22 Nis 2015 18:01
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 17:29
Salondan yaka paça dışarı atılan Cihan muhabiri Medyaradar'a konuştu! "Bana en çok koyan..."
Emine Erdoğan’ın katıldığı programda Cihan Haber Ajansı ekibi, ‘akreditasyonu olmadığı’ iddiasıyla yaka paça dışarı çıkartılmıştı, gözyaşlarına engel olamayan o muhabir Medyaradar’dan Alev Gürsoy Cimin’e konuştu. İşte o röportaj…
Meslektaşlarının gözü önünde yaka paça dışarı atıldı Cihan
muhabiri Hüseyin Aydın, gözyaşlarını tutamadı, hepimizin yüreğini
burktu. Olay geçtiğimiz günlerde yaşanmıştı. Cihan muhabiri Hüseyin
Aydın ve kameraman Mehmet Büyük, Cumhurbaşkanlığı Özel Kalemi
tarafından içeri alındıkları programın yapılacağı otel salonundan
bir süre sonra davetiyeleri olmadığı gerekçesiyle sponsor firma
görevlileri tarafından zorla dışarı çıkarıldı. Programı takip eden
diğer gazetecilerden bazılarının da davetiyeleri olmadığı halde
takip ettiklerini söylemelerine rağmen, Cihan ekibinin sadece
salondan değil, otelin dışına kadar çıkartıldılar. Yaşadıkları
zordu, hangi gazeteci bunu yaşasın ister ki? Ama artık öyle bir
hale geldik ki, hangi kanal ya da gazetede çalışıyorsan oranın
görüşü ya da duruşu da senin üzerine yapışıyor sevgili emekçi
kardeşim! Yani senin suçun yok! Suçun basın emekçiliği yapman.
Türkiye’de gazetecilik zor. Zorda gazetecilik yapmak ise daha zor.
Ben meslektaşımız Hüseyin’e o gün yaşadıklarını sordum, o kadar
üzülmüş ki olayı anlatırken adeta tekrar yaşıyordu ve sesi
titriyordu. İsyan eder gibiydi. “Ben paralel maralel bilmem, habere
git derler giderim. Bu ülkede en azılı katillere bile bu
yapılmazken bizim yaşadıklarımıza inanamıyorum” diyor. Ben de
kendisine geçmiş olsun diyorum. Dilerim bu ülkede Akit Gazetesi
muhabiri de bu durumu yaşamaz Cihan muhabiri de Sözcü ve Sabah
Muhabiri de. Patron bir yerlere yakınsa muhabirin suçu ne? Diye
soruyorum ve sizi röportajla baş başa bırakırken güneşli güzel
günler diliyorum.
RÖPORTAJ: ALEV GÜRSOY CİMİN
TWİTTER: gazetecialev
Mail: [email protected]
Hüseyin öncelikle geçmiş olsun. Talihsiz bir olay yaşadın. Akreditasyonunuz olmadığı gerekçesiyle deyim yerindeyse yaka paça dışarı atıldınız ve gözyaşların ben dâhil tüm meslektaşlarını çok üzdü. Ne oldu o gün bana yaşadıklarını anlatır mısın?
Evet, maalesef ben daha hayatımda ilk kez kendimi böyle biçare ve savunmasız hissettim. İnsan yakınını kaybeder ağlar ama ben o gün kaybolan meslek etiği için gözyaşı döktüm. Mesleğimi yapamadığım daha doğrusu kaba kuvvetle yaptırmadıkları için ilk kez ağladım. Sabır taşı da çatlamıştı benim için. Refleks gösterdim o an. Yıllardır bu mesleği yapıyorum ve ben ilk kez iş için ağladım.
“HAYATIMDA İLK KEZ MESLEĞİM İÇİN GÖZYAŞI DÖKTÜM”
Neden böyle oldu?
Sabahtan itibaren yaşadıklarımı ben size anlatayım. Saat 11 civarıydı yanılmıyorsam Sayın Emine Erdoğan’ın katılacağı bir program bilgisi geldi bize mail olarak, Haber müdürümüz tarafından. Takip etmemiz istendi. Bizde olayın gerçekleştiği otele gittik. Otele gittiğimizde girişte bir basın kayıt masası vardı. Orada ismini hatırlayamadığım PR şirketinin sorumluları yani o sosyal sorumluluk projesini üstlenen GSM operatörü vardı. O operatör PR şirketini görevlendirmiş. Kapıda bekleyen 2 kadın bizim ismimizi istedi. Biz de ismimizi verdik, kameraman arkadaşımla birlikte. Kurumumuzun adını duyunca zaten renkleri değişti. Biraz duraksadılar ve sonra fısıldaşmaya başladılar “alsak mı almasak mı” diye. Sonrasında “Sizi içeri alamayacağız” dediler. Ben de gerekçesini sordum. “Davetiyeniz var mı” diye sordular. Ben de “Davetiye mail olarak geldi” dedim. PR şirketi zaten gönderiyor bütün kurumlara böyle bir etkinliklerde. Ki o GSM şirketinin programı değil o sadece sponsor. Sayın Cumhurbaşkanı’nın eşi de oraya katılacak. Biz de sarı basın kartı sahibi olduğumuz için takip etmemizin uygun olduğunu düşündük.
Peki, sizi içeriye almayan o GSM şirketinin yetkilileri miydi?
-Evet. Hadise zaten 2 aşamalı olarak gerçekleşti. Önce girişte bir sorun çıkardılar. Biz gerekçelerini öğrenmeye çalışırken o sırada Cumhurbaşkanlığı’ndan geldiğini söyleyen bir hanımefendi “Özel Kalemle görüştüm sorun çözülmüştür. “Buyurun içeri” diye bizi davet etti. Bunu bazı gazeteci arkadaşlarımız çok değişik yorumlamışlar. Cihan Haber Ajansı ekibi oraya davetsiz gelerek olay çıkardı diye. Asla katılmıyorum. Çok asılsız bir şey. Zaten görüntüler izlenirse görülür her şey. Cumhurbaşkanlığı’nda görevli hanımefendi bizi içeri davet etti ve biz salona girdik. Kameramızı tripoda yerleştirdik. Bize ve oradaki bütün gazetecilere bir bilgi geldi. Görüntü almak isteyen arkadaşlar ön tarafa geçsin kısa bir görüntü alabilir dediler. Biz de gazeteci arkadaşlarla birlikte girdik ön tarafa yani sahnenin olduğu kısma, Yerimizi aldık. Benim elimde fotoğraf makinesi vardı. Bir de kameraman arkadaşım var. Girişimizi engellemeye çalışan oradaki hanımefendi, GSM şirketinin Basın Kurumsal İletişim Sorumlusu olduğunu belirtmişti, tekrar geldi yanımıza. “Sizi dışarı alabilir miyiz” dedi. Acı olay orada patlak verdi.
Peki diğer gazetecilerin akreditasyonu var mıydı?
Hiçbir gazetecinin akreditasyonu yoktu. Davetiye mail olarak gönderilmişti. Akreditasyonu herhalde kurumsal olarak uyguluyorlar galiba kişiden kişiye değişebiliyor, kurumdan kuruma değişebiliyor.
Kuruma özel anladığım kadarıyla.
Durumdan vazife çıkarma olayı her zamanki gibi. Diyoruz ki diğer arkadaşlara sorun; diğer arkadaşların davetiyesi varsa ve sadece bizim davetiyemiz yoksa zaten çıkarız. Ama derdimizi anlatamadık.
“BU PARALELCİ YAFTALAMASINI ARTIK KALDIRAMIYORUZ”
Peki, oradaki diğer gazeteci arkadaşlar neden bu duruma tepkisiz kaldı? Sonuçta siz bir muhabirsiniz ve sizin tarafınız olmamalı. Kaldı ki oraya haber çekmeye gittiniz.
Alev hanım bunu özellikle yazmanızı rica ediyorum. Diğer meslektaşlarımdan art niyetli insanlar var ve buna katlanmak çok zor. İnsanlar diyor ki “Niye ağladın niye sızladın” Biz bunu artık çok sık yaşamaya başladık. Sanırım nedeni de çalıştığımız kuruma yanlış bakışları. Ben gazeteciyim, yıllardır bu işi yapıyorum. Benim hiçbir ideolojim yok, hiçbir yere yakınlığım yok. Savunduğum bir görüş elbette vardır ama ben habere görüşümle gitmiyorum. Ben İletişim Fakültesi okudum ve bu ilkelere göre hareket ediyorum. Şimdi insanlar bize çalıştığımız kuruma göre davranıyorlar. Gazeteci arkadaşlarımız bile etkinliklerde karşılaştığımızda bize son dönemde atılan “paralelci” ifadesini kullanıyor. Belki şaka için yapıyorlar ama biz kaldıramıyoruz bunu artık. Ben isterdim ki tüm meslektaşlarım bu duruma tepki göstersin, bu olaya müsaade etmesin. Beni en çok yıkan da meslektaşlarımızın yanımızda durmamasıydı. Bugün bize yarın onlara! O zaman onların yanında kim olacak merak ediyorum…
“YÜZ KIZARTAN SUÇLULARA BİLE BU MUMAMELE YAPILMAZKEN…”
Psikolojik olarak da etkileniyorsunuz tabii.
Etkileniyoruz tabi. Psikoloji mi kaldı? Bizi orda kapıda bekletiyorlar. İnsanlar acı bir gülümsemeyle bakıyor. Sanki bir suç işlemişiz gibi. Yüz kızartıcı suç işleyenlere bu ülkede bu durum reva görülmedi. Bizim suçumuz da mikrofon tutmak galiba…
“BUNU İLK KEZ YAŞAMIYORUZ”
Peki, sürekli yaşıyor mu bunu Cihan Haber Ajansı, Zaman Grubu bu durumu?
Tabi yaşıyor. O günkü olay medyaya yansımış kısmı. Orda sıcak bir gelişme oldu. Ondan dolayı bu duyuldu. Yoksa Cihan olsun, Zaman Gazetesi olsun Cumhurbaşkanı’nın hiçbir programına giremiyor. İktidarla ilgili olan programlara dâhil edilmiyor. Hep bir yasaklama var. Bunda davetiye gelmişti ama herhalde bilinçsizce attılar, sonra da çark ettiler…
“BU KADAR UTANÇ VERİCİSİNİ İLK KEZ YAŞIYORUZ”
O an ne hissettin, ne düşündün? Şu an ne yapmayı düşünüyorsun?
Şu an mesleğime devam etmeyi düşünüyorum. Kesinlikle o konuda tereddüttüm yok. Ben daha öncede bunu yaşadım, bu kadar utanç verici bir şekilde olmasa da. Cihan Haber Ajansı’nda kaldığın sürece de bunu yaşayacağımı biliyorum. Ama kurumumu seviyorum. Türkiye’deki en iyi ajanlardan biri olduğunu biliyorum. Ben buradan maaş alıyor, geçimimi sağlıyorum. Ajansıma sahip çıkmak zorundayım. Buranın değerlerini, haber politikasını, yayın politikasını sürdürmek zorundayım. Orda çalıştığım ajansın mikrofonu vardı elimde ve beni oraya temsilci olarak göndermişlerdi. Hareketlerime dikkat etmek zorundaydım. Biz orda gazetecilik mesleğine leke sürülsün istemedik. Biliyorsunuz çok ciddi kavgalar oluyor bu meslekte. İnsanlar itiyor kakıyor, küfür ediyor, hakaret ediyor, sosyal medyadan bir sürü tacizler geliyor üzerimize ama biz sabrımızı muhafaza etmek zorundayız.
Çok da ciddi destek aldın sosyal medyadan, yazarlardan çizerlerden.
Teşekkür etmek lazım ayrı ayrı o insanlara. Böyle bir süreçte onların sahip çıkması, destek olması insana güç veriyor.
“UYUŞTURUCU BAĞIMLISIYMIŞIM GİBİ MÜDAHALE ETTİLER”
Emin ol gözyaşların herkesi çok üzdü…
Bakın orada size fiziki bir müdahalede bulunuyorlar, sizi aşağılıyorlar, sahne önünde onlarca kişinin önünde rencide ediyorlar. Bir sürü protokolden insan var. Sonuçta evli ve çocuğu olan insanım ben. Annem var babam var kardeşim var, çevremdeki insanlar var, çalıştığım meslektaşım var. Gururumu incittiler… Tek başıma kalmışım siz de gördünüz orda kimse var mıydı? 3-5 kişiye yapılan bir müdahale yok orda, sadece beni itip kakıyorlar ve kolumdan tutarak sanki bir uyuşturucu bağımlısı gibiyim gibi dışarı atmaya çalışıyorlar. Bunu hangi vicdan kabul edebiliyor. Bu bir sonuçtur bir başlangıç değildir. Ben 1 saat boyunca oradaki arkadaşlara dil döktüm. Ne olur bana somut bir gerekçe sunun yoksa ben bunu anlatamam hiç kimseye. Haber müdürünüz sizi bir işe göndermiş, bir haber yapmanız lazım. Onlarca site, abonemiz, gazeteler, televizyonlar sizden haber bekliyor. Ben haber bekleyen abonelerime ne diyeceğim?
Emine Hanım’ın bilgisi var mıydı o yaşanan tatsızlıktan?
Olup olmadığını bilmiyorum ama Emine Hanım biz o olayı yaşarken orada değildi. Sadece salona birazdan giriş yapacağı bilgisi gelmişti. O girmeden acı hadise yaşandı. Sonradan söylediler mi, haberi oldu mu bilmiyorum açıkçası.
“HABERİN ÖZNESİ OLDUĞUM İÇİN ÇOK ÜZGÜNÜM”
Sana çok geçmiş olsun diyorum. Varsa son sözlerini alayım. Dilerim bir daha böyle bir olay yaşamaz hiçbir meslektaşımız
Alev Hanım ben haberin öğesi olmaktan nefret eden bir insanım. Haber kaynağını konuşturalım veya o haber neyse. İnsanlar sizden bir haber bekliyor, doğruları yazmanızı bekliyor. Burada haberin öznesi olduğum için çok üzüldüm. Hakikaten çok kötü bir durum. Umarım bir daha yaşanmaz. Bir ders olur basın camiasına ve birliğimize beraberliğimize vesile olur diye düşünüyorum.
RÖPORTAJ: ALEV GÜRSOY CİMİN
TWİTTER: gazetecialev
Mail: [email protected]
Hüseyin öncelikle geçmiş olsun. Talihsiz bir olay yaşadın. Akreditasyonunuz olmadığı gerekçesiyle deyim yerindeyse yaka paça dışarı atıldınız ve gözyaşların ben dâhil tüm meslektaşlarını çok üzdü. Ne oldu o gün bana yaşadıklarını anlatır mısın?
Evet, maalesef ben daha hayatımda ilk kez kendimi böyle biçare ve savunmasız hissettim. İnsan yakınını kaybeder ağlar ama ben o gün kaybolan meslek etiği için gözyaşı döktüm. Mesleğimi yapamadığım daha doğrusu kaba kuvvetle yaptırmadıkları için ilk kez ağladım. Sabır taşı da çatlamıştı benim için. Refleks gösterdim o an. Yıllardır bu mesleği yapıyorum ve ben ilk kez iş için ağladım.
“HAYATIMDA İLK KEZ MESLEĞİM İÇİN GÖZYAŞI DÖKTÜM”
Neden böyle oldu?
Sabahtan itibaren yaşadıklarımı ben size anlatayım. Saat 11 civarıydı yanılmıyorsam Sayın Emine Erdoğan’ın katılacağı bir program bilgisi geldi bize mail olarak, Haber müdürümüz tarafından. Takip etmemiz istendi. Bizde olayın gerçekleştiği otele gittik. Otele gittiğimizde girişte bir basın kayıt masası vardı. Orada ismini hatırlayamadığım PR şirketinin sorumluları yani o sosyal sorumluluk projesini üstlenen GSM operatörü vardı. O operatör PR şirketini görevlendirmiş. Kapıda bekleyen 2 kadın bizim ismimizi istedi. Biz de ismimizi verdik, kameraman arkadaşımla birlikte. Kurumumuzun adını duyunca zaten renkleri değişti. Biraz duraksadılar ve sonra fısıldaşmaya başladılar “alsak mı almasak mı” diye. Sonrasında “Sizi içeri alamayacağız” dediler. Ben de gerekçesini sordum. “Davetiyeniz var mı” diye sordular. Ben de “Davetiye mail olarak geldi” dedim. PR şirketi zaten gönderiyor bütün kurumlara böyle bir etkinliklerde. Ki o GSM şirketinin programı değil o sadece sponsor. Sayın Cumhurbaşkanı’nın eşi de oraya katılacak. Biz de sarı basın kartı sahibi olduğumuz için takip etmemizin uygun olduğunu düşündük.
Peki, sizi içeriye almayan o GSM şirketinin yetkilileri miydi?
-Evet. Hadise zaten 2 aşamalı olarak gerçekleşti. Önce girişte bir sorun çıkardılar. Biz gerekçelerini öğrenmeye çalışırken o sırada Cumhurbaşkanlığı’ndan geldiğini söyleyen bir hanımefendi “Özel Kalemle görüştüm sorun çözülmüştür. “Buyurun içeri” diye bizi davet etti. Bunu bazı gazeteci arkadaşlarımız çok değişik yorumlamışlar. Cihan Haber Ajansı ekibi oraya davetsiz gelerek olay çıkardı diye. Asla katılmıyorum. Çok asılsız bir şey. Zaten görüntüler izlenirse görülür her şey. Cumhurbaşkanlığı’nda görevli hanımefendi bizi içeri davet etti ve biz salona girdik. Kameramızı tripoda yerleştirdik. Bize ve oradaki bütün gazetecilere bir bilgi geldi. Görüntü almak isteyen arkadaşlar ön tarafa geçsin kısa bir görüntü alabilir dediler. Biz de gazeteci arkadaşlarla birlikte girdik ön tarafa yani sahnenin olduğu kısma, Yerimizi aldık. Benim elimde fotoğraf makinesi vardı. Bir de kameraman arkadaşım var. Girişimizi engellemeye çalışan oradaki hanımefendi, GSM şirketinin Basın Kurumsal İletişim Sorumlusu olduğunu belirtmişti, tekrar geldi yanımıza. “Sizi dışarı alabilir miyiz” dedi. Acı olay orada patlak verdi.
Peki diğer gazetecilerin akreditasyonu var mıydı?
Hiçbir gazetecinin akreditasyonu yoktu. Davetiye mail olarak gönderilmişti. Akreditasyonu herhalde kurumsal olarak uyguluyorlar galiba kişiden kişiye değişebiliyor, kurumdan kuruma değişebiliyor.
Kuruma özel anladığım kadarıyla.
Durumdan vazife çıkarma olayı her zamanki gibi. Diyoruz ki diğer arkadaşlara sorun; diğer arkadaşların davetiyesi varsa ve sadece bizim davetiyemiz yoksa zaten çıkarız. Ama derdimizi anlatamadık.
“BU PARALELCİ YAFTALAMASINI ARTIK KALDIRAMIYORUZ”
Peki, oradaki diğer gazeteci arkadaşlar neden bu duruma tepkisiz kaldı? Sonuçta siz bir muhabirsiniz ve sizin tarafınız olmamalı. Kaldı ki oraya haber çekmeye gittiniz.
Alev hanım bunu özellikle yazmanızı rica ediyorum. Diğer meslektaşlarımdan art niyetli insanlar var ve buna katlanmak çok zor. İnsanlar diyor ki “Niye ağladın niye sızladın” Biz bunu artık çok sık yaşamaya başladık. Sanırım nedeni de çalıştığımız kuruma yanlış bakışları. Ben gazeteciyim, yıllardır bu işi yapıyorum. Benim hiçbir ideolojim yok, hiçbir yere yakınlığım yok. Savunduğum bir görüş elbette vardır ama ben habere görüşümle gitmiyorum. Ben İletişim Fakültesi okudum ve bu ilkelere göre hareket ediyorum. Şimdi insanlar bize çalıştığımız kuruma göre davranıyorlar. Gazeteci arkadaşlarımız bile etkinliklerde karşılaştığımızda bize son dönemde atılan “paralelci” ifadesini kullanıyor. Belki şaka için yapıyorlar ama biz kaldıramıyoruz bunu artık. Ben isterdim ki tüm meslektaşlarım bu duruma tepki göstersin, bu olaya müsaade etmesin. Beni en çok yıkan da meslektaşlarımızın yanımızda durmamasıydı. Bugün bize yarın onlara! O zaman onların yanında kim olacak merak ediyorum…
“YÜZ KIZARTAN SUÇLULARA BİLE BU MUMAMELE YAPILMAZKEN…”
Psikolojik olarak da etkileniyorsunuz tabii.
Etkileniyoruz tabi. Psikoloji mi kaldı? Bizi orda kapıda bekletiyorlar. İnsanlar acı bir gülümsemeyle bakıyor. Sanki bir suç işlemişiz gibi. Yüz kızartıcı suç işleyenlere bu ülkede bu durum reva görülmedi. Bizim suçumuz da mikrofon tutmak galiba…
“BUNU İLK KEZ YAŞAMIYORUZ”
Peki, sürekli yaşıyor mu bunu Cihan Haber Ajansı, Zaman Grubu bu durumu?
Tabi yaşıyor. O günkü olay medyaya yansımış kısmı. Orda sıcak bir gelişme oldu. Ondan dolayı bu duyuldu. Yoksa Cihan olsun, Zaman Gazetesi olsun Cumhurbaşkanı’nın hiçbir programına giremiyor. İktidarla ilgili olan programlara dâhil edilmiyor. Hep bir yasaklama var. Bunda davetiye gelmişti ama herhalde bilinçsizce attılar, sonra da çark ettiler…
“BU KADAR UTANÇ VERİCİSİNİ İLK KEZ YAŞIYORUZ”
O an ne hissettin, ne düşündün? Şu an ne yapmayı düşünüyorsun?
Şu an mesleğime devam etmeyi düşünüyorum. Kesinlikle o konuda tereddüttüm yok. Ben daha öncede bunu yaşadım, bu kadar utanç verici bir şekilde olmasa da. Cihan Haber Ajansı’nda kaldığın sürece de bunu yaşayacağımı biliyorum. Ama kurumumu seviyorum. Türkiye’deki en iyi ajanlardan biri olduğunu biliyorum. Ben buradan maaş alıyor, geçimimi sağlıyorum. Ajansıma sahip çıkmak zorundayım. Buranın değerlerini, haber politikasını, yayın politikasını sürdürmek zorundayım. Orda çalıştığım ajansın mikrofonu vardı elimde ve beni oraya temsilci olarak göndermişlerdi. Hareketlerime dikkat etmek zorundaydım. Biz orda gazetecilik mesleğine leke sürülsün istemedik. Biliyorsunuz çok ciddi kavgalar oluyor bu meslekte. İnsanlar itiyor kakıyor, küfür ediyor, hakaret ediyor, sosyal medyadan bir sürü tacizler geliyor üzerimize ama biz sabrımızı muhafaza etmek zorundayız.
Çok da ciddi destek aldın sosyal medyadan, yazarlardan çizerlerden.
Teşekkür etmek lazım ayrı ayrı o insanlara. Böyle bir süreçte onların sahip çıkması, destek olması insana güç veriyor.
“UYUŞTURUCU BAĞIMLISIYMIŞIM GİBİ MÜDAHALE ETTİLER”
Emin ol gözyaşların herkesi çok üzdü…
Bakın orada size fiziki bir müdahalede bulunuyorlar, sizi aşağılıyorlar, sahne önünde onlarca kişinin önünde rencide ediyorlar. Bir sürü protokolden insan var. Sonuçta evli ve çocuğu olan insanım ben. Annem var babam var kardeşim var, çevremdeki insanlar var, çalıştığım meslektaşım var. Gururumu incittiler… Tek başıma kalmışım siz de gördünüz orda kimse var mıydı? 3-5 kişiye yapılan bir müdahale yok orda, sadece beni itip kakıyorlar ve kolumdan tutarak sanki bir uyuşturucu bağımlısı gibiyim gibi dışarı atmaya çalışıyorlar. Bunu hangi vicdan kabul edebiliyor. Bu bir sonuçtur bir başlangıç değildir. Ben 1 saat boyunca oradaki arkadaşlara dil döktüm. Ne olur bana somut bir gerekçe sunun yoksa ben bunu anlatamam hiç kimseye. Haber müdürünüz sizi bir işe göndermiş, bir haber yapmanız lazım. Onlarca site, abonemiz, gazeteler, televizyonlar sizden haber bekliyor. Ben haber bekleyen abonelerime ne diyeceğim?
Emine Hanım’ın bilgisi var mıydı o yaşanan tatsızlıktan?
Olup olmadığını bilmiyorum ama Emine Hanım biz o olayı yaşarken orada değildi. Sadece salona birazdan giriş yapacağı bilgisi gelmişti. O girmeden acı hadise yaşandı. Sonradan söylediler mi, haberi oldu mu bilmiyorum açıkçası.
“HABERİN ÖZNESİ OLDUĞUM İÇİN ÇOK ÜZGÜNÜM”
Sana çok geçmiş olsun diyorum. Varsa son sözlerini alayım. Dilerim bir daha böyle bir olay yaşamaz hiçbir meslektaşımız
Alev Hanım ben haberin öğesi olmaktan nefret eden bir insanım. Haber kaynağını konuşturalım veya o haber neyse. İnsanlar sizden bir haber bekliyor, doğruları yazmanızı bekliyor. Burada haberin öznesi olduğum için çok üzüldüm. Hakikaten çok kötü bir durum. Umarım bir daha yaşanmaz. Bir ders olur basın camiasına ve birliğimize beraberliğimize vesile olur diye düşünüyorum.