24 Ara 2013 16:51
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 15:50
Şamil Tayyar: 'Savcı Öz intikam duygusuyla hareket etti'
AK Parti Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyar, İstanbul merkezli operasyonla ilgili, çarpıcı iddialarda bulundu!
AK Parti Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyar,
İstanbul merkezli operasyonla ilgili "Rıza Sarraf'ın hem uzunca
süredir, yaklaşık 1,5 yıldır, adli takipte olduğunu görüyoruz ama
öncesinde de 2 yıl boyunca önleyici istihbarat kapsamında
dinlendiği ortaya çıktı. Dolayısıyla 3 yılı aşkın süredir aslında
Rıza Sarraf'ın emniyet tarafından yakından takip edildiği
anlaşılıyor. Yani Bakanı bile aldatan ve ondan bile bilgi gizleyen
bir soruşturma süreci takip ediyor" dedi.
AK Parti Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyar, İstanbul
merkezli operasyonla ilgili, İstanbul'da yürütülen soruşturmayla
ilgili olarak, "Bu soruşturmanın merkezinde, odağında yer alan Halk
Bankası'dır. Halk Bankası, Hindistan, Kuzey ırak ve İran'la petrol
ticaretinin kilit kuruluşlarından birisi ve Halk Bankası
veritabanına girilerek ve Halk Bankasının hem iç kamuoyunda hem
uluslararası arenada karizması çizilerek bir mesaj verildi. Ayrıca
bu operasyonlarla Türkiye'nin 20 milyar doların üzerinde bir
ekonomik kaybı var" dedi.
Tayyar, yaptığı açıklamada İstanbul merkezli operasyona
ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Sürece genel olarak
bakıldığında çeşitli usulsüzlüklerin bulunduğunu ancak bunların
önemli bir kısmının basına yansımadığını dile getiren Tayyar, "Ben
inanıyorum ki olayın, soruşturmanın ayrıntıları kamuoyuna
yansıdıktan sonra kamuoyuna yansıdıktan sonra kamuoyundaki algının
daha da değişeceğini düşünüyorum" dedi.
Operasyonu yapanların "ustaca ve organize bir kurgu"
yaptıklarını öne süren Tayyar, şöyle devam etti: "Henüz daha işin
başında kamuoyunda bir algı oluşturmak için ciddi bir imaj
çalışması yapmışlar. Bugün soruşturmaya baktığınızda akılda üç beş
görüntü kalıyor. Biri para sayma makinesi, biri kasa, diğeri ise
ayakkabı kutusu. Ama bunun bilinçli olarak yapıldığını
görüyorsunuz. Misal '4,5 milyon dolar ele geçirildi' dense
kamuoyunda bu kadar tepki oluşturulmazdı. Şimdi bunu yaparken
gizlilik kararı alıyorsunuz aynı zamanda, yani 'soruşturma çok
gizli, ben bu bilgileri avukatlara dahi vermem' diyorsunuz.
Avukatlar için uyguladığınız gizlilik kararını, yani sanıkların
avukatları için kullandığınız gizlilik kararını, medyanın bazı
birimlerinden de maşallah esirgemiyorsunuz ve onlara da ciddi bir
şekilde bilgi servisi yapıyorsunuz."
-"Bakanı bile aldatan ve ondan bile bilgi gizleyen bir
soruşturma süreci"
Operasyon sonrasında tutuklanan Rıza Sarraf'ın da
soruşturmanın önemli isimlerinden biri olduğuna dikkati çeken
Tayyar, şunları söyledi: "Rıza Sarraf'ın hem uzunca süredir,
yaklaşık 1,5 yıldır, adli takipte olduğunu görüyoruz ama öncesinde
de 2 yıl boyunca önleyici istihbarat kapsamında dinlendiği ortaya
çıktı. Dolayısıyla 3 yılı aşkın süredir aslında Rıza Sarraf'ın
emniyet tarafından yakından takip edildiği anlaşılıyor. Ancak
kamuoyuna yansıyan bazı tapelerde Sayın İçişleri Bakanıyla oğlunun
görüşmeleri var, Rıza Sarraf'la aynı şekilde o görüşme öncesinde
ilgili emniyet müdürüne İçişleri Bakanı, 'Böyle bir randevu talebi
var, bununla ilgili yürütülen her hangi soruşturma, bir takip var
mı görüşmemde mahsur var mı' diye sorduğunda 'Hayır efendim bir
takip yok, bir problem yok' deniyor. Şimdi öğreniyoruz ki yaklaşık
3,5 yıldır Rıza Sarraf'la bir takip var. Yani Bakanı bile aldatan
ve ondan bile bilgi gizleyen bir soruşturma süreci takip
ediyor."
-"Kaçakçılık vesaire gibi iddialar nerede
kaldı"
Soruşturmanın zamanlamasına da dikkat edilmesi gerektiğine
işaret eden Tayyar, 26 Ekim'de sonuçlandırılan soruşturmanın
dershanelerle ilgili tartışmaların yoğunlaştığı bir anda operasyona
dönüştürüldüğüne vurgu yaparak, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Düğmeye 17 Aralık'ta basılıyor, yani dershane tartışmasının
iyice ayyuka çıktığı ve bunun hukuk bağlamından çıkartılarak bir
hesaplaşmaya dönüştürüldüğü bir anda düğmeye basıyorsunuz. Ama
düğmeye basarken de 3 ayrı soruşturmayı iç içe ve yan yana
getirerek bir operasyon yapıyorsunuz. Cumhuriyet tarihinde
birbirinden bağımsız, üç ayrı sözde çetinin tek dosyada görüldüğü
bir soruşturma süreciyle karşı karşıyayız. Bunun da başından beri
bir siyasi amaçlı operasyona dönüştürülme kaygısıyla hazırlandığını
görüyoruz. Bir tarafta TOKİ, bir tarafta Fatih Belediyesi diğer
taraftan da Halk Bankası ve gözaltına alınan isimlere baktığımızda
yine Rıza Sarraf üzerinden yürüdüğümüzde kamuoyuna işte altın
kaçakçısı vesaire gibi çok fazlaca dedikodu gündeme getirildi. Ama
gözaltı kararına baktığınızda rüşvetten gözaltına alındığını
görüyorsunuz. Peki kaçakçılık vesaire gibi iddialar nerede kaldı.
Dolayısıyla burada bir siyasi operasyon olduğu anlaşılıyor. 26
Ekim'de dosya sonlandırılıyor ancak 17 Aralık'ta düğmeye basılıyor.
Zannediyorum ki, dershane tartışmasının sonlandırılması burada
beklenmiş bir de diğer dosyalardaki parçaları bir araya
getirebilecek siyasi ve sosyal konjonktürün denk düşmesi beklenmiş
gibi bir izlenim edindim."
-"Bazı ifadeler bir başka konuşmadan cımbızla
çekilmiş"
İçişleri Bakanı Muammer Güler'in, tapelere ekleme yapıldığına
ilişkin ifadelerinin de doğru olduğunu söyleyen Tayyar, farklı
konuşmaların birleştirildiğini kaydetti. Tayyar, "Yani ilgisiz iki
ayrı konuşmadan alınmış ve oraya eklemlenmiş ve bir bütün olarak…
Kamuoyuna yansıyan tapelere baktığımızda eğer o bir konuşmanın
seyri ise zihinleri karıştırıyor. Ama sonra bakıyorsunuz ki oradaki
bazı ifadeler bir başka konuşmadan cımbızla çekilmiş ve parayla
ilgili bir başka konuşmaya eklemlenmiş. Bu bile aslında operasyonun
ne amaçla yapıldığını gösteriyor. Ayrıca parantez açıyorsunuz ve
içine not düşüyorsunuz. Şimdi eğer siz orada bir görüşmenin tam
tutanağını savcının önüne getirecekseniz onun hiçbir ekleme
yapılmadan, yoruma tabi tutulmadan, bir başka yerdeki cümleyi oraya
eklemeden götürmeniz gerekiyor. İçişleri Bakanı bu konuyu yargıya
taşıyacağını ifade etmişti. Umut ederim ki bununla ilgili yargı
aşaması sonuçlandıktan sonra herhalde zihinler biraz daha
aydınlanır diye düşünüyorum" diye konuştu.
Kamuoyuna yansıyan görüntülere bakıldığında para alınırken ve
verilirken herhangi bir görüntünün bulunmadığını dile getiren
Tayyar, şunları söyledi: "Şimdi bir taraftan rüşvetten
bahsedeceksiniz, bir taraftan hırsızlıktan bahsedeceksiniz ama bunu
tespit eden bir görüntü yok. İşte 'bir yerde bir valiz var' deniyor
ki 'bu valizde 800 bin euro para var ya da 800 bin dolar para var'.
Sonra o valizin hacmini ölçtüğünüzde o kadar paranın, o valizde yer
alması asla mümkün değil. Yine bir fotoğraf karesi yayınlanıyor o
fotoğraf karesinin üzerinde şubat tarihi var. Meteorolojiden
aldığınız bilgilerde bakıyorsunuz ki o tarihte yağmurlu bir hava
var. Yağmurlu bir havada öyle bir görüntünün olmaması lazım. Ayrıca
yine o görüntüde etrafın, manzaranın açık olduğu anlaşılıyor.
Halbuki 19.05'te çekilmiş bir görüntü kayıtlara göre, halbuki o
tarihte hava 16-17 civarında kararıyor. Dolayısıyla o fotoğrafta
eğer tarih doğruysa o kadar aydınlık olmaması gerekir. Bunun gibi
hem basına sızan fotoğraflarda hem de aynı şekilde basına
yansıtılan dökümanlarda tapelerde çok ciddi tahrifat olduğu
anlaşılıyor. Bütün bunlar bir siyasi amaçla operasyon olduğunu
gösteriyor ama tabii ki bu kadar büyük bir operasyon içerisinde
eğer birileri de eğer yanlış işler yapmışsa hırsızlık, yolsuzluk
rüşvet söz konusu ise onunla ilgili de iddialar bir hassasiyetle
elbette ki yürütülmeli ama bir adli vakayı kendi bağlamından
koparıp bir siyasi operasyona dönüştürmek isterseniz, bunu da
eklemelerle çıkarmalarla tahrifatla yaparsanız bunun da hesabını
hukuk önünde vermek zorunda kalırsınız."
Operasyonun yapılmasında temel hedefin Halk Bankası olduğunu
ve soruşturma çerçevesinde Halk Bankası'nın bütün veri tabanına
datalarına inildiğini ifade eden Tayyar, şunları söyledi: "İnşallah
elde ettikleri bilgiler istihbarat örgütlerine, CIA, MOSSAD gibi
istihbarat örgütlerine, sızdırılmaz diye düşünüyorum. Çok önemli
yoksa orada iki üç bakan çocuğu ya da TOKİ'deki, Fatih
Belediyesi'ndeki yolsuzluk vakasıyla, yolsuzluk iddiasıyla ilgili
olmadığı kanaatini taşıyorum. Eğer öyle bir kaygıları olsaydı
herhalde Mustafa Sarıgül'le ilgili bugünlerde çarşaf çarşaf haber
yapmaları gerekirdi. Bunun gibi çok fazlaca var. Eğer bir yolsuzluk
hassasiyeti varsa kim yaparsa yapsın AK Parti'li, CHP'li, MHP'li
hiç fark etmez kaynağı kim olursa olsun bu bütün yolsuzluk
dosyalarını açmaları gerekirdi. Düşünün ki bugün Cumhuriyet Halk
Partisi yolsuzluk gerekçesiyle partisinden attığı kişiyi İstanbul'a
büyükşehir adayı yaptı ve bu gazeteler Sarıgül'ü neredeyse bir çare
gibi göstermeye çalıştılar ve aksine Sarıgül'ü CHP'ye dayatan ise
Aydın Doğan ve arkadaşlarıdır. Şimdi siz yolsuzlukla atılmış bir
adayı İstanbul gibi bir yere aday yaparken diğer taraftan da
yolsuzluk mücadelesi verdiğinizi düşünüyorsunuz. Yani bu hikayeye
hiç kimse inanmaz. Bu soruşturmanın merkezinde, odağında yer alan
Halk Bankası'dır. Halk Bankası'nın Hindistan, Kuzey ırak ve İran'la
petrol ticaretinin kilit kuruluşlarından birisi ve Halk Bankası
veritabanına girilerek ve Halk Bankasının hem iç kamuoyunda hem
uluslararası arenada karizması çizilerek bir mesaj verildi. Ayrıca
bu operasyonlarla Türkiye'nin 20 milyar doların üzerinde bir
ekonomik kaybı var. Dolar kuru artıyor, borsa perişan vaziyette ve
bu sıkıntılar devam ederse vatandaşa da zam olarak geri dönecek.
Dolayısıyla seçime doğru aynı zamanda vatandaşı cebinden vuran da
bir girişime dönüşecek. Onun için birçok yönüyle
değerlendirdiğimizde bu operasyonun kodlarını daha iyi çözmüş
oluyoruz diye düşünüyorum."
Soruşturmanın başında İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili
Zekeriya Öz'ün bulunduğunu hatırlatan Tayyar, Öz'ün Ergenekon
soruşturmasında öne çıktığını ve o davada önemli işler başardığını
dile getirdi.
"Zekeriya Öz, bazı özel hesapları da görmeye başlayınca 2011
yılı Nisan ayında görevinden alındı" ifadesini kullanan Tayyar,
şunları kaydetti: "Zannediyorum ki Zekeriya Öz, görevden alınmanın
ve son dönemde kendisine yönelik tepkilerin de etkisiyle hükümetle
bir hesaplaşmaya gitti. Zaman zaman odasında çağırıp görüştüğü
gazetecilerle, zaman zaman dışarıda dost sohbetlerinde hem Sayın
Başbakana hem hükümete yönelik çok ağır ifadeler kullandığını
biliyoruz, bizlere kadar bunlar geldi. Dolayısıyla Zekeriya Öz'ün
bir hesaplaşma, intikam duygusuyla soruşturmayı yürütmeye
çalıştığını görüyoruz. Bu sıkıntılı, yani bu savcılarla bu
soruşturmanın yürütülmesi mümkün gözükmüyor. Ayrıca soruşturmanın
başındaki Celal Kara da daha önce Zekeriya Öz'le beraber Beşiktaş
Adliyesi'nde çalışmış ve çok iyi arkadaşlar ve bu arkadaşlıkları bu
dosya da yansımış gibi gözüküyor."
Öz'ün, "Son olarak kendi hazırladığı 4 bakanla ilgili 550
sayfalık fezlekeyi müdürlere, emniyet müdürlerine imzalatmak için
bir baskın düzenlediğini" anımsatan Tayyar, "Kamuoyuna bu yansıdı
ancak içeriği farklı aktarılmıştı. Dün araştırınca farkettik ki
Zekeriya Öz emniyet müdürlerine daha önceden hazırladığı fezlekeyi
imzalatmaya götürmüş. Yani emniyet müdürlerinin hazırladığı bir
fezlekeymiş ve kendisi de bunu doğru, uygun ve yerinde bulmuş ve
Adalet Bakanlığı'na gönderiyormuş gibi bir izlenim ve algı
oluşturmak için bu operasyonu yaptığını görüyoruz" dedi.
Bir emniyet görevlisinin baskın sırasındaki görüntülerinin
ortaya çıkması üzerine İstanbul istihbarat Şube Müdürü hakkında
şüpheli sıfatıyla soruşturma açıldığını hatırlatan Şamil Tayyar,
"Düşünün ki bu görüntü soruşturmayı doğrudan etkileyen akamete
uğratabilecek bir görüntü değil. Bundan dolayı o müdürle alakalı
gidiyorsunuz soruşturma açıyorsunuz. Peki burada soruşturma halel
görecekse her gün çarşaf çarşaf kamuoyuna gazetelere yansıyan
televizyonlara yansıyan görüntüler var fotoğraflar, dökümanlar var,
tapeler var. Peki bunlarla ilgili herhangi bir işlemin var mı, yok.
Bunlarla ilgili herhangi bir müdürle alakalı emniyet görevlisiyle
alakalı soruşturma açmayacaksın ama eli tesbihli başkomiserin
görüntüsüyle alakalı İstihbarat Müdürü'nü suçlu bularak onunla
ilgili soruşturma açacaksın bu bile başlı başına bir
samimiyetsizlik olduğunu gösteriyor" diye konuştu.
Bu gelişmeler üzerine Başsavcılığın, intikam duygusuyla
hareket ettiği, hukuk adamı gibi davranmadığı düşüncesiyle Zekeriya
Öz'ün Emniyet ofisinde, operasyonun yürütüldüğü birime alınmaması
yönünde bir karar verdiğini anımsatan Tayyar, "O baskından sonra
yeniden ikinci baskına gittiğinde içeriye alınmadığını öğrendim.
Doğrusu da budur. Alınmaması da gerekir zaten, soruşturmayı yürüten
de kendisi değil. Yürüten savcılar kendisine bağlı. Artık son
dönemde alınan bir kararla da artık Başsavcı meseleye el koydu.
Eğer bununla ilgili bir karar verilecekse Başsavcı üzerinden
verilmesi gerekir. İlave olarak da eğer bakanlarla ilgili bir
fezleke hazırlanacaksa bu fezleke dolaylı dinlemeler üzerinden
olmaz. Yargıtay Genel Kurulu'nun içtihatı var eğer bakanlarla
ilgili böyle bir işlem olacaksa oğlunu yakının vesaireyi dinleyerek
bakanlarla ilgili bir fezleke hazırlayamazsınız. Buradan
anlıyorsunuz ki meseleyi hukuk bağlamından çıkarıp bir siyasi
operasyona dönüştürmeye çalışmışlar. Ben inanıyorum ki
soruşturmanın seyrine ilişkin tüm ayrıntılar kamuoyuna yansıdığı
zaman operasyona destek verenlerin önemli kısmının yüzünün
kızaracağını düşünüyorum" dedi.