08 Kas 2015 12:18 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 18:09

Şair Yılmaz Odabaşı anlattı: Ülkemi neden terkettim?

Yılmaz Odabaşı, Türkiye'yi niye terk ettiğini anlattı: Türkiye'de oğlum ve güvercinlerim kaldı. Onları bırakmam...

Şair Yılmaz Odabaşı 1 Kasım seçim sonuçları açıklandıktan sonra Twitter hesabına “Edirne’ye kadar gidemezsin diyenler, şu an İsviçre’deyim ve politik rest olarak bugünden itibaren Türkiye’yi terk etmiş bulunuyorum!” yazdı. Ortalık birbirine girdi. “Helal olsun”, “Ben de gitmek istiyorum” diyenler bir yanda, “Şov yapıyor”, “Giderse gitsin, biz buradayız” diyenler öbür yanda... Odabaşı gitme kararını nasıl aldığını ve aldığı tepkileri Hürriyet Pazar’dan Güliz Arslan’a anlattı.

4 Ekim’de Twitter’a “Önümüzdeki seçimlerde AKP tek başına iktidar olursa, politik bir itiraz olarak ülkeyi terk edeceğim! Verilmiş sözümdür…” yazarken bu ihtimalin gerçekleşme olasılığı için ne düşünüyorsunuz? AK Parti’nin bu oranda oy alması beklenmiyordu. Sizin de içinizden “Nasılsa böyle bir şey olmayacak” diye mi geçiyordu?
- Hayır. Aslında 7 Haziran sonuçlarına yakın oranda oy alacaklarını umuyordum. Fakat o yorumunu ülkemde yaşananlara dair oldukça mutsuz, kaygılı ve tedirgin bir ruh haliyle yazdım. Art arda patlayan bombalar ve çığlık çığlığa ölen insanlara bakarak hayli öfkeli ve kırgındım.

AK Parti’nin tek başına iktidar olduğu kesinleştikten sonra ne hissettiniz?
- 7 Haziran’dan 1 Kasım’a yaşanan onca şiddetin, hukuksuzluğun aleni biçimde onaylandığını düşündüm ve ülkemi, demokrasiyi hayli mağlup hissettim.

Verdiği sözleri tutmayan politikacılara, bürokratlara, müziği bırakacağını söyleyip vazgeçen müzisyenlere, ‘Artık yazmayacağım’ dediği halde yazmaya devam eden yazarlara alışkınız biz. Siz de sözünüzü tutmasaydınız çok garipsemezdik. Sözünüzden caymayı, her şeye rağmen burada kalmayı düşünmediniz mi hiç?
- Nedense toplum; sanatçıların, yazarları her fırsatta aforoz ederken seçtikleri politikacıların sözlerine sadakatsiz siyasal pratiklerine eleştirel bakmıyor. 12 Eylül’ü yargılayacağız diyenler, daha çok demokrasi ve insan hakları diyenler baskıcı bir totaliter rejim inşa ettiler. Pek çok konuda toplumun gözlerine baka baka yalan söylediler. Gönül isterdi ki kişiler gibi siyasal iktidarlar da söz tutmayı bir erdem sayabilsinler. Türkiye, benim ülkemdir. Ben ülkemi, insanımı asla terk etmedim, etmem de. Ben, bu siyasal iktidarı terk ettim.

NE ONLAR DAĞ NE DE BEN TAVŞANIM

12 Eylül döneminde düşünce suçundan hüküm giydiniz. Diyarbakır Cezaevi’nde kaldınız. İşkence gördünüz. Hatta bir seferinde yine cezaevi yolu gözüktüğünde, çeşitli Avrupa ülkelerinden davet aldığınız halde neden gitmediğinizi sormuşlar; “Yurt dışında sığıntı gibi yaşamaktansa ülkemin hapishanelerinden volta atmayı yeğlerim” demişsiniz. Neden şimdi farklı düşünüyorsunuz?
Geçmişte yazdıklarım ve söylediklerim için hayli mahkumiyet aldım ve pek çok cezaevinde yattım. 1999’da DSP-MHP koalisyonu dönemi düşünce suçundan Bursa E Tipi Cezaevi’nin tek kişilik hücrelerinde yatıyordum. Demirel ve Ecevit dönemleri de yazdıklarımız için hapishanelerde unutulmuştuk. Şimdi DYP de DSP de siyasal tarihin çöplüğünde. Sonuçta herkes gibi mezara gidecek liderler ve siyasal tarihin çöplüğüne gömülecek partiler için gazetecilerin, yazarların hapis yatması anlamsız diye düşünmeye başladım. Değmiyorlar!

“‘Politik bir rest’ olarak Türkiye’yi terk ettim” demişsiniz Twitter’a yazdığınız veda mesajında. Bu tarz ‘politik rest’leri için “Tavşan dağa küsmüş dağın haberi yok” diyenlere yorumunuz ne olur?
- Türkiye’de 80’lerden bugüne zor süreçlerde restlerini sakınmamış ve yazdıklarının, söylediklerinin hep arkasında durmuş bir insanın, bir milyona yakın kitabı alınmış, okunmuş bir insanın restini kimse görmezlikten gelmedi ama. Sosyal medyada TT (trending topic) olup 10 binden fazla yorum yazılması neden o halde? Ben, bu restimi bir şova dönüştürmemeye gerçekten çok özen gösterdim. Bir basın açıklaması bile yapmadım. Sadece Twitter’da yazdığım birkaç yorumun değil Türkiye, dünya basınında bile haber olması, günlerce tartışılması neden o halde? Demek ki ne onlar dağ ne de ben tavşanım...

HDP, PKK İLE ARASINA MESAFE KOYAMADI

Aldığınız tepkilerden sizi en çok üzen, kızdıran, sevindiren, güldürenler hangileri?
- En çok ‘aktrollerin’ yoğun küfürlerine maruz kaldım. Onların maaş alabilmek için bir siyasal partinin güvencesi altında dünyanın en çirkin küfürlerini yazabilmek gibi meşrulaşmış bir hakları varken Türkiye’de yazarların ise düşünce, ifade ve eleştiri özgürlüğü yok. Yenilenlerin üzerinde tepinmek, çok aşağılık bir tutumdur bana göre. Bu boyutlarda bir öfkeyi sefil, acınası buluyorum. O küfür ordusunun yazıp söylediklerinden bir sonraki güne hiçbir şey kalmaz ama benim şu an 80’lerde yazdığım şiirler bile okunuyor. Topunun söyledikleri bir dize etmez! Fakat öfkelerinin çok dizginsiz, çok pervasız olması yaralayıcıydı. “Seni bu devlet yurt dışında bulup öldürmeden bu defter kapanmaz!” yazanlar bile oldu. Öte yandan vefakar okurlarımın, sağduylu ve eğitimli insanların çok sıcak, anlamlı yorumlarıyla hayli moral buldum.

“Cumhurbaşkanı’na hakaret soruşturmasından korktuğu için kaçtı” diyenler de olmuş galiba? Neden açılmıştı bu soruşturma size?
Gazete yazım (Meydan gazatesi) için açıldı. Okusanız, “Bunun nesine soruşturma açılmış?” diye dehşete düşersiniz. Bütün muhaliflerin her gün söyledikleri şeyler. Fakat hüküm verilmiş değil. Sırf birkaç yıl hüküm verilecek bir ceza için kaçacak değilim. Bu Aktroller beni daha fazla tahrik eder, ısrarla korkaklıkla suçlamaya devam ederlerse, Türkiye’ye gelir ve bu cezayı yatıp öyle giderim.

HDP’yi desteklediğinizi açıklamışsınız seçimlerden önce. Partinizin bu seçimlerdeki performansını nasıl buldunuz?
- HDP, PKK ile arasına gereken mesafeyi koyamadı ve emanet oyları kaybetti. Ben, bunun böyle olacağını sezmiş, hatta ‘HDP Genelkurmayı seçilmiş iradeye karşı’ başlıklı bir köşe yazısı yazmıştım.

TÜRKİYE’DE OĞLUM VE GÜVERCİNLERİM KALDI, ONLARI BIRAKMAM

Seçim sonuçları açıklandığından beri pek çok kişi gitmekten söz eder oldu. Siz bunu gerçekleştirmiş biri olarak bize biraz gitmenin, her şeyi geri de bırakmanın nasıl bir şey olduğunu anlatır mısınız?
- Seçimlerden sonra pek çok çevrede bir gitmek sendromu, telaffuzu var. Bunun adımın üzerinden tartışılmasından hiç hoşnut değilim. Ulaşımın, iletişimin ışık hızıyla gerçekleştiği bir dünyada aslında kimse bir yere gitmiş olmuyor. Burada yazdığım bir yazı iki saniyede Türkiye’ye ulaşıyorsa, bir uçağa bindiğinde birkaç saat sonra Türkiye’de olunuyorsa gitmek diye bir şey de yok aslında. İnsanın bazen kendinden bile göç etmek istediği zamanlar olur ya, ben öyle bir ruh haliyle, biraz nefes almaya çıktım sadece. Bunun abartılmaması gerektiğini düşünüyorum.

Kavafis “(...) Yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın / Bu şehir arkandan gelecektir (...) diyor. Kavafis’e cevabınız nedir?
- Ona diyorum ki: Dünyanın bütün yükü yine kendiyledir. Yeni bir ülke bulabilisin, bir başka deniz bulabilirsin. O şehir arkandan gelse de sen hep aynı şehirde yaşlanmak zorunda değilsin. Kendinden, ülkenden çıkıp köklerini orada unutmadan bütün dünyayı sevebilir, her yerde yazabilir ve neye inanıyorsan, her yerde yine ona inanabilirsin.

YAZARLIKTAN İSTİFA ETMEDİM

Dönecek misiniz bir gün?
- Siyasal iltica başvurusunda bulunmadım. Önerdiler. Ama böyle bir şeyi bu aşamada reddediyorum. Bana Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını AKP vermedi, onlar bana kızmışlar diye çıkamam. Buralarda bazı uluslararası yazar örgütlerinin geçici oturum, misafirlik uygulamaları var. Altı aylık periyodlarda dört kez uzatılabiliyor. O kapsamda oturup bir roman yazarım. Yani Bekir Coşkun’un yazdığı gibi şairlikten, yazarlıktan istifa filan etmedim, gezip tozmak hevesinde bir adam da değilim. Oturur yazarım. Olmadı ikinci bir kitap yazarım fakat üçüncüsü bitmeden ülkeme başım dimdik dönerim.

Seçimlerden kısa bir süre önce de Avusturya’daymışsınız. Şu an neredesiniz? Ne yapıyorsunuz?
- Türkiye’den 26 Ekim’de ayrıldım. Cumhurbaşkanına hakaret dosyam nedeniyle adli kontrol ve yurt dışına çıkış yasağı konulursa Türkiye’yi terk ederim sözümü tutabilmem için bir fırsat bulamayabilirdim çünkü. Evet, Avusturya’ya gittim. Almanya’ya gittim. Liechtenstein’da kaldım. Şimdi Zürih’teyim. Buradan Cenevre’ye gideceğim. 14 Ekim’de Almanya Hamburg’ta bir söyleşi ve imza günüm var. Oradan Fransa’ya geçeceğim. Pek çok insan sosyal medyada “Parası var, elbette gider” gibi yorumlar yazmış. Hiç param yok. Türkiye’den 2 bin Euro’yla çıktım. 10 gündür daha bir kuruş harcama fırsatı bulamadım... Beni hayatı boyunca başının üzerinde taşıyıp ağırlayacak yüzlerce dostum ve okurum var. Ayrıca Avrupa Birliği ülkelerinde yazarlara sunulan çok iyi olanaklar var. Bir söyleşiye gittiğinizde bile azımsanamayacak telif ücretleri ödüyorlar. Fakat hiç gözüm, hevesim yok. Türkiye’de oğlum ve güvercinlerim kaldı. Onları bırakmam…