Salih Tuna'dan çarpıcı yazı: Samimi bir şekilde hakkını arayanların kalbini kırdıysam özür dilerim!
Yeni Şafak yazarı Salih Tuna, dünkü yazısı nedeniyle köşesinden özür diledi.
Kanun hükmünde kararnameler ile (KHK) ihraç edilen akademisyen
Nuriye Gülmen ile öğretmen Semih Özakça'nın 68'inci gününe giren
açlık grevleriyle ilgili olarak dün (14 Mayıs 2017) "Normalde 66
gün açlık grevi yapan insanın açlıktan sesi çıkmaz. Bunlar maşallah
gayet gümrah" diyen Yeni Şafak yazarı Salih Tuna, "Bedenlerini
ölüme yatırdılar' şeklindeki ajitatif heyulanın etkisiyle olsa
gerek açlık greviyle ölüm orucunu sehven tefrik etmedim. Üzüldüm.
Maksadını aşan ifadelerle samimi bir şekilde hakkını arayanların
(ve bu hak arayışına aynı niyetle omuz verenlerin) kalbini
kırdıysam özür dilerim" dedi.
Salih Tuna'nın "Açlık grevi ve çağdaş küfürbazlar sürüsü"
başlığıyla yayımlanan yazısının ilgili bölümü şöyle:
Muhacirlik dönemi hikayeleriyle büyüdük. Büyüklerimizin dilinden,
“Allah kimseyi açlıkla terbiye etmesin” sözü düşmezdi.
Bizim “kültürümüzde” kutsaldır ekmek.
Hangisiydi, Mesut Özil mi Hakan Çalhanoğlu mu? Hani çim sahaya
atılan ekmek parçasını öpüp alnına koymuştu da, tüm Almanlar
şaşırmış, ne yapıyor bu adam, demişti.
Şaşırmakta haklıydılar.
Nerden bilecekler, “Ekmek Mushaf çarpsın ki” diye yemin ettiğimizi!
Kur'ân-ı Kerîm'in yanına ekmeği koyduğumuzu...
Ekmek, emektir.
Yüce Önder (s.a.v) “Yememiştir hiç kimse elinin emeğinden daha
hayırlısını” buyurmuşlardır.
Helal ekmek elbette emeksiz olmaz.
Hangi siyasal düşünceye, etnisiteye, dine, mezhebe mensup olursa
olsun emeği (veya işi) haksız yere elinden alınana kayıtsız kalmak
vicdana sığmaz.
Açlık grevleri de nihayetinde “kayıtsız vicdanları” uyarmak için
protest bir çıkıştır.
Burda, bu köşecikte, bundan 5 yıl mukaddem (05 Kasım 2012) “Bir
insan kendini ifade etmek için son çare olarak bedenini koymuşsa
ondan yüz çevirmek vicdana sığmaz…” demiştim.
Ve, şöyle devam etmiştim: “Açlık grevlerini küçümsemek, kınamak da
olmaz. Efendimiz (aleyhissalatü vesselam) 'Kınadığınız şey başınıza
gelmedikçe ölmezsiniz' (Tirmizi) buyurmuşlardır…”
***
Madem öyle neden geçen gün bu köşecikte, Nuriye Gülman ve Semih
Özakça'nın açlık grevlerini tahfif eden ifadeler kullandım?
Doğrusu bu ya…
Mezkur açlık grevini araçsallaştırarak siyasal çıkar elde etmek
isteyenlere ve ambulansın arkasına takılan araçlar misali araya
kaynak yapan tescilli FETÖ'cülere ve terör örgütü mensuplarına ve
PR yapmak için her fırsatı değerlendiren o malum “sanatçılaraydı”
isyanım.
Lakin, “bedenlerini ölüme yatırdılar” şeklindeki ajitatif heyulanın
etkisiyle olsa gerek açlık greviyle ölüm orucunu sehven tefrik
etmedim.
Üzüldüm.
Maksadını aşan ifadelerle samimi bir şekilde hakkını arayanların
(ve bu hak arayışına aynı niyetle omuz verenlerin) kalbini
kırdıysam özür dilerim.
İnsan ki, gönüldür, gönül yıkmak bize yakışmaz.
Yunus Emre'miz, “Bir kez gönül yıktın ise bu kıldığın namaz değil”
demiştir.
***
Barry Collins marifeti “Yargı” oyununu izlemiş veya Knut Hamsun'un
“Açlık” romanını okumuşsanız açlığın nasıl korkunç bir şey olduğunu
bilirsiniz.
Bir de “açlığı” yaşamak vardır.
Oruç tutmak da, bir yanıyla, açlığı yaşamak ve künhüne varıncaya
değin tefekkür etmektir.