21 Tem 2012 13:20
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 13:56
ŞAM'DAKİ PATLAMA ESAD'IN SONUNU HAZIRLAYACAK!
Taraf gazetesi yazarı Ahmet Altan bugünkü yazısında Şam'daki patlamayı ve Beşar Esad'a etkilerini anlattı.
Beşşar Esed, sanıldığından da çabuk
gidecek gibi gözüküyor.
Halkını öldüren birinin iktidarda kalması zaten mümkün değildi, kimse Esed'in kalacağını düşünmüyordu, "ne zaman gideceği" tartışılıyordu yalnızca.
Şam'daki son patlama Esed'in sonunu hızlandıracak anlaşılan.
Bir adamın, "bu ülkenin kaderini sadece ben belirleyeceğim, başka hiç kimsenin de söz hakkı olmayacak" demesi, insanları yok farz etmesi bu çağın gerçekleriyle uyuşmuyor.
"Bilgisayar", "twitter", "facebook" sözcükleriyle "diktatör" sözcüğü yan yana durmuyor.
Diktatörden vazgeçtim "liderlik" anlayışı bile sallantıda.
Arap Baharı bize başka bir "liderlik" anlayışını gösterdi.
Bizzat "halkın" kendisi lider oldu o ayaklanmalarda.
Tunus'ta, Mısır'da, Libya'da karizmatik bir "lider" sürüklemedi kitleleri peşinden, kitleler olaylara el koydu ve değişimi başlattı.
Halkın, lidersiz de örgütlenebilmesine olanak veren imkânlara sahip olduğu bir dönemdeyiz.
Büyük bir internet ağı içinde insanlar öfkeyi ve coşkuyu paylaşıp birlikte harekete geçebiliyorlar.
Sen halka baskı yaparsan, halk buna cevap veriyor.
Bunun tabii "ekonomik" bir karşılığı da var.
Silah satıp petrol alan bir "alışveriş" dünyasında "tek adamlar" çok kullanışlı çünkü silahları tek adama satabiliyorsun ama "bilgisayar" satacaksan "tek adamlara" değil halka ihtiyacın var.
Bilgisayar kullanabilme sadece parayla, alışverişle olmuyor çünkü.
Onu kullanacak bir bilgiye ve gelişmişliğe de ihtiyaç duyuluyor.
Tek adamlı ülkeler kalkınsalar, zenginleşseler bile gelişemiyorlar, tek adamlar halkın gelişmesini engelliyor.
Diktatörler "kalkınmış, zenginleşmiş" toplumlardan hoşnutlar, birçok diktatör ülkesini kalkındırıp zenginleştirmeyi başardı ama geliştirmeyi başaramadı, geliştirmeyi de istemedi.
Gelişmişlik, halkı oluşturan bireylerin "fikirleri ve talepleri" olması anlamına geliyor, gelişmiş toplumlarda her birey "kıymetli", her bireyin söz hakkı var, her bireyin toplumun geleceğinde payı ve yeri bulunuyor.
Diktatörlü toplumlarda ise sadece bir kişi "birey" oluyor, gerisi onun emir ve isteklerine uyan gelişmemiş bir kalabalık olarak kalıyor.
Bunun sürmesi mümkün değil.
Niye mümkün olmadığı basit bir soruyla bile anlaşılır.
İnsanlar, herkesin özgür ve eşit olduğu gelişmiş bir toplumda mı yaşamak ister yoksa "tek bir adamın" sultasında özgürlüklerin kısıtlandığı gelişmemiş bir ülkede mi?
Eğer o "tek adamın" çevresinde kümelenip nemalanan bir kitleden değilseniz gelişmiş bir ülkede yaşamak istersiniz.
Var olmak, özgür olmak, güvenli olmak istersiniz.
Konuştuğunuz, fikrinizi söylediğiniz, pankart açtığınız için hapse girdiğiniz bir ülke istemezsiniz.
İnsanların istemediği yönetim biçimleri "doğal" biçimde ayıklanır.
Suriye'deki değişim aslında büyük bir değişimin en önemli adımı.
Bu ülkedeki sistem yıkıldığında İran, Rusya ve Kafkaslar'daki birçok diktatörlük sarsılacak.
Demokrasi büyük bir doğa hareketi gibi ilerleyecek.
Ha, hemen demokrasi olacak mı, herhalde olmayacak, demokrasi kurmak öyle kolay değil, bir birikim ve hazırlık gerektiriyor ama demokrasiye doğru bir yürüyüş başlayacak.
Bazı aksamalar, geri dönüşler yaşanacak.
Ama bütün bunlar "nihai" amaca doğru ilerleyişi durdurmayacak.
Dünyanın bir parçası 21. yüzyılda yaşarken bir başka parçası 15. yüzyılda yaşayamaz artık, böyle bir kopukluğu ve dengesizliği bugünkü dünyanın iktisadi ve siyasi yapısı taşıyamaz.
Bunların hepsi aynı düzeye gelecek.
Bütün dünya 15. yüzyıla dönemeyeceğine göre, 15. yüzyıl "kriterlerinde" ısrar edenler değişip 21. yüzyıla ulaşacaklar.
Bunu, siyasi hamlelerle, ittifaklarla geciktirmek mümkün olsa da durdurmak mümkün değil.
Üstelik artık geciktirmek bile çok zor.
Ortadoğu'daki değişimin süratine baksanıza.
Bu büyük değişimin ilk adımlarında yaşanan olaylar birçok insanda "Arap Baharı bekleneni vermedi, daha beter işler oluyor" duygusu yaratıyor.
Büyük değişimler böyledir.
Fransız Devrimi'ni düşünsenize, ilk zamanları krallıktan bile beterdi, korkunç bir vahşet ortaya çıkmıştı, "terör" toplumu sarmıştı ama bütün bunlar Fransız Devrimi'nin dünyayı değiştirecek bir adım olduğu gerçeğini değiştirmiyordu.
Bence Arap Baharı da Fransız Devrimi kadar önemli bir adım.
Fransız Devrimi buharlı aletlerin sonucuydu, Arap Baharı bilgisayarların sonucu.
Yeni bir çağın bütün dünyaya yerleşmesinin de habercisi.
On on beş yıla kadar Ortadoğu da gelişmiş dünyanın istikrarlı bir parçası olur.
Tarihin emri böyle.
Bunu kimse durduramaz, durdurmaya çalışmak sadece biraz daha fazla insan ölmesine yol açar.
"Tek adamın" sahip olduğu o göz kamaştırıcı güç, o gücün sahibini körleştiriyor, gerçekleri göremez oluyor, körleşmeseler Kaddafi öldürülmez, Mübarek bir kafese konmazdı.
İnsanlık yeni bir döneme gireli epey oldu, Ortadoğu'daki sarsıntılarla şimdi o döneme yerleşiyor.
Kalabalıkların isyanı, bireylerin özgürlüğüne geniş bir kapı açıyor.
Ahmet Altan/ Taraf
Halkını öldüren birinin iktidarda kalması zaten mümkün değildi, kimse Esed'in kalacağını düşünmüyordu, "ne zaman gideceği" tartışılıyordu yalnızca.
Şam'daki son patlama Esed'in sonunu hızlandıracak anlaşılan.
Bir adamın, "bu ülkenin kaderini sadece ben belirleyeceğim, başka hiç kimsenin de söz hakkı olmayacak" demesi, insanları yok farz etmesi bu çağın gerçekleriyle uyuşmuyor.
"Bilgisayar", "twitter", "facebook" sözcükleriyle "diktatör" sözcüğü yan yana durmuyor.
Diktatörden vazgeçtim "liderlik" anlayışı bile sallantıda.
Arap Baharı bize başka bir "liderlik" anlayışını gösterdi.
Bizzat "halkın" kendisi lider oldu o ayaklanmalarda.
Tunus'ta, Mısır'da, Libya'da karizmatik bir "lider" sürüklemedi kitleleri peşinden, kitleler olaylara el koydu ve değişimi başlattı.
Halkın, lidersiz de örgütlenebilmesine olanak veren imkânlara sahip olduğu bir dönemdeyiz.
Büyük bir internet ağı içinde insanlar öfkeyi ve coşkuyu paylaşıp birlikte harekete geçebiliyorlar.
Sen halka baskı yaparsan, halk buna cevap veriyor.
Bunun tabii "ekonomik" bir karşılığı da var.
Silah satıp petrol alan bir "alışveriş" dünyasında "tek adamlar" çok kullanışlı çünkü silahları tek adama satabiliyorsun ama "bilgisayar" satacaksan "tek adamlara" değil halka ihtiyacın var.
Bilgisayar kullanabilme sadece parayla, alışverişle olmuyor çünkü.
Onu kullanacak bir bilgiye ve gelişmişliğe de ihtiyaç duyuluyor.
Tek adamlı ülkeler kalkınsalar, zenginleşseler bile gelişemiyorlar, tek adamlar halkın gelişmesini engelliyor.
Diktatörler "kalkınmış, zenginleşmiş" toplumlardan hoşnutlar, birçok diktatör ülkesini kalkındırıp zenginleştirmeyi başardı ama geliştirmeyi başaramadı, geliştirmeyi de istemedi.
Gelişmişlik, halkı oluşturan bireylerin "fikirleri ve talepleri" olması anlamına geliyor, gelişmiş toplumlarda her birey "kıymetli", her bireyin söz hakkı var, her bireyin toplumun geleceğinde payı ve yeri bulunuyor.
Diktatörlü toplumlarda ise sadece bir kişi "birey" oluyor, gerisi onun emir ve isteklerine uyan gelişmemiş bir kalabalık olarak kalıyor.
Bunun sürmesi mümkün değil.
Niye mümkün olmadığı basit bir soruyla bile anlaşılır.
İnsanlar, herkesin özgür ve eşit olduğu gelişmiş bir toplumda mı yaşamak ister yoksa "tek bir adamın" sultasında özgürlüklerin kısıtlandığı gelişmemiş bir ülkede mi?
Eğer o "tek adamın" çevresinde kümelenip nemalanan bir kitleden değilseniz gelişmiş bir ülkede yaşamak istersiniz.
Var olmak, özgür olmak, güvenli olmak istersiniz.
Konuştuğunuz, fikrinizi söylediğiniz, pankart açtığınız için hapse girdiğiniz bir ülke istemezsiniz.
İnsanların istemediği yönetim biçimleri "doğal" biçimde ayıklanır.
Suriye'deki değişim aslında büyük bir değişimin en önemli adımı.
Bu ülkedeki sistem yıkıldığında İran, Rusya ve Kafkaslar'daki birçok diktatörlük sarsılacak.
Demokrasi büyük bir doğa hareketi gibi ilerleyecek.
Ha, hemen demokrasi olacak mı, herhalde olmayacak, demokrasi kurmak öyle kolay değil, bir birikim ve hazırlık gerektiriyor ama demokrasiye doğru bir yürüyüş başlayacak.
Bazı aksamalar, geri dönüşler yaşanacak.
Ama bütün bunlar "nihai" amaca doğru ilerleyişi durdurmayacak.
Dünyanın bir parçası 21. yüzyılda yaşarken bir başka parçası 15. yüzyılda yaşayamaz artık, böyle bir kopukluğu ve dengesizliği bugünkü dünyanın iktisadi ve siyasi yapısı taşıyamaz.
Bunların hepsi aynı düzeye gelecek.
Bütün dünya 15. yüzyıla dönemeyeceğine göre, 15. yüzyıl "kriterlerinde" ısrar edenler değişip 21. yüzyıla ulaşacaklar.
Bunu, siyasi hamlelerle, ittifaklarla geciktirmek mümkün olsa da durdurmak mümkün değil.
Üstelik artık geciktirmek bile çok zor.
Ortadoğu'daki değişimin süratine baksanıza.
Bu büyük değişimin ilk adımlarında yaşanan olaylar birçok insanda "Arap Baharı bekleneni vermedi, daha beter işler oluyor" duygusu yaratıyor.
Büyük değişimler böyledir.
Fransız Devrimi'ni düşünsenize, ilk zamanları krallıktan bile beterdi, korkunç bir vahşet ortaya çıkmıştı, "terör" toplumu sarmıştı ama bütün bunlar Fransız Devrimi'nin dünyayı değiştirecek bir adım olduğu gerçeğini değiştirmiyordu.
Bence Arap Baharı da Fransız Devrimi kadar önemli bir adım.
Fransız Devrimi buharlı aletlerin sonucuydu, Arap Baharı bilgisayarların sonucu.
Yeni bir çağın bütün dünyaya yerleşmesinin de habercisi.
On on beş yıla kadar Ortadoğu da gelişmiş dünyanın istikrarlı bir parçası olur.
Tarihin emri böyle.
Bunu kimse durduramaz, durdurmaya çalışmak sadece biraz daha fazla insan ölmesine yol açar.
"Tek adamın" sahip olduğu o göz kamaştırıcı güç, o gücün sahibini körleştiriyor, gerçekleri göremez oluyor, körleşmeseler Kaddafi öldürülmez, Mübarek bir kafese konmazdı.
İnsanlık yeni bir döneme gireli epey oldu, Ortadoğu'daki sarsıntılarla şimdi o döneme yerleşiyor.
Kalabalıkların isyanı, bireylerin özgürlüğüne geniş bir kapı açıyor.
Ahmet Altan/ Taraf