13 Kas 2013 09:04
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 15:45
Savaş Ay MGD gecesinde kendisini Ahmet Kaya'ya siper etmişti!
Ahmet Kaya ile Savaş Ay çok iyi arkadaştı. Uzun yıllara dayanan dostluklarını Gülten Kaya anlattı..
Ahmet Kaya ile Savaş Ay çok iyi arkadaştı. Uzun yıllara
dayanan dostluklarını Gülten Kaya anlatıyor: İkisi de sokağın
adamıydı, birbirlerini çok severlerdi. Yaşarken olduğu gibi orada
da şiir okuyorlardır
Savaş Ay'ı uğurladık. Onunla ama onsuz başladık muhabirliğe.
"Savaş'lı yılları" 3 güne sığdırmaya çalıştık. Milyonlarca fotoğraf
arşivi, binlerce gündem yaratan haber nasıl sığardı Savaş'lı
yılları anlatmaya. En özellerini, dostlarından aktardık onların
anılarından ve Savaş Ay'ın kaleminden ama sensiz her haber gibi bu
yazı dizisi de yavan kaldı seni anlatmaya... ' Hoşçakal Usta'
deyip, veda etmek istemiyorum, istemiyoruz sana. Usta,
muhabirlikte, gazetecilikte, habercilikte yaktığın ışık, ağabeylik
yaptığın meslektaşlarınla kamuoyunu aydınlatmaya devam edecek. O
ışık çok büyük. Sadece bizler değil, sokak çocukları, tinerciler,
travestiler, çingeneler ve daha binlercesi yaktığın ışıkla
yollarını aydınlatacak. Hep bizle birlikte her haberde yeşerecek,
ektiğin tohumlar... Rahat uyu usta!..
"O GECE AHMET'E SİPER OLDU"
Ve son yazımızda, Ahmet Kaya ile yıllar öncesine dayanan
dostluklarına yer verdik. 1999'daki Magazin Gazetecileri Derneği
ödül gecesinde Kürtçe şarkı söylediği için saldırıya uğrayan Ahmet
Kaya'ya o sırada siper olmuştu Savaş Ay. Kaya'nın eşi Gülten Kaya
ikisinin dostluğunu anlatıyor: "Savaş'a dair ne söylesem eksik
kalır. Oldukça uzun bir ortak geçmiş var aramızda. Eşimle çok
önceye dayalı bir arkadaşlıkları vardı onların. Benimle de aynı.
Yani biz Ahmet'le birbirimizi tanımadan önce 12 Eylül
mahkemelerinde fotoğraflarımı çekmiştir. Uzun yıllar ailemizin bir
ferdi gibiydi. Ahmet'le bitmeyen bir çekişmeleri vardı. 'Oğlum
kendini bana benzetmeye uğraşma, şapkandaki A bile adımın baş
harfi' diye takılırdı ona. Nitekim Savaş bir ara A Takımı
jeneriğine kendisine, 'Ahmet Abi' diye seslenen birini koymuştu.
Onları sabahın 3'ünde Dolmabahçe'de çay içerken de, stüdyoda şiir
okurken de, Bodrum'da birlikte bisiklet kullanırken de görmek
mümkündü. Ahmet'ten sonra Cihangir'de ofisime sık gelir, teklifsiz
arşive girer, ne var ne yok, ne yapıyorum, projem ne diye merak
ederdi. Onların ikisi de sokağın insanıydı ve sokakla çok rahat
ilişki kurarlardı. Hayatın her kesiminden insanla yanyana
gelebilen, onlara dokunabilen, onları algılayabilen insanlardı.
Belki yine şiire durmuşlardır 'Orada'... Mehmet Ali Birand'ın
vefatından sonra kaleme aldığı, 'Ve şimdi sadece bir meslek
büyüğümü değil de öz ağabeyimi kaybetmiş gibiyim' deyip, vefasını
sunduğu yazıyı paylaşmak istedik. Birand'ın kendisini nasıl savaş
muhabirin yaptığını da anlatıyordu o yazıda.
"GÜVERCİNDİM ŞAHİN YAPTI"
Haberciliğin efsanesi Savaş Ay, sokakta, savaşta her yerde
haberciydi. O, Türk basınında travesti kılığına girip haber yapan
gazeteciydi. Ve bu haberiyle Türkiye Gazeteciler Cemiyeti başarı
ödülünü almıştı. Bir de savaş muhabiriydi o. İşte Birand'ın
ardından yazdığı o yazı: "Rusya'nın Afganistan işgalinde Mehmet Ali
Birand, siyasi havayı koklamak üzere gittiği Kabil'de bu tarihi
olayın içinde buluvermişti kendini. Kaldığı otelden
büyükelçiliğimize giden güzergâhta gizlice, olağanüstü önemli
fotoğraflar çekmişti üstelik. Birkaç saat sonra elçilikten
dışişleri bakanlığımıza gelen kriptoda, Birand'ın da elçilikte
olduğu, gazete merkezine bilgi verilmesini rica ettiği mesajı da
vardı. O zamanlar Milliyet gazetesinde polis muhabirliği yapan genç
bir muhabirdim. Dış Haberler Müdürü Sami Kohen'in yazı işlerine
doğru bağırdığını duydum: 'Birand, Kabil elçiliğimizde mahsur
kalmış. Elinde dünyayı yerinden oynatacak fotoğraflar var ama
sokağa çıkanı vuruyorlarmış.' Bir yandan hayatı için endişelenip,
bir yandan da fotoğrafların cazibesine kilitlendi gazete
kurmayları. Onca muhteşem fotoğraf ne olacaktı? Yayın Yönetmeni
Turhan Aytul'un aklına bir fikir geldi: 'Oraya gizlice pigeon
gönderelim.' Pigeon, yani güvercin... Uluslararası gazetecilik
jargonunda bir bölgeden bir bölgeye film, belge alıp nakledenlere
posta güvercininden mülhem böyle denirdi. Plana göre güvercin
olacak kişi Pakistan'a uçacak, sınırdaki Peşaver şehrine geçecek.
Afgan vatandaşı kılığında sınırdan gizlice girip uygun noktada
Birand'la buluşup, filmleri aldıktan sonra aynen geri gelecek.
Muhabirden çok 'deli'ye ihtiyaç olduğu aşikar olduğundan benden
gayrı pek aday yoktu. On türlü cambazlık yapıp, 24 saat içinde
ulaştım buluşma noktasına. İlk kez karşılaştığım Birand'a hayran
hayran bakıyordum ki, herkesçe malum gülümsemesiyle; 'Sen bu yolla,
bu atraksiyonlarla buralara gelebildin ya senden güvercin değil
şahin olur evladım. Ben dönüyorum sen kalıp savaş muhabirliği
yapıyorsun.' 24 yaşında yeni yetme bir muhabirin, hayat
istikametini değiştirecek bir teklifti yaptığı. 1985'te Türk
televizyon haberciliğini evrensel haber formatına sıçratan efsane
32. Gün ekibine aldığı 4-5 meslektaştan biri de ben
olmuştum..."