27 Kas 2013 15:39
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 15:46
Salih Tuna'dan sert çıkış; Yerim ben senin dershaneni!
Yeni Şafak yazarı Salih Tuna, bugün köşesinden dershane tartışmalarıyla ilgili medyaya sert eleştiriler yöneltti.
Yerim ben senin dershaneni
Erdoğan'ın yeminli muarızlarının adeta şefaat bekler vaziyette
gözünü 'Cemaat'e dikmiş halleri gerçekten içler acısı.
Vah ki ne vah!
Bir yağmur duasına çıkmadıkları kaldı; lakin AK Parti
iktidarını düşüreceğini bilseler onu da yaparlar.
Kendilerini nasıl böyle iptizale uğratıyorlar, aklım
almaz.
Gündüz gözüyle sipariş vermeye bile başladılar: 'Ey Cemaat
hadi göster gücünü; kaset maset bir şeyler bul buluştur, bitir şu
AKP'nin işini...'
Daha dün her demokratik adımı 'okyanus ötesine', her
yapılanmayı 'F tipine' bağlayıp her türlü çirkefliği
yapıyorlardı.
Şimdi alayı birden 'dershaneci' kesildi başımıza.
Ahmet Hakan bile kendini nasıl paralıyor, bir görseniz.
Meclis'te başörtülü milletvekilleri hakkında aklı başında
yazılar dercettiğinde, 'ulan aferin, bu çocuk kendini resetleyecek
galiba' diye boşa umutlanmış, tebrik mesajı çekmiştim.
Yazık, huylu huyundan vazgeçmiyor.
Dünkü yazısında AK Partili çevreleri töhmet altında bırakmak
için olmadık bir iftirayı diline doladı: 'Sizin kaç oyunuz var ki?
Yüzde kaçsınız oğlum siz?' deniliyormuş! Oyları yeterli değil diye
hakları yok mu sayılacakmış!
Tamam, CHP'ye oy vereceğiz diyenlere (benim de çok yakışıksız
bulduğum bir üslupla) 'Verin de oyunuz kaçmış görelim' diyen
bir-iki kişi çıktı.
Lakin 'oyunuz yok hakkınız da yok' veya 'oyunuz ne kadarsa
hakkınız da o kadar var' diyen hiç olmadı.
Niye çarpıtıyorsun muhterem?!
Erdoğan muhalifliği öyle iz'an bırakmamış ki sende, bugün
dershanelerin sayısı yetersiz, daha fazlasına ihtiyaç var dese,
'bütün dershaneler kapatılsın' diyeceğin besbelli.
Soner Yalçın 'karanlık oda'dan sen 'amiral gemisi'nden aklı
sıra 'dershanecilik' yapıyorsunuz; bir Oray Eğin'iniz eksik kaldı.
O da olaydı, eski günlerdeki gibi ne güzel coşardınız. Neyse artık,
Oray Eğin yok; şimdilik Ahmet Turan Alkan'la falan idare
edeceksiniz.
Hayır yani, ne mal olduğunuzu Cemaat mensupları bilmiyor mu
sanıyorsunuz?! Sizin her tarafınız fitne olsa ne yazar.
Gelgelelim...
Cemaat medyası içinden de acayip sesler gelmiyor değil.
Hem 'İncinsek de incitmemeliyiz, kırılsak da kırmamalıyız. Hep
gönül alıcı bir tarzda hareket etmeli, nazargâh-ı İlahi olan
kalplere katiyen dokunmamalıyız. Bize düşen şey 'Eyvallah...'
etmektir.' şeklindeki Hocaefendi'nin dünya durdukça durası kıymet
hükmünü zikrediyorlar, hem de olmadık şekilde kalp kırmaya devam
ediyorlar!
Sayın Başbakan hakkında, 'Herkes karakterinin gereğini
yapıyor...' demek hiç yakışık alıyor mu?
En aklı başındakilerden biri böyle derse diğerleri ne
yapar?
Ayrıca, şu darbe dönemleriyle kıyaslamalar da, her şeyden
evvel, kendi mücadelenize saygısızlık değil mi?
Dershaneleri savunmak için 'İkna odaları' analojisine
başvurmanın iler tutar yanı var mı?
Ne oldu gördünüz işte: 'İkna odaları' deyince akla gelen CHP
milletvekili Nur Serter dershaneleri savundu. Hadi bakalım, ne
diyeceksiniz şimdi?
Yapmayın böyle.
Hocaefendi'nin sözlerini ağzınızda gargara yapacağınıza
gırtlağınızdan aşağıya indirin, içselleştirin.
Nefsinize ağır gelse de böyle yapın; unutmayın; ışık olmak
için de yanmak gerek.
Zaten Gezi olayları sırasında çok büyük bir hayal kırıklığı
yaşattınız. Hüseyin (Gülerce) abim gibi Bugün gazetesinden Tarık
Toros (tanımam etmem) gibi vicdan sahipleri hariç, Gezi'de çoğunuz
maalesef sustunuz. Susmakla da kalmadınız koca bir soru işaretine
dönüştünüz.
Sayın Erdoğan'ın ölmüşlerine kadar küfredilirken, çalışma
ofisi 'vandallar' tarafından kuşatılırken sustunuz, ama, Koç'a bir
çift laf edilince şappadak koçlar gibi savunmaya geçtiniz!
Şimdi de kalkmış şamar bahsinde mertlikten dem
vuruyorsunuz!
Sayın Başbakan hasta yatağındayken 'sır küpüm' dediği
müsteşarına operasyon yapanları sonuna kadar arkalamak mı
mertlik?
O netameli günlerde, 'Erdoğan'ın hasta kabul edilip gerekenin
yapılmasını' söyleyen o yazarınıza sahip çıktığınız kadar, Gezi
muhabbeti sırasında Hürriyet gazetesi tarafından her gün
aşağılanan, 'intihar ediyorlar' diye tahkir edilen polislere sahip
çıkmadınız.
Gerçekten son derece gürültülü bir sessizlik içine
gömülmüştünüz!
Bari şu dershaneler bahsinde sesinizi yükseltirken, 'Sen kim
oluyorsun da dershaneleri kapatıyorsun' diye gürültü çıkaran
Kılıçdaroğlu'na içinizden biri (evet, hiç değilse tek bir yazar)
bir çift laf etsin.
Mesela, 'Kimsin sen hakikat olsan da çekil'; yerim ben senin
dershaneni desin.
Sen bizim dershane açmamıza neden olan ruh kökümüze, mana
iklimimize ölümüne karşı çıkan siyasi geleneğin devamı olmakla
övünmüyor musun?
Lideri olduğun ve sahip çıktığın siyasi gelenek Üstadımız
Bediüzzaman'ın mezarını bile bize çok görmedi mi?
Sahip çıktığınız 28 Şubat postmodern darbesi yüzünden
Hocaefendi'ye yıllar yılı hasret kalmadık m?
'Ergenekon örgütü nerde, gidip üye olacağım' diyen sen değil
miydin?
Şimdi kalkmış hangi yüzle kardeşler arasındaki bir ihtilafa
burnunu sokuyor, dershane savunuculuğuna soyunuyorsun?
YAZININ TAMAMI İÇİN TIKLAYIN
YAZININ TAMAMI İÇİN TIKLAYIN