Savaşın tanığı gazeteciler, travma tehdidi altında!
Kobani'de terör örgütü IŞİD ile peşmergeler arasında 2 aydan fazla süren çatışmaları izleyen basın mensupları gelecekte stres bozukluğuyla karşılaşabilir.
Türkiye Psikiyatri Derneği Basın Sözcüsü Doç. Dr. Burhanettin Kaya,
savaşın devlet-ulus gibi siyasal birimler ya da aynı devlet-ulus
içindeki rakip siyasal güçler arasında, genellikle açık ve ilan
edilmiş silahlı çatışma olarak tanımlandığını fakat bu tanımdan çok
daha öte anlam taşıdığını söyledi.
"SAVAŞ SONRAKİ KUŞAKLARI DA ÖRSELEYECEK BİR
TRAVMADIR"
"Savaş, insanların ölmesi, yaralanması, sakat kalması, yaşamını
yitirmesi, ailesini, yakınlarını, dostlarını kaybetmesi, korku, acı
şiddet ve gözyaşı demektir" ifadesini kullanan Kaya, "Savaş,
yalnızca bugünkü mağdurlarını değil, süregelen etkisiyle sonraki
kuşakları da örseleyecek ağır travmadır. Savaş, insanlarda birçok
boyutta değişiklik yaratır. Başta travma sonrası stres bozukluğu
olmak üzere birçok ruhsal bozukluğun oluşmasına, tetiklenmesine yol
açar" şeklinde konuştu. Savaşlar ve çatışma ortamında bulunan basın
çalışanlarının da ciddi travmatik deneyimler yaşadığını vurgulayan
Kaya, bu tanıklıkların "ikincil-vekaleten" travma olarak
nitelendirildiğini anlattı. Kaya, bu deneyimi yaşayanlarda da
birincil travma mağdurlarında görülen belirtilerin ortaya
çıkabileceğine dikkati çekerek, travma sonrası stres bozukluğu
(TSSB) başta olmak üzere ruhsal sorunlar oluşabileceğini
kaydetti.
"GAZETECİLER, BİRİNCİL TRAVMA MAĞDURU
OLMUŞLARDIR"
"Gazeteciler, ne yazık ki günümüzdeki savaş ve çatışmalarda
doğrudan hedef haline de gelmiş ve birincil travma mağduru
olmuşlardır" diyen Kaya, şunları belirtti: "İkincil travmanın
etkisi ve yarattığı ruhsal tepkiler doğrudan maruz kalanlardan
farklı değildir. Bu belirtiler çatışma ortamından uzaklaşıp normal
yaşamına döndüğünde daha çok ve yoğun yaşanacaktır. Bireyin günlük
yaşamını olumsuz etkileyecek ve işlevselliğini bozacak denli yoğun
yaşanır. Bölgede değerlendirme yapan arkadaşlarımız da çeşitli
nedenlerle görev yapanlarda tükenme ve ikincil travmatizasyon
belirtilerinin gözlendiğini belirtmişlerdir.
"İSTEK DIŞI HATIRLAMA, KABUS GÖRME, AYNI ŞEYLERİ YAŞAMA
KORKUSU"
TSSB, yaşanan ya da tanık olunan travmatik deneyimlerin istek dışı
akla gelmesi, kabus biçiminde rüya görme, aynı şeyler yeniden
yaşanacakmış duygusuna kapılma, olayı yeniden yaşıyor gibi olma,
sıkıntı, yoğun bedensel tepkiler verme, kaçma ve kaçınma
davranışları, duygusal küntlük, kendisine ve çevresine
yabancılaşma, aşırı tedirginlik ve öfke patlamaları, yoğunlaşmada
güçlük gibi, sosyal ve mesleki işlevselliği bozan birçok ruhsal
yakınma gözlenir."
Kaya, gazetecilerin tanıklıkları dışında fiziksel ve ruhsal
bütünlüklerini tehdit eden, dehşete düşüren ve çaresizlik yaratan
deneyimlere doğrudan maruz kaldığını aktararak, politik sorunlar ve
etnik çatışmaların gazetecileri ve basın çalışanlarını yıprattığını
söyledi.
Kaya, şunları dile getirdi:
"Gazeteciler, tanıklıklarını yansıtır ve kamuoyuyla paylaşırken
siyasal otorite tarafından baskı görebilmekte ve kimi zaman sessiz
kalmaya, kimi zaman da gerçek olmayan ve iktidarın gereksinimine
uygun dil ve söylem inşa etmeye zorlanabilmektedir. Bu, basın
çalışanı için belirsizlik ve ciddi kaygı kaynağı olmaktadır.
Belirsizlik, her zaman kaygı nedenidir. Belirsizlik sürdükçe kalıcı
ruhsal bozukluklar ve stres tepkileri oluşmaya başlayacaktır."
"ÇOCUKLARI CİDDİ TEHLİKELER BEKLİYOR"
Kaya, Suruç bölgesinde yaşayan, savaştan kaçarak Türkiye'ye sığınan
çocukların da ileriki yıllarda ciddi sıkıntılar yaşayacağını
vurguladı. Yaşanmışlıkların şiddet ve saldırganlık davranışlarında
artışa neden olduğunu, temel insani değerlerin kaybedilmesi,
bireyin kendine ve topluma giderek yabancılaşması gibi olumsuz
sonuçlar oluşturduğunu ifade eden Kaya, yeni kuşakların kişilik
gelişiminin olumsuz ve kalıcı değişikliklere maruz kaldığını
vurguladı.
"SAVAŞLARIN ASIL KAYBEDENLERİ
ÇOCUKLARDIR"
"Savaşların asıl kaybedenleri çocuklar olmaktadır" diyen Kaya, şu
bilgiyi paylaştı: "Son yıllarda savaşlarda hedef alınanların,
ölenlerin ve yaralananların yaklaşık yüzde 90'ını sivil halk
oluşturmaktadır. En çok etkilenen ve örselenenler çocuklardır.
1990'lı yıllardan bugüne milyonlarca çocuk ölmüş, bunun kat kat
üzerinde çocuk sakat ve evsiz kalmış, çok daha fazlası ana-babasını
kaybetmiştir. 10 milyonu aşkın çocuk ruhsal sarsıntı geçirmiştir,
ruhsal bozukluklar sergilemiştir.
Savaşlarda sivillerin ve özellikle çocukların daha çok ölmesi ve
kayba uğraması, savaşın savaş alanları dışına çıkması, yaşamın ve
toplumun tüm alanlarına yayılması anlamına gelmektedir. Tüm dünyada
250 binin üzerinde çocuk, asker ya da askeri birlikler içinde
çeşitli görevlerde bulunmakta, bir biçimde savaşa katılmaktadır.
Birçok çocuk bombalamalara maruz kalmakta, sıklıkla cinsel ve
fiziksel istismarın kurbanı olmaktadır." (AA)