07 Kas 2017 10:18
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 23:14
Sedat Ergin iddianameyi yorumladı: Sözcü gazetesinin FETÖ'cü olduğuna inanalım mı?
Hürriyet yazarı Sedat Ergin, Sözcü gazetesi hakkında hazırlanan iddianameyi eleştirirken Fehmi Koru'yu da yalancı tanıklıkla itham etti.
Hürriyet yazarı Sedat Ergin, 'FETÖ' soruşturması kapsamında imtiyaz sahibi olmak üzere 4 çalışanının yargılandığı Sözcü gazetesi davasında, hazırlanan 73 sayfalık iddianameyle ilgili yorumda bulunarak "Sözcü’ye salt iktidara muhalefet ettiği için dava açılmış olsaydı, bu suçlama en azından mantık açısından bir tutarlılık içerirdi. Sözcü’nün FETÖ/PDY karşısındaki kuvvetli yayın çizgisi dikkate alındığında, bu gazeteyi Fetullahçı bir proje olarak takdim etmek mantık sınırlarını fazlasıyla zorluyor. İddianameler gücünü inandırıcı olmaktan almalı. Bu iddianame beni ikna etmedi" dedi.
Ergin, Sözcü'yü FETÖ’cülükle suçlamanın bu örgüte karşı verilen mücadelenin inandırıcılığını gölgelediğini belirtti.
Sedat Ergin'in "Sözcü gazetesinin FETÖ'cü olduğuna inanalım mı?" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:
SÖZCÜ gazetesiyle ilgili başlatılan soruşturmanın ardından 17 Haziran 2017 tarihinde kaleme aldığım bir yazı “FETÖ ile Mücadelede Ciddiyet Gereği” başlığını taşıyordu.
Yazı, ana tema olarak Fetullahçı örgüte karşı durmuş bir yayın organını FETÖ’cülükle suçlamanın bu örgüte karşı verilen mücadelenin inandırıcılığını gölgelediğini, bu mücadelenin meşruiyetini, haklılığını sulandırdığını anlatıyordu.
Geçen süre içinde soruşturma derinleştirildi ve suçlamalar toplam 73 sayfalık bir iddianame haline getirildi. Bu konudaki davanın görülmesine bugün İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesi’nde başlanıyor.
Bu vesileyle iddianameyi ve savunmanın görüşlerini karşılıklı olarak inceledikten sonra geçen haziran ayında ifade ettiğim kanaati değiştirmemi gerektirecek bir durum görmüyorum.
*
İddianamede gazetenin sahibi Burak Akbay’a “Silahlı terör örgütünü yönetmek, silahlı terör örgütü propagandası yapmak” gibi oldukça ağır bir suçlama yöneltiliyor. Bu iddianın önemli dayanaklarından biri olarak gazeteci Fehmi Koru’nun 24 Nisan 2010 tarihinde Yeni Şafak’ta Taha Kıvanç adıyla yazdığı köşesinde çıkan bir yazısı gösteriliyor. Koru, bu yazısında Akbay’ın öğrenciliğinin “cemaat evlerinde geçtiğini” ileri sürerek Sözcü’yü bir “cemaat projesi” olarak gösteriyor.
Koru, daha sonra bu bilgiyi kendisine bir sohbette Burak Akbay’ın babası Ertuğrul Akbay’ın verdiğini söylemiş, ancak baba Akbay, Koru’yla aralarında böyle bir diyalog geçtiğini kuvvetle reddetmişti.
İddianame, son dönemlerde tekrarlanmaya başlayan ilginç bir suçlama kalıbından destek alıyor. Şöyle ki, Sözcü’ye yöneltilen suçlamalar çoğu iktidara yakınlığıyla tanınmış olan gazetecilerin yazıları ve tanıklıkları üzerinden desteklenmeye çalışılıyor. Böylelikle, muhalif yayın organlarının iktidara yakın gazetecilerin beyanları üzerinden suçlanması ve mahkûmiyetlerinin talep edilmesi gibi bir yol açılmış oluyor.
Keza, savcılık makamının Sözcü’nün yayınları hakkında rapor hazırlamak üzere bilirkişi olarak AK Partili olduğunu saklamayan bir gazeteciyi görevlendirilmiş olması soruşturmayı sakatlayan bir durumdur.
*
İddianamedeki en ciddi suçlamalarından biri, 15 Temmuz 2016 tarihinde gazetenin internet sitesinde yayımlanan bir haberde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Marmaris’te kaldığı otelin adının verilmesidir. Haberi yazan Sözcü muhabiri Gökmen Ulu ve gazetenin internet sitesinin yazıişleri müdürü Mediha Olgun geçen mayıs ayı sonunda bu nedenle “Terör örgütü içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte örgüte bilerek isteyerek yardım etme” iddiasıyla tutuklanmıştır. Ulu hâlâ hapistedir, Olgun 21 Eylül’de serbest bırakılmıştır.
Bu iddia karşısında Cumhurbaşkanı’nın başyaverinin FETÖ/PDY’den müebbet hapse mahkûm olduğunu hatırlayalım. Bu ortamda FETÖ darbe yaparken Cumhurbaşkanı’nın nerede olduğunu öğrenmek için Sözcü gazetesinin haberine mi ihtiyaç duyacaktır?
*
Peki problemli durumlar yok mu? İddianamede atıf yapılan gazetenin 1 Ocak 2016 tarihli sayısında, bulmaca formatında verilen bir haberde Cumhurbaşkanı Erdoğan hakkında kullanılan ifadeler çok çirkindir. Gazetenin sorumlusu, bu konuda zaten ayrı bir soruşturmada mahkûm olmuştur.
Savcı, Sözcü’yü bir cemaat operasyonu olan Fuat Avni isimli sosyal medya hesabındaki paylaşımları ve ayrıca benzer hesaplardan sızdırılan yasadışı dinleme kayıtları haberleştirdiği için de suçluyor. Ancak unutmayalım ki, o dönemde Türkiye’de en yüksek takipçi sayısına sahip sosyal medya hesaplarından biriydi Fuat Avni. Söz konusu dönemde bu tür hesaplardaki bilgilerin paylaşılmış olması suç olacaksa, inşa edilecek çok sayıda yeni hapishane için ek bütçe çıkarmak gerekebilir.
Yine Sözcü’ye suç olarak atfedilen 17-25 Aralık yolsuzluk soruşturmalarıyla ilgili haberlerin bir bölümü (para dolu ayakkabı kutuları gibi fotoğraflara dayanan) yine o dönemde pek çok basın organında ve sosyal medyada çok geniş bir şekilde yayımlanmıştı.
Sözcü’ye salt iktidara muhalefet ettiği için dava açılmış olsaydı, bu suçlama en azından mantık açısından bir tutarlılık içerirdi. Sözcü’nün FETÖ/PDY karşısındaki kuvvetli yayın çizgisi dikkate alındığında, bu gazeteyi Fetullahçı bir proje olarak takdim etmek mantık sınırlarını fazlasıyla zorluyor. İddianameler gücünü inandırıcı olmaktan almalı. Bu iddianame beni ikna etmedi.
Ergin, Sözcü'yü FETÖ’cülükle suçlamanın bu örgüte karşı verilen mücadelenin inandırıcılığını gölgelediğini belirtti.
Sedat Ergin'in "Sözcü gazetesinin FETÖ'cü olduğuna inanalım mı?" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:
SÖZCÜ gazetesiyle ilgili başlatılan soruşturmanın ardından 17 Haziran 2017 tarihinde kaleme aldığım bir yazı “FETÖ ile Mücadelede Ciddiyet Gereği” başlığını taşıyordu.
Yazı, ana tema olarak Fetullahçı örgüte karşı durmuş bir yayın organını FETÖ’cülükle suçlamanın bu örgüte karşı verilen mücadelenin inandırıcılığını gölgelediğini, bu mücadelenin meşruiyetini, haklılığını sulandırdığını anlatıyordu.
Geçen süre içinde soruşturma derinleştirildi ve suçlamalar toplam 73 sayfalık bir iddianame haline getirildi. Bu konudaki davanın görülmesine bugün İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesi’nde başlanıyor.
Bu vesileyle iddianameyi ve savunmanın görüşlerini karşılıklı olarak inceledikten sonra geçen haziran ayında ifade ettiğim kanaati değiştirmemi gerektirecek bir durum görmüyorum.
*
İddianamede gazetenin sahibi Burak Akbay’a “Silahlı terör örgütünü yönetmek, silahlı terör örgütü propagandası yapmak” gibi oldukça ağır bir suçlama yöneltiliyor. Bu iddianın önemli dayanaklarından biri olarak gazeteci Fehmi Koru’nun 24 Nisan 2010 tarihinde Yeni Şafak’ta Taha Kıvanç adıyla yazdığı köşesinde çıkan bir yazısı gösteriliyor. Koru, bu yazısında Akbay’ın öğrenciliğinin “cemaat evlerinde geçtiğini” ileri sürerek Sözcü’yü bir “cemaat projesi” olarak gösteriyor.
Koru, daha sonra bu bilgiyi kendisine bir sohbette Burak Akbay’ın babası Ertuğrul Akbay’ın verdiğini söylemiş, ancak baba Akbay, Koru’yla aralarında böyle bir diyalog geçtiğini kuvvetle reddetmişti.
İddianame, son dönemlerde tekrarlanmaya başlayan ilginç bir suçlama kalıbından destek alıyor. Şöyle ki, Sözcü’ye yöneltilen suçlamalar çoğu iktidara yakınlığıyla tanınmış olan gazetecilerin yazıları ve tanıklıkları üzerinden desteklenmeye çalışılıyor. Böylelikle, muhalif yayın organlarının iktidara yakın gazetecilerin beyanları üzerinden suçlanması ve mahkûmiyetlerinin talep edilmesi gibi bir yol açılmış oluyor.
Keza, savcılık makamının Sözcü’nün yayınları hakkında rapor hazırlamak üzere bilirkişi olarak AK Partili olduğunu saklamayan bir gazeteciyi görevlendirilmiş olması soruşturmayı sakatlayan bir durumdur.
*
İddianamedeki en ciddi suçlamalarından biri, 15 Temmuz 2016 tarihinde gazetenin internet sitesinde yayımlanan bir haberde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Marmaris’te kaldığı otelin adının verilmesidir. Haberi yazan Sözcü muhabiri Gökmen Ulu ve gazetenin internet sitesinin yazıişleri müdürü Mediha Olgun geçen mayıs ayı sonunda bu nedenle “Terör örgütü içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte örgüte bilerek isteyerek yardım etme” iddiasıyla tutuklanmıştır. Ulu hâlâ hapistedir, Olgun 21 Eylül’de serbest bırakılmıştır.
Bu iddia karşısında Cumhurbaşkanı’nın başyaverinin FETÖ/PDY’den müebbet hapse mahkûm olduğunu hatırlayalım. Bu ortamda FETÖ darbe yaparken Cumhurbaşkanı’nın nerede olduğunu öğrenmek için Sözcü gazetesinin haberine mi ihtiyaç duyacaktır?
*
Peki problemli durumlar yok mu? İddianamede atıf yapılan gazetenin 1 Ocak 2016 tarihli sayısında, bulmaca formatında verilen bir haberde Cumhurbaşkanı Erdoğan hakkında kullanılan ifadeler çok çirkindir. Gazetenin sorumlusu, bu konuda zaten ayrı bir soruşturmada mahkûm olmuştur.
Savcı, Sözcü’yü bir cemaat operasyonu olan Fuat Avni isimli sosyal medya hesabındaki paylaşımları ve ayrıca benzer hesaplardan sızdırılan yasadışı dinleme kayıtları haberleştirdiği için de suçluyor. Ancak unutmayalım ki, o dönemde Türkiye’de en yüksek takipçi sayısına sahip sosyal medya hesaplarından biriydi Fuat Avni. Söz konusu dönemde bu tür hesaplardaki bilgilerin paylaşılmış olması suç olacaksa, inşa edilecek çok sayıda yeni hapishane için ek bütçe çıkarmak gerekebilir.
Yine Sözcü’ye suç olarak atfedilen 17-25 Aralık yolsuzluk soruşturmalarıyla ilgili haberlerin bir bölümü (para dolu ayakkabı kutuları gibi fotoğraflara dayanan) yine o dönemde pek çok basın organında ve sosyal medyada çok geniş bir şekilde yayımlanmıştı.
Sözcü’ye salt iktidara muhalefet ettiği için dava açılmış olsaydı, bu suçlama en azından mantık açısından bir tutarlılık içerirdi. Sözcü’nün FETÖ/PDY karşısındaki kuvvetli yayın çizgisi dikkate alındığında, bu gazeteyi Fetullahçı bir proje olarak takdim etmek mantık sınırlarını fazlasıyla zorluyor. İddianameler gücünü inandırıcı olmaktan almalı. Bu iddianame beni ikna etmedi.