SALİH TUNA NEDEN RASİM OZAN KÜTAHYALI'NIN KULAKLARINI ÇEKECEK?
Yeni Şafak Gazetesi yazarı Salih Tuna, Rasim Ozan Kütahyalı'nın kulağını neden çekecek?
Kulaklarını çekeceğim Rasim!
Can Ataklı bizi tanımıyormuş ama hakkımızda kötü bir şey de duymamış. Hatta birkaç dostu "İkisi de iyidir" demiş.
"İkisi" dediği, Ahmet Kekeç ve bendeniz.
Adını geçirdiğimiz bir iki yazı hariç yazılarımızı da okumuyormuş. Dünya görüşüyle çok farklı olduğumuzu biliyormuş ama!
Lakin ne ifrit oluyormuş bize, ne de düşmanlık besliyormuş. (Eh yani, sağ olsun.)
O bizi tanımıyormuş ama biz onu şaşırtıcı biçimde çok iyi tanıyormuşuz. O kadar ki, adının geçtiği yazılardan kendisinin de bilmediği pek çok şeyi öğreniyormuş. Ama keşke bunlar fikirleriyle ilgili olsaymış. Öğrendikleri yaşam biçimi ve karakteriyle ilgiliymiş.
Gördüğünüz gibi bir miktar "ironi denemesinde" bulunmuş. Ne diyelim; sağlık olsun.
Derdi ne mi?
Lafın belini kırmadan söyleyeyim: Rasim Ozan Kütahyalı'ya nasihat etmemizi istiyor.
Rasim meslekte ve "fikir söylemekte" acemi genç bir "çocukmuş." Kendisi nasihat ediyormuş ama ne kadar dinliyor bilemiyormuş.
Ama bizi dinleyebilirmiş.
"Bu nedenle Kekeç ve Tuna'dan ricam var" diyor, "Lütfen bu çocuğa ara sıra nasihat ediniz. Namus ve ahlakın gazetecilikte çok önemli olduğunu söyleyiniz..."
Nasihat edin demekle kalmıyor tabii, sipariş de veriyor: "İnsan ilişkilerinde üslubun önemini anlatınız."
Başka?
"Yalan söyleyerek ve başkalarının üstüne basarak yukarılara çıkma çabasının bazen başarılı olabileceğini ama insanda onur bırakmayacağını belirtiniz."
Başka?
"En önemlisi akıllı olmasını tavsiye ediniz. İnsanları birbirine düşürmeye çalışmanın bir tür alçaklık olacağını dile getiriniz. Lütfen, siz de bu çocuğun ağabeyleri sayılırsınız."
Ahmet'i bilmem ama ben çok etkilendim.
Bütün bunları hatta daha fazlasını söyleyip Rasim'in kulağını bi güzel çekeceğim.
Lakin...
Bugün nasihat etmemizi istediği "çocuğa" üç ay evvel de bizim hakkımızda nasihat etmişti.
Rasim kardeşimiz Taraf'taki köşesinde bunu şöyle anlatmıştı: "Bundan üç ay evvel Cine5'ten bir 'yol kazası' nedeniyle ayrıldığımda Can Ataklı 'Ben sana demiştim Rasim Ozan' diye bir yazı yazdı. Ataklı'ya göre Ahmet Kekeç ve Salih Tuna beni satmıştı ve arkadan vurmuştu. Oysa öyle bir durum yoktu, hatta durum tam aksineydi ama bunu o dönemde 'konjonktürün nezaketi' yüzünden yazamamıştım. Şimdi o 'yol kazası' atlatıldı ve 'Derin Mevzu' aynen yoluna devam ediyor..."
Can Ataklı kendisini şaşırtıcı biçimde iyi tanıdığımızı söyleyerek, aklı sıra "ironi" yapmaya çalışıyordu ya, onun için bunu hatırlattım.
İmdi, bizim onu tanıyıp tanımadığımızı boş versin de, kendisini ne kadar tanıyor, bi zahmet ona baksın.
Hadi "tanımaktan" geçtik; kendisinden haberi var mı acaba?
Hiç haberi olsaydı; üç ay evvel bizim aleyhimizde nasihat ettiği "çocuğa" bugün bizden nasihat etmemizi ister miydi?
"Benim adımı geçirdikleri bir iki yazı hariç yazılarını da okumuyorum..." demiş ya, külliyen yalan.
İki yazı yazdım hakkında, ikisinde de adını vermedim çünkü.
Bir de, fikirleri hakkında değil, karakteri hakkında yazdığımı söylemişti değil mi?
Vallahi bu da yalan!
Gördüğünüz gibi ben yine "fikirlerini" yazdım; şaşırtıcı şekilde yine "karakteri" çıktı ortaya!
Suç benim mi?
Salih TUNA / YENİ ŞAFAK