Sakın taksit demeyin, Bakan şok oluyor!
Murat Tolga Şen, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in son açıklamalarını yorumluyor.
Vatan gazetesinin “ekonomi” bölümünde bir haber okuyorum, metin
şöyle;
“Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, dünyanın başka bir ülkesinde kredi
kartına taksit meselesi olmadığını belirterek, kendisine bazen,
“Kredi kartına kaç taksit yapalım” dediklerini ve bunu duyunca şok
olduğunu söyledi.”
Eğer işin içinde bir muhabir/editör abartısı yoksa perişanlığımızın
göstergesidir bu ve benzeri haberler...
Ülkeyi sokaktan değil de bir gökdelenin tepesinden yöneten modern
sadrazamlar ne zaman sokağa inseler böyle olurlar. Neymiş,
“kredi kartınıza kaç taksit yapalım” diye sorulunca şoka
giriyormuş, yok daha neler!
Bu ülkede kredi kartına taksit olayı 3 ay önce başlamadı, AKP
iktidarından önce bile vardı, keşke olmasa... Kredi kartı ile
alınan ürün ya da hizmetin taksitlendirilmesi, o malın gerçek
fiyatından çok daha yüksek bedel ödeyerek satın almamıza yol
açıyor. Bu bir gerçek...
Gel gör ki, “taksit” dediğimiz şey bu ülkenin gerçeği... Düşündüm,
evimdeki TV’den, buzdolabına, koltuk takımından şu yazıyı yazdığım
bilgisayarıma kadar hepsini taksitle almışım. Neden?
Çünkü insan gibi yaşamak istedim ama bunu sağlamak için gerekenleri
peşin alacak kadar çok para kazanamadım.
Çünkü ülkem kazandıklarımı elimden almak için çok iştahlıydı.
Benzini, doğalgazı, elektiriği, interneti, telefonu, eti ve daha
bir sürü şeyi bana o kadar pahalı sattı ki, elimdeki avucumdaki her
şey uçtu gitti.
Türkiye’de etin kilosu 16 $, bizden sonraki en pahalı ülke Almanya,
onlarda 7 $...
Dünyanın en pahalı ülkesi sandığımız yerden kalkıp gelen Japon
televizyoncular “benzin nasıl bu kadar pahalı olur” sorusuna cevap
aramaya çalışıyorlar.
Çok çalışıyoruz, az kazanıyoruz, kazandığımızı vergi olarak geri
veriyoruz ve bir şeyleri edinebilmek için tek çaremiz kalıyor;
TAKSİT!
Taksit kredi kartından önce de vardı, kredi kartı hiç olmasa yine
olacak. Eskiden bakkalların veresiye defterleri olurdu, vatandaş ay
boyunca alışveriş yapar, maaşını alınca da borcunu kapatırdı.
Keyfinden yapmıyordu ki bunu, parası yoktu. Veresiye verip de
alacağını alamayan esnaf sıkıntıya düşerdi. Bir dönem neredeyse tüm
bakkal-kasap duvarına asılı duran ünlü “peşin satan vs. veresiye
satan” resmini hatırlayın. Evinize eşya alırken de veresiye
defteri kapanır, senet defteri açılırdı. Esnafı da, vatandaşı
da üzen bir sürü anıya yol açmıştır bu içi rakamlarla dolu
defterler...
Kredi kartı o kavgayı sonlandırdı. Kartı cebine koyan vatandaş
istediği yerden istediği şeyi aldı, bir ay ödememe lüksüne sahip
oldu ama bu seferde bakkal yerine bankayla papaz oldu. Bankalar
Bakkal Erdal gibi sevimli değil, ödemeyinin çanına ot tıkadılar. 3
kuruş borcu 10 TL yapıp aldılar.
Artık durumun tahammül edilemez bir noktaya geldiğini görüyorum ama
yıllardır bankadan yana, vatandaşın karşısında durup, bu noktada da
bankalara ve onların acımasız kredi-kredi kartı politikalarına
müdahale etmek yerine, “kredi kartına taksiti duydum, şok oldum”
demek ya da hangi malın kaç taksitle satılacağına karar vermek o
kadar işten anlamaz bir tedbir ki.
Ayrıca memleketin ekonomisinden sorumlu bir bakan “şok oldum,
ayıldım, bayıldım, ay inanamıyorum” gibi cümleler kuramaz.
Kuruyorsa da bakanlığı bıraksın, gitsin bildiği işi yapsın. Marie
Antoinette’lik yapmanın ne yeri, ne de zamanı!
MURAT TOLGA ŞEN