Saffet Sancaklı eşinin intiharından sonra ilk kez konuştu! Spor Bakanı mı oluyor?
Geçtiğimiz Şubat ayında eşi Hülya Sancaklı'nın intihar etmesi sonrası büyük bir şok yaşayan Saffet Sancaklı ilk kez konuştu.
Habertürk gazetesine verdiği röportajda eşiyle arasındaki ilişkiyi
anlatan Saffet Sancaklı, bu intihar karşısında şoke olduğunu ve
beklemediğini söyledi. İşte Saffet Sancaklı'nın verdiği
cevaplar:
Sizin için zor bir yıldı; eşiniz Hülya Hanım’ı kaybettiniz.
Hayat nasıl? Kendinizi toparlayabildiniz mi?
Toparlayamadık. Hülya Hanım ilkokul arkadaşımdı, mahallenin
kızıydı. Dünyada da bu işi yapacak (intiharı) en son insandı. Öyle
bir şey yaşadık ki, kurtulmamız çok zor. Ama ben de Saffet
Sancaklı’yım, çocuklara, sülaleye, topluma karşı dik durmak
zorundayım. Başka sorumluluklarım var; milletvekiliyim. Türkiye
zor günler geçiriyor. Partide de görevim var. Ama önceliği
çocuklara verdim.
Çocuklarınız Duygu ve Mert nasıl?
Aslında üçümüz de birkaç aydır birbirimize rol yapıyoruz; ben
onlara rol yapıyorum, onlar da babaları üzülmesin diye öyle
davranıyorlar. Toparladılar biraz ama her şey bize Hülya Hanım’ı
hatırlatıyor. Bir çorba içsek, “Annem de bu çorbayı çok iyi
yapardı, çok severdi” diyorlar. O eve bir daha hiç girmedik.
Çocuklara daha az hatırlatması için hemen başka bir ev alıp
eşyalarına kadar her şeyini yeniden yaptım. İlk birkaç ay zor
geçti. Çocuklar da olgunlar, şu anda Hülya Hanım’la ilgili
yapabileceğimiz iki şey var; dua ediyoruz ve hayır işleri
yapıyoruz. Duygu, “81 İlde 365 Kütüphane” adlı bir projenin başına
geçti. Bir de Allah kısmet ederse Hülya Hanım’ın adına bir okul
yaptıracağım.
Mert annesinin intihara kalkışacağını fark etmiş,
engellemeye çalışmış. Neler yaşandı o gün?
Anayasa görüşmeleri için Ankara’daydım. Mert de Meclis’te
yanımdaydı. Sayın Genel Başkan’la yemek yiyorduk. Mert’e bir veda
mesajı geldi. Telefonda annesiyle epey bir konuştu ve durumu
anladı. Ben de hemen ambulansı ve güvenlikleri eve yönlendirdim.
Ama aklıma silah gelmedi, ilaç içeceğini düşündüm.
Sizin silahınız mıydı?
Evet, benim silahımdı. O da evde ortada durmuyordu.
Beklediğiniz bir şey miydi?
Hayır, beklediğim bir şey değildi. Ben milletvekili seçildim, bir
iki ay sonra da kızım Duygu evlendi. Dizi seyrederken bile aynı
koltukta oturan, birbiriyle iyi anlaşan bir aileydik. Bir anda 4
kişinin 2’si evden uzaklaştı. Böyle olunca eşimin psikolojisi
biraz bozuldu. İlk birkaç ay fark etmemiştim, çünkü metanetli bir
kadındı, morali bozulsa bile belli etmezdi. Sonra kendisi anlattı.
“Sıkılıyorum. Anneme gidiyorum oturamıyorum, alışveriş merkezine,
kafeye gidiyorum duramıyorum” dedi. “Ne oldu da böyle
hissediyorsun?” diye sordum, “Bilmiyorum” dedi.
Neden sizinle Ankara’ya taşınmadı?
Mert’in lisesi vardı. İyi bir okulda okuyordu, 2 senesi
kalmıştı.
Aranızda gerginlik, küskünlük var mıydı?
Yoktu ya... Hülya Hanım bana hiç küsmezdi ki. Çocukluk
arkadaşıydık.
Bunu sormak zorundayım; evde şiddet var mıydı Saffet
Bey?
O soruyu bizi tanıyan aileleri bulup onlara sorun. Şiddet olur mu
hiç! Hayatım boyunca aklıma bile gelmedi. Bizim evde kavga
gürültüyü bırakın, yüksek sesle konuşulmazdı. Çocuklar da öyle
büyüdü. Hülya Hanım’la aynı mahalledendik, ilkokul, ortaokul, lise
boyunca aynı okulda okuduk.O benden iki sınıf alttaydı. O, liseyi
bitirince de nişanlandık. Biz birlikte büyüdük. O benim sadece
eşim değildi, en yakın arkadaşımdı, sırdaşımdı. Ben bugünlere
gelirken beraber geldik. O hep arka planda kaldı, çünkü öyle bir
yapısı vardı. Televizyona çıkmak, görünmek istemezdi.
Açıkçası sert bir mizacınız olduğunu düşünenler “Bu adam
kim bilir evde kadına neler yapıyordu ki bu noktaya sürüklendi”
demişler...
Yok, biz hayatımız boyunca Hülya Hanım ile kavga etmedik. Bir gün
çocuklarımla karşılaşırsanız bunu onlara da sorabilirsiniz...
Peki, kendinizi sorumlu hissediyor musunuz, suçluluk
duygusu var mı?
Suçluluk duygusu yok. Çocuklara da onu söyledim. Duygu, “O gün
anneme gitseydim, onunla yemeğe çıkardım” diyor. Mert de,
“Ankara’ya gelmeseydim, belki orada olurdum” diyor. Onlara,
“Bizim suçluluk duyacak bir şeyimiz yok” dedim.
Peki, onu bu noktaya ne sürüklemiş olabilir? Bunaldığını
söylemiş...
Bana anlattığı zaman, “Doktordan yardım alalım” dedim. “Doktora ne
diyeceğim? “Kocanla aran nasıl?” diye soracak. “İyi”. “Çocuklarla
aran nasıl?” “İyi”. “Maddi problemin var mı?” “Yok”. “O var mı?”
“Yok” “Bu var mı? “Yok”... “Ne anlatacağım ki ben doktora”
dedi.“Yine de git, belki bir faydası olur” dedim. İki üç ay daha
direndi, sonra gitti. Çok şiddetli olmayan anti-depresanlar
kullanmaya başladı. Onları kullanmaya başladıktan 1 ay sonra her
şey normale döndü. Neşeliydi. Duygu ile geziyorlardı. O hafta da
hep beraber Bosna’ya gitmiştik. Çok iyi geçti. Kıştı, dağlarda
karların içerisindeydik. Havaalanına geldik, baktım, kar yağışı
nedeniyle İstanbul’dan uçak kalkamıyor ve çoluk çocuk herkes
perişan bekliyor. Ulaştırma Bakanı’nı aradım, durumu izah ettim.
Bizi bir şekilde oradan aldırmasını rica ettim.“Tamam, küçük bir
uçak var mı bakayım” dedi. 150-200 kişinin beklediğini
söyleyince, sağ olsun başka bir şehirden uçak gönderdi. Millet
arkadan bana dua etti. Hatta Hülya Hanım da, “Ne kadar büyük sevap
işledik” dedi. Keyfi yerindeydi. Ne oldu da o noktaya geldi
anlayamadık.
‘SPOR BAKANI OLMAK İSTİYORUM’
Neden milletvekili oldunuz? Eski ünlü bir futbolcu olarak vitrinde
görünmek için mi? Yoksa hakikaten siyaset adına, futbol adına
yapmak istediğiniz net şeyler var mı?
Milletvekili olmadan önceki hayatım her anlamda daha iyiydi. İşi
gücü olan, dünyanın birkaç ülkesinde ofisi olan, ticaret yapan, hiç
kimseye hesap vermeyen bir adamdım. Fakat Devlet Bey, Ekim 2010’da
beni arayıp “Alana inmeniz lazım. Toplumda karşılığınız var.
Gençlerin idolüsünüz” dedi. Bir amacım olduğu için siyasetteyim.
Sayın Genel Başkan’la da paylaştım. MHP’nin iktidar olduğu ya da
iktidara ortak olduğu bir yerde, Allah kısmet ederse Spor Bakanlığı
yapmak istiyorum. Birikimimle, bu ülke gençlerinin önünü 50 sene
açabilirim.
SPOR BAKANI OLURSANIZ NEYİ DEĞİŞTİRECEKSİNİZ?
Federasyonlardaki bütün sistemi olması gerektiği gibi kuracağım.
Türkiye’de özellikle Milli Eğitim Bakanlığı ile birlikte üç beş
proje yaptığınız an, spor yapan, sanatla uğraşan, entelektüelliği
yüksek yeni nesil yetişecek. 6 yaşındaki bu çocukları bunlara
başlatırsan liseyi bitirdiğinde 12 sene boyunca spor yapmış ve
sanatla uğraşmış olur. 5 sene de üniversite dersek, 17 sene devamlı
spor yapan, sanatla uğraşan parlak bir nesil yetişmiş oluyor. Bu
arada da bunların içerisindeki yetenekli olanlar da milli takımlara
gidiyor zaten, sporcu problemi kalmıyor. Ayrıca 23 senenin 17
yılında sporla uğraşmış, biri sonraki hayatında da spora devam
eder. Sağlık Bakanlığı, Türkiye’de bütçenin en çok harcandığı
ikinci yerdir. Peki, spor yapan nesil bu kadar hastalanır mı,
hastalanmaz. Sağlığa bu kadar para harcanır mı, harcanmaz.
ÜLKEYİ KURTARALIM SONRA AKP İLE YİNE KAPIŞIRIZ’
Siyasete neden MHP çatısı altında katıldınız?
Sancak doğumluyum, eski Yugoslavya. Dedelerim Osmanlı zamanında
Balkanlar’a gönderilmiş. MHP’nin de kuruluş tüzüğünde vatan, bayrak
ve ezanı savunan, başka hiçbir yere sapmayan bir parti olduğunu
görüyoruz. Çocukluğumda da Ülkü Ocakları’nda bulundum. İyi bir
ülkücü olduğum bilinir.
MHP’nin son dönemde AK Parti ile siyasi işbirliği ülkücüler
içinde tartışma yarattı. Siz ne düşüyorsunuz?
Türkiye’de 15 Temmuz’dan sonra çok şey değişti. İnsanlar haklı
olarak, “Geçen seneye kadar Devlet Bey, Tayyip Bey’e neler
söylüyordu” diyor. Devlet Bey de Türkiye’nin küresel güçler
tarafından kaosa sürüklenmek istediğini gördüğü için, iktidarda kim
olursa olsun devletten yana olacağımızı söylüyor. AKP’nin yaptığı
yanlışlara karşı eleştiri hakkımız orada duruyor. Şu anda ülke zor
durumda, önce onu kurtaralım sonra yine kapışırız.
Meral Akşener, Ümit Özdağ gibi isimlerin yeni parti
hazırlığı içinde olduğu konuşuluyor. Nasıl
bakıyorsunuz?
Bu konuyla ilgili yorum yapmayacağım. Bu isimler eskiden beri
tanıdığım, geçmişte de fikir birlikteliği yaptığımız
arkadaşlardır. Şu anda Türkiye’de kim ne yapıyorsa, yapacağı
şeyin ülkeye faydalı mı zararlı mı olacağına bakması gerekiyor.
Faydalıysa kim ne yapıyorsa yapsın. Ama ne olur kimse ülkeye zarar
verecek bir şey yapmasın.
Gazeteci Bilal Meşe’ye saldırmasının ardından Arda Turan
için “Sen kimsin ki Milli Takımı bırakıyorsun” demeniz tartışma
yarattı...
Arda bizim gururumuz. Ama değil Arda, kim olursa olsun, Milli Takım
bir hobi değildir. O milli bir görevdir; çağırıldığın zaman
oynamak zorundasındır. Ben de doğal olarak Arda’ya, “Sen kimsin?”
dedim. Ama konuşmanın tamamını dinlerseniz, Arda’yı kendine
getirmek, ona yardım etmek için yapıldığını anlarsınız. Ben onun
abisiyim. Kötülüğünü nasıl isteyebilirim. Aynı gün o konuşmayı
yapsa sinirli olmasına bağlayıp anlayış gösteririm. Ertesi gün
bunu yapması saçma geliyor. “Seni kamptan kovuyorlar, alttan
alma” diye etrafından onu doldurduklarını düşünüyorum. Ama Milli
Takım kabadayılık yapılacak yer değildir.