29 Ağu 2012 10:12
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 14:04
SALİH TUNA İSMET BERKAN'IN ESKİ DEFTERLERİNİ AÇTI!
Yeni Şafak yazarı Salih Tuna, Hürriyet yazarı İsmet Berkan'ı tam anlamıyla bombardımana tuttu!
Davutoğlu bu soruya mı cevap veremedi?
Hürriyet gazetesinden bir köşe yazarı sorduğu bir soruya Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun cevap veremediğini yazmış.
E tabi cevap veremedi demiyor da, ’benim umduğum kapsamda bir cevap da vermedi; hatta neredeyse hiç cevap vermedi’ diyor.
Bu köşe yazarı kadar ’filozof’ olmasak da, ’neredeyse hiç cevap vermedi’ ifadesinden ’cevap veremedi’ sonucunu çıkarabiliyoruz çok şükür.
Şişineceksen de böyle usturuplu şişineceksin Şinasi; bir soru sordum adamı morarttım demeyeceksin.
Kim mi bu köşe yazarı?
Başörtülülere envaiçeşit baskı uygulandığı bir dönemde, gördüğü her başörtülü kadının kendisini tecavüzcü gibi hissetmesine neden olduğunu yazabilen bir insan evladı...
O günden beri her fırsatta onu başörtülülerden özür dilemeye çağırdım.
Hiç tınmadı.
Halbuki vurdumduymaz (daha fazlasını söyleyip de kalbini kırkmak istemem) bir insan da değilmiş.
Ortak tanıdığımız ne kadar insan varsa hemen hepsi onun hakkında ’efendi çocuktur’ yollu bir ifade kullandı.
Mahut hakaretinden ötürü hâlâ özür dilememesi ’efendiliğe’ sığmaz ama ondaki ’efendilik’ biraz ’değişik’ demek ki.
Bu arkadaşımız bazen de kuantum fiziği hakkında yazıyor.
Bir köşe yazarının kuantum yazıları neye yarar demeyin. Ahmet Altan’ın işine yarıyor.
Bir defasında ’ışık hızı nasıl aşıldı, yazsa da öğrensek’ demişti de, arkadaşımız hiç vakit kaybetmemiş, ’ışık hızı’ hakkında bir yazı döşenmişti.
Bundan da anlaşılacağı üzre ’vurdumduymaz’ bir kişilik değil, en azından istediği vakit ’duyarlı’ olmayı başarabiliyor.
Dedim ya ’değişik’ bir insan evladı.
Ertuğrul Özkök vaktiyle bu arkadaşımız için resmen ve alenen ’filozof’ demişti.
Allah’ın sopası yok derler.
Başörtülü kadınlara yaptığın o akıl almaz edepsizlikten ötürü bir kuru özrü bile çok görürsen olacağı budur.
Düşünsenize yahu, size ’filozof’ diyen adamın en filozofik yazıları ’spermin tadı’ hakkında!
Laf lafı açtı, nerelere geldik.
Hürriyet gazetesi köşe yazarı bu arkadaşımızın demesine göre Davutoğlu, terörün son 30 yıldır devam ettiğini, bunu Suriye politikalarına bağlamanın yanlış olduğunu ifade etmiş.
Şöyle devam ediyor: ’Bakanın bu cevabının ardından ben ’Peki aynı soruyu tersten sorayım, terörün varlığı Türk dış politikasını ne kadar etkiliyor’ dedim. Bu soruma Cengiz Çandar da katkı yaptı. Bakan bu soru için ’İlginç ve önemli bir soru’ dedi ama benim umduğum kapsamda bir cevap da vermedi; hatta neredeyse hiç cevap vermedi..’
Cengiz Çandar’ın ’katkı’sını doğrusu merak etmedim değil.
Çünkü Sayın Bakan’ın ’ilginç ve önemli bulduğu’ sorunun cevabını en iyi bilenlerden biridir.
En azından terörün bir devletin dış politikasına etkisinin o devletin gücüyle direkt alakalı olduğunu bilir.
ABD’nin 11 Eylül saldırılarını nasıl fırsata çevirdiğini Bağdat’ın bombalanmasını seyretme arzusundan hatırlayacaktır.
Bu iştiyakını eleştiren ’dindarların’ kendisini anlayabilecek düzeyde olmadığını belirttikten sonra, ’Amerika’nın bölgeye getireceği demokrasiye ya boyun eğecek ya da öldürüleceksiniz...’ yollu uyarılarda bulunmuştu.
Amerika’nın demokrasi ihracına en az bir milyon Iraklı kardeşimizi kurban verdik ya, bahsi diğer.
’Terörün varlığı Türk dış politikasını ne kadar etkiliyor?’ sorusu ’ilginç’ olmasa da ’önemli’ bir sorudur.
Önemli, çünkü, Türkiye’ye gerçek gücünün ne olduğunu sorgulamayı icbar ediyor.
Bizim Akif Emre’nin dediği gibi, ’Türkiye kendisine atfedilen ’gücünün sınırını’ gördüğü noktada gerçek gücünü kullanabilir.’
Salih TUNA / YENİ ŞAFAK
Hürriyet gazetesinden bir köşe yazarı sorduğu bir soruya Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun cevap veremediğini yazmış.
E tabi cevap veremedi demiyor da, ’benim umduğum kapsamda bir cevap da vermedi; hatta neredeyse hiç cevap vermedi’ diyor.
Bu köşe yazarı kadar ’filozof’ olmasak da, ’neredeyse hiç cevap vermedi’ ifadesinden ’cevap veremedi’ sonucunu çıkarabiliyoruz çok şükür.
Şişineceksen de böyle usturuplu şişineceksin Şinasi; bir soru sordum adamı morarttım demeyeceksin.
Kim mi bu köşe yazarı?
Başörtülülere envaiçeşit baskı uygulandığı bir dönemde, gördüğü her başörtülü kadının kendisini tecavüzcü gibi hissetmesine neden olduğunu yazabilen bir insan evladı...
O günden beri her fırsatta onu başörtülülerden özür dilemeye çağırdım.
Hiç tınmadı.
Halbuki vurdumduymaz (daha fazlasını söyleyip de kalbini kırkmak istemem) bir insan da değilmiş.
Ortak tanıdığımız ne kadar insan varsa hemen hepsi onun hakkında ’efendi çocuktur’ yollu bir ifade kullandı.
Mahut hakaretinden ötürü hâlâ özür dilememesi ’efendiliğe’ sığmaz ama ondaki ’efendilik’ biraz ’değişik’ demek ki.
Bu arkadaşımız bazen de kuantum fiziği hakkında yazıyor.
Bir köşe yazarının kuantum yazıları neye yarar demeyin. Ahmet Altan’ın işine yarıyor.
Bir defasında ’ışık hızı nasıl aşıldı, yazsa da öğrensek’ demişti de, arkadaşımız hiç vakit kaybetmemiş, ’ışık hızı’ hakkında bir yazı döşenmişti.
Bundan da anlaşılacağı üzre ’vurdumduymaz’ bir kişilik değil, en azından istediği vakit ’duyarlı’ olmayı başarabiliyor.
Dedim ya ’değişik’ bir insan evladı.
Ertuğrul Özkök vaktiyle bu arkadaşımız için resmen ve alenen ’filozof’ demişti.
Allah’ın sopası yok derler.
Başörtülü kadınlara yaptığın o akıl almaz edepsizlikten ötürü bir kuru özrü bile çok görürsen olacağı budur.
Düşünsenize yahu, size ’filozof’ diyen adamın en filozofik yazıları ’spermin tadı’ hakkında!
Laf lafı açtı, nerelere geldik.
Hürriyet gazetesi köşe yazarı bu arkadaşımızın demesine göre Davutoğlu, terörün son 30 yıldır devam ettiğini, bunu Suriye politikalarına bağlamanın yanlış olduğunu ifade etmiş.
Şöyle devam ediyor: ’Bakanın bu cevabının ardından ben ’Peki aynı soruyu tersten sorayım, terörün varlığı Türk dış politikasını ne kadar etkiliyor’ dedim. Bu soruma Cengiz Çandar da katkı yaptı. Bakan bu soru için ’İlginç ve önemli bir soru’ dedi ama benim umduğum kapsamda bir cevap da vermedi; hatta neredeyse hiç cevap vermedi..’
Cengiz Çandar’ın ’katkı’sını doğrusu merak etmedim değil.
Çünkü Sayın Bakan’ın ’ilginç ve önemli bulduğu’ sorunun cevabını en iyi bilenlerden biridir.
En azından terörün bir devletin dış politikasına etkisinin o devletin gücüyle direkt alakalı olduğunu bilir.
ABD’nin 11 Eylül saldırılarını nasıl fırsata çevirdiğini Bağdat’ın bombalanmasını seyretme arzusundan hatırlayacaktır.
Bu iştiyakını eleştiren ’dindarların’ kendisini anlayabilecek düzeyde olmadığını belirttikten sonra, ’Amerika’nın bölgeye getireceği demokrasiye ya boyun eğecek ya da öldürüleceksiniz...’ yollu uyarılarda bulunmuştu.
Amerika’nın demokrasi ihracına en az bir milyon Iraklı kardeşimizi kurban verdik ya, bahsi diğer.
’Terörün varlığı Türk dış politikasını ne kadar etkiliyor?’ sorusu ’ilginç’ olmasa da ’önemli’ bir sorudur.
Önemli, çünkü, Türkiye’ye gerçek gücünün ne olduğunu sorgulamayı icbar ediyor.
Bizim Akif Emre’nin dediği gibi, ’Türkiye kendisine atfedilen ’gücünün sınırını’ gördüğü noktada gerçek gücünü kullanabilir.’
Salih TUNA / YENİ ŞAFAK