SALİH TUNA, AHMET ALTAN'DAN İSMET BERKAN'A NE SORMASINI İSTEDİ?
Yeni Şafak yazarı Salih Tuna, Ahmet Altan'dan bir soru ile ilgili ricada bulundu.
Yeni Şafak yazarı Salih Tuna, Taraf’ın patronu Ahmet Altan’dan İsmet Berkan’a bir soru sorması ile ilgili ricada bulundu. Peki Tuna, Altan’dan hangi soruyu Berkan’a sormasını istedi?
İşte Salih Tuna’ın o yazısı...
Ahmet Altan o yazara bunu sorar mı?
Her daim kitabın ortasından konuşmuş, eyyamcılığa zerre miskali tenezzül etmemiş, velhasıl, köşe yazarlığına itibar kazandıranlardan olmuştur.
Bu nedenle olsa gerek yazılarını hiç kaçırmam.
Haftada 6 gün yazdığı için de ister istemez "sürprizlerle" karşılaşırım.
Mesela "Yürüyen balık" yazısı çok hoş bir sürprizdi.
Ontolojik bir meseleyi öyle çocuksu, öyle "sempatik" anlatmıştı ki, olursa o kadar olurdu. (Mezkur yazıyı kaç kişiye anlattım unuttum; hala güler güler anlatırım.)
Her "sürprizi" de hoş değildi tabii.
Bir gün tuttu Yalçın Doğan’ı yere göğe sığdırmadı: "Ben Yalçın Doğan’ı çok severim. Onun edebiyata olan düşkünlüğü, klasiklere duyduğu sevgi, doğallığı, cömert gönüllülüğü, neşesi, tartışılmaz ve tavizsiz dürüstlüğü..."
Neşesi meşesi neyse de Yalçın Doğan’ın "tartışılmaz ve tavizsiz dürüstlüğü" bir hayli enteresan tabii.
Nihayetinde...
"İstanbul’un orta yeri, Harbiye. Bir kadın taksiye binmek istiyor, şoför kadına bakıyor, ’abla, arabadan hemen in, senin başın açık.’ Olay aynen böyle, birinci elden..." şeklinde "birinci elden" haberler veren bir insan evladından bahsediyoruz.
"Tartışılmaz ve tavizsiz dürüstlüğü" bu örnekle kaim değil elbette. Başka "örnekler" için "Ahmet Altan bu adamın nesini seviyor?" (29 Ocak 2010, Yeni Şafak) başlıklı naçizane yazıma bakılabilir.
Bunlar neyse de Ahmet Altan’ın geçen haftaki "Işık ve devlet" serlevhalı yazısı bir hayli ilginçti.
"Işık hızı aşıldı" haberinin verdiği coşkuyla olsa gerek, Kemalistlerin ilerleme fikrinin "Eller aya biz yaya" mottosunu terennüm eder gibiydi.
Dünya ışık hızının aşılmasını konuşuyormuş da, biz hâlâ Kürtlerin anadilde eğitim hakkını vermiyormuşuz!
Haklı...
Haklı, da, bilimle hakkaniyetin birlikte geliştiğine veya paralel yürüdüğüne mi inanıyor?
Hakkaniyetli olmanın bilimle, bilimsel ilerlemeyle ne alakası var?
Örnek çok, hangi birini vereyim:
Kuantum fiziğinin babalarından, belirsizlik prensibinin mucidi, "Parça ve Bütün"ün müellifi Werner Heisenberg Yahudileri sabun yaban Hitler’i desteklememiş miydi?
Bilim ve teknoloji ilerliyor, doğru.
O kadar doğru ki, bir yandan hastalıklara neden olan mikrop ve virüsler bulunurken, bir yandan da bu mikrop veya virüslerden biyolojik ve kimyasal silahlar yapılıyor!
Hiç uzatmayalım, bunları herkes bilir.
Bildiği için de (mesela) Hiroşima’lara, "Yontma Taş Devri’nde miyiz, bu ne barbarlık?!" diyen bir Allah kulu çıkmamıştır.
Bilimsel ilerleme fikri insanı öyle efsunlar ki en sıradan, en masum sorular bile sorulmaz olur.
S. Stent tevekkeli "Darwin The Origin of Species’ı yayınladıktan sonra ilerleme fikri bilimsel bir din seviyesine yükseldi..." dememiştir.
Neyse, bunları başka zaman konuşuruz. Şimdilik John Horgan’ın "Modern ulus devletlerinin bilim sonsuzdur inancının ateşli savunucuları haline gelmeleri şaşırtıcı bir şey değil..." sözünü hatırlayalım yeter...
"Işık hızı aşıldı" haberi Ahmet Altan’ın kafasını karıştırmış olacak ki, "Umarım İsmet Berkan pazar günü o harika ’fizik’ yazılarından birini yazıp bize ne olup bittiğini daha iyi ve daha ayrıntılı biçimde anlatır..." demiş.
İsmet Berkan da hiç durmadı; jet hızıyla bir "ışık hızı" yazısı attırdı.
Birtakım orta malı lakırdılar işte.
Bizim için önemli olan bu değil zaten; bir "isteği" yerine getirmesi.
Acaba diyorum, sevgili Ahmet Altan’ımız bizim için İsmet Berkan’dan bir şey sorar mı?
Gördüğü her başörtülünün, kendisini tecavüzcü gibi hissetmesine neden (ve nasıl) yol açtığını açıklasın.
Biz defaatle sorduk, şimdiye değin herhangi bir açıklama yapmaya tenezzül etmedi.
Ahmet Altan şayet mezkur soruyu tevcih ederse, bu iyiliğinin altında kalmaz, ışık hızı aşıldığında neler olabileceğini (İsmet Berkan gibi laga lugayla değil) mufassal anlatabilirim.
Sözgelimi "Işık ve devlet" yazısını ışık hızından daha hızlı bir şekilde yazmış olsaydı, evvela İsmet Berkan okuyacak, sonra kendisi yazmış olacaktı.
E tabii, bizim Şinasi de kafayı yiyecek, "Bu herif deli lan, yazılmamış yazıyı okuyor!" diyecekti.