- Doğan Tılıç (Gazeteci): Cezaevine girmeden önceki Demirtaş’la cezaevinden çıktıktan sonraki Demirtaş’ın hayata ve dünyaya bakışında ve de siyaset yapışında bir farklılık olacak mı?

Olmaması mümkün mü Doğan Abi? Her deneyim, bize yeni perspektifler sunar elbette. İki buçuk yıldır iki kişi, küçük bir hücrede yaşıyoruz. 46 yıllık ömrümde, dünyamın bu kadar genişlediği başka bir dönemim olmadı. Çıkınca dünya bana dar gelecek diye korkuyorum.

7- Fatih Polat (Gazeteci): Devran’da, karakter inşası bakımından en başarılı bulduğum, beni çok etkileyen, politik göndermelere en uzak öykü olan, cenaze levazımatçısını anlattığınız ‘Yeni Hayat’ olmuştu. Hatta okurken, Yusuf Atılgan’ın Anayurt Oteli’ndeki efsane karakteri ‘Zebercet’ geldi aklıma. Bir edebi metin olarak, kurgu payını bir kenara koyarak soruyorum, bu kadar başarılı canlandırdığınız cenaze levazımatçısının hayatınızda bir karşılığı var mı?

Öykünün hayatımda doğrudan bir karşılığı yok Fatih. Fakat benzer durumlarla çok karşılaştım. Bulunduğu konumu ve yeteneklerini doğru değerlendirerek yeni bir yaşam inşa etmeyi bir kenara bırakıp, fantastik maceralarda hüsranı yaşayanları çok gördüm. Uç bir örnekle, kurmaca yoluyla anlatmaya çalıştım birazcık.

BELLİ BİR YAŞA KADAR HERKESİ HAKİKİ SANIRDIM

8- Fehim Taştekin (Gazeteci): Kimlerin mahpususunuz?

Emin ol kimsenin mahpusu değilim Fehim. En çok da, beni tutsak aldığını zannedenlere karşı olabildiğince özgürüm.

9- Gaye Boralıoğlu (Yazar): Edebiyatınızı tariflemeye kalksam, başvuracağım kelimelerin başında “hakiki” gelirdi. Yaşanmış olsa da olmasa da öykülerinizin hakikat dozu çok yüksek. Hayatta ve edebiyatta hakikat sizin için ne ifade ediyor?

Dünyadan Aşağı kitabını okudum, çok beğendim sevgili Gaye. Eline, yüreğine sağlık. “Hakiki olmak” benim için bir tercih değil. Ben hakiki olmak dışında hiçbir şey bilmiyorum ki. Bunun bir meziyet olarak görülmesi çok şaşırtıcı benim için. Belli bir yaşa kadar, herkesi hakiki sanırdım. Çok sonraları farkettim ki durum öyle değilmiş. İlk zamanlar kendimi aptal gibi hissettiğimi de itiraf etmeliyim. Daha sonra başka türlü olamayacağımı anlayınca, bu yönümle barışık yaşamayı öğrendim. Ve ben ne yapsam beni belirleyen hakikilik oluyor artık.

NEDEN UMUTLU OLMALIYIZ? ÇÜNKÜ ÖYLE GEREKİYOR

10- Gökçer Tahincioğlu (Gazeteci, yazar): Devran’da bütün fukaralığa, çaresizliğe, hayal kırıklıklarına rağmen dışarıya sızan bir umut, anlama ve anlatma çabası var. Kitap, yıllarını cezaevi kapısında geçiren anne ve babanıza armağan edilmiş. İstanbul seçiminin iptal edildiği gün ise gördüğümüz bir tablo vardı.Öcalan’la avukatların görüşmesinden sonra başlayan, HDP’ye yönelik önyargılı sözler ve suçlamalar, Gezi’ye kadar uzanan eleştiriler. Buna karşılık HDP seçmenlerinden gelen “siz neredeydiniz” karşılığı. Edebiyat, bu makası kapatabilir mi? Anlamak ve yeni bir dil inşası, üstelik çok kolayca karşıt siyaset üretilirken mümkün mü? Neden umutlu olmalıyız?

“Mühür” romanın güzeldi Gökçer, eline sağlık. Ortak arkadaşımız Kemal Göktaş’a da selam söyle lütfen. Onun da yazılarını takip ediyorum. Sözünü ettiğin makasın, kutuplaşmanın, fanatikliğin veya önyargıların ortadan kaldırılması çok kolay bir iş değil. Bu konuda edebiyatın büyük desteği olacağından şüphem yok ama, o da yetmez. Sanat, felsefe, alternatif tarih, hatta mitolojinin de siyaseti (ve de dilini) belirleyebilmesini sağlamak gerekir. Üstünkörü edinilmiş bir siyasi bilinçle yapılan her türlü siyaset kabadır, ötekileştiricidir ve makasların daha fazla açılmasından başkaca bir sonuç doğurmaz. Sorun çözmediği gibi, sürekli yeni sorun üretir. Peki neden umutlu olmalıyız? Çünkü öyle gerekiyor.

11- Hasan Cemal (Gazeteci): Sevgili Başkan, seni ve sohbetini çok özledim, seni bu kadar zamandır hapiste tutan adaletsizliğe zaman zaman isyan ediyorum. Ne zaman çıkacaksın? Ne zaman hasret gidereceğiz?

Merhaba Hasan Abi, sesini duymak güzel. Ben de misafirperverliğini ve güzel sohbetini özledim. Bunu bir dahaki duruşmada tahliye gerekçesi olarak ileri süreceğim ama kabul göreceğini sanmıyorum Halk yeterince isteyince ve bunu istediğini yeterince görünür kılınca cezaevleri boşalır. Bu da mücadeleyle belirlenir ancak. Fakat cezaevine gömüleni duymadım bugüne kadar. Herkes bir şekilde çıkıyor. Önemli olan onurumuzla girdiğimiz bu yerden, onurumuzla çıkmaktır. Sen yine de, her zamanki gibi sofranı açık tut, bakarsın sürpriz yaparız

DİRENİŞ RUHUNU SAYGISIZCA HİÇLEŞTİRMEKTEN KAÇINMAK GEREKİR

12- Hatice Kamer (Gazeteci): Abdullah Öcalan’ın avukatlarıyla görüşmesini hükümetin İstanbul seçimlerinde Kürtlerin oylarını almak için yaptığı bir hamle olarak yorumlayanlar oldu. Siz bu yorumları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Yaşanan bunca acı deneyime rağmen, meselelerin bu kadar basit yaklaşımlarla ele alınmasına üzülüyorum. 200 gündür açlık grevleriyle, ölüm oruçlarıyla, içerde ve dışarıda direnen annelerin kararlı duruşlarıyla yürüyen direniş ruhunu, saygısızca hiçleştirmekten kaçınmak gerekir. İnsanlar, ölüm sınırında ve bu direnişin talebine hiç değilse saygı duymak yerine, bu talebi ve gelişmeleri ucuz pazarlıkların malzemesiymiş gibi sunmak, tek kelimeyle ayıptır. Bu şekilde yazıp çizenlerden, biraz empati yapmalarını rica ediyorum. Cezaevinde (veya dışarıda) 200 gündür açsınız, her an ölebilirsiniz. Ve tam o esnada, talebinize dair olumlu bir gelişme yaşanıyor, siz devamının gelmesini beklerken, birileri çıkıp “Hayır hayır bu sayılmaz, bu seçim için atılmış bir adımdır.” deyip gelişmeyi anlamsız kılmaya çalışıyor. Size de resmen öl demiş oluyor. Evet ayıptır, biraz vicdan lütfen. Bu soru vesilesiyle, biraz içimi dökmüş oldum sevgili Hatice, sağol.

Röportajın devamını okumak için TIKLAYINIZ