SAKIN KAÇIRMAYIN! YILIN EN İYİ FİLMİ DÜŞLER DİYARI GÖSTERİMDE
Düşler Diyarı, Karaoğlan, Kanunsuzlar ve diğerleri... Murat Tolga Şen'in hazırladığı Cineradar köşemizi okumadan sinemaya gitmeyin!
Çok keyifli bir vizyon haftasına giriyoruz. Öncelikle dün 5 dalda Oscar adaylığı açıklanan Düşler Diyarı’nın bu hafta izleme imkanına kavuşuyoruz. Asla ıskalamamanız gereken bir film olduğunun altını çiziyorum. Yıllar sonra beni bu kadar heyecanlandıran ve “sinema budur işte” dedirten bir film… Tom Hardy ve Shia LaBeouf’un oynadığı Kanunsuzlar’da bu haftanın önemli filmlerinden... Yerli kahramanlık tefrikası Karaoğlan bakalım yüksek bütçesinin karşılığı olan seyirciyi bulabilecek mi? Üstüne bir de Karaoğlan çizgi romanlarına yeniden ilgi uyandırırsa çok iyi olur. Alıştığımız bir Hollywood gerilimi olan Entrika ve çocuklar için yapılmış fantastik animasyon Efsane Beşli de haftanın diğer filmleri… Sinemayla kalın!
YILIN EN İYİ FİLMİ: DÜŞLER DİYARI
Cimcime (Hushpuppy), New Orleans’ın kıyılarında Bathtup (Leğen)
isimli fakir ama mutlu toplulukta babasıyla birlikte yaşayan altı
yaşında sevimli bir çocuktur. Hafif çatlak babası Wink bir gün
gizemli bir hastalığa yakalanır. Eşi benzeri görülmeyen ve ne
olduğuna dair tanı koyulamayan bu hastalık dünyanın işleyiş
düzenini derinden sarsar ve bir nevi kıyameti tetikler. Tarih
öncesinde yaşamış olan ’Auroch’ isimli antik ordu mezarlarından
çıkar ve dünyanın sonunu getirmek için savaşmaya başlar. Şimdi
küçük Cimcime yaşadığı topluluğu terk edecek ve dünyanın diğer
ucundaki annesini aramaya başlayacaktır. Hem babasını, hem sular
altındaki evini hem de vereni kurtarması gerekecektir.
’Juicy and Delicious’ isimli tiyatro oyunundan beyazperdeye
uyarlanan yapım, 2012’nin önemli festivallerinde en çok ses getiren
filmlerinden biriydi. Cannes ve Sundance festivallerinde önemli
kategorilerde ödüllere layık görülen film, özellikle çocuk oyuncu
Quvenzhané Wallis’in üstün performansıyla anılıyor. Kendisi 85.
Oscar ödüllerinde de “en iyi kadın oyuncu” ödülüne aday oldu.
Filmin bu yılın Oscar’larında 5 dalda adaylığı var. Böyle küçük
bütçeli, mütevazı bir yapım için gerçek bir başarı bu…
Ben Düşler Diyarı’nı, bu yıl 3.sü yapılan Malatya Uluslararası Film
Festivali’nde izledim ve kelimenin tam anlamıyla çarpıldım. Hiç
bilmediğimiz, anlamadığımız bir toplum ve ahlak anlayışını adeta
bir masal formunda anlatan film harika oyunculukları ve buna eşlik
eden müzikleriyle öne çıkıyor. Tekrar tekrar izlemek
isteyeceksiniz!
KARAOĞLAN YENİDEN SİNEMADA!
1238 yılında Camoka’nın önderliğindeki Moğollar’ın ordusu Anadolu
kapılarına dayanmıştır. Bu büyük istilaya karşı harekete geçen Türk
devletleri bir birlik oluşturmaya ve beraber savaşa girmeye karar
verirler. İlk adımda Çise Hatun’un Altın Orda devletine gelin
olarak verilmesi kararlaştırılır. Bu planı öğrenen Moğollar,
birliğin oluşmasını en baştan engellemek için Çise Hatun’u
öldürmeye karar verirler. Fakat güzeller güzeli Çise Hatun Türk
fedaisi Karaoğlan’ın koruması altındadır. Şimdi Anadolu
topraklarının kaderi Karaoğlan’a ve onun çevresindekilere bağlıdır.
Güzeller güzeli Bayırgülü, kılıç ustası Baybora, yaman savaşçı
Balaban ve Karaoğlan’ın akıl hocası Çalık, bu şanlı destanın kader
ortağı olacaklardır.
Karaoğlan çizgi romanlarının günümüz teknikleriyle yeniden sinemaya
uyarlanmış hali olan filmin yönetmenliğini Kudret Sabancı
üstlenirken, oyuncu kadrosunda Volkan Keskin, Hakan Karahan, Özlem
Yılmaz, Müge Boz ve Hasan Yalnızoğlu gibi isimler yer alıyor.
Karaoğlan’ın yeniden sinemaya uyarlanması epey gecikti aslına
bakarsanız. Arada bir TV dizisi de yapıldı ama izlendiği halde
lojistik ve bütçe sıkıntıları sebebiyle yayından kaldırıldı.
Karaoğlan’ın bu yeni macerasında dizinin kötü adamı ‘Camoka’ Hasan
Yalnızoğlu’nu yeniden izleme imkanı buluyoruz. Film teknik açıdan
başarılı, oyalayıcı… Yeni bir şey yok ama Türk sinemasının artık bu
tür sahneleri çekebiliyor olmasını göstermesi sebebiyle önemli…
Hikaye kısmında biraz sıkıntı var ve Kudret Sabancı’nın başarılı
yönetmenliği sanki filme tam geçememiş.
Yine de haftanın kahramanlık tefrikası olarak izlenmeyi hakkediyor.
Keşke çizgi romanlarda ve makaslanmamış eski filmlerdeki gibi
erotizm dozunu da koruyabilseydi. Karaoğlan iyi bir savaşçı
olmasının yanında müthiş bir aşıktır aynı zamanda… Buradaki
Karaoğlan pek bir aseksüel geldi bana…
KANUNSUZLAR: GÜNEYLİ AHLAKIYLA KAÇAK İÇKİ
ÜRETMEK!
Amerika’da 1920’lerde uygulanan içki yasağı ve buna bağlı olarak
gelişen kaçakçılık öyküleri Hollywood’un en sevdiği konulardan
biridir.
Lawless/Kanunsuzlar, Amerikan kırsalında yaşayan ve güneyli
ahlakıyla içki üretip satan Bondurant kardeşlerin hikayesini
anlatıyor. Üç erkek kardeşten oluşan bu aile şirketinin doğal
patronu olan Jack (Tom Hardy) aile barlarını işletirken bir yandan
da içki işini yürütüyor, kardeşlerine göz kulak oluyor. Diğer büyük
kardeş olan Howard (Jason Clarke), sorun çıkarmayan, kendini iyi
idare edebilen birisi ama en küçük kardeş Forrest’ın (Shia LaBeouf)
aklı bir karış havada... Bir yandan şehirlilerle iş yapıp köşeyi
dönmenin peşinde, öte taraftan kasabanın en namuslu mormon kızına
aşık. İçki yasağı iyice sıkılaşıp üstüne bir de rüşvet yemek
isteyen aynasızlar işin içine girince Bondurant kardeşlerin tezgahı
bozuluyor ve sonu kanlı biten bir macera yaşanıyor.
Filmin iyi adamı yine kaçakçılar... Hollywood bu meseleyi kolay
para kazanan sahtekarlar üzerinden kurgulamak yerine onları ’yasak
direnişçileri’ olarak romantikleştirmeyi seviyor. Baskıcı sisteme
isyan eden kahraman klişesi asla eskimez. Bu defa da öyle
oluyor.
Kanunsuzlar’ın, dönemin ruh halinin başarılı bir görselleştirmesi
mevcut... Mormon tarikatlarının ilginç pazar ayinlerinden tutun da,
sadece beyazların su içebildiği çeşmelere kadar bir sürü önemli
detayı görüyoruz. Bu anlamda filmin sanat yönetmenliğinin çok
başarılı olduğunu söylemek mümkün…
Tom Hardy güçlü oyunuyla her zamanki gibi öne çıkıyor ancak bu defa
karşısında hiç de ezilmeyen bir Shia LaBeouf var. Aslında hikayenin
kahramanı da onun canlandırdığı Forrest karakteri... Tüm bu
patırtının arasında tıfıl bir oğlanın kozasından çıkıp gerçek bir
erkeğe dönüştüğünü izliyoruz. Vaftiz töreni her ne kadar kanlı olsa
da...
The Proposition ile kırsal western öykülerinin altından
kalkabileceğini ispat eden ve The Road ile müthiş bir Post
apokaliptik bir hikayeye imza atan John Hillcoat yine aile
birliğini öne çıkaran iyi bir seyirlik çekmeyi başarmış ancak
seyircinin katarsisi finalde dahi eksik bırakılmış.
Kanunsuzlar, ülkemizdeki geç vizyonu dışında çok da eleştirilecek
bir tarafı bulunmayan, tekno-filmlerden sıkılanlar için ilaç
niyetine bir kan davası hikayesi...
CEM YILMAZ’IN HARİKA ŞOVU SİNEMADA:
FUNDAMENTALS
Geçen hafta erken vizyonundan dolayı ilgilenememiştik, bu hafta
bahsetmeden geçmeyelim. Ne de olsa hatırı sayılır gişe yaptı.
Kim ne derse desin, Cem Yılmaz çok komik ve harika bir sinemacı...
Ayrıca onunla kıyaslanan Şahan Gökbakar, Şafak Sezer gibilerinin
filmlerinde olmayan bir kaliteyi de her seferinde yakalıyor. Hani
ecnebilerin "Production Value" dedikleri şey. Ne mutlu bize... Peki
sahnede şovunu, sinemada filmini izlemeye alıştığımız bu yetenekli
adamın şovunu neden sinemada izliyoruz? Bu bir deney mi, gerek var
mı?
Cem Yılmaz’ın sevdiğim taraflarından biri de, korsan, şu bu demeden
işi kuralına göre oynaması. Hokkabaz’ın DVD’si filmin sinemalarda
gösteriminin hemen ardından raflarda yerini almıştı örneğin. Bu
sefer de öyle yapıyor aslında... Şovun mottosu olan "korsandan
hemen önce sinemalarda" cümlesi bu işin anahtarı. Cem Yılmaz
şovunun DVD’si çıktığı anda tezgaha düşeceğinin farkında ve son bir
hamleyle sinemada izlettirerek para kazanmak istiyor. Sinema sanat
olduğu kadar ticarettir elbette ama bu izlediğimiz şey sinema
değil!
Cem Yılmaz bütün salonu en başından sonuna kadar güldürmeyi, galiz
kahkahalar attırmayı başardı. Gerçi, yıllar içinde esprilerine
karşı biraz efsunlanmışlığım var, eski zamanlarını da bilen biri
olarak en iyi şovu olduğunu iddia edemem. Kendini ispat çabasında
değil artık, o yüzden sevimli şımarıklığı bazen sıkıcılaşabiliyor,
bazı anlarda da sanki kendini taklit ediyor ama elimizde bir tane
daha bu kalibrede komedyen yok! Zaten bir yerden sonra tutamadım,
saldım kendimi... Salondakilerin yaş ortalamasının çok üstünde
olduğumdan biraz da utandım ama gülmekten güzel ne var ki şu üç
günlük dünyada?
Cem Yılmaz bildiğiniz gibi; komik, hafif ve nüktedan... Şovu
sinemaya aktarırken de "bir kamera koyun çekelim bitsin" yapmamış.
Sürekli değişen açılar, tertemiz bir görüntü ve ses... Açıkçası
canlı şovdan daha keyifli bir izleme deneyimi olduğunu bile iddia
edebilirim.
Saçı, sakalı da yakışmış, her zamankinden daha afili bir Cem Yılmaz
vardı bugün izlediğimiz şovda... Üzerine fazla bir şey yazmaya, çok
ciddi bir kritik çıkarmaya da gerek duymuyorum. Cem Yılmaz’ın en
iyi hali değil ancak çok keyifli bir gösteri,
arkadaşınızı/sevgilinizi alarak gitmenizde hiç sakınca yok.
BEBELERE BALON: EFSANE BEŞLİ
’Kara’ adıyla tanınan kötü bir ruh insanlığın umutlarını ve
inandığı değerleri yok ederek dünyaya hakim olmak için harekete
geçince, Kuzey (Noel Baba), Diş Perisi, Uyku Perisi, Paskalya
Tavşanı ve Jack Froust’tan oluşan ölümsüz bekçiler de ona karşı
güçlerini birleştirme kararı alırlar. Kara, dünyamızı çepeçevre
sarıp insanlığa korku yaymaya başladığında, dünyadaki tüm
çocukların umutları, inançları ve hayalleri Efsane Beşli’ye
bağlıdır.
Rus Kazak askeri Kuzey, doğa bekçisi Avustralyalı Paskalya Tavşanı,
yarı insan, yarı sinek kuşu olan Diş Perisi, güzel rüyaların
yaratıcısı Uyku Perisi ve ölümsüz Jack Frost sadece çocukları değil
büyükleri de peşlerinden sürükleyecek bir maceraya doğru
atılacaklardır...
Yazar William Joyce’un ünlü çocuk kitapları serisinden uyarlanan
filmin yönetmenliğini Peter Ramsey üstlenirken filmin orijinal
seslendirme kadrosunda Chris Pine, Hugh Jackman, Alec Baldwin, Jude
Law ve Isla Fisher isimleri göze çarpıyor.
HOLLYWOOD USULÜ GERİLİM: ENTRİKA
Büyük bir ticaret imparatorluğunu yöneten Robert Miller bir gece
bir trafik kazası geçirir; kendisi sağ kurtulur fakat herkesten
gizlediği yasak aşkı kazada can verir. Miller kaza sonrası gizli
ilişkisinin ortaya çıkmasını göze alamaz ve riskli bir plan yapar.
Tam şirkette her şeyin yoluna girdiğini düşündüğü sırada olayı
araştıran detektif Michael Bryer planlarını alt üst edecektir...
Senaristliğini ve yönetmenliğini Nicholas Jarecki’nin üstlendiği
filmin kadrosunda Richard Gere, Tim Roth ve Susan Sarandon gibi
yıldız isimler var.
MURAT TOLGA ŞEN