Saray'da bir gün beyefendi fena kızar: Yeter ulan ben de insanım
Son dönemde trolleri ve Erdoğan'ın etrafındaki danışman kadroyu eleştiren çarpıcı yazılar kaleme alan Hakan Albayrak, Müstakil Gazetesi'deki yazısında çok ilginç bir hayali hikaye anlattı.
Müstakil Gazetesi Yazarı Hakan Albayrak, Hayali Hikayeler köşesinde
"Beyefendiye pek mühim bir suç ihbarı" başlıklı bir hikaye
yayınladı.
Hikaye bu ya... Saray'da geçiyor...
Beyefendiye yaranmak isteyen bir eşhas, rakip olarak gördüğü bir
köşe yazarını şikayet etmek için Saray'a çıkıyor.
O köşe yazarının "Yeni Parti Kuruluyor" başlıklı yazısını görünce
"haa şimdi yakaladım" diyor. Heyecandan yazıyı da okumuyor ama
Arınç ve Gül'ün isimlerini görünce kani oluyor. Zira Beyefendiye
karşı yapılan bu muazzam cürümü kendisi haber vermek istiyor.
Ve yazıda Beyefendiye atfen şu ifadeyi kullanıyor:
"Beyefendi, kendisini böyle mikroplardan korumak için silaha ilk
davrananları not edip isimlerinin yanına yaldızlı yıldızlar koyuyor
zira.."
Sonra ne mi oluyor?
Gerisini Hakan Albayrak'ın "hayali hikayesi"nden dinleyelim...
Beyefendiye pek mühim bir suç ihbarı:
Zevkten kuduruyordu. Potansiyel rakip firma olarak gördüğü o köşe
yazarının eşsiz bir cürümünü yakalamıştı. Daha evvel işlediği
cürümler bile beyefendiyi fena halde öfkelendirmeye yettiğine göre,
onların alayından daha müthiş olan bu cürümden sonra bir daha
beyefendinin uzağından bile geçemez, asayişin berkemallığı uzun
vadede de teminat altında olurdu. Önemliydi uzun vade. Zira
beyefendinin ara sıra ilan ettiği aflardan en olmadık adamlar bile
istifade edebiliyordu. Olmadık adamlar olmadık cürümler işleyip
beyefendinin gönlünden en ufak bir iz bırakmayacak şekilde
silinmeliydi ki, onun iktidarı devam ettikçe o adamlar iflah
olmasın, potansiyel rakip firmalar beyefendinin yanına
yaklaşamasın.
Yazıyı okumamıştı. “Yeni parti iyi olur” başlığını görünce
heyecanlanıp yazıya şöyle bir göz atmış ve Abdullah Gül ile Bülent
Arınç isimlerine de rastlayınca altın madeni bulduğunu anlayıp
hemen harekete geçmişti.
Hemen harekete geçmişti, çünkü bu muazzam cürümü başkalarından
evvel kendisi haber vermeliydi beyefendiye. Beyefendi, kendisini
böyle mikroplardan korumak için silaha ilk davrananları not edip
isimlerinin yanına yaldızlı yıldızlar koyuyordu zira. Yanına suç
unsuru yazının bulunduğu gazeteyi alıp alelacele evden çıktı, yana
yakıla arabasına koştu, gaza sonuna kadar basarak trafiğin canına
okudu ve sekiz dakika içinde menzile vasıl oldu. Hemen beyefendinin
özel kalemine geçti, oradakilere nefes nefese “Acil, çok acil” dedi
ve acilen makama kabul edildi.
-Hayırdır? Bu ne telaş?
-Maalesef şerdir efendim. Bu seferki her zamankinden daha şer.
Beyefendinin oturduğu masaya yaklaştı. Gazeteyi önüne koyup yazıyı
işaret etti.
İçinden Bossa Nova oynamak geliyordu ama derin üzüntü içindeymiş
gibi dramatik bir surat ifadesi takınmıştı tabii.
-İşi buraya kadar vardırdı efendim. Bazen “Niye böyle yapıyor”
diyerek hayal kırıklığınızı ifade ediyorsunuz ya, belki hayalinizde
onun hâlâ düzgün bir yeri vardır diye düşünüp, sizin tertemiz
duygularınızla oynanmasına daha fazla oynanmasın tahammül
edemediğim için haber vermek istedim.
Beyefendi okuma gözlüğünü takıp yazıyı dikkatle okumaya başladı.
Başlığı okuyunca şöyle bir irkildi. Yazının ilk satırlarında yüz
ifadesinden öfke okundu. İleriki satırlarda öfkenin yerini merak
aldı. Sonlara doğru gülümsedi. Sonunda bastı kahkahayı.
-Lan oğlum, adam dalga geçiyor. Yeni parti olacaksa taş gibi
İslamcı parti olsun, o da Gül’le Arınç’la olacak şey değil diyor.
Ufukta öyle bir İslamcı parti de görünmediğine göre bizimle idare
edeceksiniz diyor. Kendi kendine takılıyor işte.
-Ama… Hık mık… Kem küm…
Beyefendiden müsaade isteyip gazeteyi eline aldı. Yazıyı okumaya
çalıştı. İçinde bulunduğu dehşet hali yüzünden okuduklarının çoğunu
anlamadı, ama bir yerde bir açık yakalar gibi oldu.
-Şey… Burada şey diyor efendim, okuyorum efendim, diyor ki efendim,
“İktidarın yoldan çıkmasını önlemek için” diyor efendim, sizin
yoldan çıktığınızı söylüyor efendim…
Beyefendi hışımla ayağa fırlayıp sadık elemanına bam güm girişti.
Uzun uzun dövdü onu. Döverken, boksör Muhammed Ali misali makineli
tüfek gibi konuşuyordu:
-Dese ne olacak lan? Velayet-i Fakih mi burası? Masum imamın
eleştirilemez ve eleştirilmesi teklif dahî edilemez vekili miyim
ben? Yeter ulan! İnsanım, benim de nefsim var, o havaya sokmayın
beni! Gık diyenin kellesini mi alayım, mukaddesata hakaretten?
Aldıra aldıra kelle bırakmadınız lan! Daha okuduğunuzu
anlamıyorsunuz, hatta okumaya bile tenezzül etmiyorsunuz, sizin
kafanızla mı kurtaracağım Türkiye’yi ve İslam dünyasını? Def olup
gidin, düşün yakamdan!
Elemanı ensesinden tutup kapıya kadar sürükledi ve son bir tekme
vurarak kapı dışarı etti.
Sonra masasına döndü ve tam yerine oturacakken gazetede o yazının
üstündeki yazar resmine takıldı gözü.
Muzır muzır gülümsedi: “Ama sen de az değilsin kerata.”