24 Oca 2012 11:31 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 13:16

SALİH TUNA'DAN EMRE USLU'YA AĞIR LAF! EVLADIM SEN KİMSİN?

Yeni Şafak yazarı Salih Tuna köşesinde Taraf'ın polis kökenli yazarı Emrullah Uslu'nun yazılarına çaktı.

İşte Yeni Şafak Yazarı Salih Tuna’nın o köşe yazısı...

Evladım sen kimin fitnesisin?


Taraf gazetesi yazarı sevgili dostum Emre Uslu’nun yazılarını her daim dikkatle okurum.

Öngörüsü yüksek ufuk açıcı yazılardır.

"Rüşveti kelam"la hiç işimiz olmaz; gerçekten de "öngörüsü yüksek"tir. Tevekkeli adı "müneccim yazar"a çıkmamıştır yahu.

Mesleğinin verdiği formasyondan olsa gerek biraz kuşkucudur.

Bu da ayarını kaçırmadığınız müddetçe elbette kusur değildir. Bilakis elzemdir; zira "kuşkusu" olmayanın "sorgulayıcılığı" da olmaz.

Emre kardeşimin kimi tespitlerine katılmasam da analiz yeteneğine, her köşe yazarının ulaşamayacağı bilgileri dercetme becerisine saygı duyarım.

Gelgelelim "Korkarım 2012 kolay geçmeyecek" (Taraf, 21. 01. 2012) başlıklı yazısında aktardığı bir "bilgi" hem çok bayattı, hem de kusura bakmasın ama bilgiden çok öte bir şeydi.

"İran bütün maharetiyle Acem oyunu oynamaya devam ediyor" diyordu, "Geçen gün Türkiye’nin Bağdat Büyükelçiliği’ne yapılan saldırıyı İran’la ilişkili bir örgüt üstlendi. Bu örgütlerin arasında Uğur Mumcu, Muammer Aksoy ve Bahriye Üçok’u öldüren Kudüs Savaşçıları ile Tevhid-Selam örgütlerinin yeniden uyanmaya başladığına ilişkin ciddi bilgiler gelmeye başladı..."

Sevgili dostumu hiç incitmek istemem; lakin hakikatin hatırını dostun hatırından üstün tuttuğum için söylemek zorundayım: Bu "bilgi" her şeyden evvel çok bayat!

Çünkü mezkur yazıdan hayli süre önce malum çevreler bunu dolaşıma sokmuştu.

Doğrusunu isterseniz bunun "bilgi" olmaklığından da çok kuşkuluyum.

Bana daha çok 28 Şubat’ın vazgeçilmez enstrümanlarını hatırlattı.

"Umut operasyonu" kapsamında "Tevhid-Selam örgütü" adı verilen nevzuhûr bir örgüte ihtiyaç duyulmuş, bu vesileyle birçok gazeteci derdest edilmişti.

Şuncağızı hatırlatmak isterim ki; "Tevhid" de "Selam" da 28 Şubat cunta şeflerinin "irtica" tesmiye ettikleri süreli yayınlar arasındaydı.

"Tevhid-Selam örgütlerinin yeniden uyanmaya başladığına ilişkin ciddi bilgiler gelmeye başladı..." ifadesini okuyunca, aklıma hemencecik "Bölgesel 28 Şubat mı vizyona giriyor?" sorusu düştü.

Değilse nedir?

Her Allah’ın günü İran -Türkiye gerginliği oluşturmayı planlayan o "türetilmiş" haberler neyin nesidir?

Tamam, İran son zamanlarda maalesef sorumlu davranmıyor.

Şiilikle "Şiiciliği" karıştırıyor mesela.

Bu böyledir diye, Osmanlı’nın ahfadı olarak tarihi rolümüzü oynayarak İran’ı aklıselime davet etmek dururken, biz de mi "mezhepçilik" yapacağız?

Ne olacak peki?

Milyonlarca Şii milyonlarca Sünni kapışacak, Nil’den Fırat’a kadar Müslüman kanı akacak da "İsrail terör devleti"nden başka kimin gönlü olacak?

Mağfiretimiz için "Ümmetim... Ümmetim..." diye yalvaran gönüller gönlünün gönlü incinmeyecek mi?

Yarın rûzi mahşerde Rahmet Peygamberi(S.A.V)nin hamd sancağının (livahul hamd) altında toplandığımızda ne diyeceğiz peki?

"Ya Resulallah, ümmetin olarak birbirimizi kestik, doğradık!.." mı diyeceğiz?

Mesele nedir?

Bizi birbirine düşüren etnik veya mezhep midir, yoksa kuklacıların emelleri mi?

Bediüzzaman’dan örnek verildiğinde bir arkadaşımız "Ama hocam o Kürt’tü..." demişti de, felsefe hocamız Buud Hayri Bey "Evladım sen kimin fitnesisin?" diye çıkışmıştı.

Sahi, ehlisalibin fitnelerinden ne zaman kurtulacağız?

Kissinger’in 11 Eylül saldırılarının hemen ardından "Bundan sonra çatışma Müslümanların arasında olmalıdır..." yollu açıklaması da mı aklımızı başımıza toplamaya yetmeyecek?

Rusya Dışişleri Bakanı Lavrol bile yaklaşan tehlikeyi görüp "Batı İslam dünyasını bölmeye çalışmamalı..." dediği bir dönmede, fitne ateşinin altına odun sürmeye utanmayacak mıyız?

Bediüzzaman’ların Uceymi Sadun Paşa’ların yolundan mı gideceğiz, yoksa Şerif Hüseyin’lerin Lawrence’lerin yolundan mı?