22 Şub 2012 14:25 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 13:22

ŞAİR YILMAZ ODABAŞI'NDA 32 YIL SONRA İŞKENCE İZİ ARANACAK!

Ünlü şair Yılmaz Odabaşı, 12 Eylül işkenceleri için suç duyurusunda bulundu, Adli Tıp'a sevk edildi.

12 Eylül darbesi sonrasında işkence gördüğünü iddia ederek dönemin askeri yöneticilerine suç duyurusunda bulunan şair-yazar Yılmaz Odabaşı, işkence izlerinin saplanması için Adli Tıp Kurumu'na sevk edildi.

Yılmaz Odabaşı, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nın talimatıyla Yalova Cumhuriyet Savcılığı’na çağrıldı. Dönemin askeri yöneticileri ile ilgili 19 Eylül 2010 tarihinde suç duyurusunda bulunan Odabaşı, savcı Derya Karslıoğlu’na ifade verdi. Yaklaşık 8 ay önce Devlet Hastanesi’ne işkence izlerinin tespiti için sevk edilen Odabaşı, savcı tarafından bu kez İstanbul Adli Tıp Kurumu’na gönderildi.

Yılmaz Odabaşı, Kenan Evren başta olmak üzere, dönemin 7’nci Kolordu Komutanı Korgeneral Kemal Yamak, Diyarbakır Cezaevi İç Güvenlik Amiri Esat Oktay Yıldıran gibi isimler hakkında davacı olduğunu hatırlatarak şunları söyledi:

"Savcı Derya Karslıoğlu, bana işkence yapanları teşhis etmemi, isim unvan ve kanıt sunmam gerektiğini söyledi. Benim işkence yapanları tespit etmem mümkün değil. Zaten gözlerimizin bağlandığı ve işkenceye dair tüm kanıtların yok edildiği bir toplumsal, siyasi süreç olduğu için davacı olduk. Fakat savcı hanım her isteyenin şikayetçi olamayacağını ve 20’ye yakın siyah-beyaz subay ve er fotoğraflarından şahsıma işkence yapanları tespit etmemi istedi. Ancak, fotoğrafların tümü silik siluet halinde olduğu ve aradan 32 yıl geçtiği için teşhis edemedim. Yapandan çok yaptıranın suçlu olduğuna inandığımı, yaptıranların da Kenan Evren, Tahsin Şahinkaya, Kemal Yamak ve Esat Oktay Yıldıran gibi isimleri beyan etmiş olmama rağmen bunu kanıt sayılamayacağını söylediler."

Yılmaz Odabaşı açıklamasında, 24 Şubat cuma Adli Tıp Kurumu’na giderek rapor alacağını ve 32 yıl aradan sonra ikinci kez işkence yapılıp yapılmadığına dair adli tıpa sevk edilmesinin davanın trajikomik bir hal aldığının göstergesi olduğunu da ifade ederek, şöyle devam etti:

"Bu bir bireysel dava değil, toplumsal davadır. Ahmet’in, Mehmet’in kaşını gözünü tespit etme meselesi değildir. Gözümüz bağlı işkencelerde bizim o yıllara dair kanıt sunma hakkımız yok. Herkesten bireysel bir kanıt istense 12 Eylül’e dair bir dava açılması söz konusu olamaz. Gözünü bağlayarak işkence yaptığı insanda kim kanıt bırakır ki? 32 yıl aradan sonra durmadan beni niye doktora gönderiyorlar. 12 Eylül’de gördüğüm işkenceden dolayı vücudumda 2 kesik izi halen duruyor."