24 Kas 2014 16:31 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 16:56

Savaşın tanığı gazeteciler, travma tehdidi altında!

Kobani'de terör örgütü IŞİD ile peşmergeler arasında 2 aydan fazla süren çatışmaları izleyen basın mensupları gelecekte stres bozukluğuyla karşılaşabilir.

Türkiye Psikiyatri Derneği Basın Sözcüsü Doç. Dr. Burhanettin Kaya, savaşın devlet-ulus gibi siyasal birimler ya da aynı devlet-ulus içindeki rakip siyasal güçler arasında, genellikle açık ve ilan edilmiş silahlı çatışma olarak tanımlandığını fakat bu tanımdan çok daha öte anlam taşıdığını söyledi.

"SAVAŞ SONRAKİ KUŞAKLARI DA ÖRSELEYECEK BİR TRAVMADIR"

"Savaş, insanların ölmesi, yaralanması, sakat kalması, yaşamını yitirmesi, ailesini, yakınlarını, dostlarını kaybetmesi, korku, acı şiddet ve gözyaşı demektir" ifadesini kullanan Kaya, "Savaş, yalnızca bugünkü mağdurlarını değil, süregelen etkisiyle sonraki kuşakları da örseleyecek ağır travmadır. Savaş, insanlarda birçok boyutta değişiklik yaratır. Başta travma sonrası stres bozukluğu olmak üzere birçok ruhsal bozukluğun oluşmasına, tetiklenmesine yol açar" şeklinde konuştu. Savaşlar ve çatışma ortamında bulunan basın çalışanlarının da ciddi travmatik deneyimler yaşadığını vurgulayan Kaya, bu tanıklıkların "ikincil-vekaleten" travma olarak nitelendirildiğini anlattı. Kaya, bu deneyimi yaşayanlarda da birincil travma mağdurlarında görülen belirtilerin ortaya çıkabileceğine dikkati çekerek, travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) başta olmak üzere ruhsal sorunlar oluşabileceğini kaydetti.

"GAZETECİLER, BİRİNCİL TRAVMA MAĞDURU OLMUŞLARDIR"

"Gazeteciler, ne yazık ki günümüzdeki savaş ve çatışmalarda doğrudan hedef haline de gelmiş ve birincil travma mağduru olmuşlardır" diyen Kaya, şunları belirtti: "İkincil travmanın etkisi ve yarattığı ruhsal tepkiler doğrudan maruz kalanlardan farklı değildir. Bu belirtiler çatışma ortamından uzaklaşıp normal yaşamına döndüğünde daha çok ve yoğun yaşanacaktır. Bireyin günlük yaşamını olumsuz etkileyecek ve işlevselliğini bozacak denli yoğun yaşanır. Bölgede değerlendirme yapan arkadaşlarımız da çeşitli nedenlerle görev yapanlarda tükenme ve ikincil travmatizasyon belirtilerinin gözlendiğini belirtmişlerdir.

"İSTEK DIŞI HATIRLAMA, KABUS GÖRME, AYNI ŞEYLERİ YAŞAMA KORKUSU"

TSSB, yaşanan ya da tanık olunan travmatik deneyimlerin istek dışı akla gelmesi, kabus biçiminde rüya görme, aynı şeyler yeniden yaşanacakmış duygusuna kapılma, olayı yeniden yaşıyor gibi olma, sıkıntı, yoğun bedensel tepkiler verme, kaçma ve kaçınma davranışları, duygusal küntlük, kendisine ve çevresine yabancılaşma, aşırı tedirginlik ve öfke patlamaları, yoğunlaşmada güçlük gibi, sosyal ve mesleki işlevselliği bozan birçok ruhsal yakınma gözlenir."

Kaya, gazetecilerin tanıklıkları dışında fiziksel ve ruhsal bütünlüklerini tehdit eden, dehşete düşüren ve çaresizlik yaratan deneyimlere doğrudan maruz kaldığını aktararak, politik sorunlar ve etnik çatışmaların gazetecileri ve basın çalışanlarını yıprattığını söyledi.

Kaya, şunları dile getirdi:

"Gazeteciler, tanıklıklarını yansıtır ve kamuoyuyla paylaşırken siyasal otorite tarafından baskı görebilmekte ve kimi zaman sessiz kalmaya, kimi zaman da gerçek olmayan ve iktidarın gereksinimine uygun dil ve söylem inşa etmeye zorlanabilmektedir. Bu, basın çalışanı için belirsizlik ve ciddi kaygı kaynağı olmaktadır. Belirsizlik, her zaman kaygı nedenidir. Belirsizlik sürdükçe kalıcı ruhsal bozukluklar ve stres tepkileri oluşmaya başlayacaktır."

"ÇOCUKLARI CİDDİ TEHLİKELER BEKLİYOR"

Kaya, Suruç bölgesinde yaşayan, savaştan kaçarak Türkiye'ye sığınan çocukların da ileriki yıllarda ciddi sıkıntılar yaşayacağını vurguladı. Yaşanmışlıkların şiddet ve saldırganlık davranışlarında artışa neden olduğunu, temel insani değerlerin kaybedilmesi, bireyin kendine ve topluma giderek yabancılaşması gibi olumsuz sonuçlar oluşturduğunu ifade eden Kaya, yeni kuşakların kişilik gelişiminin olumsuz ve kalıcı değişikliklere maruz kaldığını vurguladı.

"SAVAŞLARIN ASIL KAYBEDENLERİ ÇOCUKLARDIR"

"Savaşların asıl kaybedenleri çocuklar olmaktadır" diyen Kaya, şu bilgiyi paylaştı: "Son yıllarda savaşlarda hedef alınanların, ölenlerin ve yaralananların yaklaşık yüzde 90'ını sivil halk oluşturmaktadır. En çok etkilenen ve örselenenler çocuklardır. 1990'lı yıllardan bugüne milyonlarca çocuk ölmüş, bunun kat kat üzerinde çocuk sakat ve evsiz kalmış, çok daha fazlası ana-babasını kaybetmiştir. 10 milyonu aşkın çocuk ruhsal sarsıntı geçirmiştir, ruhsal bozukluklar sergilemiştir.

Savaşlarda sivillerin ve özellikle çocukların daha çok ölmesi ve kayba uğraması, savaşın savaş alanları dışına çıkması, yaşamın ve toplumun tüm alanlarına yayılması anlamına gelmektedir. Tüm dünyada 250 binin üzerinde çocuk, asker ya da askeri birlikler içinde çeşitli görevlerde bulunmakta, bir biçimde savaşa katılmaktadır. Birçok çocuk bombalamalara maruz kalmakta, sıklıkla cinsel ve fiziksel istismarın kurbanı olmaktadır." (AA)